Dipnotlar - YİRMİALTINCI & YİRMİYEDİNCİ & YİRMİSEKİZİNCİ & YİRMİDOKUZUNCU & OTUZUNCU & OTUZBİRİNCİ & OTUZİKİNCİ & OTUZÜÇÜNCÜ BÖLÜM

[1] Kapitalist üretimin en erken geliştiği İtalya'da, serfliğin ortadan kalkışı da başka yerlerden daha önce oldu. Bu ülkede serfler, toprak üzerinde herhangi bir hak elde etmeden önce özgürlüklerine kavuştular. Kurtuluşu, onu bir anda serbest bir proletere dönüştürdü ve üstelik, çoğunlukla Romalılar zamanından miras olarak kalan kentlerde onu bekleyen efendisini hazır buldu. 15. yüzyılın sonuna doğru dünya pazarlarında meydana gelen devrim, Kuzey İtalya'nın ticari üstünlüğüne son verdiği zaman, ters yönde bir hareket başladı. Kentlerdeki emekçiler, en masse [kitleler halinde -ç.] kırsal bölgelere sürüldüler ve bahçecilik şeklinde sürdürülen petite cultur'e [küçük tarıma -ç.] o zamana kadar görülmeyen bir dürtü kazandırdılar.

[2] "Kendi tarlalarını kendi elleriyle ekip-biçen ve geçinip giden küçük mülk sahipleri ... o zamanlar, şimdikine göre ulusun daha önemli bir kısmını oluşturuyordu. O çağın en iyi istatistik yazarlarına güvenmemiz gerekirse, aileleri ile birlikte 160 binden fazla küçük mülk sahibi, bütün nüfusun yedide-birini oluşturuyor ve geçimlerini kendilerine ait küçük serbest topraklardan sağlıyorlardı. Bu küçük toprak sahiplerinin yıllık ortalama geliri, 60 ile 70 sterlin arasında tahmin ediliyor. Kendi topraklarını sürüp eken kimselerin sayılarının, başkalarının toprakları üzerinde çiftçilik yapanlardan daha fazla olduğu hesap ediliyor." Macaulay, History of England, 10. ed., 1854, 1. s. 333, 334. 17. yüzyılın son üçte-birinde bile, İngiliz halkının 4/5'ü tarımla uğraşıyordu. (l.c., s. 413.) Macaulay'den alıntı yapmamın nedeni, sistemli bir tarih tahrifçisi olarak, bu tür gerçekleri elden geldiğince kırparak verdiği içindir.

[3] Şurasını da unutmamamız gerekir ki, serf bile, haraç veren bir mülk sahibi olmakla birlikte, yalnız evine ait bulunan toprak parçasının değil, ortak toprakların da ortak sahibiydi. "le paysan [köylü] (Frederick II zamanında Silezya'da) est serf [serftir]." Bununla birlikte, bu serfler, ortak topraklara sahiptirler. "On n'a pas pu encore engager les Silésiens au partage des communes, tandis que dans la nouvelle Marche, il n'y a guére de village ouù ce partage ne soit exécuté avec le plus grand succes." ["Ortak toprakları bölüp paylaşmak, Silezyalılar için henüz mümkün olmadı; oysa Nouvelle Marche'da bu paylaşmanın büyük başarıyla gerçekleşmediği köy kalmamış gibidir."] (Mirabeau, De la Monarchie Prussienne, Londres 1788, t. II, s. 125, 126.)

[4] Katıksız feodal toprak mülkiyeti düzeni ve gelişmiş petite culture'ü [küçük tarımı -ç.] ile Japonya, bize, Avrupa ortaçağının, çoğu burjuva önyargıları ile dolu tüm tarih kitaplarımızdan çok daha doğru bir görünüşünü verir. Ortaçağın sırtından "liberal" olmak çok rahat bir iştir.

[5] Thomas More, Utopia adli yapıtında, "Başka yerlerde o kadar tatlı, o kadar tok gözlü olan bu hayvanlar [koyunlar], sizin memleketinizde [İngiltere'de] öyle açgözlü, öyle doymak bilmez olmuşlar ki, insanları bile yiyorlar, kırları, köyleri, evleri silip süpürüyorlar." diyor. Utopia, transl. by Robinson, ed. Arber, London 1869, s. 41, [Ütopia, Çan Yayınları, İstanbul 1964 s. 63].

[6] Bacon, özgür ve gönenç içindeki köylülük ile iyi bir piyade eri arasındaki ilişkiyi gösteriyor. "Sağlam bir yoksulluğa düşürmemek ve krallığın topraklarının büyük bir kısmını bey ile kiracı ve köylü arasında bir yer tutan küçük çiftçilerin ya da ortasınıf halkın mülkiyetine ve tasarrufuna vermek için yeteri kadar büyük çiftliklere sahip olmak, kralığın gücü ve gelenekleri yönünden büyük önem taşır. ... Savaş konusunda yargılarına çok güvenilir kimselerin kanısı odur ki, bir ordunun anagücü piyade ya da yaya askerdir. Ve iyi bir piyade gücü kurmak için, uşak ya da yoksul durumda değil, özgür ve bolluk içinde yetiştirilmiş insanlara gerek vardır. Bu nedenle, bir devlette soylular ile beyler çoğunlukta olup, çiftçiler ve toprağı ekip biçenler bunların uşakları, emekçileri ya da kulübe sakinleri (yani evli dilenciler) ise, elinizde iyi süvari gücü bulunabilir, ama asla sağlam ve güvenilir piyade kuvvetiniz olamaz. ... Ve bu durum, bütün nüfusu, ya soylulardan ya da yoksul köylülerden oluşan Fransa, İtalya ve, diğer bazı ülkelerde görülür. ... O kadar ki, bu ülkeler, piyade birlikleri için İsviçreli ve benzeri ülkelerden ücretli askerler kullanmak zorunda kalırlar; işte bunun için bu uluslarda nüfus kalabalıktır, ama askerleri azdır." (The Reign of Henry VII, Verbatim reprint from Kennet's England, ed. 1719, Lond. 1870, s. 308.)

[7] Dr. Hunter, l.c., s. 134. "Eski yasalarda tahsis edilen toprak miktarı, tarım emekçilerini küçük çiftçiler haline getirebilecek miktardan çok daha fazla kabul edilebilir." (George Roberts, The Social History of the People of the Southern Counties of England in Past Centuries, Lond. 1856, s. 184-185.)

[8] "Yoksulların ondalıklarından pay alma hakkı, eski yasaların hükümleriyle kurulmuştur." (Titckett, l.c., vol. II, a. 804-805.)

[9] William Cobbett, A History of the Protestant Reformation, § 471.

