Dipnotlar - DOKUZUNCU BÖLÜM

[27] "Kullanılan sabit sermayenin değerini, eğer yatırılmış olan sermayenin bir kısmı olarak düşünürsek, yıl sonunda bu sermayenin geriye kalan değerini, yıllık gelirin bir parçası olarak hesaba katmamız gerekir." (Malthus, Princ. of Pol. Econ.. 2. baskı, London 1836, s. 269.)

[28] Lucretius'un söylediği söz apaçıktır: "nil posse creari de nihilo", yoktan hiç bir şey yaratılamaz. Değer yaratımı, emek-gücünün emeğe çevrilmesidir. Emek-gücünün kendisi ise, besleyici maddeler aracılığı ile insan organizmasına aktarılan enerjidir. [Lucretius, De Rerum Natura, I, 149, 205: 11, 287.]

[29] Bunu, İngilizlerin, "kar oranı" (rate of profit) ve "faiz orani" (rate of interest) ifadelerini kullandıkları şekilde kullanıyorum. Üçüncü Ciltte, artı-değer yasaları bilindikten sonra, kar oranının bir sır olmadığı görülecektir. Eğer süreci tersinden alırsak, ne birini, ne de ötekini anlıyabiliriz.

[30] Biz, bu yapıtta şimdiye kadar, herhangi bir metaın üretimi için belli toplumsal koşullar altında gerekli olan zamanı belirtmek için "gerekli-emek zamanı" terimini kullandık. Bundan sonra, özel bir meta olan emek-gücünün üretimi için gerekli zamanı belirtmek üzere de bu terimi kullanacağız. Bir ve aynı teknik terimi farklı anlamlarda kullanmak, sakıncalı olabilir, ama bundan büsbütün kaçınmak hiç bir bilimde mümkün değildir. Örneğin, matematiğin yüksek dalları ile alçak dallarını karşılaştırınız.

[31] Bay Wilhelm Thucydides Roscher, boşa giden bir buluş yaptı. Önemli buluşu şuydu: bir yandan, artı-değerin ya da artı-ürünün meydana gelmesi ve dolayısıyla sermaye birikimi, bugün artık kapitalistin tutumluluğu sayesinde olurken, öte yandan, uygarlığın başlangıç aşamalarında, güçsüzleri tasarrufa zorlayan güçlükler oluyordu (l.c., s. 78). Neden tasarrufa? Emekten mi? Yoksa, zaten varolmayan fazla servetten mi? Roscher ve benzerlerini, kapitalistin artı-değere elkoymasını, azçok aklauygun göstermek amacıyla buldukları mazur gösterme nedenlerini, artı-değerin kökeni şeklinde tersine çevirmeye zorlayan şey nedir? Gerçek bilisizliklerinin yanı sıra, mazur gösterme korkusu içersinde, değer ve artı-değeri, bilimsel şekilde incelemekten ve büyük olasılıkla, güçlülerin hoşuna gitmeyecek sonuçlara ulaşmaktan kaçınmak istemektedirler.

[32] Artı-değer oranı, emek-gücünün sömürü derecesini gösteren kesin bir ifade olmakla birlikte, sömürünün mutlak büyüklüğünü hiç bir zaman ifade edemez. Örneğin, gerekli-emek = 5 saat ve artı-emek = 5 saat ise, sömürü derecesi %l00'dür. Sömürme büyüklüğü burada 5 saat ile ölçülmüştür. Oysa gerekli-emek = 6 saat, artı-emek = 6 saat olsaydı, sömürme derecesi gene eskisi gibi %100 olurdu, ama fiili sömürü miktarı %20 artmış olurdu, yani beş saatten altı saate çıkardı.

[33] Güvenilebileceğini sandığım yukardaki bilgiyi Manchester'li bir iplikçi vermiştir. İngiltere'de bir makinenin beygirgücü, eskiden silindirinin çapı ile ölçülürdü, şimdi göstergenin gösterdiği fiili beygirgücü alınıyor.

