Dipnotlar - ONUNCU BÖLÜM

[39] "Bir günlük emek belirsizdir, uzun ya da kısa, olabilir." (An Essay on Trade and Commerce, Containing Observations on Taxation, etc., London 1770, s. 73.)

[40] Bu soru, Sir Robert Peel'in, Birmingham Ticaret Odasına yönelttiği ünlü, "What is a pound?" ["Bir pound nedir?"] sorusundan çok daha önemlidir. Bu soru, ancak, Peel'in de paranın niteliği konusunda, Birmingham'ın "küçük şilin adamları" kadar karanlıkta olması nedeniyle sorulabilecek bir soruydu.

[41] "Harcanmiş sermayesi ile elden geldiğince çok miktarda emek elde etmek kapitalistin amacıdır." ("D'optenir du capital dépensé la plus forte somme de travail Possible.") J.-G. Courcelle-Seneuil, Traité théorique et pratique des entreprises industrielles, 2. édit., Paris 1857, s. 63.

[42] "Günde bir saatlik iş kaybı, ticari bir devlet için sınırsız bir zarardır. ... Bu krallığın yoksul emekçileri. özellikle sanayi nüfusu arasında, çok büyük bir lüks tüketim vardır: böylece bunlar, zamanları da tüketmiş oluyorlar ki, bu. tüketimlerin en yıkıcı olanıdır." An Essay on Trade and Commerce, etc., s. 47 ve 153.

[43] "Si 1e manouvrier libre prend un instant de repos, l'économic sordide qui le suit des yeux avec inquétude, prétend qu'il la vole." ["Özgür gündelikçi bir an dinlenmeye dalsa, kaygılı gözlerle onu izleyen iğrenç iktisat, bunu çaldığını ileri sürer."] N. Linguet, Théorie des Lois Civiles, etc., London 1767, t. II. s. 466.

[44] İşgününün 9 saate indirilmesi için yapılan 1860-61 Londra inşaat işçileri büyük grevi sırasında, grev komitesi, bir ölçüde işçilerimizin dileklerini içeren bir bildiri yayınlamıştı. Bildiride, inşaat patronları arasında en büyük karı sağlayan bezirganın, Sir M. Peto adında dini bütün bir kişi olduğu alaycı bir dille belirtilmişti. (Bu aynı Peto, 1867'den sonra, Strousberg biçimi bir akibete uğradı.)

[45] "Çalışanlar ... aslında [zengin denilen] emeklileri de, kendilerini de ... beslerler." Edmund Burke, l.c., s. 2.)

[46] Niebuhr Roma Tarihi'nde çok safça şöyle der: "Kalıntıları bizleri şaşkınlığa uğratan Etrüsk yapıtları gibi yapıtların, küçük (!) devletlerde efendiler ile kölelerin varlığını gerektirdiği apaçıktır." Sorunu daha yakından kavrayan Sismondi, "Brüksel dantelasının" ücret ödeyen efendiler ile ücret alan köleleri gerektirdiğini söyler.

[47] "Vücutlarını bile temizleyemeyen ya da çıplaklıklarını örtemeyen (Mısırla, Etiyopya ve Arabistan arasında altın madenlerinde çalışan) bu talihsiz kimselere, bu zavallı yazgılarına, insan acı duymadan bakamaz. Hastalara. zayıflara, yaşlılara. kadınların güçsüz1üğüne karşı en küçük bir gözyumma ve acıma yoktur. Ölüm, ıstırap ve yazgılarına bir son verinceye kadar herkes kırbaç altında çalışma zorundadır." (Diod. Sic., Bibl. Hist., Buch 3, c. 13, [s. 260].)

[48] Bundan sonra söylenenler, Romanya eyaletlerinde, Kırım savaşından sonra görülen değişikliklerden öncesiyle ilgilidir.

[49] Daha fazla ayrıntı, E. Regnault'un, Histoire Politique et sociale des Principautès Danubiennes, Paris 1855, [s. 340 sqq.] adlı yapıtında bulunabilir.

[50] "Türünün ortalama büyüklüğünü genellikle ve belli sınırlar içersinde aşma, organik varlıkların gelişmesinin kanıtıdır. İnsanda boy uzunluğu, eğer gelişmesi fizik ya da toplumsal koşullarla engellenirse küçülür. Askerliğin zorunlu olduğu bütün Avrupa ülkelerinde, bu usulün uygulamnasından beri, ergin erkeklerin ortalama boyu ve genellikle askerlik hizmetine uygunluk koşulları azalmıştır. Devrimden (1789) önce Fransa'da piyade için en alt sınır 165 cm. idi. 1818'de (10 Mart tarihli yasa) 157 cm.; 21 Mart 1832 tarihli yasa ile 156 cm.; ortalama olarak Fransa'da başvuranların yarısından çoğu boy kısalığı ya da vücut zayıflığı nedeniyle askere alınlamışlardır. Saksonya'da 1870 yılında konulan askeri ölçüt 178 cm. idi. Şimdi 155 cm.. Prusya'da 157 cm.. Dr. Meyer'in, 9 Mayıs 1862 tarihli Bavarian Gazette'deki demecine göre, 9 yılın ortalama sonuçları, Prusya'da askerlik için başvuran 1.000 kişiden 716'sı askerlik için uygun bulunmamış, bunların 317'si boy kısalığı, 399'u vücut yetersizliği nedeniyle geri çevrilmiştir. ... Berlin, 1858 yılında, askere alınma sayısını dolduramamıştı. 156 kişi eksik kalmıştı." J. von Liebig, Die Chemie in ihrer Anwendung auf Agrikultur und Physiologie, 1862, Band I, 7. baskı. s. 117, 118.

[51] 1850 tarihli fabrika yasasının öyküsü bu bölüm boyunca görülecektir.

[52] İngiltere'de modern sanayiin başlangıcından 1845'e kadar olan dönem üzerinde ben ancak yer yer duruyorum. Bu dönem için okura Friedrich Engels'in Die lage der arbeitenden Klasse in England, Leipzig 1845, yapıtını öğütlüyorum. Engels'in kapitalist üretim tarzının niteliğini ne kadar ayrıntılı bir biçimde kavradığı, 1845'ten beri yayımlanan fabrika raporları ile madenler vb. üzerine raporlardan anlaşıldığı gibi, durumu ayrıntıları ile ne denli hayret edecek biçimde canlandırdığı, adı geçen yapıtın 18-20 yıl sonra (1863-1867) yayımlanan Çocukların Çalıştırılması Komisyonunun resmi raporları ile şöyle bir karşılaştırılması bile ortaya koymaktadır. Bu raporlar, özellikle, fabrika yasalarının 1862'ye kadar uygulanmadığı ve aslında, hala da uygulanmamakta olduğu sanayi kollarını ele almaktadır. Öyleyse, buralarda, Engels'in çizmiş olduğu durumlarda, yetkili makamlarca ya az değişiklik yapılmış ya da hiç yapılmamıştır. Ben, başlıca örneklerimi 1848'den sonraki, Serbest Ticaret döneminden alıyorum; bu cennet çağının büyük Serbest Ticaret şirketlerinin gezginci çığırtkanları, bilisizlikleri ölçüsünde yüksek perdeden bu gibi inanılmaz öyküler anlatıyorlar. Bütün bunlardan başka, İngiltere'nin burada ön planda yer almasının nedeni, kapitalist üretimin klasik temsilcisi ve bizim incelemekte olduğumuz konularda devamlı resmi istatistiklere sahip tek ülke olmasıdır.

[53] "Suggestions etc., by Mr. L. Horner, Inspector of Factories", Factories Regitlation Act. Ordered ky the House of Commons to be printed, 9 Aug. 1859'da, s. 4, 5.

[54] Reports of the Insp. of Fact. for the half year, Oct. 1856, s. 35.

[55] Reports etc., 30th April 1858. s. 9.

[56] Reports etc., l.c., s. 10.

[57] Reports etc., l.c., s. 25.

[58] Reports etc., for the half year ending 30th, April 1861. Bkz: Appendix n° 2; Reports etc.. 31st Octob. 1862, s. 7, 52, 53. 1863 yılının son altı ayında yasalara uyulmaması olayları yaygınlaştı. Karş: Reports etc., ending 31st. Oct. 1863, s. 7.

[59] Reports etc., 31st Oct. 1860, s. 23. Fabrikatörlerin mahkemedeki ifadelerine göre, işçilerin, fabrikadaki herhangi bir iş duraklaması halinde, nasıl bir fanatiklikle buna karşı çıktıklarını aşağıdaki garip durum göstermektedir. 1863 Haziran başlarınde Dewsbury (Yorkshire) yargıçlığına, Batley yörelerinde, 8 büyük fabrika sahibinin, fabrika yasalarına uymadıklan haberi ulaştı. Bu baylardan bazıları, 12 ile 15 yaş arasında 5 erkek çocuğunu, cuma günü sabahı saat 6'dan, cumartesi günü öğleden sonra saat 4'e kadar, yemek zamanları ile gece yarısı bir saatlik uyku dışında herhangi bir dinlenme aralığı tanımadan çalıştırmakla suçlanıyorlardı. Ve bu çocuklar, bu 30 saatlik aralıksız işi, yünlü paçavraların didiklendiği ve havadaki yoğun toz, iplik vb. yüzünden büyüklerin bile ciğerlerini korumak için ağızlarını devamlı şekilde mendille kapatmak zorunda kaldıkları, "süprüntü ini" adı verilen yerlerde yapmaktadırlar! Bu suçlanan baylar, yemin etmek yerine -Quaker olarak bunlar, yemin etmeye gerek duymayacak kadar sıkı dindardırlar- bu umutsuz çocuklara karşı duydukları büyük sevgi nedeniyle dört saat uyumalarına izin verdiklerini, ama inatçı çocukların yatmamakta ayak dirediklerini doğrulamışlardır. Quaker baylara 20 sterlin ağır para cezası verildi. Anlaşılan Dryden bu soylu bayların geleceklerini önceden görmüştü:
"Sözde kutsalık içinde yüzen tilki,
"Korkardı yeminden, ama iblis gibiydi yalancılıkta,
"Paskalya perhizinde sanırdınız kutsal şehvet içinde,
"Ama işlemezdi hiç günah, duasını etmeden!"
[Dryden, The cock and the fox... (Horoz ve Tilki), dize 480-483. -Ed.]

[60] Rep. etc., 31st Oct. 1856, s. 34.

[61] l.c., s. 35.

[62] l.c., s. 48.

[63] l.c., s. 48.

[64] l.c., s. 48.

[65] l.c., s. 48.

[66] Reports of the Insp. etc.. 30th April 1860, s. 56.

[67] Bu deyim, hem fabrikalarda, hem raporlarda resmi deyimdir.

