Dipnotlar - YEDİNCİ & SEKİZİNCİ BÖLÜM

[1] "Yeryüzünün doğal ürünleri, az miktarda ve insandan tamamen bağımsız olmalarıyla, sanki, onu çalışmaya sevketmek ve kendi servetini yaratmaya teşvik etmek üzere genç bir insana verilen az miktarda para gibi, doğa tarafından sağlanıyor gibidir." (James Steuart, Principles of Polit. Econ., edit. Dublin 1770, v. I, s. 116.)

[2] "Akıl, güçlü olduğu kadar kurnazdır da. Aklın kurnazlığı, başlıca nesnelerin kendi özelliklerine uygun olarak birbirleri üzerinde etki ve tepkide bulunmasına yolaçarak, böylece, sürece doğrudan doğruya müdahale etmeksizin, aklın amacının yerine gelmesini sağlayan aracılık faaliyetinde görülür." (Hegel, Enzyklopadie, Erster Teil. Die Logik, Berlin 1840, s. 382.)

[3] Diğer yönlerden değersiz olan yapıtında (Théorie de l'Écon. Polit., Paris 1815) Ganilh, fizyokratlara karşı, gerçek anlamıyla tarımın başlamasından önce gerekli süreçlerin uzun bir listesini çarpıcı bir biçimde sıralar.

[4] Turgot, Réflexions sur la Formation et la Distributoin des Richesses (1766) adlı yapıtında, evcilleştirilmiş hayvanların, uygarlığın başlangıç dönemindeki dönemine dikkati çekmiştir.

[5] Çeşitli üretim dönemlerinin teknolojik yönden karşılaştırılmasında, metalar içersinde en az önemli olanı, sözcüğün dar anlamıyla, lüks eşyalardır. Tüm toplumsal yaşamın ve bu nedenle bütün gerçek tarihin temeli olan maddi üretim koşullarındaki gelişmeyi, yazılı tarihimiz şimdiye değin ne denli az dikkate alsa da, tarih-öncesi çağlar, gene de, tarihsel denilen sonuçlara göre değil, materyalist araştırmaların sonuçlarına göre sınıflandırılmıştır. Bu dönemler, kullanılan aletler ile silahların malzemesine göre, yani taş, bronz ve demir çağları olarak ayrılmışlardır.

[6] Örneğin, yakalanmamış bir balığın, balıkçılık sanayiinde üretim aracı olarak kabul edilmesi düşünceye aykırı gibi görünebilir. Ama şimdiye kadar, hiç kimse, balık olmayan sularda balık avlama yöntemini bulamamıştır.

[7] Üretken emeğin ne olduğunu yalnız emek-süreci açısından belirlemeye yarayan bu yöntem, hiç bir zaman, kapitalist üretim sürecine doğrudan doğruya uygulanamaz.

[8] Storch, gerçek hammaddelere, "matières" ve yardımcı malzemeye, "matériaux" der. Cherbuliez yardımcı maddeler için "matères instrumentales" terimlerini kullanır.

[9] Olağanüstü bir mantıki kavrayışla Albay Torrens, vahşiIerin bu taşında sermayenin başlangıcını bulur. "Vahşinin ardına düştüğü yahanıl hayvana fırlattığı ilk taşta, ulaşamadığı meyveye vurmak için kavradığı ilk sopada, bir eşyaya, bir diğerini elde etmeye yardımcı olması amacıyla sahip o!ma olayına tanık oluyoruz ve buradan da sermayenin başlangıcını buluyoruz." (P. Torrens, An Essay on the Production of Wealth, etc., s. 70-71.)