[10] Protestanlik "ruhu" diğer şeyler yanında şu olaylardan da anlaşılabilir, Güney İngiltere'de bazı büyük toprak sahipleri ile hali-vakti yerinde çiftçiler kafa kafaya verip, Elizabeth zamanında çıkan yoksullar yasasının doğru yorumu konusunda on tane soru hazırlarlar. Ve hazırladıkları bu soruları, görüşünü almak üzere zamanın ünlü hukukçusu (daha sonra James I devrinde yargıçlık yapan) Sergeant Snigge'ye sunarlar. Soru 9: Bölgenin bazı zengin çiftçileri, bu yasanın (Elizabeth'in 43. yasasının) yürütülmesindeki bütün güçlüklerden kaçınmayı sağlayabilecek akıllıca bir plan hazırladılar. Bunların önerisine göre bölgede bir hapisane yapılacak ve civara bir duyuruda bulunarak, bu bölgedeki yoksullardan yararlanmak isteyen çiftçilerin, belli bir günde kapalı zarfla bir teklif vererek, bunları bizden almak için en düşük fiyatı bildirecekler; bu hapisaneye kapatılmak istemeyenlerin yardımdan yararlandırılmaması yetkisi bu kurula ait olacak. Bu planı önerenler, çevredeki kontluklarda, çalışmaya niyeti olmayan, bir çiftlik ya da gemi almaya maddi olanakları elvermeyen ve böylece çalışmadan yaşamak isteyen kimselerin, bölgemize çok avantajlı önerilerde bulunacakları kanısındadırlar. Eğer yoksullardan herhangi birisi karşı tarafın himayesi altında iken bu dünyadan göçerse, günahı-vebali o tarafın boynuna olacaktır. Çünkü, bölgemiz, bu yoksullara karşı görevini yerine getirmiş bulunacaktır. Bununla birlikte, yasanın bize bu tür basiretli bir önlem alma yetkisi vermeyeceği kaygısı içindeyiz, ancak, bu kontluk ile sınırdaşımız B kontluğunun freeholders [mülk sahibi -ç.] kilise yardım kurullarına, yoksulları hapsetmek ve çalıştırmak ve bunu reddeden bir kimseye kilise yardımını kesmek hakkını veren bir yasa önerisinde bulunmaları için temsilcilerine talimat vermek konusunda bize seve seve katılacaklardır. Bu önlemlerin, sıkıntı içinde bulunan kimseleri yardım istemekten ve kiliseye yük olmaktan kurtaracağını umuyoruz. (R. Blakey, The History of Political Literature from the Earliest Times, Lond. 1855, vol. II, s. 84. 85.) İskoçya'da köleliğin kaldırılması, İngiltere'den birkaç yüzyıl sonra oldu. 1698'de Saltoun kontu Fleteher, İskoç parlamentosunda şöyle bağırıyordu: "İskoçya'daki dilenci sayısının 200.000'den az olmadığı hesaplanıyor. İlke olarak bir cumhuriyetçi olan ben, tek çare olarak eski serflik statüsünün yeniden getirilmesini, kendi geçimlerini sağlamaktan aciz olan herkesin köle haline sokulmasını öneriyorum." Eden, l.c., Book I, ch. I, s. 60-61'de diyor ki: "Bağımlı köylülerin azalması, zorunlu olarak, yoksulluğun başladığı çağ olmuştur. Manüfaktür ve ticaret, bizim ulusal yoksullarımızın ana ve babalarıdır." Eden de, ilke olarak cumhuriyetçi olan İskoçyalımız gibi şurada yanılıyor: serfliğin ortadan kaldırılması değil, tarım emekçisinin toprak mülkiyetinin kaldırılması, onu, proleter ve sonunda da dilenci haline getirmiştir. Mülksüzleştirmenin başka şekilde uygulandığı Fransa'da, 1566 tarihli Moulins yasası ve 1656 buyruğu, İngiltere'deki yoksullar yasasına tekabül eder.

[11] Protestan ortodoksluğun merkezi olan Oxford Üniversitesi eski ekonomi politik profesörü Rogers bile, History of Agriculture adlı yapıtının önsözünde, Reformasyonun halk kitlelerinin yoksullaşmasına yolaçtığı olgusu üzerinde durur.

[12] A Letter to Sir T. C. Bunbury, Bart., on the High Price of Provisions, By a Suffolk Gentleman, Ipswich 1795, s. 4. Büyük çiftlikler sisteminin fanatik savunucusu ve Inquiry into the Connexion between the Present Price of Provisions, London 1773, s. 139, adlı yapıtın yazarı bile şöyle diyor: "En fazla bizim küçük toprak sahiplerimizin, bu ulusun bağımsızlığını gerçekten ayakta tutan bu insanların kaybolup gitmelerine acınırım; bunların topraklarının, şimdi, küçük çifçilere kiraya veren tekelci lordların ellerinde toplanmasını görmekten üzüntü duyuyorum; bu küçük çiftçiler öyle koşullar altında kiracılık ederler ki, yapılan en ufak bir kötülüğün hesabını vermekle yükümlü emir kulları gibidirler."

[13] Bu burjuva kahramanın özel ahlaki niteliği konusunda, diğer şeyler yanında, bir fikir verebilir: "İrlanda'da 1691 yılında Leydi Orkney'e yapılan büyük toprak bağışları, kralın sevgisinin ve leydinin etkisinin açık bir belirtisidir. ... Leydi Orkney'in değerli hizmetleri, herhalde, foeda labiorum ministeria [dudakların iğrenç hizmeti -ç.] olmalıdır." (British Museum'da Sloane Manuscript Collection, n° 4224. , Elyazmasının başlığı: The character and behaviour of King William, Sunderland, etc., as represented in Original Letters to the Dvke of Shrewsbury from Somers, Halifax, Oxford, Secretary Vernon, etc.. Bu belgeler ilginç şeylerle doludur.)

[14] "Kraliyet emlakının, kısmen satışla, kısmen hediye olarak, yasaya uymayacak biçimde elden çıkarılması, İngiltere tarihinde rezaletlerle dolu bir sayfa ... ulusa karşı işlenmiş büyük bir sahtekarlıktır." (F. W. Newman, Lectures on Political Economy, London 1851, s. 129, 130.) [İngiltere'nin bugünkü büyük toprak sahiplerinin buraları nasıl ele geçirdiklerinin ayrıntıları için bakınız: [N. H. Evans,] Our Old Nobility. By Noblesse Oblige, London 1879. - F.E.]

[15] Örneğin, son kolu Lord John Russell olan Bedford düklüğü konusunda E. Burke'nin yazdığı "Tomtit of Liberalism" ["Liberalizmin Çalıkuşu" -ç.] başlıklı taşlamayı okuyunuz.

[16] "Çiftçiler, kulübelerde oturanlara, çiftlik ya da kümes hayvanı beslerlerse, bunlara bakmak için ambardan yern çalarlar bahanesiyle, kendileriyle çocukları dışında canlı hayvan bulundurmaya izin vermezler; bunlar, ayrıca, kulübede oturanlar ne kadar yoksul olurlarsa o kadar çalışkan olur derler, ama bence, asıl gerçek, çiftiçilerin kamuya ait topraklar üzerinde bütün hakları ellerinde bulundurmak istemeleridir." (A Political Inquiry into the Consequence of Enclosing Waste Lands, London 1785, s. 75.)

[17] Eden, l.c., önsöz.

[18] "Capital farms." (Two letters on the Flour Trade and the Dearness of Corn. By a person in business, London 1767, s. 19, 20.)

[19] "Merchant-farms." (An Enquiry into the Causes of the Present High Price of Privisions, London 1767, s. 111, not.) Adsız yayınlanan bu mükemmel yapıtın yazarı Rev. Nathaniel Forster'dir.

[20] Thomas Wright, A Short Address to the Public on the Monopoly of Large Farms, 1779, s. 2, 3.

[21] Rev. Addington, Inquiry into the Reasons for or against Enclosing Open Fields, London 1772, s. 37, 43 passim.

[22] Dr. R. Price, l.c., v. II, s. 155. Forster, Addington, Kent, Price ve James Anderson'un yapıtları okunmalı ve dalkavuk MacCulloch'un The Literature of Political Economy, London 1845, başlıklı katoloğundaki zavallı gevezelikler ile karşılaştırılmalıdır.

[23] Price, l.c., s. 147.

[24] Price, l.c., s. 159. Aklımıza eski Roma geldi. "Zenginler bölünmemiş toprakların büyük bir kısmını ele geçirdiler. Bu toprakların tekrar ellerinden alınmayacağı konusunda zamanın koşullarına güvenerek, kendi topraklarına yakın yoksullara ait toprakların bazılarını sahiplerinin rızasıyla satınaldılar, bazılarını da zorla ele geçirdiier ve böylece şimdi birbirinden ayrı topraklar yerine geniş malikaneler üzerinde çiftçilik yapıyorlar. Sonra, tarım ve hayvancılık işlerinde köleleri çalıştırıyorlardı, çünkü, özgür işçiler askerlik yapmak üzere her an işten alınabilirdi. Kölelere sahip olmak kendilerine büyük kazanç sağladı; bunlar askerlikten muaf tutuldukları için rahatça çoğalabiliyor ve pek çok çocuk sahibi oluyorlardı. Böylece, güçlü kişiler, bütün serveti ele geçirdiler ve topraklar üzerinde köleler, karınca gibi kaynaştılar. Buna karşılık, İtalyanlar, yoksulluk, vergiler ve askerlik yükü altında ezildikleri için sürekli azalıyorlardı. Hatta barış geldiği zaman bile bunlar işsizliğe mahkum oldular, çünkü, toprakları zenginler ele geçirmişlerdi ve toprağı sürüp ekmek için özgür insan yerine köle kullanıyorlardı." (Appian, Civil Wars, I, 7.) Bu pasajda, Licinian yasalarından önceki zamana değiniliyor. Romalı pleblerin mahvını büyük ölçüde hızlandıran askerlik hizmeti, Şarlman'ın, özgür Alman köylülerini serf ve köle haline getirmede yararlandığı bellibaşlı bir araç olmuştur.