[68] "Açgözlü fabrika sahiplerinin kazanç peşinde koşarken yaptıkları zulümler, İspanyolların altın elde etmek amacıyla Amerika'yı ele geçirmeleri sırasında giriştikleri insafsızca hareketleri neredeyse geride bırakır." (John Wade, History of the Middle and Working Classes, 3. ed., Lond. 1835, s. 114) Bu kitabın, bir tür ekonomi politik elkitabı olan teorik bölümü, yayım tarihi dikkate alındığında, yer yer, örneğin ticari bunalımlar konusunda, özgün bir nitelik taşır. Oysa tarih bölümü, büyük ölçüde, Sir F. M. Eden'in, The State of the Poor, London 1797, adlı yapıtının utanmazca bir aşırmasıdır.

[69] London Daily Telegraph, 17th January, 1860.

[70] Karş: F. Engels, Lage etc., s. 249-51.

[71] Children's Employment Commission, First Report etc., 1863, Evidence, s. 16, 19, 18.

[72] Public Health, 3rd. Report etc., s. 102, 104, 105.

[73] Children's Empleyment Commissien, I. Report, s. 24.

[74] Children's Employment Commission, s. 24, 22 ve xı.

[75] l.c., s. xlvıı.

[76] l.c., s.lıv.

[77] Bu, bizim artı-emek zamanı anlamında alınmamalıdır. Bu baylar, 10½ işsaatini. normal artı-emeği de içeren normal işgünü olarak kabul etmektedirler. Bu süreden sonra, karşılığı biraz daha iyi ödenen "fazla mesai" başlamaktadır. Sözde normal işgünü sırasında harcanan emeğin karşılığının, değerinin altında ödendiği ilerde görülecektir; böylece fazla mesainin daha fazla artı-emek sızdırmak için salt bir kapitalist hilesi olduğu anlaşılıyor, çünkü normal işgünü boyunca harcanan emeğe gerçekten karşılığı ödense bile, zaten içersinde artı-emek vardır.

[78] l.c., Evidence, s. 123. 124, 125, 140 ve LXIV.

[79] İnce çekilen ya da tuzla karıştırılan şap, "baker's stuff" [fırıncı malı" -ç.] gibi anlamlı bir ad taşıyan normal bir ticaret metaıdır.

[80] Kurum, karbonun pek saf ve enerji sağlayan bir biçimidir, kapitalist baca temizleyicilerin İngiliz çifçisine sattıkları bir gübreyi oluşturur. Şimdi, 1862 yılında, İngiliz "Juryman", ["jüri üyesi" -ç.] açılan bir davada, alıcının haberi olmaksızın %90 toz ve kum karıştırılan kurumun, ticari anlamda gerçek kurum mu, yoksa yasal anlamda madde karıştırılmış kurum mu olduğunu karara bağlamak zorunda kalmışlardı. Bu "amis du commerce" [ticaret dostları" -ç.] sonuçta eldeki malın gerçek ticari kurum olduğuna karar verdiler ve üstelik davacı çifçiyi mahkeme giderlerini ödemeye mahküm ettiler.

[81] Fransız kimyacısı Chevallier, metaların "tağşiş"i konusundaki incelemesinde, elden geçirdiği 600 kadar maddede rasladığı 10, 20, 30 çeşit hile yönetemlerini sıralamaktadır. Kimyacı, ayrıca, bu konuda bütün yöntemleri bilmediği gibi, bildiklerinin de hepsini yazmadığını eklemektedir. Şekerde yapılan 6 çeşit, zeytinyağında 9 çeşit, tereyağında 10 çeşit, tuzda 12 çeşit, sütte 19 çeşit, ekmekte 20 çeşit, kanyakta 23 çeşit, unda 24 çeşit, çikolatada 28 çeşit, şarapta 30 çeşit, kahvede 32 çeşit vb., hileli karıştırma anlatmaktadır. Yüce Tanrı bile kendisini bu yazgıdan kurtaramamaktadır. Bkz: Rouard de Card, De la falsification des substances sacramentelles, [Kutsal Emanetlerde Yapılan Tahrifler"], Paris 1856.

[82] "Report etc. relating to the Grivances complained of by the Journeymen Bakers etc., London 1862. ve Second Report etc., London 1863.

[83] l.c.. First Report etc., s. VI/vıı.

[84] l.c., s. lxxi.

[85] George Read, The History of Baking, London 1848, s. 16.

[86] Report (First) etc., Evidence, "Tam fiyatlı" fırıncı Cheesemanın tanıklığı, s. 108.

[87] George Read, l.c., 17. yüzyılın sonunda ve 18. yüzyılın başında, akla gelebilecek her türlü işkoluna sızan aracılar (agents) "kamunun huzurunu kaçıran" kimseler olarak kötüleniyordu. Böylece, Somerset eyaleti sulh yargıçlarının üç aylık toplantısında Büyük Jüri, Avam Kamarasına sunulmak üzere bir öneri kaleme aldı ve bu öneride diğer şeyler yanında şöyle deniyordu: "Blackwell Hall'deki bu aracılar kamunun huzurunu kaçırmaktadırlar, kumaş ticaretine zarar vermektedirler ve bir bela olmaları nedeniyle ezilmeleri yerinde olur." The Case of our English Wool etc., London 1685, s. 6, 7.

[88] First Report etc., s. viii.

[89] Report of Committee on the Baking Trade in Ireland for 1861.

[90] l.c.

[91] Tarım işçilerinin, Edinburg yakınlarında Lasswade'de, 5 Ocak 1866'da yaptıkları açık toplantı. (Bkz: Workman's Advocate, 13 Ocak 1866.) 1865'ten beri tarım işçileri arasında önce İskoçya'da bir sendika kurulması tarihsel bir olaydır. İngiltere'nin en çok ezilen tarım bölgelerinden birisi olan Buckinghamshire'da işçiler haftalık ücretlerinin 9-10 şilinden 12 şiline yükseltilmesi için 1867 Martında büyük bir grev yaptılar. (Yukardaki satırlardan da anlaşılacağı gibi, İngiliz tarım proletaryasının hereketi, 1830'dan sonraki şiddet belirtilerinin bastırılmasından ve özellikle yeni Yoksullar Yasasının uygulanmasından beri tamamen ezilmiş ve altmişlarda tekrar canlanarak, ensonu 1872'de çığır açıcı duruma ulaşmıştır. Bu konuya ve İngiliz tarım işçilerinin durumu konusunda 1867'den beri yayıinlanan Mavi kitaplara, ikinci ciltte tekrar döneceğirn. - Üçüncü Almanca baskıya ek.)

[92] Reynolds' Newspaper, [21.] Jan. 1866. - Her hafta bu aynı gazete, "Fuarful and fatal accidents" ["Korkunç ve feci kazalar" -ç.], "Appalling tragedies" ["Dehşet verici trajediler" -ç.] vb. gibi "sentational headings" ["sansasyonel başlıklar" -ç.] altında, yeni demiryolu kazalarının uzun bir listesini yayimlıyordu. Bu konuda, North Staffordshire hattında çalışan bir memur şöyle diyordu: "Bir lokomotif makinistinin ve ateşçisinin devamlı tetikte bulunmaması halinde neler olabileceğini herkes bilir. 29-30 saat açık havada ve dinlenmeksizin çalışan bir insandan böyle bir dikkat nasıl beklenebilir? Aşağıda çok sık karşılaşılan bir örnek veriyorum: Bir ateşçi, pazartesi sabahı çok erken sattlerde işe başlıyordu. Günlük çalışma denilen şeyi tamamladığı zaman, 14 saat 50 dakika çalışmış bulunuyordu. Daha çayını içmeden tekrar işbaşına çağrıldı. ... Bu iş bitiminde de işbaşında 14 saat 25 dakika kalmış oluyor ve böylece, aralıksız toplam 29 saat 15 dakika çalışmış bulunuyordu. Haftanın geriye kalan kısmındaki çalışması da şöyleydi: çarşamba, 15 saat; perşembe, 15 saat 35 dakika; cuma, 14 saat 30 dakika; cumartesi, 14 saat 10 dakika; haftalık toplam 88 Saat 40 dakika. Şimdi bayım, bu adamın, bütün bu çalışması için yalnızca 6¼ günlük ücret aldığı zamanki şaşkınlığını düşününüz. Bir yanlışlık olduğunu sanarak saymana başvurdu ve ... bir günlük çalışmadan ne anlaşıldığını sordu. Yük katarlarında çalışanlar için 13 saatlik çalışma (yani haftada 78 saat) olduğu karşılığını aldı. Haftada bu 78 saatin üzerindeki çalışlasının karşılığını istedi, ama vermediler. Gene de, en sonunda kendisine bir çeyrek daha (yani 10 peni) verebileceklerini söylediler." l. c.. 4th February, 1866.

[93] Bkz: F. Engels, l.c:. s. 253. 254.

[94] Sağlık Müdürlüğü hekimlerinden Dr. Letheby şu açıklamayı yapıyor: "Yetişkin bir insan için gerekli asgari hava miktarı, yatak odası için 300, oturma odası için 500 foot küptür." Londra hastanelerinden birinde başhekimlik yapan Dr. Richardson ise şöyle diyor: "Şapkacılar, terziler ve dikimevlerinde çlışanlar da dahil bütün dikiş işçisi kadınlar için üç büyük felaket var: aşırı-çalışma, hava yetersizliği ve, ya besin azlığı ya da hazımsızlık. ... Dikiş işi, aslında ... kadınlara, erkeklere göre, çok daha fazla uygun bir iştir. Ama mesleğin zararlı yanları, özellikle başkentte, bu mesleğin yirmialtı kadar kapitalistin tekelinde olması ve bunların, sermayenin verdiği kolaylıklardan yararlanarak, emekten zorla daha fazla tasarrufta bulunmaya kalkışmalarıdır. Bu güç, işçi kadınlardan oluşan bütün sınıfı kucaklamaktadır. Eğer bir terzi kadın, küçük bir müşteri çevresi edinse, rekabet, bunu, evinde, işleri yürütebilmesi için ölesiye çalışmaya zorladığı gibi, bu aynı aşırı-çalışmayı, yanında çalıştırdıklarına da yüklemek zorunda bırakır. Eğer bu işi beceremezse ya da bağımsız olarak çalışmayı yürütemeyecek duruma düşerse, büyük bir kuruluşa katılmak zorunda kalır, burada iş daha az olmamakla birlikte, hiç değilse ücreti güvencelidir. Böylece tam bir köle haline gelerek, toplumdaki değişikliklerle oradan oraya sürüklenir. Bazan evde tek bir odanın içinde, 24 saatin 15, 16 ve hatta 18 saatini dayanılması güç bir hava içersinde geçirir; yediği yemek iyi olsa bile, temiz hava yokluğundan dolayı sindirilemez. Tamamıyla kötü havanın yaşattığı verem mikrobu, bu kurbanlar üzerinde beslenir." Dr. Richardson, "Works and Over-Work", Social Science Review, 18th Juli, 1863.

