Dipnotlar - İKİNCİ & ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

[38] Dindarlığı dillere destan 12. yüzyılda, çok zarif ve ince şeyler de metadan sayılırdı. İşte bunun için o dönemde bir Fransız ozanı, Landit pazarında bulunabilecek mallar arasında, glyecek eşyası, ayakkabı, deri, tarım aletlerinin vb. yanısıra, "femmes folles de leur corps" ["ateşli dilberleri"] de sayıyor. 

[39] Proudhon, kafasındaki adalet idealini, justice éternelle'i ["ebedi adalet"i] meta üretimine uygun düşen hukuk ilişkilerinden çıkartmakla işe başlar: böylece de, hemen belirtelim, meta üretimi biçiminin adalet kadar ebedi olduğunu bütün iyi yurttaşlara huzur verecek şekilde tanıtlamış olur. Ardından, geriye döner ve yürürlükteki meta üretim biçimini ve buna tekabül eden hukuk sistemini bu ideale uygun olarak yeniden düzenlemenin yollarını araştırır. Maddenin bileşimindeki ve ayrışımındaki molekül değişmelerinin yürürlükteki yasalarını inceleyerek bu temel üzerinde belirli sorunları çözeceği yerde, bir kimyacı tutarak, maddenin bileşimi ve ayrışımını, "ewigen Ideen" ["ebedi İdeler"], "naturalite" ["doğal durum"] ve "affinite" ["yakınlık"] aracılığı ile düzenlemek iddiasında bulunsa, bu adam hakkında ne düşünürdük? Tefecilik, justice éternell'e ["ebedi adalet"e], équité éternelle'e ["ebedi hakkaniyet"e], mutualité éternelle'e ["ebedi dayanışma"ya] ve öteki vé rités éternelles'e ["ebedi gerçekler"e] aykırıdır dediğimiz zaman, kilise babalarının, tefeciliğin, grace éternelle'le ["ebedi inayet"le], foi éterulle'le ["ebedi inanç"la] ve la volonté éternelle de Dieu'yle ["Tanrının sonsuz iradesi"yle] bağdaşamayacağını söylemelerinden aslında fazla bir şey bilmiş olur muyuz? 

[40] "Çünkü her nesnenin kullanımı iki yönlüdür. ... Bunlardan bir tanesi nesneye özgüdür, diğeri değildir; bir sandaletin giyilebilmesi ya da değişilebilmesi gibi. Her ikisi de sandaletin kullanım-biçimidir. Çünkü gereksinmesi olan parayla ya da yiyecekle sandaleti değişen kimse de, sandaletten sandalet olarak yararlanmıştır. Ama bu, sandaletin doğal kullanımı gibi olmamıştır. Çünkü sandalet, değişilmek için yapılmamıştır." (Aristoteles, De Rep, l. I, c. 9.) 

[41] Buna bakarak, bir yandan meta üretimini devam ettirirken, para ile meta arasındaki "karşıtlaşmayı" kaldırmayı amaç edinen ve böylece, salt bu karşıtlık sonucu varolan parayı da ortadan kaldırmak isteyen küçük-burjuva sosyalizminin kurnazlığı konusunda bir fikir edinebiliriz. Yani, papa olmaksızın da hıristiyanlığı pekala sürdürebiliriz diye düşünülüyordu. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz: Zur Kritik der Pol. Ökon., s. 61 sqq. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 115 vd..] 

[42] İki farklı kullanım-değeri değişilmek yerine, vahşiler arasında çoğu zaman olduğu gibi, tek bir eşyanın eşdeğeri olarak bir yığın öteberi öne sürüldüğü sürece, ürünler arası dolaysız trampa bile, ilk aşamasında bulunuyor demektir. 

[43] Karl Marx, l.c., s. 135 [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 200]. "Madenler, ... doğal halleriyle paradır." (Galiani, Della Moneta, Custodi basımı, Parte Moderna, c. III, s. 137.) 

[44] Bu konuda daha fazla ayrıntı için yukarda adı geçen yapıtımın, "değerli madenler" bölümüne bakınız. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 197 vd.] 

[45] "Para evrensel metadır." (Verri, l. c., s. 16) 

[46] "Gümüş ile altın (biz bunlara genel olarak değerli cevherler diyoruz) ... değerleri ... yükselen ve düşen ... metalardir. ... Küçük ağırlıklı bir cevherle, bir ülkenin ürün ya da mamullerinin büyük bir kısmı satın alınabilirse bu cevherin değeri yüksek sayılabilir." ([S. Clement,] A Discourse of the General Notions of Money, Trade and Exchange, as They Stand in Relations to each other, By a Merchant, Lond., 1695, s. 7.) "Sikke haline getirilmiş olsun ya da olmasın gümüş ile altın, diğer şeylerin değerlerinin ölçülmesi için kullanılsalar da, kendileri de tıpkı şarap, yağ, tütün, kumaş ya da öteberi gibi metadırlar." ([J. Child,] A Discourse concerning Trade, and that in particular of the East-Indies, London 1689, s. 2.) "Krallığın mal ve zenginlikleri yalnızca parayla sınırlı olmadığı gibi altın ile gümüş de onun mallarının dışında bırakılamaz." ([Th. Papiuon,] The East-India Trade a Most Profitable Trade, London 1677, s. 4.) 

[47] "Altın ve gümüş, para olmazdan önce maden olarak değere sahiptiler." (Galiani, l.c., [s. 72.]) Locke diyor ki, "İnsanlann genel rızaları ile gümüşe, para olmaya uygun nitelikleri nedeniyle imgesel bir değer verildi." [John Locke, "Somme Considerations, etc", 1691, Vorks'ta, ed. 1777, v. II, s. 15.] Öte yandan Law da şöyle diyor: "Farklı uluslar, herhangi tek bir şeye nasıl olur da hayali bir değer verebilirler ... ya da bu hayali değer nasıl olur da sürüp gidebilir?" Ama aşağıdaki sözler, kendisinin de konuyu ne kadar az anladığını gösterir: "Gümüş sahip olduğu kullanım-değeri ile orantılı olarak, yani gerçek değerine göre değişiliyordu. Para olarak kabul edilmesiyle ek bir değer (une valeur additionalle) kazandı." (Jean Law, Considérations sur le numéraire et le commerce, E. Daire'nin Economistes Financiers du XVIII. siècle baskısında, s. 469, 470.) 

[48] "Para onların (zahirelerin) simgeleridir." (V. de Forbonnais, Eléments du Commerce, Nouv. Edit. Leyde 1766, t. II, s. 143.) — "Zahireler simge olarak para kılığına bürünürler." (l.c., s. 155.) "Para bir şeyin simgesidir ve onu temsil eder." (Montesquieu, "Esprit des Lois" Œuvres, Lond., 1767, t. II. s. 2.) "Para yalnızca simge değildir, kendisi bizatihi zenginliktir; para, değerleri temsil etmez, o, eşdeğerdir." (Le Trosne, l.c., s. 910.) "Değer kavramı, değerli şeyleri yalnızca simge olarak görür; oysa ne olduğu için değil, ne kadar ettiği için hesaba katılır." (Hegel, l.c., s. 100.) Paranın yalnızca bir simge olduğu düşüncesini, değerli madenlerin değerlerinin yalnızca imgesel olduğu düşüncesini hukukçular iktisatçılardan çok daha önce başlatmışlardır. Bunu, bütün ortaçağ boyunca paranın ayarını bozma haklarını Roma İmparatorluğunun geleneklerine ve Pandektlerdeki para kavramına "Qu'aucun puisse ni doive faire doute" dayanarak destekledikleri taçlı kafalara dalkavukluk hizmeti olarak yapmışlardır. Aklıevvel bilim adamlari, Philippe de Valois, 1346 tarihli bir bildiride şöyle diyor: "Para işlerinin, darp işinin, ayar ve şeklinin saptanmasının, stok edilmesinin ve para ile ilgili bütün tüzük ve kararların, ve nasıl istersek ve uygun görürsek, o fiyatla. piyasaya çıkarılacağının yalnız bizi ve hükümranlık hakkımızı ilgilendiren şeyler olduğundan kimse kuşku duyamaz ve kuşku duymaya yetkili değildir." Paranın değerinin imparatorun buyruğu ile belirleneceği, Roma Hukukunda değişmez bir kuraldı. Paranın meta olarak işlem görmesi, açık olarak yasaklanmıştı. "Para her ne kadar satın alınabilir bir şey ise de, buna kimse yetkili değildir, çünkü genel kullanım için varolmuştur, meta olamaz." Bu sorunlar üzerinde G. F. Pagnini'nin iyi çalışmaları vardır: Saggio sopra il giusto pregio delle cose, 1751; Custodi, Parte Moderna, t. II. yapıtının ikinci kısmında Pagnini, özellikle hukukçulara karşı polemiğe girişir.