[25] [J. Arbuthnot,] An Inquiry into the Cannexion between the Present Price of Provisions etc., s. 124, 129. Aynı konuda ama karşıt eğilimde bir ifade: "İşçiler kulübelerinden atılıyor ve iş aramak için kentlere gitmeye zorlanıyorlar: ama o zaman daha büyük bir ürün elde ediliyor ve böylece sermaye artmış oluyor." ([R. B. Seeley,] The Perils of the Nation, 2. ed.. London 1843, s. xiv.)

[26] "A king of England might as well claim to drive his subjects into the sea" (F. W. Newman, l.c., s. 132.)

[27] Steuart diyor ki: "Eğer bu toprakların rantını" (bu ekonomik kategoriye, kabile reisine verilen haracı dahil ederek hataya düşüyor), "büyüklükleri ile kıyaslarsanız, çok küçük olduğu görülür. Yok eğer, buraları, beslediği insan yönünden ele alırsanız, yaylalardaki bir malikanenin, aynı değerde iyi ve verimli başka bir yere göre belki on katı insan beslediğini görürsünüz." (l.c., v. I, ch. XVI, s. 104.)

[28] James Anderson, Observations on the Means pf Exciting a Spirit of National Industry etc., Edinburgh 1777.

[29] 1860'ta mülküzleştirilen insanlar, yalan yanlış bahanelerle zorla Kanada'ya .gönderildiler. Bazıları dağlara ve çevre adalara kaçtıIar. Peşlerine polis takıldı, bunlarla çatıştılar ve kaçtılar.

[30] Adam Smith'in yorumcularından Buchanan, "İskoç yaylalarında, diyor, eski toprak mülkiyeti düzeni her gün zorla değiştiriliyor. ... Toprakbeyi, miras yoluyla toprağı işleyen kiracılara" (bu kategori burada yanlış kullanılıyor) "aldırmaksızın toprağını en yüksek kirayı verene kiralıyor ve o da eğer islahatçı bir kimse ise derhal yeni bir tarım sistemini benimsiyor. Eskiden küçük kiracılar ya da tarım emekçileri ile kaplı bulunan toprağın üzerinde şimdi verdiği ürünle orantılı sayıda insan yaşıyor, ama yeni ve geliştirilmiş tarım sistemi ve artmış bulunan rant nedeniyle, en az giderle en fazla ürün kaldırılıyor: ve bu anlayış içersinde, işe yaramayan işçilere yol verildiği için nüfus, toprağın besleyeceği değil çalıştırılabileceği miktara indirgenmiş oluyor. ... Mal ve mülkten yoksun hale gelen çiftçiler, geçimlerini çevre kentlerde ararlar" vb.. (David Buchanan, Observations on etc., A. Smith's Wealth of Nations, Edinburgh 1814. vol. IV. s. 144.) "İskoç soyluları, ailelerin ellerinden mallarını ve mülklerini, yabanıl otların kökünü kazırmış gibi aldılar, köylere ve köylülere, vahşi hayvanların sıkıştırdığı Kızılderililerin, intikam almak için kaplanlarla dolu ormanlara satdırması gibi saldırdılar. İnsan, bir koyun postu ya da etiyle trampa edildi ve bazan daha da ucuza gitti. ... Çin'in kuzey eyaletlerine saldıran Moğolların, buradaki yerli halkı yoketmek ve toprağı otlak haline getirmek için danışma kurulu toplamaları, bundan daha mı kötüydü? Bu tasarıyı birçok İskoçyalı yüce toprak sahibi kendi ülkelerinde kendi yurttaşlarına karşı uygulamıştır." (George Ensor, An Inquiry Concerning the Population of Nations, Lond. 1818, s. 215, 216.)

[31] Şimdiki Sutherland Düşesi, Tom Amcanın Kulübesi yazarı Mrs. Beecher Stone'u, Amerika Cumhuriyetindeki zenci kölelere karşı sevgisini göstermek için —her "soylu" İngiliz kalbinin köle sahipleri için çarptığı iç savaş sırasında, kendisi gibi bütün aristokratlar ile birlikte bu sevgiyi büyük bir titizlikle unutmuştu— Londra'da büyük bir debdebe ile ağırlarken, ben, New York Tribune'de Sutherland'lı köleler üzerine bazı gerçekleri dile getirmiştim. (Carey, The Slav Trade, Philadelphia 1853, s. 203, adlı yapıtında bu yazıdan parçalar almıştır.) Yazımı bir İskoç gazetesi de yayınladı ve gazete ile Sutherland'lı dalkavuklar arasında hoş bir polemiğe yolaçtı.

[32] Bu balık ticaretinin ilginç ayrıntıları Mr. David Urquhart'ın "Portfolio, New Series" adlı yazısında bulunabilir. — Nassau W. Senior'ün ölümünden sonra yayınlanan ve yukarda alıntılar yaptığımız yapıtında, "Sutherlandshire'da olup bitenlerin, insanların tanık oldukları en yararlı temizlik" olduğunu söylüyor. (l.c., [s. 282].)

[33] İskoçya'daki "deer forests"ta (geyik ormanları) tek bir ağaç yoktur. Çıplak yamaçlardan önce koyunlar sürülüp çıkartılmış sonra yerlerine geyikler getirilmiş ve buralara "deer forest" denilmiştir. Buralarda, ne ağaçlandırma, ne de gerçek orman yetiştirilmesi diye bir şey vardır.

[34] Robert Somers, Letters from the Highlands: or the Famine of 1847, London 1848, s. 12-28 passim, Bu mektuplar ilk kez The Times'ta yayınlandı, İngiliz iktisatçıları, Keltler arasında 1847 yılındaki açlığı, doğal olarak, bunların aşırı nüfusa sahip olmaları ile açıkladılar. Bunlar, daima, "yiyecek stokları üzerinde bir baskı yaratıyorlardı" "Malikanelerin temizlenmesi" ya da, Almanca adıyla "Bauernlegen" denilen iş, özellikle Otuz Yıl Savaşından sonra Almanya'da görüldü ve daha 1790 yılında Kursachsen'de köylü ayaklanmalarına yolaçtı. Özellikle Almanya'nın doğusunda yaygındı. Prusya eyaletlerinin çoğunda Frederick II, ilk kez köylülere mülkiyet hakkı sağladı. Silezya'nın ele geçirilmesinden sonra, büyük toprakbeylerine kulübeleri, samanlıkları vb. yeniden yapma, köylülere hayvan ve araç sağlama yükümlülüğünü yükledi. Ordusu için askere, hazinesi için vergi yükümlüsüne gereksinmesi vardı. Kaldı ki, Frederick'in maliye sistemi ve despotluk, bürokrasi ve feodalizm karması yönetiminde köylülerin sürdürdükleri tatlı yaşam, Frederick'in kaynaklarından Mirabeau'dan alınan şu satırlardan anlaşılabilir: "Le lin fait done une des grandes richesses du cultivateur dans le Nord de L'Allemagne. Malheureusement pour l'espèce humaine, ce n'est qu'une ressource contre la misére, et non un moyen de bine-être. Les impôts directs, les corvées, les servittides de tout genre, écrasent le cultivateur allemand, qui paie encore des impôts indirects dans tout ce qu'il achète ... et pour comble de ruine, il n'ose pas vendre ses productions où et comme il le veut; il n'ose pas acheter ce dont il a besoin aux marchands qui pourraient le lui livrer au meilleur prix. Toutes ces causes le ruinent insensiblement, et il se trouverait hors d'état de payer les impôts directs à l'èchéance sans la filerie; elle lui offre une ressource, en occupant utilement sa femme, ses enfants, ses servants, ses valets, et lui-même; mais quelle pénible vie, même aidée de ce secours! En été, il travaille comme un forçat au labourage et à la récolte; il couche à 9 heures et se lève à deux, pour suffire aux travaux; en hiver il devrait réparer ses forces par un plus grand repos; mais il manquera de grains pour le pain et les semailles, s'il se defait des denrées qu'il faudrait vendre pour payer les impôts. Il faut donc filer pour suppléer à ce vide ... il faut y apporter la plus grande assiduité. Aussi le paysan se couche-t-il en hiver à rninuit, une heure et se lève à cinq ou six; ou bien il se couche à neuf, et se lève à deux, et cela tous les jours de sa vie, si ce n'est le dimanche. Ces excès de veille et de travail usent la nature humaine, et de là vien qu'hommes et femmes vieillissent beaucoup plutôt dans les campagnes que dans les villes." ("Keten, öyleyse Almanya'nın kuzeyindeki ekicinin büyük zenginliklerinden birini oluşturur. İnsan dini için, ne yazık ki, bu bir gönenç aracı değil, yalnızca sefalete karşı bir dayanaktır. Dolaysız vergiler, angaryalar, her türlü bağımlılıklar, satınaldığı her şey için bir de dolaylı vergi ödeyen Alman ekicisinin ezip suyunu çıkarır ... ve, yıkımı tamamlamak için, ürünlerini istediği yerde ve istediği gibi satmaya cesaret edemez; gereksinme duyduğu şeyi, kendisine en iyi fiyatla verebilecek satıcılardan almaya cesaret edemez. Bütün bu nedenler, onu, yavaş yavaş kemirir, ve urgancılık olmasaydı, ödemesi gerektiğinde, dolaysız vergileri bile ödeyemezdi; bu iş, karısını, çocuklarını, hizmetçilerini, uşaklarını ve kendini yararlı bir biçimde kullanarak, ona bir dayanak sağlar: ama, bu dayanaklarla desteklense de ne güç bir yaşam! Yazın, çiftlik ve hasatta, bir kürek mahkümu gibi çalışır; işlerle başedebilmek için, dokuzda yatar, ikide kalkar: kışın, daha büyük bir dinlenme ile güçlerini toplayacaktır; ama eğer vergileri ödemek için satması gerekecek zahireyi elden çıkarırsa, ekmek ve ekim için buğday sıkıntısı çekecektir. Öyleyse bu boşluğu doldurmak için urgan örmek gerek; ve eşyanın doğası, bu işi kazançsız kıldığından, işe hiç ara vermeden devam etmek gerek. Bundan ötürü köylü, kışın gece yarısı, saat birde yatar, ve beşte ya da altıda kalkar; ya da dokuzda yatıp ikide kalkar, ve eğer pazarlar sayılmazsa, bu, ömür boyu böyle gider. Bu aşırı-uykusuzluk ve aşırı-çalışma, insan doğasını yıpratır, ve bunun sonucu erkekler ve kadınlar, kırlarda, kentlerde olduğundan çok daha çabuk yaşlanırlar." (Mirabeau, l.c., t. III, s. 212, sqq.)