[95] Morning Star, 23rd June, 1863. The Times, Amerikalı köle sahipleri Bright ve diğerlerine karşı savunmak için bu durumdan yararlanmıştı; liderlerden birisi 2 Temmuz 1863 günlü sayısında şöyle diyordu: "Çoğumuzun düşüncesi şudur ki, biz, genç kadınlarımızı, zorlama aracı olarak kamçı şakırtısı altında değil de, açlığın zulmü altında öldürmeye çalışırken, doğuştan köle sahibi olan ve hiç değilse kölelerini iyi besleyen, daha az çalıştıran ailelere böylesine şiddetle saldırmaya hakkımız yoktur." Tori organı olan Standard gazetesi de, aynı şekilde rahip Newman Hall'u ayıplıyordu: "Köle sahiplerini aforoz ediyor, ama Londralı otobüs şoförleri ile biletçilerini bir köpek ücreti ile hiç acımadan günde 16 saat çalıştıran sayın kişilerle birlikte dua etmektedir." Daha 1850 yılında kendisi için, "Zum Teufel ist der Genius, der Kultus ist geblieben" ["Dehanın canı cehennemde, ama yarattığı efsane hala yaşıyor" -ç.] Rheinische Zeitung, Mayıs 1860 -Ed.] diye yazdığım[*] Thomas Carlyle da, ensonu kehanette bulundu. Çağdaş tarihin tek büyük olayı Amerikan iç savaşını, kısa bir benzetmeyle şu düzeye indirgedi: Kuzeyli Peter, vargücüyle. Güneyli Paul'un kafasını kırmak ister, çünkü, Kuzeyli Peter, işçisini günlüğüne kiralar, Güneyli Paul ise yaşam boyunca. (Macmillan's Magazine, Illias Americane in nuce, Ağustos, 1863.) Böylece, sonunda, yapmacık tori duygudaşlığı, kent işçileri için -kır işçileri için asla değil- başladı. Bütün bunların sonucu - Kölelik!
[*] Marx, Thomas Carlyle'in kitabı Latter-Day Pamphlets hakkındaki eleştirisini kastediyor. Bkz: Marx-Engels, Werke, Band 7, s. 255-265. -Ed.

[96] Dr. Richardson, l.c., [s. 476 vd.].

[97] Children's Employment Commission. Third Report, London 1864, s. iv, v, vi.

[98] "Hem Staffordshire ve hem de South Wales'de genç kızlarla kadınlar, kömür ocaklarında ve kokkömürü yığınlarında gece-gündüz çalışırlar. Bu uygulama, Parlamentoya sunulan raporlarda, büyük ve yaygın kötülüklerin kaynağı olarak sık sık belirtilmiştir. Erkeklerle birlikte çalışan, giyimleri onlardan pek de farklı olmayan, kir-pas içindeki bu kadınlar, kadınlığa yakışmayan bu işin doğal sonucu olarak kendilerine olan saygılarını yitirirler ve kişilikleri yozlaşır." (l.c., 194, s. xxiv. Bkz: Fourth Report (1865), 6, s. xxvi.) Cam fabrikalarında da durum aynıdır.

[99] Gece işinde çocuk çalıştiran bir çelik fabrikatörü şöyle demişti: "Gece işinde çalışan çocukların gündüzleri uyuyup gereği gibi dinlenmek yerine sağda-solda dolaşacakları doğal bir şeydir." (l.c., Fourth Report, n° 63, s. xiii.) Vücudun bakımı ,ve gelişmesi için güneş ışığının önemi konusunda bir hekim şöyle yazıyor: "Güneş ışığı vücut dokuları üzerinde, bunları sertleştirici ve esnekliklerini koruyucu bir etki yapar. Yeterli miktarda güne işığından yoksun bırakılan hayvanların kasları gevşer ve esnekliğini yitirir, uyarım yetersizliği yüzünden sinir sistemi gücünü kaybeder ve her türlü gelişme eksik kalır. ... Çocuklarda ise, gündüzleri devamlı bol aydınlık ve günün bir kısmında doğrudan güneş ışığı sağlık için son derece önemlidir. Işık, temiz kanın oluşmasına yardımcı olduğu gibi, vücutta liflerin sertleşrnesini de sağlar. Görme organları üzerinde uyarıcı etki yapar ve böylece beynin çeşitli işlevlerinin faaliyetini artirir . [The Seven Sources of] Health (1864) adlı yapıtın yazarı ve Worcester Genel Hastanesi başhekimi Dr. W. Strange, yukardaki satırlardan başka, kornisyon üyesi Mr. White'a yazdığı bir mektupta şöyle diyor: "Daha önce Lancashire'da çalıştığım sırada, gece işinin çocuklar üzerindeki etkilerini gözlemleme fırsatı bulmuştum ve bazı işverenlerin öne sürrnekten hoşlandıkları iddiaların tersine, gece işinin bu çocuklarin sağlıkları üzerinde kısa zamanda çok kötü etkileri görüldüğünü hiç duraksamadan söyleyebilirim." (l.c., Fourth Report, 284, s. 55.) Bu gibi sorunların ciddi tartışmalara konu olması, kapitalist üretimin, kapitalistler ile retainer'lerinin [hizmetlilerinin. -ç] beyinsel işlevleri üzerinde nasıl bir etki yaptığını açıkça gösteriyor.

[100] l.c., 57. s. xii.

[101] l.c., Fourth Report (1865), 58, s. xii.

[102] l.c.

[103] l.c., s. xiii. Bu "emek-güçlerinin" kültür derecesi, komisyon üyelerinden birisi ile yapılan aşağıdaki konuşmadaki gibi olması gerekir: Jeremiah Haynes, yaşı 12 "Dört kere dört 8 eder; 4 tane dört 16 eder. Kral bütün para ve altınların sahibi olan kimsedir. Bizim bir kralımız var, (kraliçemiz var diyorlar) adı Prenses Alexandra'dır. Onun, krelişenin oğluyla evli olduğunu söylüyorlar. Kraliçenin oğlu Prenses Alexandra'dır. Prenses bir erkektir." - William Turner, yaşı 12: "İngiltere'de yaşamıyorum. Sanırım orasi bir ülke, ama daha önce bilmiyordum." - John Morris, yaşı 14: "Tanrının dünyayı yaptığını söylediklerini işittim; bir kişi dışında bütün insanlar boğulmuş; bir de küçük bir kuş kalmış." - William Smith, yaşı 15: "Tanrı erkeği yaptı, erkek de kadını." - Edward Taylor, yaşı 15: "Londra'yı bilmiyorum." - Henry Matthewman, yaşı 17. "Kiliseye gittim, ama son zamanlarda uğramadım. Dua ettiklerinden birisinin adı Hazreti İsa, ama ötekileri bilmem ve onun da ne olduğunu bilmiyorum. Onu öldürmediler, o da herkes gibi öldü. Bazı bakımlardan öteki insanlara benzemezdi, çünkü o dindardı, başkaları değil." (l.c., 74, s. xv.) "Şeytan iyi bir kimsedir. Nerede yaşadığını bilmiyorum." "İsa kötü bir insandır." "Bu küçük kız (10 yaşında) God'ı (Tanrıyı), dog (köpek) gibi yazdı." (Ch. Employment Comm., V. Report, 1866, s. 55, n° 278.) Madeni eşya sanayiindeki sistem, aynen kağıt sanayiinde de görülür. Kağıdın makineyle yapıldığı kağıt fabrikalarında gece işi, paçavra ayıklanması dışında, bütün işlemler için kuraldır. Bazı durumlarda, gece işi, vardiyalar halinde, genellikle pazar gecesinden gelecek cumartesi gece yarısına kadar bütün hafta durmadan devam eder. Gündüz vardiyasındakiler haftada 5 gün 12 saat ve 1 gün 18 saat çalışırlar, gece vardiyasındakiler, 5 gece 12 Saat ve 1 gece 6 Saat çalışırlar. Diğer bazı durumlarda, her vardiya, günaşırı 24 saat çalışır, vardiyalardan birisi pazartesi 6 saat, cumartesi 18 saat olmak üzere 24 saati doldurur. Bazı durumlarda bir ara sistem uygulanır ve makineyle kağıt yapım işinde çalışan herkes, haftanın her günü, 15-16 saat çalışır. Komisyon üyesi Lord, bu sistem için şöyle diyor: "Hem 12 ve hem de 24 saatlik vardiya sisternlerinin her ikisi de bütün kötülükleri içinde toplar gibidir." 13 yaşından küçük çocuklar, 18 yaşın altında gençler ve kadınlar, bu gece sisteminde çalışırlar. 12 saatlik sistemle çalışanlar, yerlerini alacak olanların o gün işe gelmemeleri nedeniyle, bazan 24 saat çalışmak zorunda kalırlar. Eldeki kanıtlar, oğlanlar ile kızların çoğu zaman fazla mesai yaptıklarını ve bunun sık sık hiç durmaksızın 24 ve hatta 36 saate kadar uzadığını göstermektedir. Devamlı ve hiç değişiklik göstermeyen parlatma işinde, 12 yaşındaki kızların, "yemekler için 2 ya da en fazla 3 kez yarımşar saatlik paydos dışında herhangi düzenli bir dinlenme ya da duraklama olmaksızın" günde 14 saat üzerinden tam bir ay çalıştıkları görülmüştür. Düzenli gece işinin tamamen bırakıldığı bazı fabrikalarda "ve çoğu zaman en pis, en sıcak ve en cansıkıcı şekilde monoton işlerde" aşırı çalıştırma korkunç derecelere ulaşmaktadır. ." (Ch. Employment Comm., IV. Report, 1865, s. xxxvii, ve xxxix.)

[104] Fourth Report, etc., 1865, 79, s. xvi

[105] l.c., 80, s. xvi

[106] l.c., 82, s. xvii

[107] Bizim düşünen ve usavuran çağımızda, ne kadar kötü ya da çılgınca olursa olsun, her şey için iyi ve yerinde bir neden gösteremeyen bir insan fazla değer taşımaz. Dünyada yanlış yapılan her şey, en iyi nedenlerle yanlış yapılmıştır. (Hegel, l.c., s. 249.)

