Dipnotlar - BİRİNCİ BÖLÜM

[1] Karl Marx, Zur Kritik der Politischen Ökonomie, Berlin 1859, s. 3. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 45]

[2] "İstek, gereksinme demektir; o, ruhun iştahıdır ve tıpkı vücudun açlığı gibi doğaldır. ... Şeylerin çok büyük kısmı, ruhun gereksinmelerini karşıladığı için değerlidir." Nicolas Barbon, A Discourse Concerning Coining the New Money Lighter. In Answer to Mr. Locke's Considerations, etc.. London 1696, s. 2. 3.

[3] "Şeylerin kendilerine özgü bir özellikleri" (bu, Barbon'un kullanım-değeri için özel terimidir) "vardır; tıpkı mıknatısın demiri çekmesi gibi, her yerde bu özellik aynıdır" (l.c., s. 6). Mıknatısın demiri çekme özelliğinden ancak, bu özelliğin yardımı ile manyetik kutuplaşma bulunduktan sonra yararlanılmaya başlanılmıştır.

[4] "Herhangi bir şeyin doğal değeri, zorunlu gereksinmeleri karşılamaya uygunluğundan, ya da insan yaşamına kolaylık ve rahatlık sağlayıcı olmasından ibarettir." (John Locke, "Some Considerations on the Consequences of the Lowering of Interest." 1691, Works'ta Edit. Lond. 1777, v. 2, s. 23.) 17. yüzyıl İngiliz yazarlarında sık sık, "worth" sözcüğünün kullanım-değeri, "value" sözcüğünün değişim-değeri anlamında kullanıldığını görürüz. Bu, gerçekten varolan bir şey için Cermen kökenli, onun zihinde yansıyanı için Latin asıllı bir sözcük kullanmaktan hoşlanan bir dil anlayışına tamamıyla uyan bir durumdur.

[5] Burjuva toplumunda, her insanın alıcı olarak, ansiklopedik meta bilgisine sahip olduğu yolunda ekonomik bir fictio juris [varsayım -ç.] egemendir.

[6] "Değer, bir şey ile diğer bir şey, bir ürün miktari ile diğer bir ürün miktarı arasındaki değişim oranından ibarettir." (Le Trosne, "De 1'Intérêt Social", Physiocrates['ta] Ed. Daire, Paris 1846, s. 889.)

[7] "Hiç bir şey yaratılışında değere sahip değildir." (N. Barbon, l.c.. s. 6.), ya da Butler'in söylediği gibi.

"Bir şeyin değeri
Getireceği şey kadardır."""

[8] "One sort of wares are as good as another, if the values be equal. There is no difference or distinction in things of equal value.... An hundred pounds' worth of lead or iron, is of as great value as one hundred pounds' worth of silver or gold." N. Barbon, l.c., s. 53 ve 7.

[9] "The value of them (the necessaries of life) when they are exchanged the one for another is regulated by the quantity of labour necessarily required, and commonly taken in producing them." "Yaşamak için gerekli şeylerin değeri, birbirleriyle değişildikleri zaman, bunların üretimleri için zorunlu ve normal sayılan emeğin niceliğine bağlıdır." (Some Thoughts on the Interest of Money in General, and Particularly in the Public Funds, etc., London, s. 36.) Geçen yüzyılda yazılan ve yazarı belli olmayan bu dikkat çekici yapıtın baskı tarihi de bulunmuyor. Bununla birlikte, içeriğine bakılırsa, George II zamanında, aşağı yukarı 1739 ya da 1740 yıllarında yayınlandığı anlaşılıyor.

[10] "Aynı türden bütün ürünler, gerçekte, fiyatın genel olarak belirlenrriesine ve özel koşullara bakılmaksızın belirlenen tek bir kitle meydana getirirler." (Le Trosne, l.c., s. 893.)

[11] K. Marx, l.c., s. 6. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 49.]

[11a] [4. Almanca baskıya not: Bu parantez içindeki metni eklememin nedeni, çoğu zaman üretici tarafından tüketilmeyen her ürünü, Marx'ın meta saydığı gibi bir yanlış anlayışa düşülmesindendir. -F.E.]

[12] Zur Kritik.... s. 12, 13 ve passim. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 45 vd..]

