YİRMİNCİ BÖLÜM. - Zamana Göre Ücret

Karl Marx
ÜCRETİN kendisi de çok çeşitli biçimler alır; bu gerçek, sorunun yalnız maddi yanlarıyla ilgilenen ve her türlü biçim farklarını ihmal eden, sıradan iktisat incelemelerinde farkedilmemiş bir şeydir. Bununla birlikte, bütün bu biçimlerin ortaya konulması, ücretli-emeğin özel bir inceleme konusudur ve bu nedenle, bu yapıtta yeri olmaması gerekir. Gene de iki temel biçimin burada kısaca incelenmesi gerekiyor.
Emek-gücünün satışı, anımsanacağı gibi, belirli bir zaman dönemi için olur. Günlük, haftalık vb. emek-gücü değerinin kendilerini ortaya koydukları dönüşmüş biçim, bu nedenle, zamana göre ücret, ve dolayısıyla da günlük ücrettir vb..

Emek-gücü fiyatıyla artı-değerin nispi büyüklüklerindeki değişmeler konusunda Onyedinci Bölümde öne sürülen yasaların, basit bir biçim değişikliği ile ücret yasaları haline dönüştüklerine de burada kısmen değinmek gerekir. Bunun gibi, emek-gücünün değişim-değeri ile, bu değerin kendisine çevrildiği gerekli tüketim maddeleri kitlesi arasındaki fark, şimdi, nominal ve reel ücretler arasındaki ayrım olarak tekrar ortaya çıkar. Asıl ve temel biçim içinde incelenmiş bir şeyi, görüngüsel biçimi içinde burada yinelemek gereksiz olacaktır. Bu nedenle, biz, burada, yalnız, zamana göre ücretin ayırdedici birkaç özelliği üzerinde duracağız.

Emekçinin, günlük ya da haftalık çalışması karşılığında aldığı para miktarı,[10] onun nominal ya da değere göre hesaplanan ücret tutarını oluşturur. Ama, işgününün uzunluğuna, yani bir günde sağlanan emek miktarına göre, aynı günlük ya da haftalık ücretin, emeğin birbirinden çok farklı fiyatlarını, yani aynı emek miktarı için çok farklı para miktarını temsil edebileceği de açıktır.[11] Bunun için zamana göre ücreti de incelerken gene günlük ya da haftalık vb. ücretin toplamı ile, emek-gücünün fiyatı arasındaki ayrımı dikkate almamız gerekecektir. Bu duruma göre, bu fiyatı, yani belli bir miktardaki emeğin para değerini nasıl bulacağız? Emeğin ortalama fiyatı, emek-gücünün günlük ortalama değeri, emek-gücündeki ortalama saat sayısına bölünerek bulunur. Örneğin, emek-gücünün günlük değeri, 6 işsaatinin ürün değeri olan 3 şilin, ve eğer işgünü de 12 saat ise, 1 işsaatinin fiyatı, 3/12 şilin = 3 peni olur. İşsaatinin böylece bulunan fiyatı, işin fiyatı için ölçü birimi hizmetini görür.

Bunun için, buradan, emeğin fiyatı, sürekli bir şekilde düştüğü halde, günlük, haftalık vb. ücretlerin aynı kalabileceği sonucu çıkar. Örneğin, alışılagelen işgünü 10 saat, emek-gücünün günlük değeri 3 şilin olsa, işsaatinin değeri 33/5 peni olur. İşgünü, 12 saate çıksa bu değer 3 peniye, 15 saate çıksa 22/5 peniye düşerdi. Bütün bu değişikliklere karşın, günlük ya da haftalık ücret aynı kalır. Tersine, işin fiyatı aynı kalsa ve hatta düşse bile, günlük ya da haftalık ücret yükselebilir. Diyelim, işgünü 10 saat, günlük emek-gücü değeri 3 şilin olsa, bir işsaatinin fiyatı 33/5 peni olur. İşlerin artması nedeniyle emekçi 12 saat çalışacak olsa, emeğin fiyatı aynı kaldığı halde günlük ücreti, emeğin fiyatında hiç bir değişme olmadan şimdi 3 şilin 71/5 peniye yükselir. Emeğin miktarı uzunluk olarak artacak yerde, yoğunluk olarak artmış olsaydı, aynı sonuç çıkabilirdi.[12] Günlük ya da haftalık ücretin nominal değerindeki yükselme, bu nedenle, emeğin fiyatı aynı kaldığı ya da düştüğü zaman olabilir. Aile reisinin harcadığı emek miktarı, ailenin üyelerinin emekleriyle arttığı zaman, emekçi ailesinin geliri için de aynı şey geçerlidir. Demek oluyor ki, günlük ya da haftalık ücretler indirilmeksizin de, emeğin fiyatını düşürmenin yolları vardır.[13]