[108] l.c., Fourth Report, 1865, s. xvii ve 85. Cam yapımcılarının, ocaklardan çıkan bir miktar ısının, "boşa gideceği" ya da "kaybolacağı" nedeniyle, çocuklara düzenli yemek saatleri verilemeyeceği konusundaki nazik itirazlarına Komiser White şu karşılığı veriyor. Bu karşılık, kapitalistlerin, altınlarını harcarken gösterdikleri "perhiz"den, "nefislerini yoksun bırakmak"tan ve "tutumluluk"tan, oysa insan yaşamı sözkonusu olduğu zaman takındıkları timurlenkvari hovardaca tavırlardan duygulanan Ure'nin, Senior'ün vb. ve onların Roscher tipi küçük Alman taklitçilerininkine hiç benzemez!. "Bu gibi durumlarda, düzenli yemek paydosları verildiğinde, şimdikinden daha fazla bir ısı kaybına yolaçılabilir, ama halen bütün ülkede, yemeklerini rahatça yiyebilecekleri ve ardından sindirim için dinlenebilecekleri vakitleri olmadığı için yetişme çağındaki çocukların cam yapım yerinde uğradıkları hayati kayıp, parayla ölçülemeyecek kadar büyük olsa gerektir." (l.c., s. xiv.) Ve bu, ilerleme yılı olan 1865'te oluyor! Kaldırma ve taşıma için harcanan güç bir yana, böyle bir çocuk, cam ve kristal yapılan yerlerde, işini yaptığı sırada, her 6 saatte, 15-20 mil yol yürümüş olur! Ve bu çalışma, çoğu zaman, 14-15 saat sürer! Bu cam yapım yerlerinin çoğunda, Moskova iplik fabrikalarında olduğu gibi, 6 saatlik vardiya sistemi yürürlüktedir. "Haftanın çalışmayla geçen kısmında, dinlenmek için elde edilebilecek aralıksız en uzun süre altı saattir ve işe gidip gelirken, yıkanırken, giyinirken, yemek yerken geçen zaman hep bunun içersindedir; dinlenmek için geriye pek az zaman kaldığı gibi, temiz hava almak ve oyun hiç zaman kalmaz; bunun için ancak, böylesine yorucu ve bunaltıcı sıcakta yapılan işten sonra, genç çocuklar için çok gerekli olan uykudan fedakarlık yapmak gerekir. ... Bu kısacık uyku bile, eğer geceyse, çocuğun kendi kendini uyandırma zorunda olması, gündüz ise gürültü nedeniyle bölünür." Mr. White, bazan bir çocuğun devamlı 36 saat çalıştırıldığını ve bazan da 12 yaşındaki çocukların sabah saat 2'ye kadar çalıştırıldıktan sonra, işyerinde saat 5'e kadar (yalnız 3 saat) uyuduklarını ve tekrar işe koyulduklarını anlatmaktadır. Genel raporun taslağını hazırlayan Tremenheere ile Tufnell, "Gündüz ya da gece vardiyasında, oğlanların, delikanlıların, kızların ve kadınların çıkardıklan iş miktan, kuşkusuz, olağanüstüdür." (l.c., xliii ve xliv) diyorlar. Bu arada, belki de, bir gece yarısı, nefsini her şeyden yoksun bırakan Bay Cam-Sermaye, porto şarabı ile kafası dumanlı, kulüpten çıkıp, sallanarak evin yolunu tutar ve ağzında budalaca bir mırıltı gevelemektedir: "Britons never, never shall be slaves!" [İngilizler asla. asla köle olmayacaklardır!" -ç.]
[109] İngiltere'de, şimdi bile, kırsal bölgelerde, bir işçinin, pazar günü evinin ön bahçesinde çalışmakla, pazar gününün kutsallığını bozduğu için hapse atıldığı görülür. Aynı işçi, bir pazar günü, dinsel nedenlerle de olsa, metal, kağıt ya da cam fabrikasına gitmezse sözleşmeyi bozdu diye cezalandırılır. Geleneğine bağlı Parlamento, eğer sermayenin genişlemesi sırasında olmasa, pazar gününün kutsallığının bozulmasına kulaklarını tıkayıverir. Londra'da balıkçı ve tavukçu dükkanlarında çalışan gündelikçiler, bir muhtıra ile (Ağustos 1863), işlerinin, haftanın ilk altı gününde, günde ortalama 15 saat, pazar günleri ise 8-10 saat sürdüğünü belirterek, pazar günleri çalışılmamasını istediler. Gene bu muhtıradan, Exeter Hall'un ikiyüzlü aristokratları arasındaki hassas mideli oburların, "pazar çalışmasını" özellikle isteklendirdiklerini öğreniyoruz. Maddi zevklerine düşkün bu "kutsal kişiler", hıristiyanlıklarını, başkalarının aşırı-çalışmasına, yoksulluk ve yoksunluğuna, açlığına karşı gösterdikleri alçakgönüllü tahammül ile ortaya koyuyorlar. Obsequium ventris istis (işçiler) perniciosius est. [Zevke düşkünlük, onlar (işçiler) için çok zararlıdır. -ç.]

[110] "Daha önceki raporlarımızda birkaç deneyimli fabrikatörün, fazla saatlerin ... kuşkusuz, insanların çalışma gücünün vaktinden önce tükenmesine yolaçtığı şeklindeki açıklamalarını vermiş bulunuyoruz." (l.c., 64, s. xııı.)

[111] Cairnes, The Slave Power. s. 110, 111.

[112] John Ward, The Borough of Stoke-upon-Trent, London 1843. s. 42.

[113] Ferrand'ın Avam Kamarasındaki konuşması, 27 Nisan 1863.

[114] "Bunlar, pamuklu fabrikatörlerinin kullandıkları sözcüklerdi", l.c..

[115] l.c., Mr. Villiers, bütün iyi niyetine karşın, fabrikatörlerin isteklerini "yasal bakımdan" reddetmek zorundaydı. Gene de bu baylar, amaçlarına, bölgedeki yoksulluk yasası yönetim kurullarının "yumuşakbaşlılıklarından yararlanarak ulaştılar. Fabrika denetmeni, Mr. A. Redgrave, yetim, öksüz ve yoksul çocukların "yasal bakımdan" çırak sayıldıkları sistemin bu kez, "eskisi gibi kötüye kullanılmamakla" birlikte (bu kötüye kullanmalar konusunda bkz: Engels, l.c.), "İskoçya'nın tarım bölgelerinden Lancashire ve Cheshire'a getirilen genç kızlar ve kadınlar bakımından bu sistemin kötüye kullanılması" kuşkusuz sözkonusudur, Bu sistemde, fabrikatör, işevi yöneticileri ile belli bir süre için sözleşme yapar. Çocukları doyurur, giydirir, barındırır ve kendilerine küçük bir harçlık verir, İngiliz pamuklu ticaretinin bolluk yılları arasında, 1860 yılının eşi görülmemiş bir yıl olmasının yanısıra, ücretlerin de olağanüstü yüksek olduğu dikkate alınırsa, Mr. Redgrave'in buraya alınan sözleri çok garip görünür. Çünkü İrlanda'nın nüfusunun azaldığı, İngiltere ve İskoçya'nın tarım bölgelerinden Avustralya ve Amerika'ya eşi görülmemiş göçler olduğu, İngiltere'de bazı tarım bölgelerinde nüfusun, kısmen işçilerin yaşam güçlerinde fiili bir çökme ve kısmen de kullanılabilir nüfusun köle tüccarları marifetiyle dağıtılması sonucu fiilen azalmasıyla birlikte, bu olağanüstü emek talebinin karşılanması da gerekiyordu. Bütün bunlara karşın, Mr. Redgrave şöyle diyor. "Ne var ki, bu tür bir emek, başka çeşit emeğin bulunamaması halinde aranır, çünün bu, yüksek fiyatlı bir emektir. 13 yaşında bir çocuğun olağan ücreti haftada 4 şilin kadardır, ama bu çocuklardan 50 ya da 100 tanesinin barındırılması, giydirilmesi, beslenmesi, bunlara tıbbi bakım sağlanması, gerektiği gibi denetlenmeleri ve ücretlerinin bir yanda biriktirilmesi, haftada adam başına 4 şilinle olacak iş değildir." (Report of the lnsp. of Factories for 30th April 1860, s. 27.) Yalnız burada Mr. Redgrave, bize, bir fabrikatörün 50 ya da 100 çocuğun birarada barındırılması, beslenmesi, denetlenmesi işini yapamaması halinde nasıl olup da bir işçinin tek başına çocukları için, haftada dörder şilinlik ücretleriyle bütün bunları becerebildiğini anlatmayı unutuyor. Metinden yanlış bir sonuç çıkartılmasına erıgel olmak için burada şuna da değinmem gerekiyor ki, İngiliz pamuklu sanayii, emek-zamanını vb. düzene bağlayan 1850 tarihli Fabrika Yasasının kapsamına alındığından beri, İngiltere'de örnek bir sanayi olarak görülmek gerekir. İngiliz pamuklu işçileri, her bakımdan, Kıta Avrupasındaki sefalet içinde bulunan arkadaşlarından daha iyi durumdadır. "Prusyalı fabrika işçileri, İngiliz işçilerine göre haftada en az on saat fazla çalışmaktadırlar ve eğer kendi tezgahı ile kendi evinde çalışıyorsa. bu çalışması, bu ek saatlerle de sınırlı değildir." (Rep. of the Insp. of Fact, 31st October, 1855. s. 103.) Yukarda adı geçen fabrika denetmeni Redgrave, 1851 Sanayi Fuarından sonra, fabrikalardaki durumu yerinde inceleme amacıyla Avrupa'ya, özellikle Fransa 'ya ve Almanya'ya gitti. Prusyalı işçiler için şöyle diyor: "Alışkın olduğu yalın yaşamı ve pek az konforu sağlayacak kadar bir ücret alıyor ... bu az ücretle geçimini sağlıyor, çok çalışıyor ve oradaki durumu İngiliz işçilerinden daha düşüktür." (Rep. of the Insp. of Fact, 31st Oct. 1855, s. 85.)

[116] Aşırı çalıştırılanlar "şaşırtıcı bir hızla ölüyorlar: ama bu yokolanların yeri hemen dolduruluyor ve insanların böyle sık sık değişmesi, sahnede herhangi bir değişiklik yapmıyor". (England and America, London 1833, vol. I, s. 55. By E. G. Wakefield.)

[117] Bkz: Public Health. Sixth Report of the Medical Officer of the Privy Council, Londra'da 1864'te yayımlanmıştır. Bu rapor özellikle tarım işçilerini ele almaktadır. "Sutherland ... genellikle çok gelişmiş bir ilçe olarak gösterilir ... ama ... yakında yapılan bir araştırma, bir zamanların kusursuz ve gözüpek askerleriyle ünlü bölgede bile, halkın, zavallı ve güdük bir soy halinde yozlaştığını ortaya koymuştur. Denize bakan yamaçlardaki en sağlıklı yerlerde bile, açlıktan kavrulan çocukların yüzleri, Londra'nın dar sokaklarındaki kirli havada yaşayanlar gibi soluktur." (W. Th. Thornton, "Over-population and its Remedy", l.c., s. 74, 75.) Bunlar aslında, Glasgow sokaklarıyla avlularında, domuzlar, orospular ve hırsızlarla birarada bulunan 30.000 "yiğit yayla insanına" benziyorlar.

[118] "Halk sağlığının ulusal sermaye için bu kadar önemli bir etmen olmasına karşın, işverenler sınıfının, bu hazineyi saklamak ve geliştirmek konusunda bir şey yapmadığını itiraf etmeliyiz. ... İşçilerin sağlığının dikkate alınması fabrika sahiplerine zorla kabul ettirilmiştir." (Times, 5th Novbr. 1861.) "Batı Riding erkekleri insanlığın kumaşçısı haline geldiler. ... işçilerin sağlığı feda edildi ve birkaç kuşak boyunca ırk yozlaşacaktı. Ama derhal bir tepki görüldü. Lord Shaftesbury yasası, çocukların çalışma saatlerini sınırladı vb.." (Twenty-second annual Report of the Registrar-Genenal, for October 1862.)