[49] "Eğer bir kimse, bir kile buğday üretebileceği zaman içersinde, Peru'da, topraktan bir ons gümüş çıkartıp Londra'ya getirebiliyorsa, bunlardan birisi ötekinin doğal fiyatı olur; şimdi, eğer aynı kimse, yeni ya da daha kolay bir madenden bir yerine iki ons gümüş elde edecek olsa, öteki koşullar aynı kalmak kaydıyla, daha önce beş şilin olan buğdayın kilesi şimdi on şilin olur." William Petty, A Treatise of Taxes and Contributions, Lond., 1667, s. 31. 

[50] Bilgili Profesör Roscher, bize, önce, "paranın yanlış tanımları iki ana gruba ayrılabilir: onu metadan daha çok ve daha az yapanlar" diye haber verdikten sonra, paranın niteliği üzerine uzun ve karışık bir yapıt listesi sunuyor, ve bundan da, teorinin tarihi üzerine en küçük bir bilgisi olmadığı görülüyor. Sonra da şu yargıya varıyor: "Şurası da yadsınamaz ki, yeni iktisatçıların çoğu, parayı öteki metalardan ayıran özellikleri yeterince akılda tutmuyorlar." (Bu özellikler topu topu, metadan çok ya da az olma değil miydi?) "Bu yönden Ganilh'in yarı-merkantilist tepkisi tamamen temelsiz değildir." (Wilhelm Roscher, Die Grundlagen der Nationaökonomie, 3. baskı, 1858. s. 207-210.) Daha fazla! daha az! yeteri kadar değil! Bu yönden! tamamen değil! Düşüncelerdeki ve anlatımdaki açıklığa ve kesinliğe bakınız! Ve bu gibi eklektik kürsü boşboğazlıklarına Bay Roscher, büyük bir alçakgönüllülükle, ekonomi politiğin, "anatomik-fizyolojik yöntemi" adını takar! Bununla birlikte, bir buluşu yadsınımaz: Para "hoş bir metadır." 

[51] Paranın niçin doğrudan doğruya emek-zamanını temsil etmediği sorusu —böylece, bir kağıt parçası, örneğin x kadar emek-zamanını temsil edebilirdi— aslında bizi şu soruya götürür: meta üretimi ele alındığı zaman, emek ürünleri niçin meta biçimini almak zorundadırlar? Çünkü bunların meta biçimini almaları, bunların meta ve para diye farklılaşmalarını gerektirir de ondan. Bunun gibi bir soru daha: özel emek —özel kişilerin hesabına emek— onun karşıtı olan toplumsal emek gibi niçin ele alınmasın? Meta üretimi üzerine kurulu bir toplumda ütopik "emek-para" düşüncesini başka bir yerde ayrıntıları ile incelemiştim. (l.c., s. 61 sqq. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 115 vd.].) Bu noktada yalnızca şunu eklemek isterim ki, örneğin Owen'ın "emek-parası" tiyatro bileti ne kadar para sayılırsa, o kadar paradır. Owen, meta üretimi ile hiç bağdaşmayan bir üretim biçimi olan dolaysız ortak emeği önceden kabul eder. Emek belgeleri, yalnızca, bireyin ortak emekte yer aldığını, ve tüketim için ayrılan ortak üretimdeki belli payını gösterir. Ama Owen'ın aklına, meta üretimini önceden kabul etmek ve aynı zamanda para ile de hokkabazlık ederek, bu üretim için gerekli koşullardan kaçınmaya çalışmak hiç gelmiyor. 

[52] Vahşiler ile yarı-uygar kavimler bu dili farklı şekilde kullanıyorlar. Kaptan Parry, Baffin körfezinin batı kıyısında oturan yerliler için şöyle diyor: "Bu durumda (trampa sırasında) onu (kendilerine verilen şeyi) iki kez yaladılar, ve bundan sonra pazarlığın tatmin edici bir şekilde sonuçlandığını belirtir bir tavır takındılar." Bunun gibi Doğu Eskimoları da değişimle aldıkları şeyi yalarlardı. Böylece, Kuzeyde. dil, devir-teslim organı olarak kullanılıyorsa , Güneyde de, mide, birikmiş mülkiyet organı ödevi görür, ve kafirler, bir insanın servetini göbeğinin büyüklüğü ile tahmin eder. Bu kafirlerin bayağı akıllı adamlar olduğu şu örnekten de görülür: 1864 tarihli resmi bir İngiliz Sağlık Raporu, işçi sınıfının büyük bir kesiminde yağlı besinler noksanlığı olduğunu açıkladığı sırada, Dr. Harvey adında biri (kan dolaşımını bulan ünlü kişi değil elbette), burjuvalar ile aristokratların fazla yağlarını eritmek için reçeteler yazarak dünyalığını doğrutmuştu. 

[53] Bkz: Karl Marx, Zur Kritik etc., "Theorien von der Masseinheit des Geldes", s. 53 vd. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, "Paranın Ölçü Birimi Üzerine Teoriler", s. 104 vd..] 

[54] "Altın ve gümüşün, birbirinin yanında yasal madeni para olarak, yani değer ölçüsü olarak bulundukları yerde, bu ikisini, tek ve aynı madde sayma yolunda boşuna çaba harcanmış olması bu yüzdendir. Aynı gümüş ve altın oranlarında değişmez şekilde aynı emek-zamanının maddeleştiğini varsaymak, gerçekte gümüş ile altının aynı madde olduğunu ve daha az değer taşıyan maden olan gümüşün de altının değişmez bir kesri olduğunu varsaymaktır. Edward III zamanından George II zamanına kadar İngiliz parasının tarihi, yasal olarak saptanan altın ve gümüşün değer ilişkisiyle, bu iki madenin gerçek değerinde meydana gelen dalgalanmaların çatışmasından doğan devamlı karışıklıklar tarihidir. Bazan altının değeri gereğinden fazla olarak saptanmıştır, bazan da gümüşün. Değeri gereğinden düşük olarak saptanan maden, dolaşımdan çekilir, eritilip ihraç edilir. Bu durumda, iki madenin değer ilişkisi, yasayla yeniden değiştiriliyordu, ama kısa bir süre sonra yeni itibari değer, gerçek değer ilişkisiyle, tıpkı eskiden olduğu gibi çelişiyordu. Bugün bile, Hindistan'da ve Çin'de gümüş talebinin artmasından ileri gelen altın değerinin gümüşe oranla hafif ve geçici olarak düşmesi durumu, Fransa'da, aynı olaya, gümüşün ihracına ve bu madenin, dolaşımda, büyük ölçülerde altının yerini almasına neden oldu. Fransa'da, 1855, 1856, 1857 yıllarında, altın ithali, bu madenin ihracatını 41.580.000 sterlin aşıyordu; gümüş ihracı ise, bu madenin ithalini 14.704.000 sterlin aşmaktaydı. Gerçekte, Fransa gibi, bu iki madenin yasal olarak değer ölçüleri sayıldığı ve her ikisinin de zorunlu geçerliği bulunduğu, ama ödemelerin isteğe bağlı olarak altın ya da gümüş ile yapılabileceği ülkelerde, değeri yükselen maden, herhangi bir diğer meta gibi iktisadi akışı dumura uğratan bir etken haline gelir ve bu meta, kendi fiyatını, itibari değeri, gerçek değerinden yüksek takdir edilen öteki maden ile ölçer ve bu durumda, yalnızca ve böylelikle, değeri yükselmeyen maden, biricik değer ölçüsü olarak kalır. Tarihin bu alanda sağlamış olduğu bütün deneyimler şu sonuca varır ki, iki metaın yasal olarak değer ölçüsü görevini yerine getirdikleri yerde, pratikte bu görevi fiilen yerine getiren, yalnızca bu metalardan bir tanesidir." (Karl Marx, l.c., s. 52, 53 [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 102-103].) 

[55] İngiltere'de bir ons altının, para ölçütü birimi olarak hizmet ettiği halde, sterlinin bunun bir parçasını oluşturmaması gibi garip durum söyle açıklanır: "Bizim sikke sistemimiz aslında yalnız gümüşün kullanılmasına göre düzenlendiği için bir ons gümüş daima belli sayıda ufak paraya bölünebilir; oysa altının, yalnızca gümüşe göre düzenlenmiş sikke sistemine daha sonraki bir dönemde girmesi nedeniyle bir ons altın, kesirsiz ufak paralar halinde darbedilemez." Maclaren, A Sketch of the History of the Currency, London 1858, s. 16. 

[56] İngiliz yazarlarında, değer ölçüsü ile fiyat ölçütü (değerin ölçütü) üzerindeki karışıklık anlatılamayacak derecededir. Bunların, adları da görevleri de durmadan yer değiştirir. 

[57] Ayrıca, genel tarihsel bir geçerliği de yoktur. 

