Altınci Kesim. - Normal İşgünü İçin Savaşım. Emek-zamanı Yasasıyla Zorunlu Sınırlandırma. İngiliz Fabrika Yasaları, 1833'ten 1864'e

Karl Marx
Sermayenin, işgününü, önce normal üst sınırına kadar uzatması ve ardından bundan da öteye, 12 saatlik doğal günün sınırına[135] uzatılması yüzyılları aldıktan sonra, 18. yüzyılın son üçte-birinde, makineleşmenin ve modern sanayiin doğuşuyla birlikte, bunu, yoğunluğu ve boyutları bakımından bir çığı andıran müthiş bir sınır tanımazlık izledi. Ahlakın ve doğanın, yaşın ve cinsiyetin, gecenin ve gündüzün bütün sınırları yıkıldı. Eski statülerdeki o çok yalın gündüz ve gece kavramları bile, öylesine karmakarışık hale geldi ki, daha 1860'ta bir İngiliz yargıcının, gündüzün ve gecenin ne olduklarını "hukuken" açıklayabilmesi için tam Talmud'a yaraşır bir bilgelik göstermesi gerekmişti.[136] Sermaye çılgın bir cümbüş içindeydi.

Önceleri bu yeni üretim sisteminin gürültü patırtısıyla şaşkına dönen işçi sınıfı, biraz kendine gelir gelmez, direnmeye başladı ve bu, ilk kez, makineleşmenin doğum yerinde, İngiltere'de oldu. Ne var ki, çalışan halkın 30 yılda koparabildiği ödünler sözden ibaret kaldı. Parlamento 1802 ve 1833 arasında 5 lş Yasası çıkardı, ama bunların uygulanması, gerekli memur giderleri vb. için bir kuruşluk ödenek koymamak kurnazlığını da gösterdi.[137]

Bunlar kuru harfler olarak kaldılar. "1833 Yasasından önce gençlerle çocuklar bütün gece, bütün gündüz ya da ad libitum, [Keyfe göre. -ç.] hem gece, hem gündüz çalışıyordu."[138]

Modern sanayi için normal işgünü, pamuklu, yünlü keten ve ipek fabrikalarını kapsayan 1833 tarihli Fabrika Yasası ile başlar. Sermayenin ruhu açısından, hiç bir şey, 1833'ten 1864'e kadar olan İngiliz Fabrika Yasaları tarihi kadar ilginç değildir. 1833 tarihli yasanın belirlediğine göre, normal fabrika işgünü, sabahın beşbuçuğundan akşamın sekizbuçuğuna kadardı; 15 saat süreyle, bu sınırlar içersinde, genç kimselerin (yani 13 ile 18 yaş arasında olan kimselerin) günün herhangi bir zamanında çalıştırılması yasaya uygundu; ancak yasada belirtilen bazı özel durumlar dışında hiç bir genç insan, bir gün içersinde 12 saatte fazla çalıştırılmayacaktı. Yasanın 6. maddesine göre, "yasada öngörülen bu gibi kişilere, her gün boyunca birbuçuk saatten az olmamak üzere, yemek. paydosu verilecek"ti. Dokuz yaşından küçük çocukların çalıştırılmaları, daha sonra belirtilen istisnalar dışı da yasaklanmıştı; 9 ile l3 yaş arasındaki çocukların çalışması, günde 8 saatle sınırlandırılmıştı. Bu yasaya göre, gece işi, yani akşam sekiz- buçukla sabah beşbuçuk arasındaki çalışma, 9 ile 8 yaş arasındaki herkese yasaklanmıştı.

Yasakoyucular, sermayenin yetişkin insan emeğini sömürme özgürlüğüne ya da kendı deyimleri lle "çalışma özgürlüğü"ne bir set çekmekten o kadar uzaktılar ki, Fabrika Yasasının böylesine feci sonuçlar vermesini engeliemek için özel bir sistem yarattılar.

Komisyon Merkez Kurulunun 28 Haziran 1833 tarihli ilk raporunda şöyle deniliyordu: "Bugün uygulanan fabrika sisteminin en büyük kötülüğü, bize göre, çocukların çalışma süresini, yetişkinlerin çalışma sürelerinin en üst sınırına kadar uzatma zorunluluğunu yaratmış olmasıdır. Bu kötülüğün önüne geçmenin tek yolu, yetişkinlerin çalışma sürelerine hiç dokunulmaksızın -çünkü böyle bir şey, bizce, çözümlenmesi istenen kötülükten daha büyük kötülük yaratabilir- çocukların iki posta halinde çalışmalarını saptayacak bir plan olabilir." ... Bu "plan" Vardiya Sistemi adı altında yürürlüğe kondu, ve böylece örneğin 9 ile 13 yaş arasındaki bir posta çocuk, sabah beşbuçuktan öğleden sonra birbuçuğa kadar, bir başka posta çocuk, öğleden sonra birbuçuktan gece sekiz buçuğa kadar "işe koşulacaktı" vb..

Fabrikatörlerin son yirmiiki yıl içersinde çıkarılmış olan çocukların çalışmaları ile ilgili bütün yasaları en vurdumduymaz biçimde görmezlikten gelmiş olmalarının ödülü olarak, yasa, daha da allanıp pullanmıştı. Parlamento, çıkardığı yasalarla, 1 Mart 1834'ten itibaren 11 yaşından küçük, 1 Mart 1835'ten itibaren 12 yaşından küçük, 1 Mart 1836'dan itibaren 13 yaşından küçük çocukların fabrikalarda sekiz saatten fazla çalıştırılamayacağını öngörüyordu. "Sermaye"nin üzerine titreyen bu "liberalizm", Dr. Farre, Sir A. Carlisle, Sir B. Brodie, Sir C. Bell, Mr. Guthrie, vb., kısacası, Londra'nın en seçkin doktorları ile operatörlerinin Avam Kamarası önünde gecikmenin tehlikeli olduğu konusunda tanıklık etmeleri üzerine, daha da dikkate değer bir durum aldı. Dr. Farre düşüncelerini daha kabaca ortaya koydu: "Her ne şekilde olursa olsun zamansız ölümlere yolaçılmasını önlemek için aynı ölçüde yasalar gereklidir, ve bu yol" (yani fabrikaların uyguladığı yöntem) "bu gibi ölümlere yolaçan en gaddarca şekil olarak görülmelidir. "[138a]

Fabrikatörlere karşı beslediği şefkat duyguları ile 13 yaşından küçük çocukları gelecek yıllar için Fabrika Cehenneminde haftada 72 saat çalışmaya mahkum eden aynı "reformcu" Parlamento, öte yandan da, özgürlüğü ancak damla damla veren Kölelikten Kurtuluş Yasasıyla, çiftlik sahiplerinin, zenci köleleri haftada 45 saatten fazla çalıştırmasını daha başlangıçta yasaklamıştı.