[13] "İster insan elinin, ister genel fizik yasalarının eseri olsunlar, evrendeki bütün olgular, aslında yeniden yaratılmış şeyler değil, yalnızca maddenin biçim değiştirmesidir. İnsan aklının, yeniden-üretim üzerinde düşünürken ve tahlilde bulunurken, daima karşılaştığı iki öğe, birleştirme ve ayırmadır; aslında bu, toprağın, havanın ve suyun, buğday tanesine dönüşmesi, insan eliyle bir böceğe ipek yaptırılması, ya da devamlı çalışan bir saat yapmak üzere birkaç madeni parçaya biçim verilmesi gibi değer" (Verri, burada, fizyokratlara karşı giriştiği polemikte ne tür değerden sözettiğini kendisi de iyice bilmemekle birlikte kullanım-değerini kasteder) "ve zenginliğin yeniden üretimidir." (Pietro Verri, Meditazion sulla Economia Politica, -ilkin 1771'de basılmıştır-, Custodi'nin İtalyan İktisatçıları baskısında, Parte Moderna, t. XV, s. 21, 22.)

[14] Karş: Hegel, Philosophie des Rechs, Berlin 1840, s. 250, § 190.

[15] Okur, burada, işçinin belirli bir emek-zamanı için aldığı ücretin ya da değerin değil, bu emek-zamanının somutlaştığı metaın değerinin sözkonusu edildiğine dikkat etmelidir. Ücret, bir kategori olarak, incelememizin bu aşamasında henüz mevcut değildir.

[16] Emeğin, her çeşit metaın değerini her zaman ölçmeye ve karşılaştırmaya yarayan yeterli ve gerçek tek ölçü olduğunu tanıtlamak için Adam Smith diyor ki, "Eşit emek miktarlarının, her zaman ve her yerde emekçi için aynı değeri taşıması gerekir. Normal sağlık, güç ve faaliyet halinde, sahip olduğu ortalama beceri derecesi ile, dinlenmesinden, özgürlüğünden ve mutluluğundan daima aynı ölçüde fedakârlik etmek zorundadır." (Wealth of Nations, b. I, ch. V, [s. 104-105].) Adam Smith, burada (ama her yerde değil), bir yandan değerin, metaların üretimi sırasında harcanan emek miktarı yoluyla saptanmasını, aynı şeyin, emeğin değeri vasıtasıyla saptanmasıyla karıştırıyor ve bunun sonucu olarak da, eşit miktarda emeğin daima aynı değere sahip olması gerektiğini tanıtlamaya çalışıyor. Öte yandan da, bir önseziyle, metaların değerinde kendisini ortaya koyan emeği, yalnızca emek-gücünün harcanması olarak kabul ediyor ve bunu, canlıların aynı zamanda normal faaliyetleri olarak değil de, dinlenmekten, özgürlükten ve mutluluktan fedakârlık olarak görüyor. Gözönünde tuttuğu, herhalde modern ücretli işçi oluyor. Adam Smith'in yukarda, s. 39, dipnot l'de, sözü edilen eski ve adsız meslektaşı, daha yerinde olarak şöyle diyor: "bir insan, yaşaması için gerekli şeyleri sağlamak için bir haftalığına kendisini bir başkasının hizmetine veriyor ... ve bu adama emeği karşılığı başka bir şey veren kimse, bu şeyin gerçek eşdeğerinin ne olduğunu, bunun kendisine ne kadar emeğe ve zamana malolduğunu hesaplamak yoluyla ancak doğru bir tahminde bulunabilir: aslında bu, bir kimsenin bir nesne için belirli bir sürede harcadığı emeğin bir başkasının aynı sürede bir başka şey için harcadığı emekle değişiminden başka bir şey değildir." (l.c., s. 39.) [İngilizcenin, burada sözkonusu edilen emeğin iki farklı yönü için, iki farklı sözcüğe sahip olmak gibi bir üstünlüğü var. Kullanım-değeri yaratan ve nitel olarak dikkate alınan, Labour ["emek"] değil, Work ["iş"]'tir; oysa Değer yaratan ve nicel olarak dikkate alınan, Work ["iş") değil, Labour ["emek"]'tir. -F.E.]