[58] Öyle ki, İngilizcede pound sterlin, özgün ağırlığının üçte-birinden azını; birleşmeden önce İskoç pound'u yalnızca 1/36 kadarını; Fransız livre'i 1/74'ünü, İspanyol madavedi'sı 1/1.000'den azını; ve Portekiz rei'si ise çok daha küçük bir kesri gösterir. 

[59] "Bugün yalnızca adları aklımızda kalan sikkeler, bütün ülkelerde en eski olanlardır; bunların hepsi de bir zamanlar gerçek idiler, ve işte bu nederde, hesaplar bunlarla yapılmıştır." (Galiani, Della Moneta, l.c., s. 153.) 

[60] David Urquhart, Familiar Words adlı yapıtında bazı canavarlıklara (!) değinir: bugünlerde, İngiliz para ölçütü birimi olan bir pound (sterlin) aşağı yukarı bir geyrek altına eşittir. "Bu, bir ölçütün saptanması değil, düpedüz bir ölçünün tahrif edilmesidir." Altın ağırlığının böylece "sahte adlandırılışinda", her şeyde olduğu gibi, uygarlığın yozlaştırıcı elini görür. 

[61] Anakarsis'e, Yunanlıların parayı hangi amaçla kullandıkları sorulunca, "Hesap yapmak için" diye karşılık vermiştir. (Athen[aeus], Deipn., 1. IV, 49, v. 2 [s. 110]. ed. Schweighäuser, Strasbourg 1802.) 

[62] "Fiyatlar ölçütü olarak altın, tıpkı metalann fiyatları gibi, aynı itibari adlarla ifade edildiğinden, ve böylece, örneğin, tıpkı 1 ton demir gibi, 1 ons altın da 3 sterlin 17 şilin 101/2 peni olarak ifade edildiğinden, altının bu itibari adlarına, altının darp-fiyatı[14*] denmiştir. Altının kendi maddesiyle değerinin ölçüldüğü ve, bu bakımdan öteki metalardan farklı olarak, altının fiyatının devlet tarafından saptandığı yolundaki garip düşünce, buradan doğmuştur. Buradaki yanılgı belirli altın ağırlıklarının itibari adlarının saptanmasıyla bu ağırlıkların değerinin saptanmasının birbirine karıştırılmasıdır." (Karl Marx, l.c., s. 52 [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 102].)

[63] Bkz: "Theorien von der Masseinheit des Geldes", Zur Kritik der Pol. Ökon., s. 53, vd. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, "Paranın Ölçü Birimi Üzerine Teoriler", s. 104 vd.]. Altının ya da gümüşün daha büyük ya da daha küçük ağırlıklarına, bu madenlerin belirli ağırlıklarına yasa ile verilmiş bulunan adların aktarılması ile paranın darp-fiyatının yükseltilebileceği ya da düşürülebileceği konusundaki garip düşünceler; bu düşüncelerin, kamu ve özel kişi alacaklarına karşı girişilmiş beceriksizce mali işlemler olarak değil de şarlatanca ekonomik önlemler gibi uygulandığı haller, Wm. Petty'nin Quantulumcunque concerning money: To the lord Marquis of Halifax, 1682, adlı yapıtında öylesine enine-boyuna işlenmiştir ki, kendisinden hemen sonra gelen Sir Dudley North ile John Locke'un, diğerlerini saymıyoruz, yaptıkları tek şey, onun söylediklerini sulandırmak olmuştur. Wm. Petty şöyle diyor: "Eğer bir ulusun zenginliği bir buyrukla on katına çıkartılabiliyorsa, böyle bir buyruğu hükümdarlarımızın çoktan çıkartmamış olması doğrusu çok garip." (l.c., s. 36.) 

[64] "Ya da para biçimindeki bir milyonun aynı büyüklükte meta biçimindeki bir değerden daha değerli olduğu" (Le Trosne, l.c., s. 919.) yani, "bir değerin. aynı büyüklükteki bir başka değerden daha değerli olduğu kabul edilmelidir." 

[65] Aziz Jerome, yalnız gençliğinde, hayalinde yarattığı güzel kadınlara karşı çölde savaşım vermesinin de gösterdiği gibi bedeniyle çetin savaşlara tutuşmakla kalmamış, yaşlılığında da manevi tutkularına karşı da savaşmak zorunda kalmıştır. "Ruhumla, Yüce Yargıcın önüne çıktığımı zannettim", der.— "Kimsiri sen?" diye sordu bir ses, — "Bir hıristiyanım", dedim. — "Yalan söylüyorsun, sen yalnızca bir çiçeroncusun" diye gürledi Yüce Yargıç. 

[66] "Ec oe tou ... purz antameeibeaqai panta, jhsin o¢Hracleitoz, cai pur apantwn, woper crnson crhmata cai crhatwn crusoz. " ("Herakleitos, her şey ateşten ... olur, ve ateş her şeyden, demişti. Tıpkı bunun gibi, altından metalar ve metalardan altın olur.") (F. Lassalle, Die Philosophie Herakleitos des Dunkeln, Berlin 1858, Bd. I, s. 222.) Lassalle bu pasajdaki notunda (s. 224, n. 3) yanlış olarak, altını, yalnızca değer simgesi yapar.

[67] "Her satış, bir satınalıştır." (Dr. Quesnay. Dialogues sur le Commerce et les Travaux des Artisans, Physiocrates ['ta]. ed. Daire, I. Partie. Paris 1846. s. 170) ya da Quesnay'nin Maximes Generales'in de dediği gibi, "Satmak, satınalmaktır".

[68] "Bir metaın fiyatı, ancak bir başka metaın fiyatı ile ödenebilir." (Mercier de la Riviere. L'Ordre naturel et essentiel des societes politiques", Phsiocrates('ta), ed. Daire, II. Partie, s. 554.)

[69] "Bu paraya sahip olmak için, bir şey satılmış olması gerekir." (l. c. , s. 543.)

[70] Daha önce de işaret edildiği gibi, altını ya da gümüşü fiilen üreten kişi bir istisnadır. O, ürününü, ilk kez satmaksızın, doğrudan doğruya başka bir meta ile değişir.

[71] "Elimizdeki, para, satınalmayı isteyebileceğimiz şeyleri temsil ederken, aynı zamanda bu para, karşılığında satmış oldugumuz şeyleri de temsil eder." (Mercier de la Riviere, l. c. , s. 586.)

[72] "Buna göre dört uç, ve birisi ilk kez işe karışan üç sözleşmeci kişi vardır."(Le Trosne, l. c. , s. 909.)

[73] Bu apaçık bir şey gibi gelir, ama çoğu zaman başta, "serbest ticaret çığırtkanları" olmak üzere, ekonomi politikçilerin gözünden kaçmıştır.

[74] Zur Kritik etc. , s. 74-76'da [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 128-130] James Mill üzerindeki gözlemlerime bakınız. Bu konu ile ilgili olarak mazeretçi ekonomiye özgü iki yönteme değinilebilir. Bunların ilki, metaların dolaşımının, aradaki farklı noktalardan soyutlanarak, ürünlerin dolaysız trampası ile özdeş hale getirilmesidir; ikincisi, kapitalist üretimin çelişkilerinin, bu üretime katılan kişiler arasındaki ilişkilerin, metaların dolaşımından doğan basit ilişkilere indirgenmek suretiyleaçıklanmaya girişilmesidir. Meta üretimi ve dolaşımı, büyüklükleri ve boyutları farklıolsalar bile, birbirinden çok farklı üretim biçimlerinde de görülür. Eğer biz yalnızcabu dolaşımın bütün bu üretim biçimlerinde ortak soyut kategorilerini biliyorsak, bu üretim biçimleri arasındaki belirli ayrılık noktaları konusunda hiç bir şey bilmiyoruz, ve bu konuda yargılar vermemiz de olanaksız demektir. Hiç bir bilim dalında, ekonomi politikte olduğu kadar sıradan farklarla kuru gürültü kopartılmamıştır. Örneğin, metaın bir ürün olduğunu bilen J. B. Say bir de bakıyorsunuz bunalımlar konusunda ahkam kesmeye kalkıyor.

[75] Bir meta, tekrar tekrar satıldığı zaman bile, bizim için halen varolmayan bir olgu ortaya çıkar; son defa kesin olarak satıldığında, dolaşım alanından çıkarak tüketim alanına girer ve burada, ya tüketim ya da üretim aracı olarak hizmet eder.

[76] "[Paranın] biricik hareket biçimi, ürünlerin ona emrettiği biçimdir." (Le Trosne, l. c., s. 885.)

[77] "Ürünler onu" (parayı) "devindirirler ve dolaşımda yer aldırırlar. ..." (Paranın) "devinme hızı i1e miktarı tamamlanır. Gerektiği sürece, bir an bile durmadan, bir elden diğerine geçer." (Le Trosne, l. c. , s. 915, 916.)