[10] ”Ürünlere, bunlar sermayeye dönüşmeden önce sahip olunur; bu dönüşme, bu gibi sahip olunmalardan onları kurtaramaz." (Cherbuliez, Richesse ou Pauvreté édit. Paris, 1841, s. 54.) "Proletarya, emeğini, belli miktarda gerekli tüketim maddesi karşılığında satmakla, ürün üzerinde bir pay sahibi olmak talebinden tamamen vazgeçer. Ürünlere sahip olma biçimi gene eskisi gibi kalır; bu sözünü ettiğimiz anlaşma ile herhangi bir değişikliğe uğramaz. Ürün bütünüyle, hammaddeyi ve gerekli tüketim maddelerini sağlayan kapitaliste ait olur; bu, maledinme yasasının kesin bir sonucu olup bu yasanın temel ilkesi, her işçinin ürettiği şey üzerinde mutlak bir sahiplik hakkı vardır diyen ilkenin tam tersidir." (ibid., s. 58.) "İşçiler emekleri karşılığında ücret aldıkları zaman ... kapitalist, yalnız sermayenin" (üretim araçlarının demek istiyor) "sahibi olmakla kalmaz, emeğin de sahibi olur. Eğer ücret olarak ödenen şey, genellikle kabul edildiği gibi sermaye kavramı içersine giriyorsa, sermayeden ayrı olarak emeği sözkonusu etmek saçmadır. Bu anlamda kullanılan sermaye sözcüğü, emeği de, sermayeyi de kapsar." (James Mill, Elements of Pol. Econ. etc., ed. 1821, s. 70, 71.)

[11] Bu sayılar tamamen gelişigüzel alınmıştır.

[12] Fizyokratların, tarımda harcanan emek dışındaki bütün emeği, üretken olmayan emek sayan öğretilerinin dayandığı temel önerme budur: ve bu, ortodoks iktisatçılar için çürütülemez bir önermedir. "Bir şeyin değerini bulmak için, onun üretimi için kullanılan diğer şeylerin değerlerinin hesaba katılması (örneğin, dokuma işçisinin temel tüketim maddelerinin değeri, işlediği ketene katılır) yani, deyim yerindeyse, farklı değerlerin bir değer üzerinde kat kat yığılması, bu değerin aynı ölçüde büyümesi sonucunu verir. ... Elzanaatları ürünlerinin fiyatlarının nasıl meydana geldiğini, toplama terimi çok güzel gösterir: bu fiyat, kullanılan ve birarada sayılan çeşitli değerlerin toplamından başka bir sey değildir; bununla birlikte. toplamak, çarpmak demek değildir.” (Mercier de la Revière, l.c., s. 599.)

[13] Böylece sermayesinin bir kısmını 1844-47 yılları arasında, demiryolu spekülasyonlarına yatırmak için üretken şekilde kullanmaktan çekti; ve gene Amerikan iç savaşı sırasında, Liverpool pamuk borsasında oynamak üzere fabrikasını kapattı ve işçilerini sokağa attı.

[14] "Güzel giysiler giyip, süslen, yücelt kendini ... ama her kim ki, verdiğinden daha çoğunu ya da dahi iyisini alır, bu tefeciliktir, ve hizmet değil komşuya yapılan kötülüktür, tıpkı hırsızlık ve soygunculuk gibi. Hizmet ve yarar denilen her şey, komşuya yapılan hizmet ve sağlanan yarar değildir. Çünkü, zina eden bir kadınla bir erkek de birbirlerine büyük hizmette bulunur ve zevk verirler. Bir süvari, yol kesmekte, tarlaları, evleri yağmalamakta yardımcı olduğu bir fesatçıya büyük hizmet etmiş olur. Papacılar bizimkilere, bunları bağlamadıkları, yakmadıkları ve hepsini öldürmedikleri ya da zindanlarda çürütmedikleri, ve ama hayatta bırakarak yalnızca ülkeden sürdükleri ya da ellerindekilerini almakla yetindikleri için büyük bir hizmette bulunuyorlar. Şeytan da kendi hizmetkarlarına paha biçilmez hizmette bulunur. ... Özetle, dünya, büyük, kusursuz ve günlük hizmet ve yararlarla doludur." (Martin Luther, An die Pfarrherrn, wider den Wucher zu predigen, etc., Wittenberg 1540.)