[17] Aralarında S. Bailey de olmak üzere, değer biçiminin tahlili ile uğraşan bir avuç iktisatçı hiç bir sonuca ulaşamamışlardır. Bunun ilk nedeni, değerin biçimi ile değeri birbiriyle karşılaştırmaları, ikincisi, deneyimli burjuvazinin kaba etkisi altında bütün dikkatlerini sorunun nicel yönünde toplamış olmalarıdır. "Nicelik üzerindeki egemenlik... değeri oluşturur." (S. Bailey, Money and its Vicissitudes, London 1837, s. 11.)

[18] William Petty'den sonra, değerin niteliğini farkedebilen ilk iktisatçılardan birisi olan ünlü Franklin şöyle diyor: "Ticaret, genel olarak, emeğin emekle değişiminden başka bir şey olmadığı için bütün şeylerin değeri ... çok yerinde olarak emekle ölçülür." (The Works of B. Franklin, etc., edited by Sparks, Boston 1836, v. II. s. 267.) Franklin, her şeyin değerini emekle ölçerken bilinçsizdir; değişim konusu olan emeğin farklılığından soyutlama yapmakta ve böylece hepsini eşit insan emeğine indirgemektedir. Bunun farkında olmamakla birlikte, gene de bunu söyleyebiliyor. Önce "bir emek"ten sözediyor, sonra "başka bir emek"ten, ve ensonu başka bir niteleme yapmaksızın, her şeyin değerinin özü olarak "emek" diyor.

[19] Bir bakıma bu, insan için de, metalarda olduğu gibidir. İnsanoğlu dünyaya elinde aynayla, ya da "ben benim" diyen fihteci bir filozof olarak gelmediği için, kendisini önce başka insanlarda gürür ve tanır. Peter kendi kimliğini insan olarak, önce benzeri Paul ile kıyaslayarak saptar. Böylece kendi kişiliği içinde durmakta olan Paul, Peter için yalnızca insan türünün bir tipidir.

[20] Burada değer, daha önceki sayfalarda da arasıra olduğu gibi, nicel olarak belirlenen değer, ya da değer-büyüklüğü anlamında kullanılmıştır.

[21] Değerin büyüklüğü ile nispi ifadesi arasındaki bu aykırılığı her zamanki kaynakları ile vülger iktisatçılar kendi görüşleri doğrultusunda istismara çalışmışlardır. Örneğin: "A'nın, karşılığında değişildiği B'nin değeri yükseldiği ve aynı zamanda A'ya daha az emek harcanmadığı halde, A'nın değerinin düştüğünü kabul ederseniz, genel değer ilkeniz yere serilmiş olur. ... Eğer o [Ricardo], A'nın değerinin B'ye oranla yükseldiğini, B'nin değerinin A'ya oranla düştüğünü kabul ederse, bir metaın değerinin daima kendisinde somutlaşan emekle belirlendiğini öne süren kendi yüce önermesini dayandırdığı temeli yıkmış olur; çünkü, eğer A'nın maliyetindeki bir değişme, yalnızca değişildiği B ile ilişkisi yönünden kendi değerinde bir değişiklik yapmakla kalmaz, B'nin üretimi için gerekli emek miktarında bir farklılık olmadığı halde, A ile ilişkisi yönünden B'nin değerini de değiştirir: böylece, bir nesnenin değerinin, ona harcanan emek miktarı ile belirlendiğini öne süren öğreti yere serilmekle kalmaz, bir malın maliyetinin onun değerini belirlediğini savunan öğreti de yıkılmış olur." (J. Broadhurst, Political Economy, London 1842, s. 11 ve 14.)

Bay Broadhurst şöyle de diyebilirdi: 10/20, 10/50, 10/l00 vb. kesirlerini ele alalım, 10 sayısı değişmiyor ama nispi büyüklükleri, 20, 50, 100 vb. sayılarına oranla durmadan küçülüyor. Öyleyse, 10 gibi bir tam sayının büyüklüğü, kendisindeki ünitelerin sayısıyla "belirlenir" diyen büyük ilke de yere serilmiş olur. [Yazar, bu bölümün dördüncü kesiminde s. 80-81, dipnot 2'de [bu baskıda, s. 96, dipnot 33'te] "Vülger Ekonomi" deyiminden ne anladiğını açıklamaktadır. -F.E.]