[78] "Para ... alım ve satımın ortak ölçüsü olduğu için; elinde satacak bir şeyiolup da alıcı bulamayan herkes, malını elinden çıkartamamanın nedenini krallıkta ya da ülkedeki para eksikliğinde görmeye ve düşünmeye eğilimlidir; ve böylece herkesin yakınması; yeter para bulunmamasındandır, ama bu büyük bir yanılgıdır. ... Para diye feryat eden bu insanların istedikleri nedir? ... Çiftçi yakınır ... ülkede dahafazla para olsa mallarına bir fiyat elde edebileceğini sanır. Bu durumda, öyle görünüyor ki, onun gereksinme duyduğu şey para değil, satmak isteyip de satamadığı hububat ve hayvanları için fiyattır. ... Peki niçin bir fiyat elde edemez? ... (1) Ya ülkede çok fazla hububat ve hayvan vardır ve bu yüzden pazara gelenlerin çoğu onun gibi malını satmak ve pek az satınalmak gereksinmesi duyar; ya da (2) dışarıyaher zamanki ihraç yolu tıkanmıştır ...; ya da (3) yoksulluk nedeniyle insanların ev gereksinmeleri için eskisi kadar para harcayamamaları yüzünden tüketim azalmıştır; bunun için, çiftçinin mallarının satışını sağlamanın yolu para miktarının artırılmasıdeğil, aslında piyasayı durgunlaştıran bu üç nedenin ortadan kaldırılmasıdır. ... Tüccar ile küçük esnaf da parayı aynı şekilde isterler, yani piyasa tıkandığı için, ellerindeki mallara bir çıkış noktası ararlar. ..." (Bir ulus) "hiç bir zaman, servetin elden ele geçtiği zamanki kadar gönençli olamaz." (Sir Dudley, North Discoursesupon Trade, Lond. 1691, s. 11-15 passim.) Herrenschwand'ın hayal ürünü düşünceleri de şuna gelir dayanır: metaların niteliğinden doğan ve dolaşımlarıyla ortaya çıkan çelişkiler, dolaşım aracı miktarının artırılması ile ortadan kaldırılabilir. Bir yandan, halk arasında, üretim ve dolaşımdaki durgunluğu, dolaşım aracındaki yetersizliğe bağlamak gibi yanlış bir kanı olmakla birlikte, bu, öte yandan hiç bir zaman paranın dolaşımının düzenlenmesine bazı acemice yasal müdahaleler sonucu dolaşımaraçlarında meydana gelen kıtlık, böylesi durgunluklara yolaçma anlamına gelmez.

[79] "Bir ulusun ticaretini yürütmek için gerekli olan para, belli bir ölçü ve orandadır; bunun fazlası da azı da işin yürütülmesine zarar verir. Bu aynen, küçük perakende ticarette gümüş parayı bozmak ve hatta en küçük gümüş sikkelerle bile yapılamayan hesapların ödenebilmesi için belirli bir oranda paraya gereksinme olduğu gibidir. ... Ve gene ticaret için gerekli bozuk paranın miktarı, alışveriş yapan insanların sayısı ve bunların yaptıkları alışverişin sıklığına; ve aynı zamanda ve özellikle en küçük gümüş paranın değerine bağlı ise; aynı şekilde bizim ticaretimiz için gerekliparanın [altın ve gümüş sikkelerin] oranı da yapılan alışverişin sıklığı ve ödemelerinbüyüklüğü ile belirlenir." (William Petty, A Treatise of Taxes and Contributions, Lond. 1667, s. 17.) Hume'un teorisi. J. Steuart ile diğerlerinin saldırılarına karşı, A. Young tarafından Political Arithmetic, Lond., 1774'te savunulmuştur; bu yapıtta, "Fiyatlar Para Miktarına Bağlıdır" başlıklı özel bir bölüm (s. 112) bulunmaktadır. Zur Kritik etc. , s. 149'da [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 216] şunu belirtmiştim: "Dolaşımdaki sikkelerin miktarına gelince, bunu, sözünü etmeden geçiştirir ve tamamen yanlış bir tutumla parayı basit meta gibi ele alarak bu konuyu dokunmaksızın geçiştirir." Bu ifade, ancak, Adam Smith, parayı, ex officio [mesleği açısından -ç. ] e1e aldığı sürece geçerlidir. Bununla birlikte, arasıra daha önceki ekonomi politik sistemlerinin eleştirisinde yaptığı gibi doğru görüşleri de benimser: "Her ülkedeki sikke miktarı, dolaşımlarına aracılık ettiği metaların değeriyle düzenlenir. ... Herhangi bir ülkede yılda alınıp satılan malların değeri, bunların dolaşımları ve asıl tüketicileri arasında dağılımları için belli bir miktar parayı gerektirir, ama fazlası için bir kullanım yaratmaz. Dolaşım kanalı, zorunlu olarak, kendisine, onu doldurmaya yetecek kadar bir miktarı çeker." (Wealth of Nations, [vol. III.] I. IV. ch. I. [s. 87, 89.]) Aynı şekilde, o, yapıtına, ex officio, işbölümünü kutsallaştırmayla başlar. Daha sonra, kamu gelirlerinin kaynaklarını ele aldığı son ciltte, hocası A. Ferguson'un yaptığı işbölümü yermelerini arasıra yineler.

[80] "Halk arasında altın ile gümüş çoğaldıkça her ulusta mutlaka şeylerin fiyatları yükselecektir; ve bunun için, bir ulusta, altın ile gümüş azalınca her şeyin fiyatının, paranın bu azalışına uygun olarak düşmesi zorunludur." (Jacob Vanderlint, Money Answers all Things, Lond. 1734. s. 5.) Bu kitap ile Hume'un Essays'ı arasındayapılan dikkatli bir karşılaştırma bana, kuşkusuz, Hume'un, Vanderlint'in gerçekten önemli olan bu yapıtından haberli olduğu ve ondan yararlandığı kanısını veriyor. Fiyatların, dolaşım aracının miktarı ile belirlendiği fikri, Barbon ve çok daha önceki başka yazarlarca da benimsenmiştir."Sınırlandırılmamış bir ticaretten hiç bir sakınca doğmaz" der Vanderlint, "tersine büyük yararlar sağlanır; çünkü, eğer ulusun sahip olduğu nakit para ticaretle azalacak olursa —koruyucu önlemlerle, bu, önlenmek istenir— külçe paranın aktığı ülkelerde, sahip bulundukları nakit para miktarı arttığı oranda her şeyin fiyatı yükselir. Ve ... bizim mamul maddelerimiz ile diğer her şey, ticaret dengesini bizim lehimize çevirecek derecede ucuzlayacak ve böylece tekrar para bize geri dönecektir." (l. c., s. 43. 44.)

[81] Herbir tür meta fiyatının, dolaşımdaki bütün metaların fiyatları toplamının bir parçasını oluşturduğu apaçık bir gerçektir. Ama kendi aralarında ölçülemez şeyler olan kullanım değerlerinin kitle olarak, bir ülkedeki altın ve gümüşün toplam miktarı ile nasıl değişilebileceği tamamen anlaşılmaz bir şeydir. Eğer biz, bütün metaların biraraya gelerek tek bir meta oluşturduğu ve herbir metaın da bu bütünün bir parçası olduğu düşüncesinden hareket edersek şu güzel sonuca ulaşmış oluruz: Toplam meta = x ton altın; A metaı = toplam metaların bir kısmı = x ton altının bu kısım büyüklüğünde bir parçası. Bunu Montesquieu tam bir ciddiyetle ifade etmiştir: "Yeryüzündeki altın ve gümüş kütlesi gene yeryüzünde var olan metalar toplamı ile karşılaştırılacak olsa, mutlaka herbir ürün özellikle meta, belli bir para miktarı ile karşılaştırılmış olur. Diyelim ki, dünyada ancak ve yalnız bir ürün ve özellikle bir tek meta vardır, ya da yalnızca bir tek meta satınalınmaktadır ve bu da para gibi küçük parçalara bölünmektedir: bu durumda, bu metaın belli bir miktarı bir kısım para kitlesine, metaların toplamının yarısı, toplam para kitlesinin yarısına tekabül eder vb. ... Meta fiyatlarının belirlenmesi, temelinde daima metaların toplam kitlesi ile para simgelerinin toplam kitlesi arasındaki orana bağlıdır." (Montesquieu. l. c., t. III, s. 12, 13.) Bu teorinin Ricardo ile izleyicileri, James Mill, Lord Overstone ve diğerleri tarafından daha da geliştirilmesi konusunda bkz: Zur Kritik etc. . s. 140-146 ve s. 150 vd. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 217-240]. John Stuart Mill o her zamanki seçmeci mantıkı ile, aynı zamanda hem babası James Mill'in ve hem de karşıt görüşlerin sahibi olabilmeyi becermiştir. Düşüncelerinin özeti olan Principles of Pol. Econ.'nin metni ile, kendisini zamanının Adam Smith'i ilan ettiği birinci baskının önsözü karşılaştırıldığında. İnsan, adamın saflığına mı, yoksa bu ilana bakarak, iyi niyetle, onu, Adam Smith diye kabul eden halkın saflığına mı daha çok hayran olacağını bilmez; oysa onun Adam Smith'e benzerliği örneğin, ancak General Williams Karl von Kars'ın. Wellington düküne benzerliği gibidir. Bay J. S. Mill'in ekonomi politik alanında genişlikten de, derinlikten de yoksun özgün araştırmalarının hepsi, 1844'te yayınlanan küçük yapıtı, Some Unsettled Questions of Political Economy'de bulunur. Locke, düpedüz , altın ve gümüşün değerden yoksunluğu ile, bunların değerlerinin yalnız miktarları ile belirlenmesi arasındaki ilişkiyi öne sürer. "İnsanlar altın ile gümüşe imgesel bir değer verme konusunda anlaştıkları için ... bu madenlerde görülen aslında var olan değer, miktardan başka bir şey değildir." ("Some Considerations, etc." 1691, Works['ta]. ed. 1777, vol. II. s. 15.)