İkinci baskıya not. — Robert Somers'in yukarıya bir pasajo aktarılan yapıtının yayınlanmasından 18 yıl sonra, 18 Nisan 1866 yılında, Profesör Leone Levi, koyun otlaklarının geyik ormanlarına çevrilmesi konusunda Society of Arts'ta bir konuşma yaptı ve İskoç yaylalarındaki çölleşmeyi anlattı. Diğer şeyler yanında şöyle diyordu: "Nüfusun boşaltılması ve ülkenin otlak haline getirilmesi, harcama yapmadan gelir elde etmenin en uygun yoluydu. ... Bir otlak yerine bir geyik ormanı, yaylalarda görülen en yaygın değişiklikti. Toprak sahipleri, bir zamanlar malikanelerinden insanları sürüp çıkardıkları gibi, şimdi de koyunları atıyorlar ve yeni kiracılarına kucak açıyorlardı: vahşi hayvanlar ile tüylü kuşlara. ... İnsan, Dalhousie kontunun malikanesinden çıkıp, Forfarshire'da John o'Greats'un malikanelerine kadar devamlı ormanlık araziden geçip gidebilir. ... Bu korulutların çoğunda, tilki, vahşi kedi, zerdeva, kokarca, sansar, gelincik ve Alp tavşanı çok görülür; buna karşılık, tavşan, sincap ve tarla faresi son zamanlarda kırlara göçmüşlerdir. İskoçya istatistiklerinde üstün nitelikte ve çok geniş mera olarak kayıtlı bulunan muazzam arazilerden çoğu şimdi her türlü ekim ve islaha kapatılmış ve yılın çok kısa bir süresinde birkaç kişinin spor zevkine tahsis edilmiştir." London Economist, 2 Haziran 1866 tarihli sayısında şöyle diyor: "Geçen hafta çıkan bir İskoç dergisinin haberleri arasında şunu okuyoruz: 'Bu yılki kira sözleşmesinin bitmesi üzerine, geçenlerde, 1.200 sterlin yıllık kira teklif edilen, Sutherlandshire'daki en güzel koyun çiftliklerinden birisi deer forest haline getirilecek.' Burada, modern feodalizm içgüdülerinin ... tıpkı Norman fatihlerinin ... Yeni Ormanı yaratmak için 36 köyü yerlebir etmeleri kadar iyi işlediğini görüyoruz. ... Tam iki milyon acre arazi. ... İskoçya'nın en verimli topraklarından bazılarıı da içersine alarak ... bomboş yatıyor. Glen Tilt'in doğal çayırları, Perth ülkesinin en besleyici otlakları arasındaydı. Ben Aulder geyik ormanları, uçsuz bucaksız Badenach bölgesinin en güzel otlağıydı; Karadağ ormanının bir kesimi İskoç karakoyunu için en mükemmel meraydı. İskocya'da yalnız spor amacı için boş bırakılan topraklar konusunda bir fikir vermek için, buranın, tüm Perth kontluğundan daha geniş bir alanı kapsadığını söylemek yeterlidir. Ben Aulder ormanının kaynakları, bu zoraki yıkımla uğranılan kayıplar konusunda bir fikir verebilir. İskoçya'nın eski orman bölgesinin onüçte-birinden fazla olmadığı halde, bu arazi 15.000'den fazla koyunu besleyebilir ... ve gene vb. ... Bütün bu ormanlık arazi şimdi bomboş yatıyor. ... Alman Okyanusunun suları altında kalsaydı bundan beter olmazdı. ... Bu insan eliyle yaratılan çöllere, yasakoyucunun kesin müdahalesi ile bir son verilmelidir."

[35] Essay on Trade etc., 1770, yazarı şöyle diyor, "Edward VI'nin hükümdarlığı sırasında İngilizlerin büyük bir ciddiyetle, manüfaktürlerin kurulmasını ve yoksulların çalıştırılmalarını isteklendirdikleri görülüyor. Bunu, şu dikkat çekici yasadan da anlıyoruz: 'Bütün serseriler damgalanacaktır. vb..' " l. c., s. 5.

[36] Thomas More, Utopia'sında [Ütopia, İstanbul 1964, s. 64] şöyle diyor: "Böyle doymakbilmez cimrinin biri, binlerce dönümlük yeri kuşatıveriyor. İçindeki namuslu çiftçileri evlerinden çıkarıyor: Kimini yalan-dolanla, kimini zorla, kimini de türlü yollardan tedirgin edip yerlerini satmak zorunda bırakarak. Doyuracak karınları paralarından çok fazla olan bu köylüler (tarım, fazla kol işi isteyen bir iştir çünkü) çoluk-çocukları, dulları, yetimleri, ana-babaları ve torunlarıyla yollara düşerler. Doğdukları evden, karınlarını doyuran topraktan ağlayarak uzaklaşır zavallılar ve barınacak yer bulamazlar. O zaman kapkacaklarını, pılılarını-pırtılarını yok pahasına satarlar. Onlar da bitince ne kalır yapılacak: çalmak ve Tanrı buyruğuyla asılmak. Yoksulluklarını dilencilikle sürdürmek isteyenler de çıkabilir: Onları da serseri diye yakalayıp zindana atıverirler. Oysa nedir suçları bu insanların? Çalışmaya canattıkları halde kendilerine iş verecek kimseyi bulamamak." Thomas More'un, hırsızlık yapmak zorunda bırakıldığını söylediği bu zavallı kaçaklardan, Henry VIII saltanatı sırasında, "72.000 büyük ve küçük hırsız idam edilmişti". (Holinshed, Description of England, vol. I, s. 186.) Elizabeth zamanında, "serseriler, sıralar halinde bağlanırdı ve yıl geçmezdi ki bunlardan üç-dörtyüzü darağacında can vermesin." (Strype's Annals of the Reformation and Establishment of Religion, and other Various Occurrences in the Church of England during Queen Elizabeth's Happy Reign, 2. ed., 1725, vol. 2.) Gene bu aynı Strype'e göre Somersetshire'da tek bir yılda, 40 kişi idam edilmiş, 35 hırsızın eli dağlanmış, 37 kişi kırbaçlanmış ve 183 kişi "ıslah olmaz serseri" diye kent dışına sürülmüştür. Bununla birlikte, o, yargıçların ihmali ve halkın budalaca merhameti yüzünden bu büyük mahküm sayısının, gerçek suçlu ve cani sayısının beşte-birini bile bulmadığını, İngiltere'nin diğer kontluklarının bu yönden Somersetshire'dan daha iyi olmadığı gibi bazılarının daha da beter durumda oldukları kanısındadır.