[22] Hegel'in yansıma-kategorisi dediği bu gibi genel ilişki ifadeleri çok garip bir sınıf oluştururlar. Örneğin, bir adam, yalnızca, başka insanlar ona göre uyruk durumunda oldukları için kraldır. Ötekiler ise, tersine, o, kral olduğu için kendilerini uyruk sayarlar.

[23] F. L. A. Ferrier (gümrük müfettiş muavini), Du gouvernement considéeré dans ses rapports avec le commerce, Paris 1805; ve Charies Ganilh, Des Systémes d'Economie Politique, 2. baskı, Paris 1821.

[24] Örneğin Homeros'ta bir şeyin değeri, birbirinden farklı bir dizi şeyle ifade edilir. II., VII. 472 475.

[25] Bu nedenle, değer, ceketle ifade edildiği zaman keten bezinin ceket-değerinden, buğdayla ifade edildiği zaman buğday-değerinden vb. sözedebiliriz. Bu ifadelerin herbiri, bize, kullanım-değerinde görülen şeyin, ceketin, buğdayın vb. keten bezinin değeri olduğunu anlatmış oluyor. "Her metaın değeri, onun değişimdeki ilişkisini gösterdiğinden, kıyaslandığı metaya göre ... buğday-değeri, kumaş-değeri ... diyebiliriz; öyleyse, binlerce farklı türden değer, dünyada ne kadar meta varsa o kadar çeşitli değer olduğu gibi, bunların hepsi de aynı derecede gerçek hem de aynı derecede itibaridir." (A Critical Dissertation on the Nature, Measures and Causes of Value: chiefly in reference to the writings of Mr. Ricardo and his followers. By the authar of Essays on the Formation, etc., of Opinions, London 1825, s. 39.) Zamanında İngiltere'de epeyce gürültü koparan bu adsız yapıtın yazarı S. Bailey, bir ve aynı değerin çeşitli nispi ifadelerine böylece işaret etmekle, değer kavramının belirlenmesinin olanaksızlığını tanıtladığını sanır. Kendi görüşleri ne kadar dar olursa olsun, rikardocu teorinin bazı ciddi kusurlarına parmak basmış olması, Ricardo'nun izleyicilerinin kendisine karşı giriştikleri düşmanca saldırılardan da anlaşılır. Örneğin Westminster Review'a bakınız.

[26] Bu doğudan doğruya ve genel değişilebilir olma özelliğinin, bir kutba benzetilmesi ve karşıt kutupla, yani doğrudan değişilebilmenin olanaksız olduğu durumla bağıntılı görünmesi, bir mıknatısın pozitif kutbunun negatif ile bağlı olması gibi apaçık değildir. Bütün metaların aynı anda kendilerine yükletilen bu özelliğe sahip olabileceklerini düşünmek, bütün katolikler toplanırsa papa ederler sözü kadar hayal olur. Meta üretimini insan özgürlüğünün ve bireysel bağımsızıiğın doruğu gibi gören küçük-burjuva için, metadaki bu doğrudan değişebilir olmama özelliğinden doğan güçlüklerin ortadan kalkması, kuşkusuz, çok arzu edilir bir şeydir. Proudhon sosyalizmi, bu dargörüşlü ütopyanın işlenmiş bir biçimidir ve başka bir yerde de gösterdiğim gibi özgün olma niteliğinden de yoksundur. Ondan çok daha önce, bu işe, Gray, Bray ve başkaları çok daha başarılı bir şekilde teşebbüs etmişlerdir. Ama gene de, böylesine bir bilgeliğin şimdi bile bazı çevrelerde "bilim" adı altında çiçeklendiği gürülüyor. Hiç bir okul, bilim sözü ile, Proudhon kadar oynamamıştır, çünkü,
"Wo Begriffe fehlen,
da stelt zur rechten Zeit ein wort sich ein.*"
* Kavram olmadığı yerde, hemen bir söz onun yerine hazırdır." (Gœthe, Faust Birinci Kısım, Mefistofeles'in sözleri.) -ç.