[82] Darp üzerinden vergi hakkı gibi ayrıntılar üzerinde durmak kuşkusuz benim amacım dışındadır. Bununla birlikte, İngiliz hükümetinin hiç bir karşılık gözetmeksizin para basmakla gösterdiği "cömertçe liberalliğe" hayran olan romantik dalkavuk Adam Müller'in yararlanması için, Sir Dudley North'un , şu görüşlerini buraya alacağım: "Gümüş ile altında diğer bütün metalar gibi yükselmeler ve alçalmalar olur. ... İspanya'dan bunlar geldiğinde... Tower'e taşınırlar ve darpedilirler. Çok geçmeden,ihraç edilmek üzere külçeye talep doğar. Eger elde külçe yoksa ve hepsi sikke haline getirilmiş ise ne olacak? Tekrar eritilecektir; sikkelerin darbedilmesi sahibine hiç bir şeye malolmadığı için bunda bir kayıp yoktur. Ama böylece ulus zarar görür;eşeğin yiyeceği otu hasır gibi örmenin bedelini o öder. Eğer tüccar madeni parabasımı için para ödemeye yükümlü tutulsa, gümüşünü, Tower'e, düşünüp taşınmadan göndermez; ve sikke haline getirilmiş para daima külçe gümüşten daha fazla değere sahip olur." (North, l.c., s. 18.) North, Charles II zamanında ileri gelen tüccarlardan biriydi.

[83] "Eğer gümüş hiç bir zaman küçük ödemeler için gerektiğinden fazla olmasa, daha büyük ödemeler için yeterli miktarı biraraya toplanamaz. ... Büyük ödemeler için altının kullanılması, onun zorunlu olarak perakende ticarette de kullanılmasını gerektirir: küçük alışverişlerde altın sikke veren kimse, satınaldığı malla birlikte parasının üzerini gümüş sikkeler ile alır; böylece, bir başka durumda perakendeci tüccar için yük olacak olan fazla gümüş, çekilmiş ve genel dolaşıma sokulmuş olur. Ama eğer, küçük ödemelerin, altından ayrı olarak yapılmasına yetecek kadar gümüş bulunursa, perakendeci tüccar, ufak satınalmalar için gümüş almak durumunda kalır ve sonuçta, bu gümüşler, zorunlu olarak elinde birikir." (David Buchanan, Inquiry into the Taxation and Commercial Policy of Great Britain, Edinburgh 1844, s. 248. 249.)

[84] Çin maliye bakanı, mandarin Van Mao-inbir gün Göklerin Oğluna (imparatora)hazine tahvillerini konvertible banknota çevirme gizli amacını güden bir proje sunmayı kafasına koyar. Hazine Komitesi, Nisan 1854 tarihli raporunda, kendisine şiddetli bir zılgıt çeker. Ayrıca geleneksel kamış sopası yiyip yemediği belirtilmiyor. Raporunson bölümü şöyle: "Komite, bakanın raporunu dikkatle incelemiş ve bunun tamamıyla tüccarların çıkarına olacağı ve krallığın bundan hiç bir yararı olamayacağı sonucuna varmıştır." (Arbeiten der Kaiserlich Russichen Gesandtschaft zu Pekin über China, Rusçadan çevirenler: Dr. K. Abel ve F. A. Meckenburg. Erster Bank, Berlin 1858, s. 54.) İngiltere Bankasının yöneticilerinden birisi, Lordlar Kamarası Komitesinde, dolaşım sırasında altın sikkelerin aşınmaları konusunda verdiği ifadede şöyle diyor: " Her yıl bir grup sikke çok hafif hale geliyor. Bir yılı tam ağırlıkları ile geçirenler, ertesi yıl aşınma sonucu ölçüye uymayacak derecede ağırlıklarından kaybederler." (Lordlar Kamarası Komitesi. 1848, no 429)

[85] Para konusunda en iyi yazarların bile, çeşitli işlevlerini kavramada açıklıktan uzak olduklarını Fullarton'dan alınan şu pasaj göstermektedir: "İç değişim işlemlerimiz sözkonusu olduğu sürece, paranın, bugüne kadar genellikle altın ve gümüş sikkelerce yerine getirilen bütün görevleri, aynı etkinlikle, genel kabule dayanan, yapayve yasayla belirlenen değerlerinden başka değerleri bulunmayan, konvertible olmayan kagıt paraların dolaşımlarıyla da yerine getirilebileceği sanırım yadsınamayacak bir olgudur. Bu tür bir değer, emisyon miktarı gerekli sınırlar içersinde tutulmak koşuluyla aslen var olan bir iç değerin bütün amaçlarını karşılayabilir ve hatta varlığı zorunlu bir değer ölçüsünün yerini bile alabilir." (Fullarton, Regulation of Currrencies, 2. ed.. London 1845, s. 21.) Para olarak iş gören bir metaın dolaşımda yerini salt bir değer simgesinin alabilmesi karşısında demek oluyor ki, onun değer ölçüsü ve fiyat ölçütü olma görevleri gereksiz hale geliyorlar!

[86] Altın ile gümüşün sikke olarak ya da özellikle dolaşım aracı olarak hizmet etmeleri ile kendi kendilerine salt simge haline gelmeleri olgusundan, Nicholas Barbon, hükümetlerin "paranın değerini yükseltme" hakkı olduğunu çıkarır; yani örneğin kuruş adındaki bir gümüş niceliğine, daha büyük bir gümüş niceliğinin (taler gibi) adı verilir ve böylece taler yerine güvenilir kuruş ödenir. "Para eskir; aşınır ve çok fazla sayılıp el değiştirerek hafifleşir. ... Alışveriş sırasında insanların önem verdikleri. paranın adı ve rayicidir, yoksa gümüşün miktarı değildir. ... Madeni para yapan, üzerindeki devlet otoritesidir." (N. Barbon, l.c., s. 29. 30, 25.)

[87] "Paraca zenginlik... paraya çevrilmiş ürünce zenginlikten başka bir şey değildir." (Mercier de la Riviere, l.c., 573.) "Ürün şeklinde bir değer, yalnızca şekil değiştirmiş bir değerdir." (Id., s. 486.) 

[88] "İşte bu önlemle, ellerindeki bütün malların fiyatlarını, bu kadar düşük düzeyde tutarlar." (Vanderlint, l.c., s. 95, 96.) 

[89] " Para ... bir taahhüttür." (John Bellers, Essays about, the Poor, Manufactures, Trade, Plantations, and Immorality, Lond. 1699, s.13.) 

[90] Satınalma, "kategorik" anlamda, altın ile gümüşün, metaların zaten değişmiş şekilleri ya da bir satışın ürünü olduğu anlamına gelir.

[91] Fransa'nın dini bütün kralı Henry III, manastırlardaki kutsal emanetleri soymuş ve bunları paraya çevirmişti. Delfi Tapınağının Foçalılar tarafından soyulmasının Yunan tarihinde oynadığı rol herkesçe bilinir. Eski insanlar arasında tapınaklar mal tanrılarının oturdukları yerler sayılırdı. Buralar "kutsal bankalardı". Yetkin tüccar bir halk olan Fenikeliler için para, her şeyin biçim değiştirmiş şekliydi. Bunun için, Aşk Tanrıçaları adına yapılan şölenlerde, kendilerini yabancılara teslim eden bakirelerin aldıkları paraları tanrıçaya sunmaları çok doğaldı.