Ama, uzlaşmaya hiç niyeti olmayan sermaye, şimdi de yıllarca sürecek olan gürültülü bir propagandaya girişti. Bu propaganda, esas olarak, yaşları bakımından çocuk adı altında toplanan, çalışmaları 8 saat ile sınırlandırılan ve belli süre zorunlu öğrenim görmeleri gerekli yaştakilere yöneltilmişti. Kapitalist antropolojiye göre, çocukluk yaşı, 10'da, haydi bilemediniz 11'de sona ererdi. Fabrika Yasasının bütünüyle yürürlüğe gireceği zaman, yani o uğursuz 1836 yılı yaklaştıkça, imalatçılar güruhu da şamatayı artırıyordu. Gerçekten de, hükümetin gözünü öylesine korkutmayı becerdiler ki, hükümet, 1835'te çocukluk yaşının sınırının 13'ten 12'ye indirilmesini önerdi. Bu arada, dıştan gelen baskı daha da tehdit edici bir durum aldı. Ama Avam Kamarası daha fazlasına cesaret edemedi; 13 yaşından küçük çocukları, Juggernaut arabasının[14*] altına günde sekiz saatten fazla atmayı reddetti, ve 1833 Yasası tüm olarak yürürlüğe girdi. 1844 Haziranına kadar da değişmedi.

Yasanın, fabrika çalışmasını önce kısmen sonra da bütünüyle düzenlediği on yıl içersinde, fabrika denetmenlerinin resrni raporları, yasanın uygulanmasının olanaksızlığı konusundaki şikayetleri ile doluydu. 1833 tarihii yasa, her "genç kimse"nin ve "her çocuk"un, 12 ya da 8 saat çalışmasını, sabah beşbuçuk ile akşam sekizbuçuk arasındaki 15 saatlik sürede, işe başlama, yemek aralığı, yeniden işe başlama ve işi bitirme zamanlarının belirlenmesini, sermaye ağalarının keyfine bıraktığı gibi, farklı kişilere, çeşitli zamanlarda yemek paydosu verme yetkisini de verdiği için, bu baylar çok geçmeden yeni bir "vardiya sistemi" keşfettiler ve böylece yük-beygirleri belli duraklarda değiştirileceği yerde, yalnızca değişik duraklarda durmadan yeniden işe koşuldular. İlerde aynı konuya döneceğimiz için bu sistemin güzelliği üzerinde daha fazla durmayacağız. Ama ilk bakışta şurası apaçık görülüyor ki, bu sistem, Fabrika Yasasının bütününü yalnız ruhuyla değil, metniyle de geçersiz hale getiriyordu. Her çocuk ya da genç insanla ilgili olarak tutulan bu karmaşık muhasebe sistemi karşısında, fabrika denetmenleri, yasaların belirlediği emek-zamanı ve yemek paydoslarını nasıl uygulayabilirlerdi? Çok geçmeden fabrikaların çoğunda eski vahşet yeniden hortladı ve hiç bir ceza görmedi. İçişleri Bakanı ile yaptıkları bir görüşmede (1844) fabrika denetmenleri, bu yeni icadedilmiş vardiya sistemi altında herhangi bir denetimin olanaksızlığını gösterdiler.[139] Ne var ki, bu arada koşullar epeyce değişmişti. Fabrika işçileri, özelIikle 1838'den beri, Charter'i politik seçim sloganı yaptıkları gibi, On Saatlik Yasayı ekonomik seçim sloganı haline getirdiler. Fabrikalarını 1833 yasasına uygun olarak yöneten bazı fabrikatörler bile, cüretkarlıkları ya da daha şanslı yerel koşulları nedeniyle, yasalara uymayan sahte biraderlerinin ahlaka uymayan rekabetleri konusunda Parlamentoya muhtıralar yağdırmaya başladılar. Üstelik, fabrikatörler, birey olarak, o eski kazanç hırslarına gem vurmasalar da, fabrikatörler sınıfının sözcüleri ile siyasal temsilcileri, çalışanlara karşı bir cephe ve ağız değişikliği yapılmasını emretmişlerdi. Tahıl Yasalarının kaldırılması için kampanyaya girişmişlerdi, zafere ulaşmak için işçilerin yardımına gereksinmeleri vardı. Bu nedenle, yalnızca ekmeklerini çifte somuna çıkartmayı değil, serbest ticaretin mutluluk döneminde On Saatlik Çalışma Yasasının gerçekleştirilmesini de vaadediyorlardı.[140] Böylece, 1833 yasasını gerçekleştirmekten öte bir amaç taşımayan bir önleme karşı çıkmaya pek cesaret edemediler. En kutsal çıkarlarının, toprak rantının tehdit edilmesi karşısında toriler, düşmanlarının bu "alçakça hareketleri"ne[141] karşı insancıl bir öfkeyle gürlediler.