[26a] Arta kalan bütün dünya kımıldamadan durur görünürken Çin'in ve masaların dansa başladığı anımsanır* — pour encourager les autres [diğerlerini yüreklendirmek için — ç.]. [Bu not, Almanca baskıdan alınmıştır.]
1848-49 devriminin yenilgisinden sonra Avrupa'da en karanlık bir siyasal gericilik dönemi başladı. O sırada Avrupa'nın aristokrat ve burjuva çevrelerinde ruh-çağırma, özellikle masa yürütme heyecan uyandırırken, Çin'de özellikle köylüler arasında, tarihe Taiping-devrimi olarak geçen pek büyük bir anti-feodal özgürlük hareketi yayılıyordu. Marx, çin'deki devrim ile Avrupa'daki ruh-çağırma tutkusu arasındaki farklılığı anımsatan bir benzetmeye başvuruyor. -Ed.

[27] Eski Cermenler arasında toprak ölçüsünün birimi, bir günlük hasada göre hesaplanırdı ve bunun için de Tagwerk, Tagwanne, Mannsmaad, (jurnale, ya da terre jurnale, ya da diornalis) vb. gibi terimler kullanılırdı. (Bkz: G. L. von Maurer, Einleitung zur Geschichte der Mark-, msw Verafassung, München 1854, s. 129 sq..)

[28] Bunun için. Galiani, "Değer, kişiler arasında bir ilişkidir." —"La Ricchezza è una Ragione tra due persone."— (Galiani, Della Moneta, s. 221, Custodi koleksiyonu, t. III'te. Scrittori classici Italiani di Economia Politica. — Parte Modrna, Milano 1803), dediği zaman şunu eklemesi gerekirdi: şeyler arasında bir ilişki gibi ifade edilen, aslında kişiler arasında bir ilişkidir.

[29] "Kendisini yalnızca dönenssel karışıklıklar yoluyla ortaya koyabilen bir yasa konusunda nasıl bir kanıya sahip olabiliriz ki? Bu, kesinlikle, ona katılanların bilinçsizliklerine dayanan doğal bir yasadır." (Friedrich Engels, "Umrisse zu einer Kritik der Nationalökonomie". s. 103, Arnold Ruge ve Karl Marx tarafından yayınlanmış olan Deutsch-Französishie Jahrbücher'de. Paris 1844. [Friedrich Engels, "Bir Ekonomi Politik Eleştirisi Denemesi", bkz: Karl Marx, 1844 Elyazmaları, Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 419].)

[30] Ricardo'nun bile Robinson'vari hikayeleri vardır. "Meta sahibi saydığı ilkel avcı ile balıkçıya, o [Ricardo], değişim-değerlerinde maddeleşmiş emek zamanıyla orantılı olarak, balık ile av hayvanını değiştirir. O, burada, ilkel balıkçı ile avcıyı, onların kullandıkları aletlerin hesabını yapmakla 1817 yılında, Londra Borsasında yürürlükte olan yıllık temettü tablolarını dikkate alan kimseler haline getirirken, bir zaman tutarsızlığına düşme hatası işler. Öyle görünüyor ki, çok iyi tanıdığı burjuva toplumu dışında bildiği tek toplum biçimi, 'Bay Owen'ın paralelkenarları'dır." (Karl Marx, Zur Kritik..., s. 38, 39. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 86.])

[31] "İlkel kolektif mülkiyetin özgül olarak bir İslav, hatta özellikle Rus mülkiyet biçimi olduğunu sanmak, son zamanlarda çok yaygın olan gülünç bir önyargıdır. İlkel biçimi, Romenlerde, Cermenlerde, Keltlerde saptamak niümkündür, ama bunun kalıntı halinde olsa bile, Hindistan'da birçok çeşitleririe hâlâ raslanmaktadır. Asya'da ve özeilikle Hindistan'da, kolektif mülkiyet biçimlerinin ayrıntılı bir incelemesi, bu çeşitli ilkel kolektif mülkiyet biçimlerinin dağılmakla değişik mülkiyet biçimlerini doğurduklarını gösterirdi. Böylece, örneğin Roma'da ve Cermenlerdeki değişik özgün tipteki özel mülkiyeti, Hindistan'da bulunan çeşitli kolektif mülkiyet biçimlerinden tümdengelim yoluyla bulmak mümkündür." (Karl Marx, Zur Kritik..., s. 1 0. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 53, not].)