[37] "Yasakoyucu ne zaman patronlar ile işçileri arasındaki anlaşmazlıkları çözümlemeye çalışsa, danışmanları daima patronlar oluyor." diyor A. Smith, "L'esprit des lois, c'est la propriété." ["Yasaların ruhu, mülkiyettir." -ç.] diyor Linguet.

[38] Sophisms of Free Trade. By a Barrister, Lond. 1850, s. 206. Sonra alaycı bir şekilde ekliyor: "İşverenler hesabına müdahale etmeye daima hazırdık, şimdi çalışanlar için de bir şeyler yapamaz mıyız?"

[39] James I'in, böl. 6, 2 numaralı yasasının bir maddesinden, bazı kumaş yapımcılarının, sulh yargıcı sıfatıyla, kendi işyerlerindeki resmi ücret tarifelerini, gene kendileri saptamak yetkisine sahip bulunuyorlardı, — Almanya'da, özellikle Otuz Yıl Savaşından sonra, ücretleri düşük tutmayı amaçlayan yasalar yaygındı. "Hizmetçi ve emekçi kıtlığı, nüfusu seyrek bölgelerde mülk sahipleri için çok sıkıntı vericiydi. Bütün köylülere, bekar erkek ve kadınlara oda kiralamaları yasaklanmıştı; bekar olan ve hizmetkarlık yapmak istemeyen herkes, günlük ücretle köylüler için tohum ekmek ya da hububat alımı ve satımı gibi işlerle uğraşsalar bile, yetkili makamlara ihbar edilecek ve hapse atılacaktır. (Imperial privileges and sanctions for Sitesia, I, 25.) Bütün bir yüzyıl boyunca küçük Alman prenslerinin buyrukları, kendi ağır yazgılarına razı olmayan ve yasal ücretler ile yetinmeyen ahlaksız ve küstah ayaktakımından yapılan acı şikayetlerle doludur; bireysel toprak sahiplerinin, devletin saptadığı ücretten fazlasını vermeleri yasaklanmıştı. Gene de hizmet koşulları, o sırada, yüzyıl sonrasına göre daha iyiydi; Silezya'da çiftlik hizmetkarları 1652 yılında haftada iki kez et yiyorlardı, oysa yüzyılımızda bile, hizmetkarların yılda ancak üç kez et yedikleri bölgeler vardır. Ayrıca, savaş sonrası ücretler, bunu izleyen yüzyıldan daha yüksekti." (G. Freytag.)

[40] Bu yasanın I. Maddesi şöyle diyor: "L'anéantissemet de toutes espèces de corporations du même état et profession étant l'une des bases fondamentales de la constitution française, il est défendu de les rétablir de fait sous quelque prétexte et sous quelque forme que ce soit." ["Aynı iş ve meslekten yurttaşların Fransız Anayasasının ana temellerinden biri olduğundan, hangi biçim ve hangi bahane altında olursa olsun, bunları gerçekte yeniden kurmak yasaktır.] IV. Maddede şöyle der: "si ... des citoyens attachés aux mêmes professions, arts et métiers prenaient des délibérations, faisaient entre eux des conventions tendantes à refuser de concert ou à n'accorder qu'à un prix déterminé le secours de leur industrie ou de leurs travaux, les dites délibérations et conventions ... seront déclardes inconstitutionnelles, attentatoires à la liberté à la déclaration des droits de l'homme, etc."; ["Eğer ... aynı meslek, sanat ve işlere bağlı yurttaşlar, karar alır, aralarında beceri ya da çalışmalarının yardımına belirli bir fiyat verilmesini birlikte reddetmeye ya da yalnızca böyle bir fiyat verilmesine yönelen sözleşmeler yaparlarsa, sözü geçen karar ve sözleşmeler ... anayasaya karşı, özgürlük ve insan hakları sözleşmesine aykırı. vb.") olarak, yani eski tüzüklerdeki gibi, hainlik olarak ilan edilir (Revolutions de Paris, 1791, t. III, s. 523.)

[41] Buchez et Roux, Histoire Parlementaire, t. X, s. 195, passim.

[42] Harrison, Description of England adlı yapıtında şöyle diyor: "Belki de dört sterlinlik eski kira, sözleşmenin sonuna doğru kırk sterline yükseldiği halde, eğer altı-yedi yıllık kira alacağı, elli ya da yüz sterlin olmazsa, çiftçi kazancının çok az olduğunu düşünürdü."

[43] 16. yüzyılda paranın değerinden kaybetmesinin, toplumun farklı sınıfları üzerindeki etkisi konusunda bkz: A Compendious or Briefe Examination of Certayne Ordinary Complaints of Divers of our Countrymen in these our Days, By W. S., Gentleman, (London 1581). Bu yapıtın diyolog biçiminde oluşu, uzun süre, onun, Shakespeare'e ait olduğu kanısını yarattı ve hatta 1751 yılında onun adıyla yayınlandı. Bu yapıtın yazarı William Stafford'dur. Bir yerinde şövalye şöyle hüküm yürütür: gece yarısı, saat birde yatar, ve beşte ya da altıda kalkar; ya da dokuzda yatıp ikide kalkar, ve eğer pazarlar sayılmazsa, bu, ömür boyu böyle gider. Bu aşırı-uykusuzluk ve aşırı-çalışma, insan doğasını yıpratır, ve bunun sonucu erkekler ve kadınlar, kırlarda, kentlerde olduğundan çok daha çabuk yaşlanırlar." (Mirabeau, l.c., t. III, s. 212, sqq.)

"ŞövaIye: Siz benim komşularım, çiftçi, siz Bay Tuhafiyeci, siz iyi kalpli Fıçıcı, diğer zanaatçılarla birlikte kendinizi çok iyi geçindirebilirsiniz. Çünkü her beyin fiyatı eskisine göre ne kadar pahalanmışsa, siz de sattığınız malların ve işinizin fiyatını o kadar yükseltiyorsunuz. Ama bizim satacak bir şeyimiz yok ki fiyatını yükseltelim ve satınalacağımız şeylerin fiyatlarını böylece karşılayabilelim." Bir başka yerde şövalye, doktora sorar: "Rica ederim, siz kimleri kastettiniz; ve özellikle bundan kaybı olmayacak kimlerdir sizce? Doktor: Benim kastettiklerim alım-satımla geçimini sağlayanlar, çünkü onlar pahalı aldıklarını zaten gene pahalı satarlar. Şövalye: Size göre bundan sonra kazançlı çıkacaklar kimlerdir? Doktor: Eski fiyatla çiftlik tutan herkes, çünkü bunlar kiraya göre para öderler, yeni fiyat üzerinden satarlar; yani ektikleri toprağa az para ödedikleri halde, yetiştirdikleri her şeyi pahalı satarlar. Şövalye: Peki öyleyse, bu adamların kazançlarından daha fazla kayba uğrayanlar kimlerdir?. Doktor: Bütün soylular, beyzadeler, az bir kirayla ya da yardımla geçinenler, çiftçilik yapmayanlar, alım-satımla uğraşmayan herkes."