[119] Bu nedenle, 1863 yılı başında, Staffordshire'da büyük çömlek yapımevlerine sahip 26 firma ve bu arada Josiah Wedgwood ve oğulları, "bazı yasal önlemler" için bir muhtıra verdiler. Diğer kapitalistler ile aralarındaki rekabet, bunlara, çocukların çalışma saatlerinin gönüllü olarak sınırlandırılması olanağını vermemektedir. "Sözü edilen kötülükler karşısında üzüntümüz ne denli büyük olursa olsun, bunların fabrikatörler arasındaki bir anlaşma ile önlenmesi olanaksızdır. ... Bütün bu noktaları dikkate alarak, bazı yasal önlemlerin alınması gerektiği kanısına varmış bulunuyoruz." (Children's Empl. Comm. Rep. 1., 1863, s. 322.) Geçenlerde çok daha çarpıcı bir örnek görüldü. Çok hızlı bir faaliyet dönemi sırasında pamuk fiyatlarındaki artış, Backburn'daki fabrikatörleri, fabrikalarındaki çalışma zamanını belli bir süre için karşılıklı anlaşma yoluyla kısaltmaya zorladı. Bu dönem, 187l Kasım ayı sonlarında bitti. Bu arada, iplikçilik ile dokumacılığı birarada yürüten daha zengin fabrikatörler, bu anlaşmadan doğan üretim düşüklüğünü, kendi işlerini genişletmede, ve böylece küçük işverenlerin aleyhine büyük karlar sağlamada kullandılar. Bunun üzerine küçük patronlar, çaresizlik içersinde işçilere başvurdular ve bunları, 9 saatlik sistem için harekete geçmeye isteklendirdiler ve bu amaç için para yardımında bulunmayı vaadettiler

[120] Fransa'da, Hollanda'da ve başka yerlerde aynı zamanda yürürlüğe konulan buna benzer iş yönetmelikleri, üretim yöntemlerindeki değişiklikler bunları geçersiz hale getirdikten çok sonra, 1813 yılında, İngiltere'de resmen yürürlükten kaldırıldı.

[121] "12 yaşından küçük hiç bir çocuk, herhangi bir fabrikada günde 10 saatten fazla çalıştırılmayacaktır." (General Statutes of Massachusetts. ch. 60, § 3. 1836 ile 1858 yılları arasında çeşitli yönetmelikler çıkartılmıştır.) "Her türlü pamuklu, yünlü, ipekli, kağıt, cam ve keten dokuma fabrikalarında ya da demir ve pirinç yapımı yerlerinde, bir günde 10 saat süreyle yapılan iş, bir günlük yasal iş sayılacaktır. Bu yasanın yürürlüğe girmesi üzerine bir fabrikada çalışan küçük yaştaki kimse, bundan böyle, bir günde 10 saatten ya da bir haftada 60 saatten fazla fabrikada alıkonamayacak ya da çalışması istenemeyecektir; ve gene bundan böyle, 10 yaşından küçük hiç bir kimse, bu eyalet içinde hiç bir fabrikaya işçi olarak kabul edilemeyecektir." (State of New Jersey. An act to limit the hours of labour etc., § 1 ve 2. 18 Mart 1851 tarihli yasa.). "12 yaşından büyük, ama 15 yaşından küçük hiç bir kimse, herhangi bir yapım yerinde bir günde 12 saatten fazla çalıştırılamayacağı gibi, sabah 5'ten önce ve akşam 7.30'dan sonra da çalıştırılamayacaktır." (Revised Statutes of the State of Rhode Island etc., ch. 139, § 23, Ist July 1857. )

[122] [J. B. Byles.], Sophisms of Free Trade, 7th edit., London 1850, s. 205; 9th edit., s. 253. Bu aynı tori, ayrıca şunu da kabul ediyor: "Ücretleri, işçinin zararına ve patronun çıkarına düzenleyen Parlamento Yasalan, 464 yıl gibi uzun bir süre devam etti. Nüfus çoğaldı. Sonra bu yasalar gerçekten de gereksiz bir yük haline geldiler." (l.c., s. 206.)

[123] Bu yönetmelik ile ilgili olarak J. Wade haklı olarak şöyle söylüyor: "Yönetmelik konusunda yukardaki ifadeden anlaşıldığına göre, 1496 yılında yiyecek giderleri bir zanaatçının gelirinin üçte-biri, bir işçinin gelirinin yarısı oluyor ve bu da, işçi sınıfı arasında şimdikinden daha büyük ölçüde bir bağımsızlık olduğunu gösteriyor; çünkü şimdi, hem işçilerin ve hem de zanaatçıların yiyecek giderleri, ücretlerinin daha büyük bir kısmı olarak hesaplanmaktadır." (J. Wade, History of the Middle and Working Classes, s. 24, 25 ve 577.) Bu farkın, o zaman da, şimdi de, yiyecek ve giyecek fiyatları arasındaki farktan ileri geldiği düşüncesi, Bishop Fleetwood'un Chronicon Pretiosum etc., 1st edit., London 1707, 2nd edit., London 1745, adlı yapıtına şöyle bir gözatmakla çürütülebilir.

[124] W. Petty, Political Anatomy of Ireland, Verbum Sapienti, 1672, edit. 1691, s. 10.

[125] A Discourse on the necessity of encouraging Mechanick Industry, London 1690, s. 13. İngiltere tarihini, Whig'lerle burjuvazi çıkarları doğrultusunda tahrif eden Macaulay şöyle diyor: "Henüz ergenlik çağına ulaşmamış çocukların çalıştırılmaları ... 17. yüzyılda geniş ölçüde uygulanmaktaydı ve manüfaktür sistemi ile karşılaştırıldığında inanılmaz boyutlara ulaştığı görülür. Kumaş sanayiinin merkezi olan Norwich'te, altı yaşında küçük bir yaratık, çalışabilecek duruma gelmiş sayılıyordu. O zamanın bazı yazarları ve bunlar arasında iyi kalplilikleri ile ün salmış olanlar, bu tek bir kentte, çok körpe çağdaki oğlan ve kız çocuklarının, kendi giderleri çıktıktan sonra yılda oniki bin sterlini bulan bir servet yarattıklarını coşkun bir dille ifade etmişlerdir. Geçmişteki tarihimizi ne kadar dikkatle incelersek, çağımızın yeni toplumsal kötülükler yönünden verimli olduğunu düşünenlerden ayrılmak için o kadar fazla neden buluruz.. ... Yeni olan, bunlara çare bulan, zeka ve insanca davranışlardır:" (History of England, vol. I, s. 417.) Macaulay, ayrıca, 17. yüzyılda "çok iyi kalpli" amis du commerce'ın ["ticaret dostları"nın -ç.], Hollanda'da bir yoksullar yurdunda dört yaşında bir çocuğun nasıl çalıştırıldığını "coşkuyla" hikaye ettiklerini ve bu "vertu mise en pratique". ["pratik olarak ortaya konan erdem" -ç.] örneğinin Adam Smith'e kadar, à la Macaulay bütün insansever yapıtlarda model oIarak yer aldığını da anlatabilirdi. Elzanaatlarının yerine manüfaktürün geçmesiyle, çocukların sömürülmesiyle ilgili izlerin görülür hale geldiği doğrudur. Bu sömürü, köylüler arasında da bir ölçüde her zaman vardı ve köylünün boynuna geçirilen boyunduruğun ağırlaşması ölçüsünde de gelişmişti. Sermayenin eğilimi orada kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortadadır; ama bu olguların kendileri, henüz, ikibaşlı çocuk kadar az görülen bir yaygınlıktadır. İşte bunun için, bu olaylar, uzak görüşlü "amis du commerce" tarafından, özel bir dikkate ve ilgiye değer şeyler olarak "coşkuyla" farkedilmiş ve kendi zamanları ve kuşakları için model diye tavsiye edilmiştir. Bu aynı İskoçyalı asalak ve lafebesi Macaulay şöyle diyor: "Biz, bugün, yalnız gerileme sözünü duyuyor ve yalnız ilerlemeyi görüyoruz." Ne göz ve özellikle ne kulak!

[126] İşçileri suçlayanlar arasında en öfkelisi, metinde sözü edilen, An Essay on Trade and Commerce, containing Observations on Taxes, etc., London 1770, adlı yapıtın adı bilinmeyen yazarıdır. Bu konu üzerinde daha önceki Considerations on Taxes, London, 1765, adlı yapıtında da durmuşttun. Eşi bulunmaz istatistik kumkuması Poolonius Arthur Young da aynı yolun yolcusudur. İşçi sınıfını savunanlar arasında önde gelenler şunlardır: Jacob Vanderlint, Money Answers all Things, London 1734; Rev.Nathaniel Forster, D. D., An Inquiry into the Causes of the Present [High] Price of Provisions, London 1767; Dr. Price ve özellikle Poslethwayt, Universal Distionary of Trade and Commerce, adlı yapıtında yazdığı ek ve, Great Britain's Commercial Interest explained and improved, 2nd. edit., London 1755, adlı yapıtıyla. Bu olguların kendileri, zamanın diğer birçok yazarları ve bu arada Josiah Tucker tarafından da doğrulanmıştır.

[127] Postlethwayt, l.c., "First Preliminary Discourse", s. 14.

[128] An Essay etc.. Kendisi, 96. sayfada, daha 1770 yılında İngiliz tarım işçisinin mutluluğunun" ne olduğunu anlatır. "Bunların güçleri daima gergin haldedir, bunlar şimdikinden ne daha ucuz yaşayabilirler, ne de daha fazla çalışabilirler."

[129] Protestanlık, hemen hemen bütün geleneksel tatilleri çalışma günIerine çevirerek, sermayenin oluşumunda önemli bir rol oynar.

[130] An Essay etc., s. 15, 41, 96, 97, 55, 57, 69. - Jacop Vanderlint daha 1734 yılında kapitalistlerin, çalışan halkın tembelliği konusunda kopardıkları yaygaranın sırrının, işçilerin, yalnızca, aynı ücretle, 4 gün yerine 6 günlük emek verdiklerini öne sürmeleri olduğunu söylüyordu.

[131] l.c.., s. 242.

[132] l.c., "Fransızlar" diyor, "bizim özgürlük konusundaki heyecanlı fikirlerimize gülüyorlar." s. 78.

[133] "Bunlar özellikle günde 12 saatten fazla çalışmaya karşı çıktılar, çünkü, bu saatleri belirleyen bir yasa, Cumhuriyet yasama döneminden onlara kalan tek iyi şeydi.." (Rep. of Insp. of Fact., 31st Octob. 1856, s. 80.) Geçici Hükümetin 2 Mart 1848 tarihli buyruğunun burjuvalaştırılmış bir kopyası olan, 5 Eylül 1850 tarihli Fransız Oniki Saat Yasası, ayrım gözetmeksizin bütün işyerlerini kapsar. Bu yasadan önce Fransa'da işgünü sınırsızdı. Fabrikalarda 14, 15 ya da daha fazla saat sürerdi. Bkz: Des classes ouvrières en France, pendant l'année 1848, par M. Blanqui. Devrimci olmayıp iktisatçı olan M. Blanqui'ye, hükümet, işçi sınıfının durumunu araştırma görevini vermişti.