[15] Zur Kritik der Pol. Ök., s. 14'te [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 57n] bu noktada şuna işaret ediyorum: "J. B. Say ve F. Bastiat gibi iktisatçılara, 'hizmet' kategorisinin, nasıl büyük bir 'hizmet'te bulunduğu takdir edilebilir."

[16] Bu, köle emeğine dayanan üretimin pahalılaşmasına yolaçan durumlardan bir tanesidir. İşçi, burada, eskilerin kullandıkları çarpıcı bir deyimle, yarı-sesli alet olan hayvan ile sessiz bir alet olan emek araçlarından, ancak sesli bir alet olması ile ayrılır. Ama o, hem emek aracına, hem de hayvana, onlardan birisi olmayıp insan olduğunu duyurur, hissettirir. Bunlardan birisine acımasızca davranarak, diğerini ise kırıp dökerek, kendisinin onlardan farklı bir yaratık olduğuna, büyük bir zevkle gene kendisini inandırır. Bundan dolayı, bu üretim yönteminde, en kabave en ağır araçların salt kabalık ve hantallıkları yüzünden daha zor kırılıp dökülmeleri nedeniyle kullanılmaları genellikle uygulanan bir ilkedir. Meksika körfezini çevreleyen köle devletlerinde, iç savaşa kadar, toprakta iz açmak yerine, onu domuz ya da köstebek gibi altüst eden eski çin tipi sabanların kullanıldığı görülür. Bkz: J. E. Cairnes, The Slave Power, London 1862, s. 40 vd. Sea Board Slave States adlı yapıtında, Olmsted, bize şunları anlatıyor: "Bana, burada, öyle adetler gösterdiler ki, bizde aklıbaşında hiç kimse, ücret ödediği işçisini, bunlara karşı savaşım verip, engellemek istemez; bana kalırsa bunların fazla ağırlığı ve hantallığı yüzünden işçi, bizde kullanılanlara göre yüzde-on daha büyük bir çaba harcar. Beni inandırmak için söylediklerine göre, kölelerin bu aletleri, umursamaz ve hoyratça kullanmaları yüzünden, daha hafif ya da daha az kaba olanların kullanılması hiç bir tasarruf sağlamayacağı gibi, bizim, işçilerimize vermekle karlı çıktığımız cinsten araçlar, bizimkinden daha yumuşak ve taşsız olan Virginia buğday tarlalarında bir gün bile dayanmazmış. Ve gene, çiftliklerde genellikle at yerine niçin katır kullanıldığını sorduğum zaman, bunun ilk ve en önemli nedeninin, atların zencilerden gördükleri ağır ve eziyetli muameleye dayanamayacakları olmuştur; atlar daima kısa zamanda sakat ya da kötürüm bırakılmaktaydı. Oysa katırlar sopaya dayanıklı oldukları gibi, arasıra yem yemeseler de oluyor, kolayca sakatlanmıyorlar. Bakılmadıkları ya da çalıştıkları zaman soğuk alıp hastalanmıyorlardı. Hayvanlara reva görülen ve kuzeyde bir çiftçinin bakıçılarına derhal yol vermesine neden olabilecek muameleleri her an görebilmek için, şu satırları yazmakta olduğum odanın penceresinden öteye geçmeme hiç gerek yok."