[34] Metindeki hesaplar, salt örnek olsun diye verilmiştir. Biz, aslında, fiyatlar = değerler varsayımına dayandık. Ne var ki, ortalama fiyatlar sözkonusu olduğu zamanlar bile, varsayımın böyle çok basit şekilde yapılamayacağını Üçüncü Kitapta [ciltte -ç.] göreceğiz.

[35] Senior, l.c., s. 12, 31. Amaçlarımız bakımından önem taşımayan bu garip düşünceler üzerinde durmayacağız; örneğin, fabrikatorün, makinelerin yıpranma ve aşınmalarını karşılamak, ya da bir başka deyişle sermayenin bir kısmını yerine koymak için gerekli meblağı, brüt ya da net karının bir kısmı olarak hesaba katma iddiası bunlardan bir tanesidir. Aynı şekilde, verdiği rakamların doğruluğu üzerinde de durmayacağız. Leonard Horner, A Letter to Mr. Senior etc., London 1837'de, bunların, sözde "Tahlil"den öte bir değer taşımadıklarını göstermiştir. Leonard Horner, 1833 yılında kurulan Fabrika Araştırma Komisyonu üyelerinden biriydi ve 1859 yılına kadar fabrika denetmeni, ya da daha doğrusu fabrika sansürcüsü idi. İngiliz işçi sınıfı için ölümsüz hizmetlerde bulunmuştur. Yaşamı boyunca yalnız candüşmanı fabrikatörlere karşı savaşım vermekle kalmamış, patronların Avam Kamarasında verecekleri oyların sayısı, fabrikalardaki "işçiler"in çalışma saatlerinin sayısından çok daha önemli olan kabineye karşı da savaşım vermiştir.

İlke yanlışlıklarından başka, Senior'ün ifadesi karışıktır. Söylemek istediği aslında şudur: Fabrikatör, işçileri, günde, 11 ½ tam saat ya da 23 yarım saat çalıştırmaktadır. İşgünü gibi iş yılının da 11 ½ tam ya da 23 yarım saatten meydana geldiği düşünülebilir, ama bunların, bir yıldaki iş günleri ile çarpılmaları gerekir. Bu varsayıma göre, 23 yarım işsaati, yılda 115.000 sterlin değerinde ürün üretir; yarım işsaati 1/23 x 115.000 sterlin; 20 yarım işsaati 20/23 x 115.000 = 100.000 sterlin değerinde ürün üretir, yani bunlar yatırılan sermayeyi yerine koymuş olurlar. Geriye, 3 yarım işsaati kalır ki, bu da, 3/23 x 115.000 = 15.000 sterlin ya da brüt karı üretir. Bu, 3 yarım işsaatinden birisi 1/23 x 115.000 = 5,000 sterlin, yani makinelerin yıpranma ve aşınmalarını karşılayan bir meblağ üretir; geriye kalan 2 yarım işsaati, yani son saat, 2/23 x 115.000 = 10.000 sterlin, ya da net karı üretir. Senior metinde, ürünün son 2/33'sini, bizzat emek-gücünün kısımlarına dönüştürür.