[134] İşgününün düzenlenmesi konusunda Belçika, örnek bir burjuva devlettir. İngiliz hükümetinin Brüksel'deki tam yetkili temsilcisi Lord Howard of Welden, 12 Mayıs 1862'de Dışişleri Bakanlığına şöyle yazıyordu: "Bakan M. Rogier, bana çocukların çalışmasının ne genel bir yasayla ve ne de bölgesel yönetmeliklerle sınırlandırılmış oimadığını bildirdi; hükümet son üç yıl içinde, her oturumda, bu konuda bir yasa önerisinde bulunmaya niyetlenmiş, ama eksiksiz çalışma özgürlüğü ilkesine karşıt düşen bir yasaya karşı gösterilen kıskançça direnme nedeniyle hep aşılamaz bir engelle yüzyüze gelmiştir."

[135] "Bir sınıftan insanların bir günde 12 saat çalışmak zorunda olmaları, kuşkusuz çok üzülünecek bir durumdur; bu süreye, yemek zamanları ile işe gidiş-geliş de katılırsa aslında bu, 24 saatin 14 saati eder. ... Sağlık sorununa hiç girmeksizin yalnızca. ahlaki açıdan, 13 yaşından ve sınırlamanın sözkonusu olmadığı mesleklerde daha da küçük yaşlardan başlayarak, işçi sınıfının zamanına hiç ara verilmeksizin bütunüyle elkonulmasının son derece zararlı ve korkunç bir fenalık olduğunu sanırım hiç kimse kabul etmekte duraksamayacaktır. ... Bu riedenle, kamu sağlığının korunması, düzenli bir nüfus yetiştirilmesi ve büyük halk kitlesine aklauygun ölçüde yaşamdan zevk alma hakkının sağlanması için, bütün işkollannda işgününün bir kısmının dinlenme ve eğlenceye ayrılması çok arzu edilen bir şeydir." (Leonard Horner, Reports of İnsp. fact,, 31st Dec. 1841.)

[136] Bkz: Judgement of Mr. J. H. Otway, Belfast, Hilary Sessions, County Antrim. 1860

[137] Burjuva kralı Louis-Philippe'in hükümdarlığı sırasında çıkartılan 22 Mart 1841 tarihli tek fabrika yasasının hiç bir zaman yürürlüğe konmamış olması, bu rejim için çok.karakteristiktir. Ve bu yasa, yalnız çocukların çalışmasını ele alıyordu. Bu yasa, 8 ile 12 yaş arasındaki çocuklar için günde 8 saat, 12 ile 16 yaş arası için 12 saat vb. çalışmayı öngörmekle birlikte, 8 yaşındaki çocuklar için bile gece işine izin veren kunal- dışı hükümlerle doluydu. Her farenin bile polis gözetimi altında bulundurulduğu bir ülkede, bu yasanın denetimi ve yürütülmesi, "amis du commerce"ın iyi niyetlerine bırakılmıştı. 1853 yılından beri yalnız bir bölgede -Departement du Nord- ücretli hükümet denetmeni atanmıştlr. Louis-Philippe yasasının her konudaki bir yığın Fransız yasası kalabalığı arasında 1848 devrimine kadar tek başına durması da, Fransız toplumurıun gelişrnesini gösteren bir olgu olarak daha az karakteristik değildir.

[138] Report of Insp. of Fact., 30th April, 1860. s. 50.

[138a] "Legislation is equally necessary for the prevention of death, in any form in which it can be prematurely inflicted, and certainly this must be viewed as a most cruel mode of inflicting it."

[139] Rept. of Insp. of Fact., 31st October, 1849, s. 6.

[140] Rept. of Insp. of Fact., 31st October, 1848, 5. 98.

[141] Lord Horner, kendi resmi raporunda, "alçakça uygulamalar" deyimini kullanmaktadır. (Report of Inspı. of Fact.. 31st October. 1859. s. 7.)

[142] Rept. etc., 30th Sept., 1844, s. 15.

[143] Yasa, her gün çalışmayıp da gün aşırı çalışan çocukların 10 saat çalıştırılmalarına izin vermektedir. Aslında bu madde işlemez halde kaldı.

[144] Çalışma saatlerinde yapılacak bir kısaltma, daha çok sayıda çocuğun çalıştırılmalarına yolaçabileceği için, 8-9 yaşlarında ek bir çocuk işçi arzının artan talebi karşılayabileceği sanıldı." (l.c., s. 13.)

[145] Rep. of Insp. of Fact.. 31st Oct., 1848. s. 16.

[146] "Haftada 10 şilin alan işçilerden, %10 oranında bir indirim için 1 şilin ve geriye kalan 9 şilinden de zaman kısalığı nedeniyle 1 şilin 6 peni olmak üzere toplam 2 şilin 6 peni kesildiğini ve bu durum karşısında bunlardan çoğunun günde 10 saat çalışmayı yeğlediklerini söylediklerini gördüm." l.c..

[147] "'Onu [dilekçeyi] imzalamakla birlikte, daha o zaman elimi yanlış bir şey üzerine koyduğumu söyledim.' 'Öyleyse niçin bu işe karıştın.' 'Çünkü, eğer reddedecek olsam beni işten atardı.' Böylece bu dilekçe sahibinin kendisini 'ezilmiş' hissetmekle birlikte bunun fabrika yasasından ileri gelen bir duygu olmadığı anlaşılıyor." l.c, s. 102.

[148] s. 17, l.c. Mr. Horner'in bölgesinde 181 fabrikada 10.270 yetişkin erkek işçi bu şekilde sorguya çekilmiştir. Bunların tanıklıkları, 1848 Ekiminde sona eren altı aylık raporların ekinde bulunabilir. Bu sorgular, başka konularda da değerli malzeme içermektedir.

[149] l.c., Leonard Horner'in topladığı ifadeler, raporun 69, 70, 71, 72, 92 ve 93 numaralı eklerinde, denetmen yardımcısı A.'nın topladığı ifadeler, 54 52, 58, 59, 62 ve 70 numaralı eklerinde görülebilir. Bir fabrikatör de, apaçık gerçeği söylemektedir. Bkz. n° 14 ve n° 165, l.c..

[150] Reports etc., for 31st October , 1848. s. 133, 134.

[151] Reports etc., for 30th Apri!, 1848, s. 47.

[152] Reports etc., for 31st Oct., 1848, s. 130.

[153] Reports etc., l.c., s. 142.

[154] Reports etc., for 31st Oct., 1850. s. 5, 6.

[155] Sermayenin niteliği, gelişmemiş şeklinde neyse gelişmiş şeklinde de öyle kalır. Amerikan iç savaşının çıkmasından kısa süre önce, köle sahiplerinin etkisiy!e Yeni Meksika topraklarında yürürlüğe konulan yasada, işçinin, kapitalistin onun emek-gücünü satınaldığı sürece "onun (kapitalistin) parası o!duğunu" söyler. Aynı görüş, Romalı patrisyenler arasında da geçerliydi. Bunların borçlu pleblere avans olarak verdikleri para, tüketim maddeleri aracılığıyla, borçlunun eti ve kanı haline dönüşürdü. Bu "et ve kan", bunun için "onların parasıydı". Shylock'un On Masa Yasası işte buydu. Alacaklı patrisyenlerin zaman zaman Tiber ırmağının öte yakasında, borçlu etleriyle şölenler düzenledikleri konusunda Linguet'in iddiası, Daumer'in, hıristiyanlarını Aşai Rabbani Ayini gibi aydınlanmamış olarak kalacaktır.

[156] Reports etc., for 30th April, 1848, s. 28.

[157] Diğerleri arasında filantropist Ashwortlı'un Leonard Horner'e yazdığı mide bulandırıcı mektupta böyledir. (Reports etc., April 1849, s. 4.)

[158] l.c., s. 140.

[159] Reports etc., for 30th April. 1849. s. 21. 22. Karş: benzer örnekleri. ibid., s. 4, 5.

[160] Sir John Hobhouse Fabrika Yasası diye bilinen (l ve 2 W[illia]m IV, c. 29, s. 10) yasa ile, bir pamuk ipliği ya da dokuma fabrikası sahibinin ya da babasının, oğlunun veya kardeşinin, fabrika yasası ile ilgili bir soruşturmada, sulh yargıcı olarak görev yapması yasaklanmıştı.

[161] l.c., [s. 22.]

[162] Reports etc., for 30th April. 1849, s. 5.

[163] Reports etc., for 31st Oct.. 1849. s. 6.

[164] Reports etc., for 30th April. 1849, s. 21.

[165] Reports etc., 31st Oct. 1848. s. 95.

[166] Bkz: Reports etc., 30th April, 1849. s. 6, ve fabrika denetmenleri Howell ile Saunders'in, 31 Ekim 1848 tarihli raporlarındaki "vardiya sistemi" ile ilgili ayrıntılı açıklamalar. Ayrıca bkz: Ashton ve çevresi din adamlarının, "vardiya sistemi"ne karşı 1849 ilkyazında kraliçeye sundukları dilekçe.

[167] Örnegin, The Factory Question and the Ten Hours' Bill, by R. H. Greg, 1837. ile karşılaştırınız.

[168] F. Engels, "'The English Ten Hours' Bill" (Neue Rheinishe Zeitung, Politisch-ökonomische Revue, edited by K. Marx, Nisan 1850, s, 13). Aynı Yüksek Mahkeme, Amerikan iç savaşı sırasında, korsan gemilerinin silahlandırılmalarına karşı olan yasanın anlamını tamamıyla tersine çeviren bir anlam belirsizliği keşfetmişti.

[169] Rep., etc., for 30th April; 1850.

[170] Kışın, sabah 7 ile akşam 7 olabilir.

[171] Bugünkü yasa (1850 tarihli) bir uzlaşma idi; bununla, işçiler işsaatleri sınırlandırılan kimselerin işe başlama ve işi bırakma konusunda tek bir sürenin tanınmasının sagladığı yarardan dolayı On Saatlik Yasanın getirdiği yararlardan vazgeçmişlerdi," (Reports etc.. for 30th April, 1852, s. 14.)

[172] Reports etc., for Sept. 1844, s. 13.

[173] l.c.

[174] l.c.

[175] Reports etc., for 31st Oct., 1846, s. 20.

[176] Reports etc., for 31st Oct., 1861; s. 26.

[177] l.c.. s. 27. Fabrika yasasının kapsamına giren çalışan nüfus, bakımından büyük bir düzelme göstermiştir. Bütün hekim ifadeleri bu noktada birleşmektedir ve çeşitli zamanlardaki kişisel gözlemlerim de beni buna inandırdı. Gene de, çocuklar arasında yaşamlarının ilk yıllarında görülen müthiş ölüm oranları konu-dışı bırakılırsa, Dr. Greenhow'ın resmi raporları, "normal sağlık koşullarınraki tarımsal bölgelere" göre fabrika bölgelerindeki elverişsiz sağlık durumlarını ortaya koymaktadır. Kanıt olarak, 1861 tarihli raporundan aşağıdaki tablo alınabilir.