[17] Hünerli ve hünersiz emek arasındaki ayrım, kısmen salt hayali bir nedene dayanmakta ya da en azından, gerçekliğini çoktan yitirmiş ve ancak geleneksel töreler olma niteliği yüzünden yaşayabilen ayrımlara, kısmen de, işçi sınıfının bazı kesimlerinin içinde bulundukları ve emek-güçlerinin karşılığını diğerleri ile eşit değer üzerinden almalarını önleyen çaresiz duruma dayanmaktadır. Raslansal koşullar burada o kadar büyük bir rol oynar ki, bu iki çeşit emek, bazan yer değiştirir. Örneğin kapitalist üretimin iyice geliştiği bütün ülkelerde görüldüğü gibi, işçi sınıfının fizik yönden bozulduğu ve nispi bir tükenme gösterdiği yerlerde, büyük adale gücünü gerektiren düşük nitelikte emek, çok daha ince bir emeğe göre, genellikle hünerli emek sayılır ve diğerleri ise hünersiz emek düzeyine iner. Sözgelişi İngiltere'de duvarcı ustasının işi, Şam ipeklisi dokuyucusundan çok daha yüksek düzeyde bir yer tutar. Buna karşılık, kadife biçicisinin işi büyük beden gücüne gerek gösterdiği ve aynı zamanda sağlığa zararlı olduğu halde, bu iş, yalnızca hünersiz iş sayılır. Ve gene, şunu da unutmamak gerekir ki, sözde hünerli emek, ulusal emek alanında geniş bir yer tutmamaktadır. Laing, İngiltere'de (Galler dahil) 11.300.000 kişinin geçiminin, hünersiz emeğe dayandığını tahmin etmektedir. Onun bu hesabı yaptığı sırada, buralarda yaşayan toplam 18.000.000 nüfustan "soylular" için 1.000.000, dilenciler, serseriler, suçlular, orospular vb. için 1.500.000, orta sınıf için 4.600.000 düşersek, yukardaki 11.000,000 sayısını buluruz. Ama o, bu orta sınıfa, küçük yatırımlarının faizleriyIe geçinenleri, devlet memurlarını, yazarları, sanatçıları, öğretmenleri ve benzerlerini de katmakta ve sayıyı kabartmak için bu 4.650.000 sayısına, fabrika işçilerinin iyi ücret alan kesimini de eklemektedir! Duvarcı işçileri de bunlar arasında sayılmaktadır. (S. Laing, National Distress etc., London 1844.) "Yiyecek karşılığında bildiğimiz emekten başka verecek şeyleri olmayan büyük sınıf, halkın büyük çoğunluğudur." (James Mill, "Colony", Supplement to the Encyclop. Brit., 1831.)

[18] "Emek, değer ölçüsü olarak sözkonusu edildiği zaman, bu, zorunlu olarak, belli türde bir emek anlamını taşır... diğer türden emeklerin buna oranı kolaylıkla saptanabilir." ([J. Cazenove,] Outlines of Polit. Economy, London 1832, s. 22, 23.)

[19] "Emek, yok olanın yerine, yeni bir yaratma verir." (An Essay on the Polit. Econ. of Nations, London 1821, s. 13.)

[20] Emek araçlarının onarılması bizi burada ilgilendimiyor, Onarılmakta olan bir makine, o anda bir aracı rolünü oynamamakta, ama bir emeğin konusu olmaktadır. Artık onunla iş yapılmamakta, ama onun üzerinde çalışılmaktadır. Emek araçlarının onarılması için harcanan emeğin, bunların ilk üretinileri için gerekli emekte sayılmasının, bizim amacımız yönünden tamamen geçerli olduğu kabul edilebilir. Ama bizim burada ele aldığımız aşınma ve yıpranma, hiç bir doktorun çare bulamadığı ve hastayı her an ölüme yaklaştıran bir durumdur: ve "zaman zaman onarımı olanaksız türden bu aşınma ve yıpranma, bıçak kullanıldığı anda, onu, cerrahın, yeni bir bıçağın kullanılmasına değmez dediği duruma düşürecek bir duruma getirecektir". Bir makinenin, her emek sürecine, ayrılmaz bir parça olarak katıldığı halde, aynı andaki değer yaratma sürecine parça parça girdiğini metinde göstermiş bulunuyoruz. Bu durumda, aşağıya aldığımız parçada gözler önüne serilen fikir karışıklığı ne kadar büyüktür! "Mr. Ricardo, çorap makinesinin yapımında mühendisin emeğinin bir kısmının", örneğin, bir çift çorabın değerinde içerildiğini söylüyor. "Oysa, her çift çorabı üreten toplam emek ... mühendisin emeğinin bir bölümünü değil tümünü içerir; çünkü bir tek makine, birçok çift çorap yapar ve bu çoraplardan hiç birisi, makinenin bir parçası olmaksızın yapılamazdı." (Obs. an Certain Verbal Disputes in Pol. Econ., Particularly Relating to Value, s. 54.) Kendini beğenmiş lafebesi yazar, düştüğü şaşkınlıkla ve dolayısıyla bir ölçüye kadar da öne sürdüğü savda haklıdır, çünkü, ne Ricardo, ne de ondan önce ve sonra herhangi bir iktisatçı, emeğin bu iki yönlülüğünü doğru olarak birbirlerinden ayırdedemedikleri gibi, değerin oluşumunda bunların herbirinin oynadıkları rolü de farkedememişlerdir.