[44] Fransa'da, ortaçağ başlarında feodal bey yerine vergi ve kira toplayan kahyalar ve bu işi yöneten régisseur'ler çok geçmeden baskı, hile ve aldatmacayla, homme d'affaires [işadamları -ç.] oldular ve kendilerini kapitalist diye satmaya başladılar. Bu yöneticiler (régisseurs) bazan kendileri de soylulardandı. Örneğin: "C'est li compte que messire Jacques de Thoraisse, chevalier chastelain sor Besançon rent ès-seigneur tenant les comptes à Dijon pour monseigneur le duc et comte de Bourgoigne, des rentes appartenant à la dite chastellenie, depuis le XXV'eme jour de décembre MCCCLIX jusqu'au XXVIII'eme jour de décembre MCCCLX." (Alexis Monteil, Traité de Matdriaux Manuscrits etc., s. 234, 245.) Burada da görüldüğü gibi, toplumsal yaşamın bütün alanlarında aslan payı daima aracıya düşmektedir. Ekonomik alanda, örneğin, bankerler, borsa spekülatörleri, tüccarlar, satıcılar işin kaymağın alırlar; hukuk alanında avukat, müşterileri yolar; politikada temsilci, oy verenden daha önemli, bakan da hükümdardan, dinde ise Tanrıyı, "Resulü" geri plana ittiği gibi, onu da, iyi bir çoban ile koyunları arasında aracılık etmesi kaçınılmaz olan rahipler bir köşeye atmışlardır. İngiltere'de olduğu gibi, Fransa'da da, büyük feodal malikaneler, sayısız küçük işletmelere bölünmüş ve bu iş, halkın çok daha zararına olarak gerçekleştirilmiştir. 14. yüzyıl boyunca çiflikler ya da terriers'ler ortaya çıkmıştır. Bunların sayısı sürekli artmıtır. 100.000'i çok aşmıştır. Bunlar, ürünün 1/12'si ile 1/5'i arasında değişen miktarını nakdi ya da ayni rant olarak ödüyorlardı. Bu çiftlikler, malikanenin değerine ve büyüklüğüne göre fief, sub-fief, [=zeamet, tımar -ç.] idiler ve çoğu ancak birkaç acre'lık toprağı kapsıyordu. Ama bu çiftçilerin, toprak üzerinde oturan kimseler üzerinde bir dereceye kadar yargı hakkı vardı; bu da dört dereceliydi. Tarım kesimindeki nüfusun bütün bu küçük despotlar altında nasıl ezildiği anlaşılabilir. Monteil, bir zamanlar, Fransa'da 160.000 yargıç bulunduğunu söylüyor, oysa bugün, sulh mahkemeleri dahil 4.000 mahkeme yetmektedir.

[45] Nations de Philosophie Naturelle, Paris 1838, adlı yapıtında.

[46] Sir James Steuart'ın üzerinde önemle durduğu bir nokta.

[47] Kapitalist diyor ki: "Je permettrai, que vous ayez l'honneur de me servir, à condition que vous me dennez le peu qui vous reste pour la peine que je prends de vous commander." ["Sizce emretmek için çektiğim zahmete karşılık, elinizde kalan az şeyi de vermeniz koşuluyla, bana hizmet etmek şerefine ulaşmaya izin veririm."] (J. J. Rousseau, Discour sur L'Economie Politique, [Genève 1756, s. 70].)

[48] Mirabeau, l.c., t. III, s. 20-109 passim. Mirabeau'nun, ayrı işyerlerini, "birleşik" olanlara göre daha ekonomik ve verimli saymasının ve bu ikincileri, hükümetin özeni ile yetiştirilen yapay yabancı bitkilere benzetmesinin nedeni, o sırada Kıta manüfaktürünün büyük kısmının durumları ile açıklanabilir.

[49] "Yirmi libre yünün, diğer işler arasında, kendi el emekleriyle, bir emekçi ailesinin yıllık giyecek eşyası haline getirildiğini düşünelim, bu, hiç bir sorun yaratmaz; ama bunu pazara getirin, fabrikaya gönderin, oradan aracıya ve satıcıya aktarın, önünüze dağ gibi ticari işlemler ve malın değerinin yirmi katına ulaşan nominal bir sermaye çıkar. ... Böylece, işçi sınıfı, sefil bir fabrika ahalisini, asalak bir esnaf takımını ve hayali bir ticaret, para ve maliye sistemini yaşatmak zorundadır." (David Urquhart, l.c., s. 120.)

[50] Cromwell'in zamanı bir istisnadır. Cumhuriyetin devamınca, her sınıftan İngiliz halk kitleleri, Tudorların zamanında düşmüş oldukları perişan durumdan kurtulmuşlardır.

[51] Tuckett, modern yünlü dokuma sanayiinin, makinenin kullanılmaya başlaması üzerine, asıl manüfaktürden ve kırsal yerlerde yürütülen ev sanayilerinden doğup geliştiğini biliyor. (Tuckett, l.c., v. I, s. 139-144.) "Saban, boyunduruk, tanrıların icadı ve kahramanların meslekleriydi: dokuma tezgahı, iğ, çıkrık, daha az soylu ana-babadan mı gelir? Çıkrığı sabandan, iği boyunduruktan ayırıyorsunuz ve fabrikaları, yoksul yurtlarını, kredileri, bunalımları yaratıyor, iki düşman ulus elde ediyorsunuz: biri çiftçi, diğeri tüccar." (David Urquhart, l.c., s. 122.) Ama şimdi de bir Carey çıkıyor ve İngiltere'yi, diğer bütün ülkeleri yalnız birer tarım ulusu ve kendisini de onların fabrikatörü haline getirmek istediği için haklı olarak suçluyor. Türkiye'nin bu şekilde mahvedildiğini öne sürüyor, çünkü bu ülkede, "toprağın sahibi ve onu işleyerilere, İngiltere, saban ile dokuma tezgahının, çekiç ile süngünün doğal ittifakını kurarak kendilerini güçlendirmeye izin vermemiştir". (The Slave Trade, s. 125.) Ona göre, İngiliz çıkarlarının serbest ticaret propagandasını bu ülkede yapmakla, Türkiye'nin iflasında başrolü oynayanlardan birisi de Urquhart'ın ta kendisidir. İşin en hoş yanı da, büyük bir Rus hayranı olan Carey'in, bu ayrılma sürecine engel olmak için bu ayrılmayı hızlandıran himaye sistemini savunmasıdır.

[52] Mill, Rogers, Geldwin Smith, Fawcett, vb. gibi insansever İngiliz iktisatçıları, John Birght ve Ortakları gibi liberal fabrikatörler, Tanrının, Habil'i ne yaptığını Kabil'e sorması gibi, İngiliz toprak aristokrasisine soruyorlar: Bizim binlerce freeholder'lerimiz [mülk sahipleri -ç.] nereye gitti? Öyleyse siz kendiniz nereden çıkıp geldiniz? Bu freeholder'lerin yokolup gitmesinden. Sorularınıza niçin şöyle devam etmiyorsunuz: Bağımsız dokumacılar, iplikçiler, zanaatçılar nereye gittiler?

[53] Burada, sanayici, tarımcıya karşıt olarak kullanılmıştır. "Kategorik" anlamda çiftçi, bir fabrikatör kadar sanayici kapitalisttir.

[54] The Natural and Artificial Rights of Property Contrasted, Lond. 1832, s. 98-99. Bu yazarı belirtilmeyen yapıtın sahibi: Th. Hodgskin.

[55] Daha 1794 yılında, Leeds'in küçük kumaş yapımcıları, her tüccarın bir fabrikatör olmasını yasaklayan bir yasa çıkartılması için bir dilekçe vermek üzere Parlamentoya bir heyet göndermişlerdi. (Dr. Aikin, l.c..)

[56] William Howitt, Colonization and Christianity: A Popular History of the Treatment of the Natives by the Europeans in all their Colonies, London 1838, s. 9. Kölelere karşı davranış konusunda iyi bir deneme olan şu yapıt vardır: Charles Comte, Traité de la Législation, 3. éd., Bruxelles 1837. Burjuvazinin kendi tasavvuruna göre dünyaya dilediği gibi şekil verebildiği yerlerde, kendisini ve emekçiyi ne duruma soktuğunu görmek için bu konunun ayrıntıları ile incelenmesi gerekir.

[57] Bu adamın müteveffa vali yardımcısı Thomes Stamford Raffles, The History of Jawa, Lond. 1817. [v. II, s. cxc, cxci].

[58] 1866 yılında yalnız Orissa eyaletinde bir milyondan fazla Hintli açlıktan öldü. Buna karşın, gerekli yaşam maddelerini, Hint hazinelerini zenginleştirecek fiyatlarla açlıktan kıvranan halka satmak için girişimlerde bulunulmuştu.

[59] William Cobbett, İngiltere'de bütün kamu kuruluşlarının adlarının başına "royal" ("krallık") sıfatının konulduğuna işaret ediyor; buna karşılık olmak üzere, bir de "national" ("ulusal") terimi vardır.

[60] "Tatarlar eğer Avrupa'yı bugün istila etselerdi, onlara bizdeki bankerlerin ne olduğunu anlatmak epey güç bir şey olurdu." Montesquieu, Esprit des lois. t. IV, s. 33, éd. Londres 1769.