7 Haziran 1844 tarihli ek fabrika yasasının kökeni işte buydu. Bu yasa, 10 Eylül 1844'te yürürlüğe girdi. Yeni bir işçi grubunu, yani 18 yaşın üzerindeki kadınları himayesi altına alıyordu. Bunlar her bakımdan genç işçilere eşit duruma getiriliyordu; emek-zamanları oniki saat ile sınırlanıyor, gece çalışmaları yasaklanıyordu vb.. İlk kez yasakoyucu, yetişkinlerin çalışmasını doğrudan doğruya ve resmen denetim altında tutmaya kendini zorunlu görüyordu. 1844-1845 tarihli Fabrika Raporunda şu alaylı sözier vardı. "Yetişkin hanımların, haklarına bu şekilde müdahale edilmiş olmasından yakındıkları konusunda herhangi bir bilgi bana ulaşmış değildir."[142] Onüç yaşın altındaki çocukların emek-zamanı 6½ saate, ve bazı durumlarda da gene günde 7 saate indiriliyordu.[143]

"Sözde vardiya sistemi"nin kötüye kullanılmasından kurtulmak için yasa, diğerleri yanında, şu önemli hükümleri de getiriyordu: - "Çocukların ve gençlerin çalışma saatleri, bu çocuk ya da gençlerin, sabah işe başladıkları zamandan itibaren hesaplanacaktır." Böylece, örneğin, eğer A, sabah 8'de, B de 10'da işe başlarsa, B'nin işgününün, gene de A'nınki ile aynı saatte sona ermesi gerekecektir. "Zaman resmi saate göre hesaplanacaktır", örneğin, fabrikanın saati en yakın demiryolu istasyonunun saatine göre ayarlanacaktı. Fabrika sahibi, işin başlama, sona erme ve çeşitli yemek saatlerini gösteren "okunaklı" bir levha asacaktı. Öğleyin 12'den önce işe başlayan çocuklar, öğleyin 1'den sonra, tekrar çalıştırılamayacaktı. Böylece, öğleden sonraki ekip, sabah çalışan çocuklar ile kurulamayacaktı. Yemek paydosu için verilen birbuçuk saatin, "en az bir saati, öğleden sonra saat üçten önce verilecekti. .. ve aynı vardiya içine isabet edecekti. Yemek zamanı için en az 30 dakikalık bir aralık verilmeksizin, öğleyin saat birden önce hiç bir çocuk ya da genç beş saatten fazla çalıştırılamayacaktı." Bu sırada (yani yemek zamanında) "fabrikanın emek-sürecinin devam ettiği yerlerinde hiç bir çocuk ya da genç erkek veya kadın çalıştırılamayacak ya da buralarda bulunmayacaktı." vb..

Görüldüğü gibi, zaman sınırlarını, paydos saatlerini, askeri bir disiplinle saatin tik-takları ile düzenleyen bu hassaslık asla parlamentonun eseri değildi. Bütün bunlar, modern üretim biçiminin doğal yasaları olarak, koşullardan giderek doğmuştu. Bunların biçimlenmesi, resmen tanınması ve devlet tarafından ilan edilmesi, sınıfların uzun savaşımlarının sonucu olmuştur. Bunların ilk sonuçlarından biri, uygulamada, fabrikadaki yetişkin erkeklerin işgününün, aynı sınırlamalara bağlı olmasıdır; çünkü üretim süreçlerinin çoğunda, çocuklarla gençlerin ve kadınların elbirliği vazgeçilmezdi. Bunun için, 1844'ten 1847'ye kadarki dönemde 12 saatlik işgünü, Fabrika Yasasına bağlı bütün sanayi kollarında genel ve tekdüze bir uygulama olmuştur.

Bununla birlikte, fabrikatörler , bu "ilerleme"ye, bunu karşılayacak bir "gerileme" olmaksızın izin vermediler.

Bunların çabaları ile, Avam Kamarası, sömürülmeye uygun en küçük çocuk yaşını 9'dan 8'e indirdi; böylece, hem tanrısal yasaya, hem de insan yasasına uygun olarak kapitalistlerin hakları olan bir miktar daha fabrika çocuğu sağlanmış oldu.[144]

1846-47 yılları, İngiltere'nin ekonomik tarihinde, çığır açıcı yıllar olmuştur. Tahıl Yasaları ve pamuk ile öteki hammaddelerden alınan ithalat vergileri kaldırılmış; serbest ticaret, yaşam için yol gösterici yıldız ilan edilmiş; kısacası, mutluluk dönemi başlamıştı. Buna karşılık, aynı yıllarda, çartist hareket ile 10 saatlik işgünü savaşımı en yüksek noktasına ulaşmıştı. Onlar, öç almak için fırsat kollayan toriler arasında müttefikler bulmuşlardı. Başlarında Bright ile Cobden olmak üzere ikiyüzlü serbest ticaret ordusunun bağnazca direnmelerine karşın, uzun zamandır savaşımı verilen On Saatlik İşgünü, parlamentodan geçti. 8 Haziran 1847 tarihli yeni Fabrika Yasasına göre, 1 Temmuz 1847'den itibaren "genç kimseler" (13 ile 18 yaş arası) ve bütün kadın işçiler için işgünü, bir ön kısaltma yapılarak 11 saate indiriliyor, ve 1 Mayıs 1848'den o itibaren de işgünü, kesin olarak, 10 saatle sınırlandırılıyordu. Diğer yönlerden bu yasa, yalnızca 1833 ve 1844 yasalarını değiştiriyor ve tamamlıyordu.