[21] Artı-değeri (Faiz, Kar, Rant), üretim araçları, topnak, aletler ve hammaddenin emek-sürecinde kullanım-değerleri aracılığı ile yapmış oldukları "services productifs"den [üretken hizmetliler". -ç.] çıkarmaya uğraşan J. B. Say'ın saçmalığını buradan anlayabiliriz. Marifetli mazur gösterme hayallerini, yazıyla kayda geçirme fırsatını hiç kaçırmayan Bay Wilhelm Roscher ise aşağıdaki örnekleri veriyor: "J. B. Say (Traité, t. I, ch. 4) doğru olarak işaret ediyor: bir yağhanede üretilen değer, bütün masraflar çıkarıldıktan sonra, yeni bir şey, yağhanenin kendisinin yapıldığı emekten tamamen farklı bir şeydir." (l.c., s. 82, not.) Çok doğru Bay Profesör! Yağhanede üretilen yağ, yağhanenin yapımında harcanan emekten gerçekten farklı bir şeydir! Değer sözünden Bay Roscher, "yağ" gibi bir maddeyi anlıyor, çünkü yağın bir değeri vardır, oysa, nispeten "az miktarda" olsa bile "doğa" petrol üretmektedir; daha sonraki gözlemlerinde de bu olguya işaret eder gibidir: "O" (doğa) "nadiren bir değişim değeri üretir." Bay Roscher'in "doğası" ile, ürettiği değişim-değeri, bir çocuğu olduğunu itiraf eden ama "o kadar minicikti ki" diyen saf bakireyi andırıyor. Bu "savant sérieux" ["alim kişi". -ç.] devamla şöyle diyor: "Rikardocu okul, sermayeyi de, biriktirilmiş emek olarak, emek başlığı altına koyma alışkanlığındadır. Bu beceriksizce [!] bir iştir, çünkü [!] sermaye sahibi [!], hiç değilse [!], salt [?!] aynı şeyi yaratma [?] ve muhafazadan [??] fazla bir şey yapar: yani [?!?] onu keyfi için kullanmaktan kaçınır ve bunun için, örneğin [!!!] faiz talep eder." (l.c., [s. 82.]) "Gerçekten," salt bir isteği "hiç degilse" bir değer kaynağı haline çeviren bu "anatomiko-fizyolojik" ekonomi politik "yöntemi", doğrusu çok "beceriklice"dir.

[22] "Çiftçilikte emek araçları içersinde insan emeği ... çiftçinin sermayesini geri almada en çok güvendiği araçtır. Diğer ikisi ... İş hayvanları ile ... arabalar, sabanlar, kürekler ve diğer şeyler, belirli miktarda insan emeği olmaksızın hiç bir işe yaramazlar." (Edmund Burke, Thoughts and Details on Scarcity, originally Presented 1" to the Right Hon. W. Pitt, in the month November 1795, edit. London 1800, s. 10.)