[92] "Altın, sarı, gözkamaştırıcı, değerli altın! 
Bunun şu kadarı, karayı ak, çirkini güzel, 
Eğriyi doğru, adiyi soylu, yaşlıyı genç, korkağı yiğit yapar. 
... Ah tanrılar nedir bu? Niçin bu 
Rahiplerinizi, uşaklarınızı yanınızdan kaçırır; 
Çeker güçlü insanların yastıklarını başlarının altından; 
Bu sarı köle 
Din de kurar, din de bozar, kutsar lanetliyi; 
Hayran eder herkesi kocamış cüzzamlıya; 
Hırsızlara yer, senatörlere kürsüde 
Ün, şan, saygınlık kazandırır; 
Odur geçkin dullara yeniden koca bulan; 
... Gel lanetli maden. 
Orta malı orospusu insanlığın." 
(Shakespeare, Atinalı Timon.)

[93] "Ouden gar anqrwpoisin oin arguroz, 
Kacon nomisma eblaste touto cai poleiz, 
Horqei, tod andraz exanisthsin domwu, 
Tod ecdidascei cai paraggassei jrenaz, 
Crhstaz proz aiascra anqrwpoiz eceig, 
Kai pantoz ergon dussebeian eioenai."

"Çünkü insanoğlunun hiç bir icadı para kadar kötülük saçıcı değildir. Ülkeleri harap ve yerlebir eden odur: dessaslığı öğreterek mertliği bozar ve böylece asil ruhları fenalığın iğrenç yoluna saptırır. İnsanları her türlü hileye başvurdurur ve onlara her günahı işletir." (Sofokles, Antigone, [MEB Yayınları, Ankara 1941, s: 24].)

[94] "Pluton kendisini yerin derinliklerinden sınırsız hırsının çekip çıkartacağını umar." (Athen[aeus], Deipnos[ophistarum, 1802, t. II, s. 397].)

[95] "Her metaın satıcılarının sayısını mümkün olduğu kadar çoğaltmak, alıcıların sayısını mümkün olduğu kadar azaltmak, işte, ekonomi politiğin işlemlerinin özeti." (Verri, l.c., s. 52, 53.)

[96] "Bir ulusun ticaretini yürütmek için, içinde bulunulan koşullara göre değişen, bazan büyüyen, bazan küçülen, belirli miktarda paraya gereksinme vardır. ... Paranın bu yükselmesi ve alçalması olayı, politikacıların herhangi bir yardımı olmaksızınkendi kendisini düzenler. ... Kepçeler sırasıyla çalışır; para azalınca külçeler sikke haline getirilir, külçe azalınca sikkeler eritilir." (Sir D. North, l.c., [Postscript], s.3:) Uzun süre Doğu Hindistan Kumpanyasının ileri gelenlerinden olan John StuartMill Hindistan'da gümüş süs eşyalarının hala, doğrudan doğruya para-yığma görevini görmeye devam ettiği olayını doğrular. Bu gümüş süs eşyaları, faiz oranı yükseldiği zaman ortaya çıkar ve sikke haline getirilir, faiz oranı düşünce de eski haline dönerler. (J. S. Mill'in kanıtı, Reports on Bank Acts, 1857, 2084, 2011.) Hindistan'ın altın ve gümüş ithali ve ihracı konusunda 1864 tarihli bir parlamento belgesine göre, 1863 yılında altın ve Gümüş ithalatı, ihracatı 19.367.764 sterlin aşmıştır, 1864 yılını hemen izleyen 8 yıl süresince, değerli madenler ithali, ihracını 109.652.917 sterlin aşmıştır. Bu yüzyıl boyunca, Hindistan'da, 200 milyon sterlinden çok daha fazla miktarda sikke basılmıştır.

[97] Aşağıdaki satırlar, I8. yüzyılın başında İngiliz tüccarları arasında mevcut olan borçlu-alacaklı ilişkisini gösterir. "Burada, İngiltere'de, ticaret erbabı arasında öylesine bir insafsızlık duygusu egemendir ki, buna ne bir başka toplumda ne de dünyanın başka bir krallığında raslamak mümkündür." (An Essay on Credit and the Bankrupt Act, Lond.1707, s. 2.)

[98] 1859'da yayımlanan kitabımdan alınan aşağıdaki bir pasajdan, metinde karşıt biçimi niçin dikkate almadığım görülecektir: "Tersine P—M sürecinde para, gerçek satınalma aracı olarak elden çıkartılabilir ve bu şekilde, meta fiyatı, paranın kullanım-değerinden ya da meta elden çıkartılmadan önce gerçekleştirilebilir. Bu, günlük yaşamda, önceden ödeme (peşin verme) şeklinde daima olur. Ve İngiliz hükümeti de Hintli çiftçiden afyonu işte bu şekil altında alır. ... Gene de, bu durumlarda para, daima satınalma aracı olarak iş görür. ... Sermaye de, kuşkusuz, para şeklinde yatırılmıştır... Bu görüş, ne var ki, basit dolaşımın ufku içersine girmez." (Zur Kritik..., s. 119, l20. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. I81, 182.])

[99] Metinde işaret edilen para bunalımı, her genel bunalımın bir aşaması olarak, kendilerine gene para bunalımı adı verilen, ama kendi başlarına ortaya çıkabilen ve böylece ticaret ve sanayi üzerinde ancak dolaylı bir etki yapan özel tür bunalımlardan açıkça ayırdedilmelidir. Bu bunalımlar, para sermayesi ekseni etrafında döndüğü için, doğrudan doğruya hareket alanı da, bu sermaye, yani bankalar, borsalar ve mali çevrelerdir.

[100] "Kredi sisteminden birdenbire nakit sisteme geçilmesi, teorik olan korkuyu paniğe çevirir; ve dolaşım süreci içersinde aracılık yapan kimseler, kendi ekonomik ilişkilerindeki anlaşılması olanaksız gizem karşılığında ürperirler." (Karl Marx, l.c., s. 126. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 189.]) "Yoksullar boş dururlar, çünkü zenginlerin elinde bunları çalıştıracak para yoktur, oysa yiyecek ve giyecek sağlamakiçin, tıpkı eskiden olduğu kadar toprakları ve işçileri vardır;… ulusun gerçek zenginliği de budur, yoksa para değil." (John Bellers, Proposals for Raising a College of Indtustry, Lond.1696, s. 3. 4.)

[101] Böyle bir zamanın "amis du commerce" ["ticaret dostları" --ç.] tarafından nasıl sömürüldüğünü aşağıdaki pasaj göstermektedir: "Bir seferinde" (1839 yılında)(o kentin) "yaşlı tamahkar bir bankeri, özel odasında oturduğu masanın kapağınıkaldırdı ve bir dostuna bir tomar banknotu gösterdi; 600.000 sterlin olduğunu büyük bir zevkle söylediği bu paralar, para sıkıntısı yaratmak için burada tutuluyordu ve aynı gün saat üçten sonra hepsi de piyasaya sürülecekti." ([H. Roy,] The Theory of Exchanges. The Bank Charter Act of 1844, Lond. 1864, s. 81.) Yarı resmi hükümet organı The Observer gazetesinde, 24 Nisan 1864 tarihinde şu paragraf yer alıyordu: "Banknot kıtlığı yaratmak için başvurulan yollar üzerine çok acayip söylentiler dolaşıyor... Böylesine hilelere başvurulduğunu kabul etmek her ne kadar kuşkulu görülse de, haberler öylesine yaygınlaşmıştır ki, üzerinde gerçekten durulmaya değer."

[102] Belli bir gün boyunca yapılmış bulunan satış ve sözleşmeler, o gün dolaşan para miktarını etkilemezler, ve ama çoğu durumlarda daha sonraki azçok uzak bir tarihte, dolaşımda olacak para miktarı üzerinde çok sayıda poliçe çekilmesine yolaçarlar. ... Bugün verilen poliçeler ya da açılan krediler, sayıca, miktarca ya da sürece yarın veya daha sonra verilecek ya da açılacak olanlara herhangi bir benzerlik göstermezler; ayrıca, bugünkü poliçe ya da kredilerin bir çoğu vadeleri gelince, dahaönceki tarihlerde ne zaman ortaya çıktıkları belirsiz bir dizi alacak ve verecekle takas edilirler: 12, 6. 3 ya da 1 ay süreleri dolan alacak dereceleri büyük bir miktara ulaşabilirler." (The Currency Theory Reviewed; in a Letter to the Scottish people. By a Banker in England, Edinburgh 1845, s. 29, 30 passim.)