[61] Mirabeau, l.c., t. VI, s. 101.

[62] Eden, l.c., vol. I, book II, ch. I, s. 421.

[63] John Fielden, l.c , s. 5, 6. Fabrika sisteminin daha önceki rezaletleri konusunda bkz: Dr. Aikin (1795), l.c., s. 219 ve Gisborne, Enquary into the Daties of Men, 1795, v. II. Buharlı makineler, fabrikaları, kırlardaki çağlayanlardan alıp kentlerin ortasına yerleştirince, "perhizkar" artı-değer yapımcıları, işevlerinden köleler aramak zorunluluğundan kurtularak, ellerinin altında hazır bir malzemeyi, çocuğu buldular. 181ı yılında, Sir R. Peel ("olasılık bakanı"nın babası), çocukların korunması için hazırladığı tasarıyı parlamentoya sunduğu zaman, Bullion Committe'sinin Lümen'i* ve Ricardo'nun yakın dostu Francis Horner, Avam Kamarasında şöyle diyordu: "Bir iflas olayında bu çocuklardan —eğer bu deyimi kullanmaya hakkımız varsa— bir sürüsü satışa çıkartılmış ve sanki malmış gibi bu iş için gazetelere ilan vermişti. İki yıl önce, King's Berich** Mahkemesine çok iğrenç bir dava getirildi; bölge yardım kurulu, bir grup çocuğu, Londra'da bir fabrikatörün yanına çırak olarak vermişti; fabrikatör, bu çocukları bir başkasına devretmişti ve ensonu bazı hayırsever kimseler bunları açlıktan perişan bir durumda bulmuşlardır. [Parlamento] Soruşturma Komitesinde daha müthiş bir olayı öğrenmiş bulunuyorum ... daha birkaç yıl önce Londra'da bir yardım kurulu ile Lancashire'daki bir fabrikatör arasında bir anlaşma yapılmıştı; buna göre, 20 tane sağlam çocukla birlikte bir tane de geri zekalı çocuğun kabul edilmesi hükme bağlanmış bulunuyordu."
* Lümen, ışık ölçü birimi. -ç.
** İngiltere'de, eskiden kralın başkanlık ettiği yüksek mahkeme heyeti. -ç.

[64] 1790 yılında, İngiliz Antillerinde, bir özgür insana karşı on köle, Fransız Antillerinde bire karşı ondört, Hollanda Antillerinde bire karşı yirmiüç köle vardı. (Henry Brougham, An Inquiry into the Colonial Policy of the European Powers, Edin. 1803, II, s. 74.)

[65] "Labouring poor" ["yoksul emekçi" -ç.] deyimi, ücretli emekçiler sınıfı farkedilecek hale geldiği andan itibaren İngiliz yönetmeliğinde görülmektedir. Bu deyim, bir yandan "idle poor"a ["aylak yoksul" -ç.] dilencilere vb. karşıt anlamda, öte yandan henüz tüyü yolunmuş tavuğa çevrilmemiş ve hala elinde kendi emek aracı bulunan emekçiler için kullanılmaktadır. Deyim, yasalardan, ekonomi politiğe geçmiş ve Culpeper, J. Child vb. tarafından Adam Smith'e ve Eden'e devredilmiştir. Bütün bunlardan sonra, insan, "execrable political cantmonger" ["iğrenç politik esnaf" -ç.] Edmund Burke "labouring poor" deyimine "execrable political cant" ["iğrenç politik ikiyüzlülük" -ç.] dediği zaman onun bonne foi'si [iyi niyeti -ç.] konusunda bir fikir edinebilir. Tıpkı, Amerika'da karışıklıklar başladığı zaman, Kuzey Amerika sömürgelerinin hizmetinde, İngiliz oligarşisine karşı liberal rolünü oynadığı gibi, İngiliz oligarşisinin hizmetinde de bu dalkavuk, Fransız devrimine karşı romantik övgüler düzmüş tam bir vülger burjuva idi. "Ticaretin yasaları, doğanın yasalarıdır ve bu nedenle, Tanrının yasalarıdır." (E. Burke, l.c., s. 31, 32.) Bu adamın, Tanrı ile doğanın yasalarına sadık kalarak kendisini daima en iyi pazarda satmasına hiç şaşmamak gerekir. Bu Edmund Burke'nin liberal olduğu zamanlardaki güzel bir portresi Rev. Mr. Tucker'in yazılarında bulunabilir. Tucker, bir papaz ve tori idi, ama gene de onurlu bir kişi ve uzman bir iktisatçıydı. Bugün egemen olan ve "ticaretin yasalarına" büyük bir sadakatle bağlı bulunan rezilce karakter yoksunluğu karşısında, kendisinden sonra gelenlerden tek bir şeyde, "yeteneklilikte" farklı bulunan bu Burke'leri tekrar tekrar teşhir etmek bizim başta gelen görevimizdir.

[66] Marie Augier, Du Crédit Public, Paris 1842, s. 265.

[67] "Quarterly Reviewer, sermayenin, kargaşalıktan, kavgadan kaçtığını ve ürkek olduğunu söylüyor ki, bu, çok doğrudur, ama sorunu pek eksik olarak ortaya koymaktadır. Sermaye, kar olmadığı zaman ya da az kar edildiği zaman hiç hoşnut olmaz, tıpkı eskiden doğanın boşluktan hoşlanmadığının söylenmesi gibi. Yeterli kar olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kar ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır: yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insanal yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kar ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kar getirecek olsa, bunları rahatça dürtükler. Kaçakçılık ile köle ticareti bütün burada söylenenleri doğrular." (T. J. Dunning, l.c., s. 35, 36.)

[68] "Nous sommes dans une condition tout-à-fait nouvelle de la société... nous tendens à séparer toute espéce de propriété d'avec toute espèce de travail." ["Toplum için tamamıyla yeni bir durumda bulunuyoruz... her türlü mülkiyeti, her türlü emekten ayırmaya çalışıyoruz."] (Sismondi, Nouveaux Principes d'Econ. Polit., t. II, s. 434.)

[69] "Sanayiin, burjuvazinin elde olmayarak teşvik ettiği ilerleyişi, emekçilerin rekabetten ileri gelen yalıtılmışlıklarının yerine, birlikteliklerinden ileri gelen devrimci dayanışmalarını kor. Demek ki, büyük sanayiin gelişmesi, burjuvazinin ayaklarının altından bizzat ürünleri ona dayanarak ürettiği ve mülk edindiği temeli çeker alır. Şu halde, burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanın zaferi, aynı ölçüde kaçınılmazdır." "Bugün burjuvazi ile karşı karşıya gelen bütün sınıflar içersinde yalnızca proletarya, gerçekten devrimci bir sınıftır. Öteki sınıflar büyük sanayi karşısında erirler ve ensonu yokolurlar; proletarya ise onun özel ve temel ürünüdür. Alt orta-sınıf, küçük imalatçı, dükkancı, zanaatçı, köylü, bütün bunlar, orta-sınıfın parçaları olarak varlıklarını yokolmaktan kurtarmak için, burjuvaziye karşı savaşırlar. Bunlar, şu halde, devrimci değil, tutucudurlar. Hatta gericidirler, çünkü tarihin tekerleğini gerisin geriye döndürmeye çalışırlar." (Karl Marx und Friedrich Engels, Manifest der Kommunistischen Partei, London 1848, s. 11, 9. ["Komünist Parti Manifestosu"]

[70] Biz, burada, gerçek sömürgeleri, serbest göçmenlerin yerleştikleri bakir toprakları ele alıyoruz. Birleşik Devletler, ekonomik anlamda, bugün bile ancak Avrupa'nın bir sömürgesidir. Ayrıca bu kategoriye, köleliğin kaldırılması ile daha önceki koşulların tamamıyla değişmiş olduğu eski plantasyonlar da girer.

[71] Wakefield'in modern sömürgecilik konusundaki birkaç görüşü, fizyokrat Mirabeau Baba ve hatta çok daha önce İngiliz iktisatçıları tarafından tamamıyla sezilmiştir.

[72] Sonraları bu, uluslarası rekabet savaşımında geçici bir zorunluluk halini almıştır, ama nedeni ne olursa olsun sonuçları aynıdır.