[23] 26 Kasım 1862 tarihli The Times'ta, fabrikasında 800 işçi çalıştıran ve ortalama 150 balya Doğu Hindistan ya da 130 balya Amerikan pamuğu işleyen bir fabrikatör, fabrikasının çalışmadığı zamanki devamlı masraflarından hüzünlü bir şekilde yakınır. Tahminen bu masraf yılda 6.000 sterlindir. Bunlar arasında bizi burada ilgilendirmeyen, kira, faiz, vergiler, sigorta, yönetici, sayman ve mühendis aylıkları gibi harcamalar vardır. Daha sonra, arasıra fabrikayı ısıtmak ve motoru çalıştırmak için 150 sterlin de kömüre koyar. Bundan başka, makineleri çalışır durumda tutmak için belirsiz zamanlarda çalıştırılan kimselerin ücretlerini de hesaba katar. Ensonu, makinelerin aşınma payları olarak, 1.200 sterlin daha ekler, çünkü, "buhar makineleri çalışmalarını tatil etti diye, iklim ve doğa koşulları da faaliyetlerini tatil etmemektedirler". Sonra acıklı bir eda ile, makineleri zaten eski olduğu için, bu 1.200 sterlin gibi küçük miktardan fazla bir aşınma payı tahmini yapmadığını da sözlerine ekler.

[24] "Üretken tüketim ... bir metaın tüketiminin, üretim sürecinin bir parçası olduğu durumlarda. ... Bu gibi durumlarda, değer tüketimi diye bir şey yoktur." (S. P. Newman, l.c., s. 296.)

[25] Belki yirmi baskısı yapılan bir Amerikan yılığında şu pasaj yer alır: "Sermayenin hangi şekli altında yeniden ortaya çıkacağı önemli değildir"; bunun ardından, üretimin, değerleri üründe yeniden kendini gösteren olası bütün öğeleri uzun uzadıya sayılıp döküldükten sonna pasaj şöyle sona eriyor: "İnsanoğlunun varlığı ve rahatı için gerekli çeşitli türde yiyecekler, giysiler ve barınaklar da değişikliğe uğrar. Bunlar zaman zaman tüketilirler ve taşıdıkları değerler insanın vücuduna ve ruhuna katılan yeni bir güç olarak tekrar ortaya çıkarlar ve üretim içinde yeniden kullanılacak yeni bir sermaye oluştururlar." (F. Wayland, l.c., s. 31, 32.) Öteki acayiplikler bir yana, şuna dikkati çekmekle yetinelim: yeni güçte tekrar kendini gösteren, ekmeğin fiyatı değil de onun kan yapıcı özü oluyor. Oysa, bu güçte tekrar kendini gösteren değer, tüketim maddeleri değil, bunların değerleridir. Yarı fiyatına sağlanan aynı gerekli tüketim maddeleri, gene aynı eti, kemiği ve gücü yaratır, ama bu gücün değeri aynı olmaz. "Değer" ile "gücün" böyle birbirine karıştırılması, yazarımızdaki ikiyüzlü belirsizlikle birlikte, artı-değerin açıklanmasını, salt daha önce varolan değerlerin tekrar çıkmasına dayandırmak gibi boş bir çabaya işarettir.

[26] "Aynı türden bütün ürünler, arasında yalnızca bir kitle meydana getirirler ve bunun fiyatı özel durum ve koşullara bakılmaksızın genel olarak belirlenir." (Le Trosne, l.c.. a. 893.)




[1*] Kendisi için sevilen. -ç.

[2*] [Daha önceki bir dipnotta da belirtildiği gibi, İngilizcede, emeğin bu iki farklı yanı için iki ayrı deyim vardır: Basit Emek-Sürecinde, Kullanım-Değerleri üretim sürecinde bu Work [”İş”]tir. Değer yaratma sürecinde, deyimin tam ekonomik anlamıya, Labour ["Emek"]tir. -F.E.]

[3*] Vazgeçilmez koşul. -ç.

[4*] "Mümkün olan dünyaların en iyisinde, her şey, daha iyi içindir." -ç.