Buradan şu genel yasa çıkmış oluyor: günlük, haftalık vb. emek miktarı belli ise, günlük ya da haftalık ücret, kendisi de, emek-gücünün değeriyle ya da bunun fiyatıyla değeri arasındaki farkla birlikte değişen emek fiyatına bağlı olur. Öte yandan, emeğin fiyatı belli ise, günlük ya da haftalık ücret, günlük ya da haftalık emek miktarına bağlı olur.

Zamana göre ücretin ölçü birimi olan işsaati fiyatı, bir günlük emek-gücü değerinin, ortalama işgünündeki saat sayısına bölünmesiyle elde edilir. İşgünü 12 saat, emek-gücünün günlük değeri 3 şilin, ve bu 3 şilin de 6 saatlik emeğinin ürününün değeri olsun. Bu koşullar altında, işsaatinin fiyatı 3 peni, ve üretilen değer 6 peni olur. Şimdi eğer emekçi, günde 12 saatten (ya da haftada 6 günden) daha az, diyelim 6 ya da 8 saat çalışsa, bu emek fiyatına göre günlük ücreti yalnızca 2 şilin veya 1 şilin 6 peni olurdu.[14] Varsayımımıza göre, o, yalnızca emek-gücünün değerine tekabül eden günlük ücreti üretmek için günde ortalama 6 saat çalışmak zorundadır; ve gene aynı varsayım uyarınca, her saatin ancak yarısını kendisi için, yarısını da kapitalist için çalıştığına göre, 12 saatten az çalıştırılması halinde 6 saatlik ürünün değerinin tamamına sahip olamayacağı açıktır. Daha önceki bölümlerde aşırı-çalışmanın yıkıcı sonuçlarını görmüştük, burada da, eksik çalıştırmanın işçiye getireceği ıstırap kaynakları ile karşılaşıyoruz.

Eğer saat-ücreti, kapitalisti, günlük ya da haftalık ücreti ödemeye zorlayacak şekilde değil de, emekçiyi keyfine göre seçtiği saatlerde çalıştırarak ücret ödeyecek şekilde saptanacak olursa, o zaman, kapitalist, emekçiyi, saat-ücretinin ya da emek ücretinin birim ölçüsünün hesaplanmasında esas olarak alınacak zamandan daha kısa süre çalıştırabilir. Bu birim, .......... oranı ile belirlendiği için, işgünü belli saati kapsar durumdan çıkar çıkmaz bütün anlamını yitirir. Karşılığı ödenen ve ödenmeyen emek arasındaki ilişki yokolur. Kapitalist, şimdi artık emekçiden, emekçiye kendi varlığını sürdürmek için gerekli emek-zamanını bırakmaksızın, ondan belli miktarda artı-emek sızdırabilir. Çalışmadaki bütün düzeni ortadan kaldırdığı gibi, kendi işine, keyfine ve o andaki çıkarına uygun geldiği şekilde, en korkunç aşırı-çalışmayı, nispi ya da mutlak bir iş kesilmesi izleyebilir. "Emeğe normal fiyatını" ödediği bahanesi altında, emekçiye karşılığında bir ödemede bulunmaksızın işgününü anormal derecede uzatabilir. Londra'daki inşaat işçilerinin kapitalistlerin, kendilerine bu tür bir saat ücretini kabul ettirmeye zorlamaları üzerine, 1860 yılındaki başkaldırmaları son derece aklauygun bir hareketti. İşgününün yasal sınırlandırılması, makinenin rekabeti, çalıştırılan emekçilerin niteliğindeki değişiklik ve kısmı ya da genel bunalımın neden olduğu noksan istihdam karşısında haliyle bir şey yapmamakla birlikte, bu gibi kötüye kullanmalara bir son verir.