Sermaye, şimdi de, yasanın, 1 Mayıs 1848'de tümüyle yürürlüğe girmesini engellemek için bir hazırlık kampanyasına girişti. Ve işçiler de, geçirdikleri deneyimlerle çok şey öğrendiklerini sanarak, kendi eserlerini yıkmakta, onlara yardımcı olacaklardı. Zaman kurnazca seçilmişti. "Şurasını da unutmamak gerekir ki, fabrika işçileri arasında, 1846-47'deki korkunç bunalımlar nedeniyle, iki yıldan fazla bir süre büyük bir ıstırap sürüp gitmişti; fabrikaların çoğu ya kısa süreli çalışmış ya da büsbütün kapanmıştı. İşçilerin büyük bir kısmı, bu nedenle çok güç duruma düşmüşlerdi; çoğu borçlanmıştı; bu yüzden, geçmiş kayıplarını telafi etmek, belki de borçlarını ödeyebilmek, eşyalarını rehinden kurtarmak ya da sattıklarının yerine yenisini almak ya da kendileriyle ailelerine yeni giysiler edinebilmek için, bugün artık daha uzun süre çalışmayı yeğleyeceklerini düşünmek yerinde olurdu."[145]

Fabrikatörler, bu koşulların doğal etkilerini, ücretlerde genellikle %10'luk bir genel indirim yaparak iyice artırmaya çalıştılar. Bu, deyim yerindeyse, yeni serbest ticaret çağının açılış kutlamasıydı. İşgünü 11 saate indirilir indirilmez, bunu, %81/3'lik bir indirim izledi, ensonu 10 saate indirilince bu ücretlerdeki indirim de iki katına çıkartıldı. Demek ki, koşulların elverdiği anda, ücretlerde, en az %25 bir indirim yapılmış oluyordu.[147] İşte böylesine uygun koşullar altında, 1847 yasasının kaldırılması için fabrika işçileri arasında faaliyete geçildi. Bu girişim sırasında, söylenen yalanın, verilen rüşvetin, yapılan tehdidin sınırı yoktu. Ama hepsi boşa gitti. "Yasanın kendilerini ezdiği" yolunda yarım düzine dilekçe veren işçiler, sonradan yapılan sözlü soruşturmada, bunların; kendilerıne zorla imzalatıldığını söylediler. "Kendilerini ezilmiş hissettikleri doğruydu, ama onları asıl ezen bu yasa değildi."[147]

Fabrikatörler işçileri diledikleri gibi konuşturmayı başaramayınca, bu kez de, hem basında, hem parlamentoda, onlar adına daha yüksek perdeden feryada başladılar. Fabrika denetmenlerini, Fransız Ulusal Konvansiyonunun devrimci üyelerine benzeterek, zavallı fabrika işçilerini kendi sözde insancıl heveslerine acımasızca feda etmekle suçladılar. Bu manevra da başarısızlığa uğradı. Fabrika denetmeni Leonard Horner, hem kendisi, hem de yardımcıları aracılığı ile, Lancashire fabrikalarında birçok tanık dinledi. Dinlenen işçilerin %70 kadarı 10 saatlik işgunünden, çok daha küçük bir yüzdesi, 11 saatlik işgününden ve pek küçük bir azınlığı da 12 saatlik işgününden yana olduklarını söylediler.[148]

Diğer bir "dostça" çıkış, yetişkin erkekleri 12 ile 15 saat arasında çalıştırmak ve bunu, proletaryanın kalbinin ta derinliklerinde yatan bir özlemin kanıtı olarak her yana yaymaktı. Ne var ki, "acımasız" fabrika denetmeni Leonard Horner, gene karşılarındaydı. "Aşırı çalışanlar"ın çoğunluğu şöyle diyordu: "Daha düşük ücretle on saat çalışmayı yeğleriz, ama bunu seçmek elimizde değil; aramızda o kadar çok işsiz var ki (örneğin, iplikçilerin pek çoğu başka çıkar yol bulamadıkları için, bölük-pörçük çalışarak çok düşük ücret alıyorlar) daha uzun süre çalışmayı kabul etmediğimiz zaman, bunlar hemen yerimizi alabilirler; bu durum karşısında ya daha uzun süre çalışmaya razı olacaksınız, ya da büsbütün işten atılmaya."[149]

Böylece sermayenin hazırlık kampanyası başarısızlıkla sonuçlandı, ve On Saatlik Yasa 1 Mayıs 1848'de yürürlüğe girdi. Ama bu sırada, liderleri tutuklanan ve örgütü dağıtılan çartist partinin uğradığı başarısızlık, İngiliz işçi sınıfının kendi gücüne olan güvenini sarstı. Aradan çok geçmemişti ki, Paris'teki Haziran ayaklanması ile bu ayaklanmanın kanlı bir biçimde bastırılması, Kıta Avrupasında olduğu kadar İngiltere'de de egemen sınıfların bütün fraksiyonlarını, toprak ağaları ile kapitalistleri, borsa kurtları ile dükkancıları, himayeciler ile serbest ticaretcileri, hükümet ile muhalefeti, rahipler ile zındıkları, genç orospular ile yaşlı rahibeleri, mülkiyetin, dinin, ailenin ve toplumun kurtarılması ortak feryadında birleştirdi. İşçi sınıfı, her yerde lanetlenmiş, yasa-dışı ilan edilmiş ve suçlanmıştı. Artık fabrikatörlerin elini-kolunu bağlayan bir şey kalmamıştı. Şimdi yalnızca On Saatlik Yasaya karşı değil, 1833'ten beri emek-gücünün "serbestçe" sömürülmesini bir ölçüde sınırlandırmayı amaçlayan bütün yönetmeliğe karşı da açıkça başkaldırdılar. Bu, isyancı kapitalistlerin "ellerinin" derilerinden başka kaybedecek bir şeyleri olmadığı için son derece ucuz, alaylı bir dikkatsizlik ve terörcü bir enerjiyle iki yıldan fazla sürdürülen kölecilikten yana minyatür bir isyanıydı.

Bundan sonra olanları anlayabilmemiz için, 1833, 1844 ve 1847 fabrika yasalarını, biri öbürünü değiştirmediği sürece, her üçünün de yürürlükte olduğunu anımsamamız gerekir: bunlardan hiç birisi, 18 yaşın üzerindeki erkek işçilerin işgününü sınırlamadığı gibi, 1833'ten beri, sabah beşbuçuktan akşam sekizbuçuğa kadar 15 saat yasal "gün" olarak kalmıştı, ve bu sınırlar içerisinde önce 12 sonra 10 saatlik iş, gençler ile kadınların belirlenen koşullar altında çalışma süresi olarak saptanmıştı.