Manüfaktürde Çalıştırılan Yetişkin Erkekler
% olarak
Akçiğer Hastalığından Ölen Erkeklerin Oranı
100.000'de
Bölgenin Adı
Akçiğer Hastalığından Ölen Kadınların Oranı
100.000'de
Manüfaktürde Çalıştırılan Yetişkin Kadınlar
% olarak
Kadınların Çalıştığı İşkolları
14.9
598
Vigan
644
18.0
Pamuklu
42.6
708
Blackburn
734
34.9
Pamuklu
37.3
547
Halifax
564
20.4
Yünlü
41.9
611
Bradford
603
30.0
Yünlü
31.0
691
Macclesfield
804
26.0
İpekli
14.9
588
Leek
705
17.2
İpekli
36.6
721
Stoke-Upon Trent
665
19.3
Çömlekçilik
30.4
726
Woolstanton
727
13.9
Çömlekçilik
-
305
Sağlıklı sekiz tarım bölgesi
340
-


[178] İngiliz "serbest ticaretçileri"nin ipekli mamullerden alınan koruyucu gümrük vergilerinin kaldırılmasına nasıl güçlükle razı oldukları çok iyi bilinir. Fransa'dan yapılan ithalata karşı koruma yerine şimdi aynı işi, İngiltere'de fabrikalardaki çocukların korunmadan yoksun bırakılmaları görmektedir.

[179] İngiliz pamuklu sanayiinin en parlak olduğu 1859 ve 1860 yıllarında bazı fabrikatörler, fazla mesai için daha yüksek ödeme yeminiyle, yetişkin erkek işçileri işgününün uzatılması konusunda kandırmaya çalıştılar. Elle işletilen iplik eğirme makineleriyle otomatik makinelerde çalışan işçiler, işverenlere verdikleri bir dilekçeyle bu denemeye bir son verdiler. Bu dilekçede şöyle diyorlardı: "Açık konuşmak gerekirse, yaşamımız bize bir yük haline geldi; ülkedeki diğer işçilere göre bizler fabrikaya haftada neredeyse iki gün daha fazla kapatılmış durumdayız ve bu topraklar üzerinde kendimizi köle gibi hissediyor ve hem kendimize ve bem de gelecek kuşaklara zararlı bir sistemi yerleştiriyor gibiyiz.. ... Bu nedenle, Noel ve yeni yıl tatillerinden sonra işe başladığımız zaman, haftada ancak 60 saat, yani günde birbuçuk saat hariç olmak üzere sabah 6'dan akşam 6'ya kadar çalışacağımızı sizlere en derin saygılarımızla bildirmek isteriz." (Reports etc., for 30th April, 1860, s. 30.)

[180] Bu yasanın kaleme alınış biçiminden, bunun ihlali için bulunan olanaklar, Parliamentary Return, Factories Regulation Act (6 Ağustos 1859)'ta ve Leonard Horner'in "Suggestions for amending the Factory Acts to enable Inspectors to prevent illegal working, now becoming very prevalent" adlı yazısında görülebilir.

[181] "Sekiz ve daha yukarı yaştaki çocuklar sabah altıdan akşam dokuza kadar son altı ay içersinde bölgemde çalıştırılmaktadırlar." (Reports etc., for 31st October, 1857. s. 311.)

[182] "Basma işevleri yasasının, hem eğitim ve hem de koruyucu önlemler yönünden başarısız olduğu kabul edilmektedir." (Reports etc., for 31st October, 1857, s. 52.)

[183] Örneğin, E. Polter'in Times'a yazdığı 24 Mart 1863 tarihli mektup. Times, kendisine, fabrikatörlerin On Saatlik Yasaya karşı ayaklanmalarını anımsatmıştır.

[184] Bunu, diğerleri yanında, Tooke'un History of Prices adlı yapıtının yazılmasına katkıda bulunan ve editörlüğünü yapan Mr. W. Newmarch'da görürüz. Kamuoyuna korkakça ödünler vermek bilimsel bir ilerleme midir?

[185] 1860 tarihinde çıkartılan yasa ile, boyama ve ağartma işlerinde, işgününün 1 Ağustos 1861'den başlayarak geçici olarak 12 saat, 1 Ağustos 1862'den sonra da kesin olarak 10 saat olması, yani cumartesi günü 7½, diğer günler 10½ saat olması karara baglanmıştır. Ama, uğursuz 1862 yılı gelince eski komedi gene oynandı. Üstelik fabrikatörler, genç1er ile kadınların bir yıl daha 12 saat çalıştırılmalarına izin verilmesi için Parlamentoya başvurdular. "Sanayiin bugünkü durumda (pamuk kıtlığı sırasında) işçilerin günde 12 saat çalıştmaları ve elden geldiğince fazla ücret almaları onların çok yararına olacaktır." Bu yönde bir yasa tasarısı getirilmiş ise de, "başta İskoçyalı ağartma işçilerinin eylemleri nedeniyle, bu tasarı bir yana bırakılmıştır." (Report etc., for 31st October. 1862, s. 14-15.) Böylece, sözde adlarına konuştukları işçiler tarafından yenilgiye uğratılan Sermaye, avukat gözlüklerinin de yardımıyla, "emeğin korunması amacıyla çıkartılan bütün Parlamento yasalarında olduğu gibi kaçamaklı sözcüklerle kaleme alınan 1860 yasasının. kendilerine, perdahçılar ile mala son şeklini veren işçileri, bu yasanın kapsamı dışında bırakma olanağını sağladığını keşfettiler. Her zaman sermayeye sadık uşaklık eden İngiliz yargı organları, hukuk mahkemesinde, bu küçük ve bayağı hileye yasallık kazandırdı. "İşçiler büyük hayal kırıklığına uğradılar ... aşırı-çalışmadan şikayetçilerdi ve yasakoyucunun apakçık niyetinin yanlış bir tanım nedeniyle hükümsüz duruma gelmesi çok üzülünecek bir durumdu." (l.c., s. 18.)

[186] "Açık havada çalışan ağartıcılar", geceleri bu işte hiç bir kadın çalıştırılmadığı yalanıyla 1860 tarihli yasanın kapsamına girmekten kurtuldular. Bu yalan, fabrika denetmenlerince açığa vurulduğu gibi, aynı zamanda, Parlamento da, işçilerin verdikleri dilekçelerde, açık havada yapılan ağartmaların sözde serin çayır kokusu içinde yürütüldüğü inancından yoksun kaldı. Bu açık hava ağartmalarında, 900-100° fahrenhayt sıcaklığında kurutma odaları kullanılıyor ve buradaki işler çoğunlukla kızlar tarafından yapılıyordu. Bunların, bu odalardan açık havaya arasıra yaptıklanı kaçamaklar için. "serinleme" teknik terimi kullanılıyordu. "Fırınlarda onbeş kız vardır. Sıcaklık, keten bezi için 80-90° derece, patiska için 100 ve daha yukarı derecelerdir. On foot kare kadar büyüklüğünde ufacık bir odanın ortasında kapalı bir soba vardır ve burada oniki kız ütü ve katlama işini yaparlar. Kızlar, korkunç bir sıcaklık saçan sobanın çevresine dizilerek, ütücüler için patiskaları hızla kuruturlar. Bu işçilerin çalışma saatleri sınırsızdır. İşler çoksa, ardarda her gece saat 9 ya da 12'ye kadar çalışırlar." (Reports etc.. for 31st October , 1862, s. 56.) Bir hekim şöyle diyor: "Serinlemek için özel bir zaman ayrılmamış, ama sıcaklık dayanılmaz hale gelin ya da işçilerin elleri terden kirlenince, birkaç dakika dışarıya çıkartılırlar. Soba işçilerinin hastalıklarını tedavi konusundaki geniş deneyimlerime dayanarak şunu söyleyebilirim ki, bunların sağlık durumlan, iplik fabrikası işçilerininkinden daha berbattır" (ve Sermayenin, Parlamentoya verdiği muhtıralarda, bu kızlar, Rubens'in tabloları örneği, çiçek gibi sağlıklı gösterilmiştir!). "Bunlar arasında en yaygın hastalıkIar, verem, bronşit, rahim hastalıkları, şiddetli histeri ve romatizmadır. Kanımca bütün bu hastalıklar doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak, işçilerin çalıştırıldıklan küçük odalardaki pis ve aşırı sıcak hava ile, kışın evlerine dönerken soğuk ve rutubetli havadan kendilerini koruyacak yeterli giyecek eksikliğinden ileri gelmektedir." (l.c., s.56-57.) Fabrika denetmenleri, bu açık hava ağartıcılarının yoksun bırakıldıkları 1860 tarihli ek yasa konusunda şunları öne sürüyorlar: "Bu yasa, işçiIere sağlar gibi göründüğü korumayı sağlayamadığı gibi, kaleme alınmış öyle bir maddeyi de içermektedir ki, gece saat 8'den sonra çalışan işçilerin bulundukları saptanmadıkça, bunların koruyucu hükümlerden yararlanması olanaksız görülmekte ve böyle bir saptama yapılsa bile, öngörülen tanıtlama şekli öylesine sugötürmektedir ki, bunun bir mahkumiyetle sonuçlanması epeyce olanaksızdır." (l.c., s. 52.) "Bu nedenle, bütün iyi niyetlere ve amaçlara karşın, insancıl ya da eıitsel amaçlara yönelik bir yasa olarak tam bir başarısızlıktır; çünkü kadınlarla çocukların, duruma göre aç ya da tok, 14 saat ve belki de daha uzun bir süre, ne yaşa, ne cinsiyete ve ne de bu gibi işlerin" (ağartma ve boyama) "yapıldığı çevredeki ailelerin toplumsal alışkanlıklarına kulak asılmaksızın çalıştırılmalarına izin vermek" (ki bu aslında zorlamak demektir) "herhalde insancıl bir hareket olmasa gerektir." (Reports etc., for 30th April, 1867 , s. 40.)

[187] İkinci baskıya not. Yukardaki pasajları yazdığım 1866 yılından beri yeni bir tepki başlamış bulunmaktadır.

[188] "Bu sınıfların" (kapitalistler ve işçiler) "herbirinin tutum ve davranışı, içine sokuldukları durumun sonucu olmuştur." (Reports etc., for 31st October, 1848, s. 113)

[189] "Sınırlandırmaya tabi tutulan işler, dokuma sanayiinde buhar ya da su gücünden yararlanılan manüfaktürler ile ilgiliydi. Bir işyerinin denetlenmesini gerektirecek iki koşul vardı: buhar ya da su gücünden yararlanılması ve bazı liflerin işlenmesi." (Reports etc., for 31st October, 1864, s. 8)

[190] "Ev sanayii denilen sanayiin durumu hakkında, Çocukların Çalıştırılması Komisyonunun son raporlarında özellikle değerli malzemeler bulunabilir.