Günlük ya da haftalık ücret artarken emeğin fiyatı nominal olarak aynı kalabilir ve hatta normal düzeyinin altına düşebilir. Emeğin, işsaati başına hesaplanan fiyatı aynı kalırken, işgününün normal süresinin ötesinde uzatılması halinde daima bu durum ortaya çıkar. Eğer .......... oranında, payda büyükse, pay daha da hızla büyür. Aşınmaya ve yıpranmaya bağlı olarak emek-gücünün değeri, faaliyet süresiyle artar, ve bu sürenin artışından daha hızlı bir oranda artar. Zamana göre ücretin genel kural olduğu ve ama emek-zamanının yasalarla sınırlandırılmadığı birçok sanayi kolunda bu yüzden işgününün ancak belli bir noktaya kadar, örneğin onuncu saatin bitimine kadar normal ("normal working day", "the day's work", "the regular hours of work"[4*]) saymak alışkanlığı kendiliğinden yeralmıştır. Bu sınırın ötesindeki emek-zamanı, fazla-mesaidir ve ölçü birimi saat alınarak, çoğu zaman gülünç denecek derecede küçük olmakla birlikte, daha iyi bir ödeme ("fazla ödeme") yapılır.[15] Normal işgünü, burada, fiili işgününün ancak bir kısmı gibidir ve bu fiili işgünü bütün yıl boyunca normal işgününden daha uzun sürer.[16] İşgününün belli normal sınırları ötesinde uzatılmasıyla emeğin fiyatındaki artış, Britanya'da çeşitli İngiliz sanayilerinde öyle bir şekil alır ki, normal denilen zamanlardaki düşük emek fiyatı, emekçiyi, eğer yeterli bir ücret sağlamak niyetinde ise, daha iyi bir ücretin ödendiği fazla-mesai sırasında çalışmaya devama zorlar.[17] işgününün yasal sınırlandırılması bu tatlı duruma son verir.[18]

Bir sanayi kolunda işgünü ne kadar uzunsa ücretlerin o kadar düşük olduğu genellikle bilinen bir gerçektir.[19] Fabrika denetmeni A. Redgrave, 1839 ile 1859 yılları arasındaki 20 yıllık karşılaştırmalı bir incelemeyle, bunu, gözler önüne seriyor; bu incelemeye göre, ücretler, 10 saatlik yasanın kapsamına giren fabrikalarda yükseldiği halde, işin günde 14-15 saat sürdüğü fabrikalarda düşmektedir.[20]

"Emeğin fiyatı belli ise, günlük ya da haftalık ücret, harcanan emeğin miktarına bağlıdır." yasasından, her şeyden önce, emeğin fiyatı ne kadar düşük olursa emeğin miktarının o kadar büyük olması ya da, emekçinin sefil bir ortalama ücret sağlayabilmesi için işgününün o kadar uzun olması gerektiği sonucu çıkar. Emeğin fiyatının düşüklüğü, burada emek-zamanının uzatılması için bir dürtü rolü oynar.[21]

Öte yandan, emek-zamanının uzatılması da, tersine emek fiyatında bir düşmeye ve bu düşmeyle birlikte günlük ya da haftalık ücretlerde bir azalmaya yolaçar.

Emeğin fiyatının, .......... orantısı ile belirlenmesi, eğer telafi edici bir şey sözkonusu değilse, salt işgününün uzatılmasının emeğin fiyatını düşüreceğini gösterir. Ama uzun vadede, kapitaliste, işgününü uzatma olanağını veren aynı koşullar, başlangıçta, emeğin fiyatını, artan saatlerin sayısının toplam fiyatını ve dolayısıyla günlük ya da haftalık ücretleri düşürene kadar, nominal olarak düşürme olanağını da verirler ve sonunda bunu yapmak zorunda bırakırlar. Burada iki duruma işaret etmek yetecektir. Eğer bir insan, 1,5 ya da 2 kişinin işini yaparsa, pazardaki emek-gücü arzı aynı kalmakla birlikte, emek arzı artar. Emekçiler arasında böylece yaratılan rekabet, kapitaliste emeğin fiyatını düşürme olanağını sağladığı gibi, bu fiyat düşüşü, ona, ayrıca emek-zamanını daha da uzatma olanağını vermiş olur.[22] Ne var ki, çok geçmeden, karşılığı ödenmemiş bu anormal büyüklükteki emek, yani toplumsal ortalama miktarı aşan büyüklükler üzerindeki bu egemenlik, kapitalistlerin kendi aralarında bir rekabet kaynağı halini alır. Metaın fiyatının bir kısmı, emeğin fiyatını içerir. Emeğin fiyatında karşılığı ödenmeyen kısmın, metaın fiyatında hesaba katılması gerekmez. Bu kısım, alıcıya hediye edilebilir. Rekabetin yolaçtığı ilk adım budur. Rekabetin attırdığı ikinci adım, işgününün uzatılmasıyla yaratılan anormal artı-değerin hiç olmazsa bir kısmının, metaın satış fiyatının dışında tutulmasıdır. Bu şekilde, metaın anormal derecede düşük satış fiyatı önceleri arasıra görülür ve zamanla bu, yerleşik hale gelir; bundan böyle bu fiyat, fazla emek-zamanının karşılığı olan acınacak derecede düşük bir ücretin değişmeyen temeli olur; tıpkı başlangıçta bu düşük ücretin gene aynı koşulların bir ürünü olması gibi. Rekabetin tahlili, konumuzun bu kısmına girmediği için, bu harekete burada yalnızca değinilmiş olunuyor. Gene de kapitalistin bu konuda ne dediğine bir an için kulak verebiliriz: "Birmingham'da patronlar arasında öylesine bir rekabet var ki, bunların çoğu işveren olarak, başka zaman utanç duyacakları şeyleri yapmak zorunda kalıyorlar; buna karşılık, fazla bir para kazanıldığı yok, yalnız halk bundan yararlanıyor."[23]