[36] Bir yandan Senior, fabrikatörlerin net karlarının, İngiliz pamuklu sanayinin varlığının, İngiltere'nin dünya piyasası üzerindeki egemenliğinin, "sonuncu işsaatine", bağlı olduğunu tanıtlamış, öte yandan da, Dr. Andrew Ure çocuklar ile 18 yaşından küçük delikanlıların fabrikanın sıcak ve temiz moral havası içersinde tam 12 saat tutulma yerine, kalpsiz ve anlamsız dış dünyaya bir saat önce salıverilmeleri halinde, aylaklık ve kötü alışkanlıklar yüzünden, ruhlarının kurtuluş umudunun büsbütün yoksun bırakılmış olacaklarını göstermiştir. 1848 yılından beri fabrika denetmenleri, bu "sonuncu", bu "öldürücü saat" konusunda patronlarla çekişmekten bıkıp usanmamışlardır. Mr. Hovell, 31 Mayıs 1855 tarihli raporunda şöyle diyor: "Eğer aşağıdaki dahice hesap (Senior'ün hesapları) doğru olsaydı, Birleşik Krallık'taki bütün pamuklu fabrikaları, 1850'den beri zararına çalışmış olurlardı." (Reports of the Insp. of Fact., for the half-year, ending 30th April, 1855, s. 19, 20.) 1848 yılında, 10 saatlik çalışmanın yasalaşmasından sonra, Dorset ve Somerset sınırlarında birbirlerinden uzak bölgeler üzerinde dağılmış bulunan bazı keten dokuma fabrikalarının patronları, bu yasaya karşı bir dilekçe vermeyi işçilerinden birkaçının omuzlarına yıkmışlardı. Bu dilekçenin maddelerinden bir tanesi şöyle: "Biz dilekçe sahipleri, ana ve baba olarak, boş geçen bir ek saatin, çocukların ahlakını bozmaktan başka bir işe yaramayacağına inanıyoruz, çünkü aylaklık her türlü kötülüğün kaynağıdır." Bu konuda, 31 Ekim 1848 tarihli rapor şöyle diyor: Bu erdemli ve şefkatli ana-babaların çocuklarının çalıştıkları keten dokuma fabrikalarındaki hava, hammaddeden çıkan toz ve liflerle o kadar doludur ki, iplikhanelerde 10 dakika kalmak bile son derece güçtür: çünkü, gözlere, kulaklara, burun deliklerine ve ağza derhal dolan ve kaçınılması olanaksız keten tozu bulutları dayanılmaz bir acı verir. İşin kendini de, makinelerin korkunç hız nedeniyle, yorulmak nedir bilmeyen bir denetim altında, sürekli bir hüner ve hareketliliği gerektirir; böyle bir hava içersinde, böyle bir işte, yemek saatleri dışında tam 10 saat çalışan kendi öz çocuklarına ana-babaların "aylaklık" sözünü yakıştırmaları doğrusu çok yersiz görülüyor. ... Bu çocuklar çevre köylerdeki tarım işçilerinden daha uzun süre çalışıyorlar. ... "Aylaklık ve kötü alışkanlıklar" gibi bu zalimce sözleri, katıksız bir mürailik ve en yüzsüzce ikiyüzlülük damgasıyla damgalamak gerekir. ... Oniki yıl kadar önce halkın bir kısmı, yüksek bir otoriteye dayanılarak, fabrikatörlerin bütün net karlarının sonuncu saatteki emekten doğduğu ve bu nedenle, işgününde yapılacak bir saatlik kısaltmanın fabrikatörün bu net karını yokedeceğinin açıkça ve büyük bir ciddilikle ilan edilmesi üzerine o kadar etkilenmişti ki, şimdi halkın bu kesimi, eğer "sonuncu saatin" erdemleri konusundaki bu özgün buluşun o zamandan beri, karla birlikte ahlaki yönleri de kapsayacak biçimde bir gelişme gösterdiğini bir görecek olsalar kendi gözlerine bile inanmazlar: öyle ki, eğer çocukların çalışma süresi tam 10 saate indirilecek olsa, net karla birlikte çocukların ahlakları da, her ikisi de bu sonuncu ve hayati önem taşıyan saate bağlı olduklarından, mahvolup gidecektir. (Bkz: Repts., Insp. of Fact., for 31st Oct., 1848, s. 101.) Aynı rapor daha sonra bu temiz yürekli fabrikatörlerin ahlak ve erdemlerinden örnekler vererek, önce birkaç zavallı işçiye böyle bir dilekçeyi zorla imzalatmak, ardından da bunu, Parlamentoya, bütün sanayi kollarının ya da ülkenin dileğiymiş gibi, kabul ettirmek için başvurdukları hileleri, çevirdikleri dolapları, aldatmaları, tehditleri ve sahtekarlıkları anlatir. Ne daha sonraki dönemde -lehine olarak kaydetmek gerekir ki- fabrika yönetmeliğini canlabaşla destekleyen Senior'ün kendisinin ve ne de baştan sona kadar ona karşı çıkmış olanların, bu "özgün buluşun" yanlış sonuçları konusunda bir açıklama yapmamış olmaları, sözde iktisat biliminin bugünkü durumunu gösteren oldukça karakteristik bir noktadır. Bunlar fiili deneyimlerin sözünü ediyorlar, ama niçin ve neden soruları bir sır olarak kalıyor.