[191] "Son oturumun (1864) yasaları ... adetlerin büyük farklılıklar gösterdiği ve makinelere hareket veren mekanik gücün kullanılması artık etkisi gibi, yasal bakımdan bu işyerinin 'fabrika' sayılması için gerekll koşullar arasında bulunmadığı çeşitli koşullarını kapsar." (Reports etc., for 31st October , 1864, s. 8)

[192] Kıta Avrupası liberalizminin cenneti Belçika'da bu hareketin izleri görillmez. Kömür ve maden ocaklarında bile, her iki cinsiyetten ve her yaştan işçi, her dönemde ve istenildiği sürece tam bir "özgürlük" içersinde tüketilirler. Buralarda çalıştırılan her 1.000 kişiden 733'ü erkek, 88'i kadın ve geriye kalanın 135'i oğlan, 44'ü kız olmak üzere 16 yaşından küçük çocuktur; yüksek fırınlarda vb. her 1.000 kişiden 668"i erkek, 149'u kadın ve geriye kalanın 98'i oğlan ve 85'i kız olmak üzere 16 yaşından küçük çocuklardır. Buna, bir de, yetişkin ve henüz olgunluk derecesine ulaşmamış emek-gücünün pek büyük ölçüde sömürülmesine karşılık ödenen düşük ücretleri ekleyiniz. Ortalama günlük ücret erkek için 2 şilin 8 peni, kadın için 1 şilin 8 peni, erkek çocuk için 1 şilin 2,5 penidir. Bunun sonucu olarak Belçika, 1863 yılında, 1850 yılına göre, kömür, demir vb. ihracatını hem miktar ve hem de değer olarak neredeyse iki katına çıkartmıştır.

[193] Robert Owen, 1810 yılından hemen sonra yalnız işgününün sınırlandırılması zorunluluğunu teori olarak benimsemekle kalmadı, 10 saatlik işgününü, New Lanark'ta kendi fabrikasında fiilen uyguladı da. Bu hareketiyle, komünistçe ütopya diye alay edildiği gibi, "çocukların eğitiminin üretken emekle birleştirilmesi" fikri ve ilk kez onun taratından kurulan İşçi Kooperatifleri Dernekleri de aynı şekilde karşılandı. Bugün birinci ütopya fabrika yasası haline gelmiş, ikincisi bütün fabrika yasalarında resmi ifade olarak yer almıştır, üçüncüsü ise gericilerin elinde bir dalavere aracı halinde kullanılmaktadır.

[194] Ure, Philosophie des Manufactures, Fransızca çevirisi, Paris 1836, t. II, s. 39, 40, 67, 77 vb..

[195] 1855 yılında Paris'te toplanan Uluslararası İstatistik Kongresinin tutanaklarında şöyle deniyor: "Fabrikalar ile işyerlerinde günlük çalışmayı 12 saat olarak sınırlandıran Fransız yasası, bu çalışmayı belli saatler içersinde saptamaz. Yalnız çocukların çalışma zamanı sabah 5 ile akşam 9 olarak belirlenmiştir. İşte bu yüzden bazı patronlar bu uğursuz boşluğun kendilerine verdiği hakkı, işyerlerinde, belki yalnızca pazar günü dışında, çalışmayı aralıksız her gün sürdürmek için kötüye kullanırlar. Bu amaçla, iki ekip halinde işçi çalıştırırlar ve bunlardan herbiri, ancak 12 saat işyerinde bulunduğu halde, çalışma gece-gündüz sürmüş olur. Yasanın gerekleri yerine getirilmiştir, ama ya insanlığın gerekleri?" Ayrıca, "gece işinin insan organizması üzerindeki yıkıcı etkileri" ile "her iki cinsiyetten insanın geceleri aynı loş işyerlerinde birarada bulunmalarının meşum sonuçları" üzerinde de durulmuştur.

[196] "Örneğin benim bölgemde, aynı fabrikada tek bir işveren, Ağartıcılık ve Boyacılık İşleri Yasasına göre ağartıcı ve boyacı olduğu halde, aynı zamanda, Basmacılık İşleri Yasasına göre de, basmacı, Fabrika Yasasına göre ise, işe son şeklini veren işçidir." (Mr. Baker'in raporu, Reports etc.. for 31st October, 1861, s. 20) Bu yasaların çeşitli hükümleri ile bunlardan ileri gelen karışıklıkları sıraladıktan sonra Mr. Baker şöyle diyor: "İşverenin yasalara uymaktan kaçındığı yerlerde, bu üç ayrı parlamento yasasının hükümlerinin uygulanmasını sağlamanın ne kadar zor olacağı böylece görülmüş olacaktır." Ama "böylece avukatlara da bir yığın dava konüsu sağlamış oluyor.

[197] Böylece, fabrika denetmenleri en sonunda şunu söylemeye cesaret ediyorlar: "Bu itirazlar" (isgününün yasayla sınırlandırılması konusunda sermayenin itirazları) "büyük çalışma hakkı ilkesi karşısında yenilgiye uğramak zorundadır. ... Patronun, işçisinin emeği üzerindeki hakkının sona ereceği ve yorulup tükenmek sözkonusu olmasa bile işçinin bu süreyi kendine ayırabileceği bir zaman vardır." (Reports etc., for 31st Oct., 1862, s. 54.)

[198] "Biz Dunkirk işçileri, ilan ediyoruz ki, bugünkü sistem altında öngörülen çalışma zamanının uzunluğu çok fazladır ve işçiye dinlenme ve eğitim için zaman bırakmamakta ve onu kölelikten pek az farklı bir kul haline getirmektedir. İşte bunun için, 8 saatin bir işgünü için yeterli olduğu ve yasal olarak da yeterll sayılması gerektiği kararına vardık; güçlü bir araç olan basını yardımımıza çağırmamızın nedeni bu olduğu gibi ... bize bu yardımı yapmaya yanaşmayanlara, emek ve işçi haklarında yapılacak reformun düşmanı gözüyle bakmamızın nedeni de bu olacaktır." (Dunkirk'li İşçilerin Kararı, New York State 1866.)

[199] Reports etc.. for 31st 1848, s. 112.

[200] "Ayrıca, bu gibi işlemler (örneğin, sermeyenin 1848-50 arası giriştiği manevralar), işçilerin korunmaya gereksinmeleri olmadığı, ama el emeği ve alınteri gibi sahip bulundukları tek metaı satan özgür kimseler olarak düşünülebilecekleri şeklinde sık sık öne sürülen iddiaların yanlışlığının kesin kanıtlarıdır." (Reports etc., for 30th April, 1850, s. 45) "Özgür emek'" (eğer ona bu ad verilebilirse) "hatta özgür bir ülkede bile, kendisinin korunması için yasasının güçlü koluna gereksinme duyar." (Reports etc.. for 31st Oct.. 1864, s. 34.) "Yemek paydosu verilerek ya da verilmeksizin 14 saat çalıştırmaya izin vermek, işçilerin zorlanmasıyla aynı anlama gelir vb.." (Reports etc.. 30th April, 1863, s. 40.)

[201] Friedrich Engels, l.c.. s. 5. 202

[202] On Saatlik Yasa, kapsamına giren sanayi kollarında, "daha önce uzun saatler çalışan işçilerin. vaktinden önce yaşlanıp elden ayaktan düşmelerine bir son verdi". (Reports etc.. for 31st Oct., 1859, s. 47.) "Sermaye (fabrikalarda), çalıştırılan işçilerin sağlık ve morallerinde bazı tahriplere yolaçmaksızın, makineleri sınırlı bir zamanın ötesinde asla hareket halinde tutamaz; ve işçiler kendilerini bundan koruyacak durumda değillerdir." (l.c.. s. 8.)

[203] "Daha da büyük bir iyilik, ensonu, işçinin kendisine ait zaman ile patronuna ait zaman arasında bir ayrım yapılmasıdır. Şimdi işçi, artık, zamanının, sattığı kısmı ne zaman sona eriyor, kendisine ait olanı ne zaman başlıyor, bunu biliyor; ve bu konuda önceden kesin bir bilgiye sahip bulunması, ona, kendine ait dakikaları kendi amacına göre önceden düzenleme olanağını veriyor." (l.c., s. 52.) "Onları kendi zamanlarının efendisi yapmakla" (Fabrika Yasaları) "bunlara, eninde sonunda siyasal iktidara sahip olma yönünde moral bir canlılık kazandırdı." (l.c., s. 47.) Belli belirsiz bir alay ve çok ölçülü sözcüklerle fabrika denetmenleri, bu yasanın aynı zamanda, sermayenin salt bir somutlaşmış şekli olan bir insan için doğal olan bazı zalimce davranışlardan kapitalistleri kurtardığına ve azıcık "kültür" edinme zamanı sağladığına da değinmişlerdir. "Eskiden patronun paradan, işçinin de çalışmaktan başka bir şey için vakti yoktu." (l.c., s. 48.)





[3*] Her şey aynı kalmak koşuluyla. -ç.

[4*] Kendisi. -ç.

[5*] Azami sınır. - Kuzey Avrupa'da bir adaya, belki de Shetland takımadalarından birine, Romalılar tarafından "Thule" adı verilmişti ve bu adayı dünyanın sınırı (sonu) olarak düşünüyorlardı. -ç.

[6*] [Bu, aynı şekilde, Almanya ile, özellimle Prusya'nın Elbe'nin doğusunda kalan kesimi için geçerlidir. 15. yüzyılda, Alman köylüsü, her yerde ürün ya da emek olarak yaptığı, bazı ayni ödemeler dışında, hiç değilse fiilen özgür bir insandı. Brandenburg, Pomeranya, Silezya ve Doğu Prusya'daki Alman koloni halkı, hatta yasa ile özgür insan olarak kabul edilmişti. Köylü savaşlarında, soyluların zaferi, bu duruma bir son verdi. Yalnız, yenilen Güney Almanya köylüleri tekrar köleleştirilmekle kalmadı, 16. Yüzyılın ortasından sonra, Doğu Prusya, Brandenburg, Pomeranya ve Silezya köylüleri, serf durumuna indirildiler. (Maurer, Fronhöfe, IV. Band, - Meitzen, Der Boden des Preussischen Staats, - Hanssen, Leibeigenschaft in Schleswigholstein.) - F.E.]

[7*] Tıpkı böyle. -ç.

[8*] Gene mi sen Crispinus! (Crispinus, İtalyan komedisinin küstah ve kuruntulu uşağı.) -ç.

[9*] "Yiyecek ve içecek maddelerine hile karıştırılmasını önleme". -ç.

[10*] "Namusluca bir kuruş kazanmak için." -ç.

[11*] Gözler önüne. -ç.

[12*] Sabataryan, cumartesi ya da pazar gününü kutsal kabul eden kimse. -ç.

[13*] Bu öyküde, bir başka ad altında, senin sözün ediliyor. -ç.

[14*] Juggernaut, aynı adı taşıyan kentin tapınağında, yıllık ayin sırasında, Hint tanrısı Vişnu'nun heykelinin üzerinde gezdirildiği ve meczuplarının kendilerini altına attıkları araba tekerleği. -ç.

[15*] Shakespeare, Venedik Taciri, perde IV, sahne I, dize 204-205'te insafsız Yahudi tefeci Shylock'un sözleri. -ç.

[16*] Shakespeare, aynı yapıt, dize 250-251. -ç.

[17*]Ne büyük degişiklik. -ç.