Fabrikatörler şurada burada gençlerle kadın işçilerin bir kısmını, çoğu zaman da yarısını işten çıkarmaya ve ardından yetişkin erkeklerin hemen hepsini yeniden gece işinde çalıştırmaya başladılar. On Saatlik Yasa başka seçenek bırakmıyor diye haykırıyorlardı.[150]

İkinci adımları, yasaların tanıdığı yemek paydosları ile ilgiliydi. Şimdi bu konuda fabrika denetmenlerini dinleyelim: "Çalışma saatlerinin on saatle sınırlandırılmasından beri, fabrikatörler, düşüncelerini henüz daha tam anlamıyla uygulamamakla birlikte, çalışma saatlerinin sabah 9'dan akşam 7'ye kadar olması karşısında, yasanın gereklerini, sabah 9'dan önce bir saat ve akşam 7'den sonra yarım saat [yemek paydosu] vermek suretiyle karşılamayı deniyorlar. Şimdi bazı durumlarda, bir saat ya da yarım saat yemek paydosuna izin vermekle birlikte bu birbuçuk saatin herhangi bir kısmını, fabrika işgünü içinde vermek zorunda olmadıklarında ısrar ediyorlar."[151] Bu durumda fabrikatörler, 1844 yasasının yemek saatleriyle ilgili çok kesin hükümlerini işçilerin, fabrikaya gelmeden ve fabrikadan çıktıktan sonra -yani evlerinde- yemelerine içmelerine izin vermek şeklinde anlıyorlardı. Ve işçilerin öğle yemeklerini sabah saat 9'dan önce yemelerinde ne gibi bir sakınca olabilirdi? Ne var ki, Krallık hukukçulariı yasada öngörülen yemek zamanlarının, "çalışma saatleri sırasında verilecek paydoslarda olması gerektiğine ve böyle bir aralık verilmeksizin sabah 9'dan akşam 7'ye kadar 10 saat sürekli çalışmanın yasalara uygun olmadığına" karar verdiler.[152]

Sermaye, bu hoş gösterilerden sonra, 1844 yasasının lafzına uygun düşen ve bu nedenle de yasal olan bir adımla ayaklanmasına bir giriş yaptı.

1844 yasası, kuşkusuz, 8 ile 13 yaş arasındaki çocukların, öğleden önce çalıştırıldıklarında, öğleden sonra saat 1'den itibaren yeniden çalıştırılmasını yasaklıyordu. Ama, çalışma zamanı öğleyin 12'de ya da daha sonra başlayan çocukların 6½ saatlik çalışma sürelerini hiç bir şekilde düzenlememişti. Sekiz yaşında bir çocuk, öğleyin işe başlasa 12'den 1'e kadar bir saat, öğleden sonra 2'den 4'e kadar iki saat, akşam 5'ten 8.30'a kadar 3½ saat olmak üzere, yasaya uygun olarak, toplam 6½ saat çalıştırabilirdi. Ya da daha iyisi, bunların çalışmalarını, yetişkin erkek işçilerin 8.30'a kadar süren çalışmalarıyla aynı zamana raslatmak için fabrikatörlerin, bunları, öğleden sonra 2'ye kadar işe başlamamaları yeterdi; böylece bunları, hiç aralık vermeden akşam 8.30'a kadar fabrikada tutabilirlerdi. "Ve şimdi açıkça kabul edilmektedir ki, İngiltere'de fabrikatörlerin, makinelerini, günde on saatten fazla çalıştırma istekleri sonucu, bütün gençlerle kadın işçiler fabrikadan çıktıktan sonra, çocukları, yetişkin erkeklerle birlikte saat 8.30'a kadar çalıştırmaları yaygın bir uygulama halini almıştır."[153] İşçilerle fabrika denetmenleri, hem sağlık, hem de ahlak yönünden bu uygulamaya itiraz ettiler; ama Sermaye şu yanıtı verdi:

"Sözleşmelerimin ağırlığı başımın üstünde duruyor! "

"Ben, yasadan, senedimin cezasını ve karşılığını istirham ederim."[15*]

Gerçekten de, 26 Temmuz 1850 tarihinde Avam Kamarasının önüne serilen istatistiklere göre, bütün protestolara karşın, 18 Temmuz 1850'de 257 fabrikada 3.742 çocuk bu "uygulamanın" konusu idi.[154] Ne var ki, bu da yetmemişti. Sermayenin keskin gözleri, 1844 yasasının, en az yarım saatlik paydos vermeksizin öğleden önce 5 saat çalışmaya izin vermediği halde, öğleden sonraki çalışma için böyle bir kayıt koymadığını keşfetmişti. Böylece, 8 yaşındaki çocukları hiç aralıksız 2'den 8.30'a kadar çalıştırma zevkinin yanısıra, bütün bu süre içersinde aç bırakma zevkini de tatmış oluyordu.

"Daima onun kalbi "

"Böyle diyor: senet."[155] [16*]

1844 yasasının çocukların çalışmasını düzenleyen lafzına, böylece Shylock cimriliği ile sıkısıkıya sarılmış, ama aynı yasanın "gençlerle kadınların" çalışmasını düzenleyen hükümlerine açıktan açığa başkaldırmıştır. Anımsanacağı gibi "sözde vardiya sistemine" son vermek bu yasanın başlıca hedefi ve amacıydı. Efendiler ayaklanmalarına şu basit bildiri ile başladılar: 1844 yasasının, gençlerin ve çocukların, işverenin arzusuna göre 15 saatlik günün ufak bölümlerinde ad libitum kullanılmasını yasaklayan hükümleri, emek-zamanı 12 saat olarak saptandığı sürece "nispeten zararsız"dı. Ama, On Saatlik Yasa altında, bu "ıstırap verici bir güçlük" halini almıştı.[156] Fabrikatörler, denetmenlere, büyük bir soğukkanlılıkla, yasanın lafzı üstüne çıkarak eski sistemi kendi hesaplarına, yeniden uygulayacaklarını söyledileriler.[157] "Onlara daha yüksek ücret ödeyebilmek için", kafalarına yanlış düşünceler sokulmuş işçilerin çıkarlarına hareket etmiş olacaklardı. "On Saatlik Yasa altında, Büyük Britanya'nın sınai üstünlüğünü sürdürmenin mümkün olan tek planı buydu." "Vardiya sistemindeki düzensizlikleri farketmek belki biraz güç olabilirdi; ama ne çıkar? Fabrika denetmenleri ve yardımcılarını ufak-tefek güçlüklerden kurtarmak için, bu ülkenin büyük üretim çıkarı ikincil bir konu haline mi getirilecekti?"[158]