[32] Değer büyüklüğü üzerine Ricardo'nun yaptığı tahlilin yetersizliği —bu konuda yapılanların en iyisi olmakla birlikte—-, bu yapıtın 3. ve 4. kitaplarında görülecektir. Genel anlamda değerle ilgili olarak klasik ekonomi politik okulunun en zayıf noktası şudur, bir ürünün değerinde göründüğü biçimiyle emek ile aynı emeğin o ürünün kullanım-değeri olarak görüntüsü arasındaki farkı açık-seçik ve bilinçli bir biçimde ortaya koyamamasıdır. Bu okul, emeği, bir defasında nicel, başka bir defasında nitel yönüyle ele aldığına göre, bu ayrım, pratikte kuşkusuz yapılmıştır. Ama, çeşitli emek türleri arasındaki fark salt miktar olarak ele alındığı zaman, bunların nitel birliği ya da eşitliği, ve dolayısıyla soyut insan emeğine indirgenmesi hiç düşünülmemiştir. Örneğin Ricardo şu önermede Destutt de Tracy ile aynı fikirde olduğunu söyler: "Bizim bedensel ve düşünsel yeteneklerimiz, kuşkusuz, bizim en aslî zenginliklerimiz olduklarına göre, bu yeteneklerimizin kullanılması, yani bir tür emek, bizim tek ve aslî hazinemizdir, ve işte zenginlik dediğimiz her şey daima bu yetilerimizin kullanılmasıyla yaratılmıştır. ... Şurası da kesindir ki, bütün bu şeyler, yalnızca kendilerini yaratan emeği temsil ederler ve eğer bunların bir ya da hatta iki farklı değerleri varsa, bunları ancak doğdukları emeğin (değerinden) almış olabilirler." (Ricardo, The Principles of Pol. Econ., 3. baskı, Lond., 1821, s. 334.) Şurasını da belirtelim ki, Ricardo, burada, kendi çok daha derin yorumlarını Destutt'nün sözlerine katıyor, Aslında Destutt'nün söylediği, bir yandan serveti oluşturan her şey, bunları yaratan emeği temsil etmeleri, ama öte yandan, bunlar "iki farklı değerlerini" (kullanım-değeri ve değişim-değeri) "emeğin değerinden" almalarıdır. O da böylece geriye kalanların değerlerini saptayabilmek için bir metaın (burada emeğin) değerinin belli olduğunu kabul eden vülger iktisatçıların düştükleri yanılgıya düşüyor. Ricardo, emeğin (emeğin değerinin değil), hem kullanım-değerinde, hem de değişim-değerinde somutlaştığını sanki o söylemiş gibi dile getiriyor. Bununla birlikte, Ricardo'nun kendisi de emeğin iki yanlı somutlaşması olan ikili niteliğine o kader az önem veriyor ki, "Değer ve Zenginlikler, Bunları Farklılaştıran Özellikler" başlıklı bir bölümünü, J. B. Say'ın saçmalıklarının ciddi ciddi incelenmesine ayırıyor. Ve sonunda, Destutt'nün bir yandan, değerin kaynağının emek olduğu konusunda kendisiyle, öte yandan da değer kavramı üzerinde J. B. Say ile aynı fikirde olduğunu görerek hayrete düşüyor.