[37] Ne olursa olsun, alim profesör, Manchester gezisinden hayli yararlandı. Letters on the Factory Act'ında tüm net kazancın, "kar", "faiz" ve hatta işçinin karşılığı ödenmeyen tek bir işsaatine dayanan "bir fazlalığı" içerdiği sonucuna vardı. Bir yıl önce, Oxford öğrencilerinin ve dargörüşlü aydınların yetişmesi için yazılan Outlines of Political Economy adlı yapıtında ayrıca bir de "Ricardo'nun, değerin emekle belirlenmesi görüşüne karşı, karın, kapitalistin emeğinden, faizin, onun tutumluluğundan, yani "abstinence" ["perhiz"]'inden" ileri geldiğini keşfetmişti. Yaptığı düzenbazlık eskiydi, ama "abstinence" sözcüğü yeniydi. Herr Roscher, bunu, doğru olarak "Enthaltung" sözcüğü ile çevirdi. Latinceden onun kadar haberdar olmayan Brown, Jones ve Robinson gibi bazı yurttaşları, buna, rahiplere yakışan bir sözcükle karşılayıp "Entsagung" ["dünyadan vazgeçime" -ç.] dediler.

[38] "Yıllık karı 2.000sterlin olan 20.000 sterlinlik sermayeye sahip bir kimse için, bu sermaye ile 100 ya da 1.000 kişi çalıştırması, ürettiği metaın 10.000 ya da 20.000 sterline satılmış olması, bütün bu durumlarda sağladığı kar 2.000 sterlinin altına düşmemek koşuluyla hiç bir şey farkettirmez. Bir ulusun gerçek çıkarı da böyle değil midir? Net gerçek geliri, rantı ve karları aynı olmak koşuluyla bir ulusun nüfusunun 10 ya da 12 milyon olması hiç bir önem taşımaz." (Ricardo, l.c., s. 416.) Fanatik bir artı-ürün taraflısı olması dışında, geveze ve ünlü meziyetleri ile ters orantılı, eleştiri gücünden yoksun bir yazar olan Arthur Young, Ricardo'dan çok daha önce şöyle diyordu: "Modern bir krallıkta bütün bu eyaletin eski Roma'daki gibi küçük bağımsız köylüler arasında böylece bölüştürülmesinin, bu topraklar ne kadar iyi işlense de, tek başına alındığında son derece yararsız bir amaç olan, salt insan yetiştirme ve beslenme amacı dışında ne yararı olabilir?" (Arthur Young, Political Arithmetic, etc., London 1774, s. 47.)

"Net olması nedeniyle yararına olmadığı apaçık iken ... net serveti işçi sınıfının yararına gibi gösterme yolundaki ... güçlü eğilim." çok gariptir. (Th. Hopkins, On Rent of Land, etc., London 1823, s. 126.)




[1*] Yatırılan sermaye S, değişmeyen sermaye s, değişen sermaye d, artı-değer a harfleri ile simgelenmiştir. -ç.

[2*] [Üçüncü Almanca baskıya ek not: Yazar, burada, günlük yaşamda kullanılan ekonomik dile başvuruyor. Anımsanacağı gibi, gerçekte, kapitalist işçiye değil, işçi kapitaliste avans vermektedir. - F.E.]