Bütün bu bahanelerin doğal hiç bir yararı olmadı. Fabrika denetmenleri mahkemeye başvurdular. Ama çok geçmeden, fabrikatörler, İçişleri Bakanı Sir George Grey'i öyle bir dilekçe yağmuruna tuttular ki, 5 Ağustos 1848 tarihli genelgeyle, bakan, denetmenlere, "genç işçilerin, yasada öngörülenden daha uzun süre fiilen çalıştırıldıklarına inandırıcı nedenler bulunmadıkça, yasa metnine uyulmadığı ya da bunların vardiya ile çalıştırıldıkları konusunda fabrika sahipleri aleyhine rapor verilmemesi" için tavsiyede bulundu. Bunun üzerine fabrika denetmeni J. Stuart, bu sözde vardiya sisteminin 15 saat süreyle bütün İskoçya'da uygulanmasına izin verdi, ve çok geçmeden eski duruma dönülmüş oldu. İngiliz fabrika denetmenleri; bir yandan da, İçişleri Bakanının yasayı keyfi olarak yürürlükten kaldıracak yetkisi olmadığını açıklayarak bu kölecilikten yana ayaklanmaya karşı yasal kovuşturmaya devam ettiler.

Mahkemeler, yani taşra sulh yargıçları -Cobbett'in deyimiyle "Bu Ücretsiz Büyük Yargıçlar"- beraat kararı verdikten sonra, kapitalistleri, yargıç önüne çıkarmanın ne gereği vardı? Bu mahkemelerde, efendiler, kendi kendilerinin yargıcı durumunda idiler. Bir örnek: Kershaw, Leese ve Ortakları firmasından pamuk iplikçisi Eskrigge adında biri, bölgesindeki fabrika denetmenine, fabrikasında uygulanacak vardiya sistemi ile ilgili bir plan vermişti. Olumsuz yanıt alınca önce hiç ses çıkarmadı. Birkaç ay sonra, Robinson adında. gene bir pamuk iplikçisi -eğer bu adam Robinson'un uşağı Cuma değilse bile herhalde Eskrigge'nin bir akrabası olmalı- Eskrigge'nin icat ettiği vardiya planının aynısını uygulama suçlaması ile Stockport sulh yargıcının karşısına getirildi. Mahkeme dört yargıçlıydı, bunların üçü pamuk iplikçisiydi ve başlarında da aynı Eskrigge bulunuyordu. Eskrigge, Robinson'u beraat ettirdi, ve bu durumda, Robinson için hak olan şey, Eskrigge için de elbette sözkonusu olacaktı. Ve o da kendi verdiği karardan yararlanarak, fabrikasında bu sistemi hemen uygulamaya geçti.[159] Bizzat bu mahkemenin bileşimi yasanın çiğnenmesiydi.[160] Denetmen Howell bu hukuk komedilerine "derhal bir çare bulunmalıdır" diye feryat eder: "Ya yasalar, bu gibi mahkeme kararlarına uyacak şekilde değiştirilmelidir, ya da bu gibi davalar açıldıgı zaman ... verecekleri kararlar yasalara uygun düşecek daha dürüst mahkemelerde görülmelidir. Bence en iyisi maaşlı yargıçların atanmasıdır."[161]

Krallık hukukçuları, 1844 yasasının patronlar tarafından yapılan yorumunun saçma olduğunu ilan ettiler. Ama "Toplumun Kurtarıcıları" yollarından saptırılmalarına gözyumacak gibi değillerdi. Leonard Horner raporunda şöyle diyordu: "Yasanın uygulanması için yedi ayrı mahkemede açtığım on davadan, sulh yargıçlarından ancak birisi yasayı destekledi. ... Yasanın böylesine uygulanmaması karşısında artık dava açmanın gereksizliğine karar verdim. 1844 yasasının işsaatlerinde düzeni sağlamak amacıyla konulan hükümleri ... böylece benim bölgemde (Lancashire) artık yürürlükte değildir. Ne ben, ne de birlikte çalıştığımız denetmen yardımcıları, vardiya ile çalışan bir fabrikayı denetlediğimiz zaman, gençlerle kadınların günde on saatten fazla çalıştırılmadıklarından emin değiliz. ... 30 Nisandan beri benim bölgemde, vardiya ile çalışan fabrikaların sayısı 114'e ulaşıyordu, ve bu rakam hızla artmaktadır. Genellikle fabrikada çalışma saati, sabah 6'dan akşam 7½'ye kadar, 13½ saate inmiştir. ... ve bazı durumlarda da sabah 5½'den akşam 8½'ye kadar, 15 saate çıkmaktadır."[162] Daha 1848 Aralığında, Leonard Horner'iri elinde, bu vardiya sistemi altında hiç bir denetim sisteminin bu muazzam aşırı-çalışmaya engel olamayacağını oybirliği ile belirten 65 fabrikatör ile 29 fabrika gözcüsünün listesi vardı.[163] 15 saatlik çalışma sırasında aynı çocuklarla genç insanlar iplik atelyesinden dokuma atelyesine, bir fabrikadan ötekine aktarılıyordu.[164] Nasıl olur da, "vardiya sistemi adı altında, 'işçiler'i sonu gelmez tertipler içersinde, bir orada bir burada kullanan, her allahın günü herkesin çalışma ve dinlenme saatlerini durmadan değiştiren ve böylece belli bir ekibi aynı zamanda aynı işyerinde bulmayı olanaksız hale getiren bir düzende denetim görevi yerine getirilebilir?"[165]