[33] Klasik ekonominin başlıca kusurlarından birisi de, metaların ve özellikle bunların değerlerinin tahliliyle, değerin, değişim-değeri halini aldığı biçimi ortaya çıkartmaması olmuştur. Bu okulun en iyi temsilcileri Adam Smith ile Ricardo bile, değer-biçimini, önemsiz bir şey; metaların niteliği ile ilgisiz bir şey gibi ele almışlardır. Bunun nedeni, yalnızca, dikkatlerinin, tamamiyla değerin büyüklüğünün tahliline yönelmiş olması değildir. Bunun daha derin nederderi vardır. Emek ürününün değer-biçimi, burjuva üretimde ürünün aldığı en soyut biçim değil, aynı zamanda en genel biçimdir, ve ürüne toplumsal üretimin özel bir türü damgasını vurur ve böylece ona özel tarihsel niteliğini verir. Bu durumda, eğer biz, bu üretim tarzına, toplumun her hali için doğa tarafından saptanılmış tek ve ebedî biçim gözüyle bakarsak, değer-biçiminin, meta-biçiminin, onun daha sonraki gelişmeleri olan para-biçiminin, sermaye-biçiminin, vb. ayırdedici niteliğini zorunlu olarak ihmal etmiş oluruz. İşte bunun için, değer büyüklüğünün ölçülmesinde emek-zamanının kabul edilmesini benimseyen iktisatçılarda, genel eşdeğerin en yetkin biçimi olan para konusunda çok garip ve çelişik düşüncelere raslıyoruz. Paranın bilinen tanımlarının artık geçerli olmadığı bankacılığı ele aldıkları zaman, bu durum en göze çarpıcı biçimde ortaya çıkar. Bu, değerde toplumsal biçimden ya da bu biçiminin maddi özden yoksun bir hayaletinden başka bir şey görmeyen, restore edilmiş bir merkantil sistemin (Ganilh. vb.) doğmasına yolaçmıştır. İlk ve son kez burada belirtmek isterim ki, ben klasik ekonomi politik deyince, yalnızca görünüşleri ele alan, bilimsel ekonominin uzun süre önce sağladığı malzemeyi durup dinlenmeden ağzında geveleyip duran ve burjuvazinin günlük kullanımı için en münasebetsiz olayların en aklauygun açıklamalarını arayan, bunun dışında da tuzukuru burjuvazinin onlar için dünyaların en iyisi olan kendi dünyaları ile ilgili bayağı düşüncelerini bilgiççe sistemleştinmeye ve bunları ebedî gerçeklermiş gibi ilan ettmeye kalkışan vülger ekonomiye karşılık, W. Petty'den beri, burjuva toplumundaki gerçek üretim ilişkilerini araştıran bir ekonomi bilimini anlıyorum.

[34] "İktisatçıların bir tek işlem biçimi vardır. Onlar için ancak iki tür kurum vardır: yapay ve doğal. Feodalizmin kurumları yapay kurumlar, burjuvazininkiler ise doğal kurumlardır. Bu durumlarıyla, kendileri gibi iki tür din kuran tanrıbilimcilere benziyorlar. Kendilerinin olmayan her din insan icadı, kendilerininki ise Tanrıdan çıkma. ... İşte bundan ötürüdür ki, bir zamanlar varolan tarih bundan böyle yoktur." (Karl Marx, Misère de la Philosophie, Reponse à la Philosophie de la Misère pur M. Proudhon, 1847. s. 113 [Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, Ankara 1975, s. 126-127].) Eski Yunanlıların ve Romalıların yalnızca yağma ile geçindikIerini tasavvur etmekle M. Bastiat gerçekten gülünç oluyor. Ne var ki, insanoğlu yüzlerce yıl yağmacılık ettiğine göre, ortada daima yağma edilecek bir şeylerin bulunması gerekir; yağma edilecek şeylerin durmadan üretilmesi gerekir. Böyle olunca, Yunanlılar ile Romalıların bile bazı üretim süreçleri olduğu anlaşılıyor, dolayısıyla da, tıpkı bizim modern toplumumuzun maddi temelini burjuva ekonomisinin oluşturması gibi, onların toplumlarının maddi temelini oluşturan bir ekonomileri olması gerekir. Belki de Bastiat, köleliğe dayanan üretim biçiminin bir yağma sistemine dayandığını söylemek istiyor. Öyleyse tehlikeli bir yerde yürüyor demektir. Aristoteles gibi dev bir düşünür köle emeğini değerlendirmede yanıldıktan sonra Bastiat gibi cüce bir iktisatçı, ücretli emeği değerlendirmede niçin doğru düşünüyor olsun? Bu fırsattan yararlanarak, Amerika'da yayınlanan bir Alman gazetesinde, benim Zur Kritik der Pol. Ökonomie, 1859, yapıtıma yöneltilen bir itirazı kısaca yanıtlamak istiyorum. O gazetenin değerlendirmesine göre, her özel üretim tarzı ve ona tekabül eden toplumsal ilişkiler, kısacası toplumun ekonomik yapısı, hukuksal ve siyasal üstyapının gerçek temelidir, ve buna belirli toplumsal biçimler tekabül eder; üretim tarzı, toplumsal, siyasal ve genel olarak entelektüel yaşamın niteliğini belirler [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Önsöz, s. 25, 26] şeklindeki görüşlerimin, maddi çıkarların egemen olduğu zamanımız için çok doğru oldukları, ama hıristiyanlığın egemen olduğu ortaçağ için, politikanın egemen olduğu Atina ve Roma için geçerli olmadığı öne sürülüyor. Her şeyden önce, ortaçağ ile eski dünya konusundaki bu kokuşmuş lafları bir başkasının bilmediğini sanması insana garip geliyor. Bununla birlikte, şu kadarı besbellidir ki, ne ortaçağ katoliklik ile, ne de eski dünya politika ile karnını doyurabilirdi. Tam tersine, şurada katolikliğin, burada politikanın niçin başrolü oynadığını açıklayan şey, orada yaşayan insanların yaşamlarını kazanma biçimidir. Bundan başka, örneğin, onun gizemli tarihini, toprak mülkiyeti tarihinin meydana getirdiğini bilmek için Roma Cumhuriyetinin tarihi ile biraz tanışıklık yeter. Üstelik gezginci şövalyeliğin toplumun her türlü ekonomik biçimleri ile bağdaşabileceğini sanmakla yaptığı yanılgının cezasını Don Kişot uzun zaman önce çekmiş bulunuyor.