[73] "Bir zenci, bir zencidir. Ancak belirli koşullar altında bir köle durumuna gelir. Bir pamuk eğirme makinesi, pamuk eğirme makinesidir. Ancak belirli koşullar altında, sermaye durumuna gelir. Bu koşullardan koparıldı mı, artık sermaye değildir, tıpkı altının kendi kendine para olmaması ya da şekerin, şeker fiyatı olamaması gibi. ... Sermaye de bir toplumsal üretim ilişkisidir. Bir burjuva üretim ilişkisi, burjuva toplumunun üretim ilişkisidir." (Karl Marx "Lohnarbeit und Kapital, N. Rh. Zeitung".) n° 266, 7 Nisan 1849 [Ücretli Emek ve Sermaye — Ücret, Fiyat ve Kar, s. 40-41, 41-42.]

[74] E. G. Wakefield, England and America, c. II, a. 33.

[75] l.c., s. 17.

[76] l.c., v. I, s. 18.

[77] l.c., s. 42, 43, 44.

[78] l.c., v. II, s. 5

[79] "Sömürgeciliğe konu olabilmesi için, toprağın, yalnız boş ve ekilmemiş olması yetmez, özel mülkiyete dönüştürülebilir, kamu mülkiyeti altında olması da gerekir." (I.c., v. II, s. 125.)

[80] l.c., v..I, s. 247.

[81] l.c., s. 21, 22.

[82] l.c.. v. II. s. 116.

[83] l.c.. v. I, s. 131.

[84] l.c., v. II, s. 5.

[85] Merivale, l.c., v. II, s. 235-314 passim. Ilımlı, serbest ticaret yanlısı, vülger iktisatçısı Molinari bile şöyle diyor: "Dans les colonies où l'esclavage a eté aboli sans que le travail forcé se trouvait remplacé par une quantité équivalente de travail libre, on a vu s'opérer la contre-partie du fait qui se réalise tous les jours sous nos yeux. On a vu les simples travailleurs exploiter à leur tour les entrepreneurs d'industrie, exiger d'eux des salaires hors de toute proportion avec la part légitime qui leur revenait dans le produit. Les planteurs, ne pouvant obtenir de leurs sucres un prix suffisant pour couvrir la hausse de salaire, ont été obligiés de fournir l'excédant, d'abord sur leurs profits, ensuite sur leurs capitaux mêmes. Une foule de planteurs ont été ruinés de la sorte, d'autres ont fermé leurs ateliers pour échapper à une ruine imminente. ... Sans doute, il vaut mieux voir périr des accumulations de capitaux, que des générations d'hommes [bu ne içtenlik Bay Molinari!] mais ne vaudrait-il pas mieux que ni les uns ni les autres périssent' ["Zorunlu çalışmanın, eşdeğer bir miktardaki özgür çalışma ile değiştirilmekbizin, kölelliğin kaldırılmış bulunduğu sömürgelerde, olayın her gün gözlerimizin önünde gerçekleşen karşılığının meydana gelişi görüldü. Bu kez basit emekçilerin sanayi girişimcilerini sömürdükleri, onlardan, ürün içinde kendilerinin hakkı olan pay ile hiç bir ilişkisi olmayan yüksek ücretler istedikleri görüldü. Şekerlerinden, ücret artışını karşılamak için yeterli bir fiyat elde edemeyen tarım işletmecileri (plantörler), açığı önce karları, sonra da sermayeleri üzerinden kapama zorunda kaldılar. Birçok tarım işletmecisi bu biçimde yıkıma uğradı, öbürleri, eli kulağında bir yıkımdan kurtulmak için, atelyelerini kapadılar. ... Kuşkusuz, sermaye birikimlerinin telef olduğunu görmek, insan kuşaklarının telef olduğunu görmekten evladır [...]; ama ne birilerinin, ne de öbürlerinin telef olması daha iyi değil mi?"] (Molinari, l.c., s. 51, 52.) Bay Molinari, Bay Molinari! Öyleyse, kutsal on emir, Musa ve peygamberler, arz ve talep yasası nerede kaldı? Mademki Avrupa'da "girişimci", emekçinin hakkı olan paya eluzatıyor, Batı Antiller'de de emekçi, entrepreneur seine part légitime'ine [girişimcinin hakkı olan pay -ç.] pekala eluzatır. Sonra izin verirseniz soralım: sizin de itiraf ettiğiniz gibi kapitalistin Avrupa'da her allahın günü ödemeyi ihmal ettiği bu "part légitime" ["hakkı olan pay" -ç.] nedir? Başka yerlerde otomatik olarak işleyen arz ve talep yasasını, oralarda, emekçilerin, kapitalisti "exploiter" ["sömürmek" -ç.] kadar "simple" ["basit" -ç.] olduğu sömürgelerde polis önlemleriyle rayına oturtmak için şiddetli bir istek duyuyor.

[86] Wakefield, l.c., v. II, s. 52.

[87] l.c., s. 191, 192.

[88] l.c.. v. I, s. 47, 246.

[89] "C'est ajoutez-vous, grace à l'appropriation du sol et des capitaux que l'homme, qui n'a que ses bras, trouve de l'occupation, et se fait un revenu ... c'est au contraire, grace à l'appropriation individuelle du sol qu'il se trouve des hommes n'ayant que leurs bras. ... Quand vous mettez un homme dans le vide, vous vous emparez de l'atmosphére. Ainsi faites-vous, quand vous vous emparez du sol. ... C'est le mettre dans le vide de richesses, pour ne le laisser vivre qu'à votre volonté." ["Kollarından başka bir şeyi olmayan insan, ancak toprak ve sermaye temellükü sayesinde iş bulur ve kendine bir gelir sağlar. Tersine, ancak toprağın bireysel temellükü sayesinde, o insan, kendine kollarından başka bir şeyleri olmayan insanlar bulur. ... Bir insanı boşlukta tuttuğunuz zaman, havayı kendinize maledersiniz. Toprağı kendinize malettiğiniz zaman da böyle yaparsınız. Bu, onu ancak kendi isteğinize göre yaşatmak için, zenginlik boşluğu içinde tutmak demektir."] (Colins, l.c., t. III., s. 267-271, passim.)

[90] Wakefield, l.c., v. II, s. 192.

[91] l.c., s. 45.

[92] Avustralya, kendi kendisinin yasakoyucusu haline gelir gelmez, doğal olarak göçmenler lehinde yasalar çıkarttı, ama İngiIiz hükümetinin zaten becerdiği toprak yağması bir engel olarak ortadaydı. "1862 tarihli yeni toprak yasasının ilk ve ana amacı, halkın yerleşmesi için daha fazla kolaylıklar sağlamaktır." (The Land Law of Victoria, by the Hon. C. G. Duffy, Minister of Public Lands, Lond. 1862 [s. 3].)





[10*] Mülkiyet. -ç.

[11*] Sanayi şövalyeleri. -ç.

[12*] Almanca metinde: "Untersassen", İngilizce metinde "sub-feudatories"; Fransızca metinde "d'hommesliges". -ç.

[13*] Azami sınır. -ç.

[14*] Yığın halinde. -ç.

[15*] "Her yer dilenciyle dolu." -ç.

[16*] Gerekli değişiklikler yapılmış olarak. -ç.

[17*] Yüksek finans. -ç.

[18*] Hükümet darbesi. -ç.

[19*] Fransızca metinde: sol cammunal (komünal toprak). -ç.

[20*] Fransızca metinde: sans feu ni lien - yersiz yurtsuz. -ç.

[21*] Yığın halinde. -ç.

[22*] Slave (köle) sözcüğünün ilk harfi. -ç.

[23*] Vagabond (serseri) sözcüğünün ilk harfi. -ç.

[24*] Rouge (hırsız) sözcüğünün ilk harfi. -ç.

[25*] Emekçiler Yasası. -ç.

[26*] Üstün derecede. -ç.

[27*] Şiddet, tehdit ve tecavüz ile ilgili ceza yasasını değiştiren yasa. -ç.

[28*] Eski ustalar. -ç.

[29*] Prusya kralı için. -ç.

[1*] Gene de. -ç.

[2*] Amentü. -ç.

[3*] Umursamaz, bıkkın -ç.

[4*] O kadar güçtü. -ç.

[5*] En kötü olasılık. -ç

[6*] Önemli değil. -ç.

[7*] Olası dünyaların en yetkinine, en iyi biçime sokulmuş olurdu. -ç.

[8*] Yerini tutan. -ç.

[9*] Altın arayıcılığı. -ç.