Ama fiilen uygulanan bu aşırı-çalıştırma bir yana bırakılırsa, bu sözde vardiya sistemi, kapitalist hayalgücünün bir ürünüydü ve Fourier'nin alaycı "Courtes seances" tablosu, bu fanteziyi, ancak, "emeğin cazibesi" yerine "sermayenin cazibesi" sözleri konulduğu zaman geride bırakabilirdi. Örneğin, "saygıdeğer" basının, "biraz dikkat ve iyi bir yöntemle nelerin başarılabileceğine" örnek diye övdüğü şu fabrikatör planlarına bir gözatalım. Çalışan personel, bazan 12-14 kategoriye ayrılıyor ve bunlar da durmadan birinden diğerine aktarılıyorlardı. Fabrikanın 15 saatlik çalışma süresi boyunca, sermaye, işçiyi, bazan 30 dakika, bazan bir saat fabrikaya çekiyor, sonra tekrar dışarı atıyor ve onu bölük-pörçük sürelerle tazı gibi bir oraya bir buraya koşturuyor ve 10 saatlik çalışma tamamlanana kadar hiç yakasını bırakmadan bu böyle sürüp gidiyordu. Tıpkı sahnede olduğu gibi, aynı kişiler, her perdenin çeşitli sahnelerinde sırayla sahneye çıkıyorlardı. Ve bir aktörün oyun boyunca sahneye ait olması gibi, işçiler de, geliş-gidiş saatleri hesaba katılmazsa, 15 saat süreyle fabrikaya aittir. Böylece, dinlenme saatleri, delikanlıları meyhaneye, kızları kerhaneye sürükleyen zoraki tembellik saatleri haline geliyordu. Kapitalistin, çalıştırdığı işçi sayısını artırmaksızın, makinelerini 12 ila 15 saat süreyle devamlı çalıştırmak için her gün icadettiği yeni bir hile ve kurnazlık sonucu, işçiler, yemeklerini, bazan şu bazan da bu zaman aralığında atıştırmak zorunda kalıyorlardı. On saatlik işgünü için girişilen hareketler sırasında, patronlar, işçi sürüsünün, 10 saatlik çalışmaya karşılık 12 saatlik ücret almak amacıyla sağasola başvurduklarını haykırıyorlardı. Oysa şimdi, madalyonu, tersine çevirmişlerdi. Emek-gücü üzerindeki 12 ile 15 saatlik efendiliklerine karşılık, 10 saatlik ücret ödüyorlardı.[166] Oyunun özü buydu; on saatlik çalışma yasasının patronca yorumu böyleydi! Tahıl Yasasına karşı girişilen hareket sırasında tam 10 yıl, işçilere, tahılın serbest ithali ve İngiliz sanayiinin sahip olduğu olanaklarla 10 saatlik çalışmanın kapitalistleri zengin etmeye yeteceğini, insanlık aşkıyla terler dökerek, kuruşu kuruşuna hesaplayarak anlatmaya çalışan işte bu aynı numaracı serbest ticaretçilerdi.[167] Sermayenin giriştiği bu ayaklanma, ensonu iki yıl sonra, İngiltere'deki dört büyük mahkemeden birinin, Maliye Mahkemesinin (Court of Exchequer) verdiği bir kararla, sonunda, tacını giydi. Bu mahkeme, 8 Şubat 1850'de, bir dava sonunda, fabrikatörlerin kuşkusuz 1844 yasasının ruhuna aykırı hareket ettiklerini, ama bizzat bu yasanın da, onu anlamsız hale getiren bazı sözcükleri içerdiğine karar verdi. "Bu karar ile On Saatlik Yasa yürürlükten kalkmış oluyordu."[168] Şimdiye kadar vardiya sistemini gençlerle kadınlara uygulamaktan çekinen patronlar, bu karara dörtelle sarıldılar.[169]

Ama sermayenin görünüşteki bu kesin yengisinin ardından, derhal bir tepki doğdu. Emekçi halk, şimdiye kadar, katı ve eksilmeyen bir direnme göstermekle birlikte pasif bir tutumdaydı. Oysa şimdi, Lancashire ve Yorkshire'da tehditedici protesto toplantıları yapıyorlardı. Göstermelik On Saatlik Yasa düpedüz dalavereydi, parlamento aldatmasıydı ve hiç bir zaman da varolmamıştı! Fabrika denetmenleri, sınıflar arası husumetin inanılmaz bir gerilim noktasına ulaştığı konusunda, hükümeti, derhal uyardılar. Patronlardan bazıları da kendi aralarında mırıldanıyorlardı: "Yargıçların çelişik kararları yüzünden, işler büsbütün anormal ve anarşik bir hal aldı. Yorkshire'de ayrı yasa uygulanır, Lancashire'da ayrı; Lancashire'ın bir kasabasında uygulanan bir yasayla, hemen komşu kasabada uygulananlar birbirini tutmaz. Büyük kasabalardaki fabrikatörler yasalara uymamanın yollarını bulurlar, oysa taşradaki fabrikatörler vardiya sistemi için yeterli işçi bulamadıkları gibi, işçileri bir fabrikadan ötekine taşıma olanağına hiç sahip değillerdir." vb.. Oysa sermayenin doğuştan gelen ilk hakkı, emek-gücünün, bütün kapitalistlerce eşit olarak sömürülmesidir.

Bu koşullar altında, patronlarla işçiler arasında, 5 Ağustos 1850 tarihli ek fabrika yasasında, parlamentonun mührünü taşıyan bir uzlaşmaya varıldı. "Gençler ve kadınlar" için işgünü, haftanın ilk beş günü için 10 saatten 10½ saate çıkarıldı, cumartesi gtinü için de 7½ saate indirildi. Çalışma sabah 6'dan akşam 6'ya kadar devam edecek,[170] yemek zamanı için 1½ saatten az olmamak üzere paydos yapılacak ve bu yemek zamanlan herkes için aynı anda olup 1844 yasası koşullarına uygun olacaktı. Burunla, vardiya sistemine bütünüyle son venilmiş oluyordu.[171] Çocukların çalışmalarıyla ilgili olarak 1844 Yasası yürürlükte kalacaktı.