[35] "Value is a property of things, riches of man. Value, in this sense,. necessarily implies exchanges,. riches do not." (Observations on some verbal disputes in Pol. Econ., particularly relating to value, and to supply and demand, London 1821, s. 16)

[36] "Riches are the attribute of man, value is the attribute of commodities. A man or a community is rich, a pearl or a diamond is valuable ... A pearl or a diamond is valuable as a pearl or diamond." (S. Bailey, l.c., s. 165, sq)

[37] Observations yazarı ile S. Bailey, Ricardo'yu, değişim-değerini nispî bir şey olmaktan çıkartıp mutlak bir şey haline getirmekle suçlar. Gerçek olan bunun tersidir. Ricardo, örneğin elmas ile inci gibi nesneler arasındaki, değişim-değeri olarak görünen ilişkiyi açıklamış ve görünüşlerin ardındaki gizli gerçek ilişkiyi, yani bunların birbirleriyle yalnızca insan emeğinin ifadeleri olarak ilişki içinde olduklarını aydınlığa kavuşturmuştur. Eğer Ricardo'nun izleyicileri Bailey'e biraz sertçe, ama hiç de kandırıcı biçimde karşılık veremiyorlarsa, bu, bunların Ricardo'nun yapıtlarında, değer ile değer-biçimi, ya da değişim-değeri arasındaki gizli ilişkiyi çözümlemeye yarayacak bir anahtar bulamamalarından ileri geliyor.




[1*] Shakespeare'in, Windsor'un Şen Kadınları oyunundaki Dame Quicly. -Ed.
[2*] Paris bir ayine değer. -ç.

[3*] Bizzat. -ç.

[4*] Bir şeyin, bir başka şeyin yerini tutması. -ç.

[5*] Marx, burada, Aristoteles'in Ethica Nicamachea adlı yapıtını anıyor. Bkz: Aristoteles opera ex recensione Immanuelis Bekkeri, Bd. 9, Oxinii 1837, s. 99-100. -Ed.

[6*] Aynı hızla. -ç.

[7*] Ki bu. -ç.

[8*] İş işten geçtikten sonra. -ç.





[1*] İngilizce ve Türkçe çeviride köşeli parantez [ ] içinde verilmiş ve "F.E." harfleri ile simgelenmiştir. -Ed.

[2*] Marx, kitabın adında değil, sayfa numarasında yanlışlık yapmıştır. Sayfa 37 yerine 36 yazmıştır. (Bu baskıda s. 615.) -Ed.

[3*] İngiliz parlamentosundaki konuşmaların resmi olarak yayınlandığı tutanaklar. -ç.

[4*] "Bu ülkenin zenginliği yönünden işte durum böyle. Ben kendi payıma, bu baş döndurücü servet ve kudret artışının varlıklı sınıflarla sınırlı olduğu inancında olsaydım, bunu kaygıyla ve acıyla karşılardım. Bu, çalışan halkın durumunu hiç dikkate almıyor. Belirttiğim ve sanırım doğru hesaplara dayanan bu artış, tamamıyla mülk sahibi sınıflarla sınırlı bir artıştır." -ç.