Okur, Londra'da iki tür fırıncı bulunduğunu anımsayacaktır; bunlardan birisi ekmeği tam fiyatına satıyordu ("tam fiyatlı" fırıncılar), diğeri normal fiyatının altında satıyordu ("ucuzcular", "düşük fiyatlı satıcılar"). "Tam fiyatlı" satıcılar rakiplerini Parlamento Soruşturma Komitesinin önünde suçluyorlardı: "Bunlar varlıklarını, ancak, önce halkı kandırmakla, sonra da adamlarını 12 saatlik ücret karşılığında 18 saat çalıştırmakla sürdürüyorlar. ... İşçilerin karşılığı ödenmeyen emekleri, rekabetin yapıldığı ve bugüne kadar da sürdürüldüğü kaynağı oluşturur. ... Fırıncı ustaları arasındaki rekabet, gece işini ortadan kaldırmadaki güçlüğün nedenidir. Un fiyatlarına göre ekmeği maliyet fiyatının altında satan bir ucuzcu, bunu işçilerini daha fazla çalıştırmakla telafi etmek zorundadır. Ben, işçilerimi, yalnızca 12 saat çalıştırdığım halde, eğer komşum, 18 ya da 20 saat çalıştırırsa, satış fiyatında beni doğal. olarak alteder. İşçiler, eğer, çalıştıkları fazla süre için ücret istemekte ayak direrlerse, bu durum düzelir. .... Ucuzcuların çalıştırdığı işçilerin çoğu, verilen ücret ne olursa olsun kabul etmek durumunda bulunan yabancılar ile gençlerdir."[24]

Bu yakınma, kapitalistin beyninde üretim ilişkilerinin nasıl yalnızca dış yönlerinin yansıdığını göstermesi bakımından da ilginçtir. Kapitalist, emeğin normal fiyatının bile belirli bir miktarda karşılığı ödenmeyen emeği içerdiğini ve işte bu emeğin bu karşılığı ödenmeyen kısmının, kazancının normal kaynağı olduğunu bilmiyor. Artı emek-zamanı diye bir kavram onun için mevcut bile değil; çünkü bu, günlük ücretle karşılığını ödediğini sandığı normal işgününün içindedir. Ama, onun için, fazla-mesai, emeğin normal fiyatına tekabül eden sınırları ötesine, işgününün uzatılmasıyla mümkündür. Ucuzcu rakibi ile karşı karşıya gelince bu fazla-mesai için fazla ödeme yapmasında bile direnir. Gene burada da, bu fazla ödeme, tıpkı alışılmış işsaatinin fiyatı gibi, karşılığı ödenmeyen emeği içerdiğini de bilmez. Örneğin, 12 saatlik işgününün bir saatinin fiyatı 3 peni, ve bu da diyelim yarım işsaatinin değer-ürünü ise, fazla-mesainin işsaatinin fiyatı 4 peni ya da 2/3 işsaatinin değer-ürünüdür. Burada kapitalist, birinci durumda işsaatinin yarısına, ikinci durumda ise üçte-birine, karşılığını ödemeksizin elkoymaktadır.


.......... işaretli yerlere matematiksel eşitlikler gelecektir