[103] Gerçek ticari işlemlerde ne kadar az hazır para kullanıldıgını bir örnekle göstermek için Londra nın en büyük kurumlarından birisinin yıllık gelir ve giderlerini gösteren tabloyu aşağıya alıyorum. 1856 yılındaki, milyonlarca sterline ulaşan ticari işlemler burada bir milyona indirgenmiştir:

Tahsilat (£)
Banker ve tüccarlardan alınmış vadeli poliçeler 533.596
Bankerin vb. talebi üzerine ödenecek çekler 357.715
Eyalet tahvilleri 9.627
İngiltere Bankası tahvilleri 68.554
Altın 28.089
Gümüş ve bakır 1.486
Posta havaleleri 933
Toplam 1.000.0000

Ödemeler (£)
Banker ve tüccarlardan alınmış vadeli poliçeler 302.674
Bankerin vb. talebi üzerine ödenecek çekler 663.672
İngiltere Bankası tahvilleri 22.743
Altın 9.427
Gümüş ve bakır 1.484
Toplam 1.000.0000
(Report form the Select Committee on the Bank Acts, July 1858, s. LXXI.) 



[104] "Ticaret işlemleri öylesine bir değişikliğe uğramıştır ki, malın malla değişimi ya da mal teslimi ve kabulü şimdi yerini satışa ve ödemeye bırakmış bulunuyor ve bütün alışverişler şimdi para olarak bir fiyat üzerinde belirleniyor." (An Essay upon Public Credit, 3. ed., London 1710, s. 8.)

[105] "Para ... her şeyin celladı haline geldi." Maliye, "bu belgin uğursuzu elde etmek için, şeylerin ve malların korkunç bir yığınının buharlaştığı bir imbik"tir. "Para bütün insanlığa karşı savaş açmış bulunuyor." (Boisguillebert, Dissertati on sur la nature des richesses, de 1'argent et des tributs, edit. Daire, "Economistes financiers", Paris 1843. t. I, s. 413, 419, 417, 418.) 

[106] Mr. Craig, 1826 tarihli Avam Kamarası Komitesi önünde şöyle diyordu: "1824 yılında, Paskalya yortusu sonunda, Edinburgh bankalarında banknot talebi öylesine artmıştı ki, saat 11'de bunların elinde tek bir banknot kalmadı. Ödünç almak içinçevredeki bütün bankalara başvuruldu, ama boşuna; işlemlerin çogu yalnızca makbuzlar ile yapılabildi; ama saat üç sıralarında, bütün banknotlar, çıkartıldıkları bankalara geri dönmüş bulunuyordu! Yalnızca elden ele geçmişlerdi."İskoçya'da ortalama efektif banknot dolaşımı, üç milyon sterlinden az olmakla birlikte, yılın belirli ödeme günlerinde, bankerlerin elinde bulunan ve hepsi aşağı yukarı 7.000.000 sterlin tutan banknotlar görev başına çağrılır. Bu gibi durumlarda banknotların tek ve belirli bir görevleri vardır ve bunu yerine getirir getirmez tekrar gene çıktıkları bankalara dönerler (Bkz: John Fullarton, Regulation of Currencies, 2. ed., Lond. 1845, s. 86, not.) Açıklamak için şunu belirtmek gerekir ki, İskoçya'da Fullarton'un yapıtının yayınlandığı tarihte, mevduatın çekilmesi, çekle değil, senetle oluyordu. 

[107] "Yılda, 40 milyonluk işlemi yürütmek durumu ortaya çıksa, ticaretin gerektirdiği devir ve dolaşımlar için bunun 6 milyonu" (altın) "yeter mi acaba?" sorusuna Petty her zamanki usta haliyle karşılık verir: "Yanıtım evettir: 40 milyonluk bir toplam için, eğer devirler kısa vadeli ise, yani her cumartesi ücret alan ve borçlarını ödeyen yoksul zanaatçılar ile işçiler arasında olduğu gibi haftalık ise, bir milyonluk paranın 40/52'si bunun için yeterlidir; yok eğer devreler üçer yıllık ise, bizim kira ödeme ve vergi toplama adetlerimiz gereğince 10 milyona gerek vardır. Bun un için, çeşitli süredeki ödemelerin genel olarak 1 ila 13 hafta arasında yapıldığını varsayarsak, 10 milyonun 40/52'ye eklenmesi gerekir ve bunun yarısı 5½ milyon eder ki, 5½ milyonumuz olursa yetecek demektir." (William Petty, Political Anatomy of Ireland 1672, Lond.1691, s.13,14.) 

[108] Bir ülkenin bankalarının yedek fonlarının yalnızca ülke içinde dolaşımda bulunan değerli madenden meydana getirilmesini öngören yasaların saçmalığı buradan gelir. İngiltere Bankasının, kendi kendine yarattığı "tatlı güçlükler" çok ünlüdür. Altınve gümüşün nispi değer değişimlerinin büyük tarihsel dönemleri konusunda bkz: Karl Marx, l.c., s. 136 sq. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 199 vd.] Sir RobertPeel, 1844 tarihli Banka Yasası ile, İngiltere Bankasına, altın mevcudunun dörtte-birini aşmamak üzere gümüş yedek fonu bulundurma ve külçe gümüş karşılığındabanknot çıkarma yetkisi vererek güçlüğü yenmeye çalıştı. Bu amaç için, gümüşün değeri, Londra piyasasındaki fiyatına göre takdir edildi. [Dördüncü Almanca baskıya ek: Bir kez daha kendimizi altın ile gümüşün nispi değerlerinde ciddi bir değişiklik döneminde buluyoruz. 25 yıl kadar önce, altın ile gümüşün nispi degerlerini ifade eden oran = 15½ : 1 idi; şimdi aşağı yukarı = 22 : 1 ve gümüşün altına göre değeri de devamlı düşüyor. Bunun başlıca nedeni, her iki madenin üretim biçimindeki köklü değişikliklerdir. Altın, eskiden, hemen tamamen havanın etkisiyle ufalanmış taşların meydana getirdiği, içinde altın bulunan alüvyonlu toprakların yıkanması yoluyla elde edilirdi. Şimdi bu yöntem yetersiz hale gelmiş ve eski insanların çok iyi bildikleri, ama sonraları yalnızca ikinci derecede önem verilen altınlı kuars damarlarının doğrudan doğruya işlenmesi ile arka plana itilmiştir. (Diodorus, III, 12-14) (Diodor's, v. Sicilien, Historische Bibliothek, book III, 12-14. Stuttgart 1828, s. 258-261). Ayrıca, yalnız Kuzey Amerika ile Kayalık Dağların batı kesiminde zengin gümüş yatakları bulunmakla kalmamış, bu nedenlerle Meksika'daki gümüş madenlerinde, modern makinelerle yakıt taşınmasını kolaylaştıran demiryollarının döşenmesiyle, az masraflarla büyük ölçülerde ve gerçek anlamıyla gümüş madenciliği başlamıştır. Bununla birlikte, iki madenin kuars damarlarındaki bulunuş şekilleri arasında büyük bir fark vardır. Altın saf halde olmakla birlikte, kuars damarları içersinde ufak zerrecikler halinde dağılmış durumdadır. Bunun için, kütle halindeki damarın bütünüyle parçalanması ve altının, ya yıkanıp ayıklanması ya da cıva ile temizlenmesi gerekir. Çoğu kez 1.000.000 gram kuarstan ancak 1-3 ya da nadiren 30-60 gram altın elde edilir. Gümüş saf halde pek seyrek bulunmakla birlikte özel kuars yataklarında raslanır ve damardan nispeten kolay ayrılır, çoğu kez de %40-90 gümüş içerir; ya da daha az miktarlarda bakırda, kurşunda işlenmeleri zaten karlı olan diğer cevherlerde bulunur. Yalnızca bu açıklamadan da anlaşılmaktadır ki, altın üretimi için harcanan emek, artmış olduğu halde, gümüş üretimi için harcanan emekte bir azalma olmuştur ve bu durumda gümüşün değerinde de bir düşme görülmesi doğaldır. Bu değer düşmesi, eğer, bugün bile gümüş fiyatları yapay yollardan yüksek tutulmamış olsa, gümüş fiyatlarında daha fazla düşmelere yolaçabilirdi. Ama Amerika'nın zengin gümüş yatakları şimdiye kadar pek fazla işlenmemiş olduğu için bu madenin değerinin daha uzun zaman düşmeye devam edeceği tahmin olunur. Bundan daha büyük bir etmen de, her gün kullanılan lüks eşya için gümüşe olan talepte nispi bir azalma olması, bu gibi eşyaların artık kaplamalar ve alüminyum gibi madenlerle karşılanmasıdır. Uluslararası zorunlu bir kur ile gümüşün tekrar eski 1:15½ oranının yükseltilebileceğini düşünen çifte maden ütopyacılığının buna göredeğerlendirilmesi yerinde olur. Gümüşün dünya pazarındaki para işlevini gitgide yitirmesi daha büyük bir olasılıktır. -F.E.] 

[109] Ticaret bilançosunun altın ve gümüş olarak fazlalıkla kapanmasını uluslararası ticaretin amacı olarak gören merkantilist sistemin karşısında olanlar bile, dünya parasının görevlerini tamamen yanlış anlamışlardır. Ricardo örneğiyle, bunların dolaşım aracı miktarını düzenleyen yasalar hakkındaki yanlış düşüncelerin, değerli madenlerin uluslararası hareketleri konusunda aynı derecede hatalı düşüncesinde ne şekilde yansıdığını göstermiştim. (l.c., s. 150 sqq.) [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 2 23 vd..] Onun "Aleyhte bir ticaret bilançosu ancak para bolluğundan ileri gelir. ... Sikke ihracı, sikkenin ucuzlamasından dolayı olur ve bu, aleyhte bir bilançonun sonucu değil nedenidir." şeklindeki yanlış dogma daha önce Barbon'da görülür: "Ticaret bilançosu, eğer böyle bir şey varsa, paranın ülke dışına gönderilmesinin nedeni değildir; bu, değerli madenlerin her ülkedeki değerleri arasındaki farktan ileri gelmektedir." (N. Barbon, l.c., s. 59-60.) MacCulloch, The Literature of Political Economy: a classified catalogue, Lond. 1845, adlı yapıtında bu öngörüşü nedeniyle Barbon'u över, ama "dolaşım ilkeleri"nin dayandığı saçma varsayımlara Barbon'un verdiği safça biçimlerin adını anmadan geçmeyi de ihmal etmez. Bu katologdaki gerçek eleştiri ve hatta dürüstlük yoksunluğu, para teorisi tarihine ayrılan bölümde doruğa ulaşır, çünkü MacCulloch; yapıtının bu bölümünde, "facile princeps argentariorum" ["para aleminin ünlü lideri" -ç.] adını verdiği Lord Overstone'a dalkavukluk etmektedir.

[110] Örneğin, subvansiyonlarda, savaşları yürütmek ya da bankaları yeniden nakit ödemeler yapabilecek duruma getirmek için vb. yapılan ikrazlarda, değer, başka hiç bir şekilde değil, para şeklinde isteniyor olabilir.

[111] "Madeni para ile ödeme yapan ülkelerde para-yığma mekanizmasının, genel dolaşımdan gelen herhangi hissedilir bir yardım olmaksızın, uluslararası dengeleşmede gerekli her görevi yerine getirmede, yıkıcı bir yabancı istilanın felaketli sonuçlarından kurtulmaya çalışan Fransa'nın, 27 ay gibi bir sürede müttefik devletlere, sırtına yüklenmiş bulunan yaklaşık 20 milyonluk tazminatı, hem de büyük kısmını madeni para olarak, ülke içi para dolaşımında hissedilir bir daralma ya da bozulma ve hatta kambiyosunda kaygı verici herhangi bir dalgalanma olmaksızın, ödeyebilme kolaylığından daha inandırıcı bir kanıt gerçekten olamaz." (Fullarton, l.c., s, 141.) [Dördüncü Almanca baskıya ek: Bundan daha da çarpıcı bir örnek, gene aynı Fransa'nın, 1871-73 arasında, 30 ay içersinde bundan on kez daha fazla bir savaş tazminatını, gene büyük bir kısmı madeni para olmak üzere ödeyebilmesiyle karşımıza çıkar. -F.E.]

[112] "Para, ülkeler arasında, gereksinmeleri oranında dağılır... ve daima ürünlerin para kılığına bürünmesiyle olur." (Le Trosne, l.c., s. 916.) "Sürekli altın ve gümüş veren maden ocakları, her ulusa gerekli miktarın sağlanmasına yetecek kadarını vermiş olurlar." (J. Vanderlint, l.c., s. 40.)

[113] "Kambiyo kurları, her hafta yükselir ve düşer, ve yılın bazı belirli zamanlarında bir ulusun zararına yükselirler ve başka zamanlarda ise bu yükseliş tam tersine sonuç verir." (N. Barbon, l.c., s. 39.) 

[114] Bu çeşitli işlevlerin, altın ile gümüşün, banknotların konversiyonu için bir fon olarak da iş görmeleri halinde birbirleriyle tehlikeli çatışmalara düşmeleri olasılığı vardır. 

[115] "Para iç ticaret için mutlak zorunlu bir şey olmaktan daha fazla, ölü bir sermaye demektir... ve onu bulunduran ülkeye, ihraç ve ithal edilmesi dışında hiç bir kar sağlamaz." (John Bellers, Essays, s. 13.) "Elimizde çok fazla sikke olursa ne olur? En ağırlarını eritir ve altın ya da gümüşten görkemli tabaklar, vazolar ya da eşyalar yapabiliriz; ya da gereksinme duyulan ya da istenilen yerlere meta olarakgönderebiliriz." (W. Petty, Quantulumcunque, s. 39.) "Para, devlet gövdesinde yağdan başka bir şey değildir, bunun için fazlası çevikliğini önlediği gibi azı da onu hasta eder... yağın, kasların hareketini sağlaması, besin yetersizliğini tamamlaması, boşlukları doldurması ve bedeni güzelleştirmesi gibi; para da, devletin hareketini kolaylaştırır, ülkede kıtlık olunca dışarıdan onu besler; hesapları öder... ve her şeyi güzelleştirir; hele özellikle ona bolca sahip olan kişileri." (W. Petty, Political Anatomy of Ireland, s.14,15.)




[9*] Başlangıçta eylem vardı. -ç.

[10*] "Bunların düşünceleri birdir, güçlerini ve kuvvetlerini canavarca verirler." (Apocalypse, XVII, 13.) "Ve canavarın mührünü, adına ya da adının sayısına sahip olmayan kimse ne alabilir, ne de satabilir." (Apocalypse, XIII, 17. Trad. Lemaistre de Sacy.) -Ed.

[11*] En üstün derecede. -ç.

[12*] Her şey aynı kalmak koşuluyla. -ç.

[13*] "Bu sikkenin karışımı ile ağırlığını iyi bildin. Ama söyle bakalım, bu sikkeden senin kesende var mı?" (Dante, İlahi Komedya, Cennet, Yirmidördüncü Manzume, MEB Yayınları, 1956, s. 217.) -ç.

[14*] Fransızca baskıda "prix de monnaie", İngilizce baskıda "mint-price", Almanca baskıda "Münzpreis". -ç.

[15*] Geçici anlaşma, -ç.

[16*] Ölüm parendesi. -ç.

[17*] N. F. Danielson'a yazdığı 28 Kasım 1878 tarihli mektubunda Marx, bu tümcenin şu şekilde düzeltilmesini önermiştir: "Ve aslında, her yarda bezin fiyatı, bütün yardalar üzerinde harcanmış toplumsal emeğin bir kısmının maddeleşmiş biçiminden başka bir şey değildir." Kapital'in Birinci Cildinin Almanca ikinci baskısının Marx'aait bir nüshası üzerinde de benzer bir düzeltme yapılmıştır, ama yazı, Marx'ın elyazısı değildir. — Rusça baskıya Marksizm-Leninizm Enstitüsünün notu.

[18*] "Gerçek aşkın yolu hiç bir zaman dikensiz değildir", (Shakespeare, Bir Yaz Gecesi Düşü, l. perde, 1. sahne). -Ed.

[19*] Pis kokmaz. — (Roma İmparatoru Vespasiyan (69-79), oğlu ayakyollarının vergilendirmesini önerdiği zamanparadan böyle sözetmişti.) -ç.

[20*] Oyundaki kişiler, pazarlığa girişen kişiler. -ç.

[21*] İspirtolu içki. Etimolojik anlamında "yaşam suyu". -ç.

[22*] Devinme sözcüğü, elden ele geçen paranın izlediği yolu ya da izi anlatmak için kullanılmıştır; bu devinme, dolaşımdan farklı bir hareket biçimidir. -ç.

[23*] Burada ("Örneğin keten bezi böylece..."den "... birbirini sarmalamasını da yansıtır."a kadar) İngilizce metin, 4. Almanca baskıya uygun olarak değiştirilmiştir. -Ed.

[24*] Yalnızca ilk adım bir değer taşır. -ç. 

[25*] Tükenmez hareket. -ç. 

[26*] Eşyanın siniri. -ç . 

[27*] İnsanların alışverişi dışında kutsallaşmış şeyler. -ç. 

[28*] İsa'nın son akşam yemeğini yediği kase ya da tabak. -ç. 

[29*] Ölüler diyarında sarp bir tepeye büyük bir kayayı iterek çıkarmaya mahkum edilen, ama kayayı tepeye her yaklaştırdığında, kayanın yuvarlanmasıyla birlikte aşağı inen ve bunu sürekli olarak yineleyen Korent'in masal kahramanı. -ç.

[30*] "Zengin olalım ya da zengin görünelim." -ç.

[31*] Borç aktarması, hesap aktarması. -ç.