Bir kısım patronlar eskiden olduğu gibi bu kez de, proletaryanın çocukları üzerinde özel senyörlük hakları sağlamışlardı. Bunlar ipek fabrikatörleri idi. 1833'te kurt gibi ulumuşlardı: "Eğer her yaştan çocukların günde 10 saatlik çalışma özgürlükleri gedi alınırsa, bu, onlların işlerini durdurabilirdi."[172] Yeterli sayıda 13 yaşından büyük çocuk satınalmak, onlar için olanaksız olacaktı. Diledikleri ayrıcalığı koparttılar da. Öne sürdükleri bahanenin, kasıtlı bir yalan olduğunu daha sonraki bir araştırma ortaya koymuştur.[173] Ne var ki, bütün bunlar, 10 yıl süreyle, işlerini görebilmeleri için tabürelere oturmak zorunda bırakılan küçücük çocukların kanından günde 10 saat ipek eğirmekten onları alıkoymamıştır.[174] 1844 yasası, gerçi bunları, 11 yaşından küçük çocukları günde 6½ saatten fazla çalıştırma "özgürlüğünden yoksun bırakmıştı". Ama, öte yandan da, bunlara, 11 ile 13 yaşları arasındaki çocukların günde 10 saat çalıştırılma ayrıcalığını tanıdığı gibi, öteki fabrika çocukları için zorunlu olan öğrenimden de bu zorunluluğu kaldırmıştır. Bu kez bahane şuydu: "Üzerinde çalıştıkları kumaşın çok ince ve narin dokusu, bu çocukların ancak bu tür fabrikalara çok küçük yaşta girmeleriyle elde edilebilecek, hafif, kıvrak bir çalışmayı gerektirir."[175] Çocuklar, tıpkı Güney Rusya'da boynuzlu hayvanların, derileriyle yağları için boğazlanmaları gibi, salt hafif ve kıvrak parmakları için boğazlanıyordu. Ensonu, 1850'de, 1844'te verilen ayrıcalık, ipek bükme ve ipek eğirme bölümleriyle sınırlandı. Ama gene, "özgürlüğü" elinden alınan sermayeye ödün vermek için, 11 ila 13 yaşındaki çocukların çalışma zamanı 10'dan 10½ saate çıkarıldı. Bahane: "İpek fabrikalarında çalışma öteki dokuma fabrikalarından daha hafifti ve diğer yönlerden de sağlığa çok daha az zararlıydı."[176] Resmi sağlık araştırmaları sonradan bunun tersini tanıtladı: "Ortalama ölüm oranı ipek bölgelerinde çok daha yüksektir, ve kadın nüfus arasında hatta Lancashire'daki pamuk bölgelerinden de fazladır."[177] Fabrika denetmenlerinin her altı ayda bir yeniledikleri protestolarına karşın, bu kötülük hala devam edip gitmektedir.[178]

1850 yasası, sabah 6'dan akşam 9'a kadar 15 saatlik çalışmayı, yalnız. "genç kimseler ile kadınlar için", sabah 6'dan akşam 6'ya, 12 saate indirdi. Bu haliyle, bu yasa, bütün çalışma süresi 6½ saati aşmamak üzere, bu süreden yarım saat önce ve 2½ saat sonra çalışan çocukları etkilememiş oluyordu. Tasarı tartışılırken, fabrika denetmenleri, parlamentoya bu bozukluktan doğan kötüye kullanmalar üzerine istatistikler verdiler. Ama hiç bir işe yaramadı. Kafaların içinde, bolluk yıllarında yetişkin erkeklerin işgünlerini, çocukların yardımıyla tekrar 15 saate çıkarmak gibi bir art niyet vardı. Bunu izleyen üç yıl içindeki denemeler, böyle bir girişimin, yetişkin erkek işçilerin direnmesiyle başarısızlığa uğrayacağını gösteriyordu. 1850 yasası, bu nedenle, "çocukların, gençler ve kadınların sabahları fabrikaya gelmeden, akşamları da fabrikadan ayrılmalarından sonra çalıştırılmalarını" yasaklayarak, ensonu 1853'te tamamlandı. Böylece, birkaç istisna dışında, 1850 Fabrika Yasası, kapsadığı sanayi kollarındaki bütün işçilerin işgünlerini düzenlemiş oluyordu.[179] İlk fabrika yasasının kabulünün üzerinden yarım yüzyıl geçmişti.[180]

Yasakoyucu, ilk kez, başlangıçta koyduğu sınırların dışına, "1845 Basma Fabrikası Yasası" ile çıktı. Sermayenin bu yeni "aşırılıktan", duyduğu hoşnutsuzluk, yasanın her satırından anlaşılır. 8 ile 13 yaş arasındaki çocuklar ile kadınlar için işgününün sınırlarını, yemek için hiç bir yasal paydos vermeksizin, sabah 6 ve akşam 10 olmak üzere 16 saat olarak saptıyordu. 13 yaşından büyük erkeklerin, gece-gündüz istenildiği gibi çalıştırılmalarına izin veriyordu.[181] Bu yasa, tam bir parlamenter başarısızlıktır.[182]

Bununla birlikte, konulan ilke, modern üretim biçimininen karakteristik yaratığı olan büyük sanayi kollarında zafer kazanmıştı. Bunların 1853-1860 arasında gösterdiği olağanüstü gelişme, fabrika işçilerinin hem fizik, hem moral yönden yeniden doğuşları ile elele, en kör gözleri bile açtı. Yasal sınırlamalar ile düzenlemelerin, yarım yüzyıl süren bir iç savaş sonucu kendilerinden adım adım sökülüp alındığı patronlar, hala "serbest" olan sömürü alanları ile kendi durumları arasındaki karşıtlığı gereksiz bir gösteri havası içinde belirtiyorlardı.[183] "Ekonomi Politik"in yalancı pehlivanları, şimdi, yasayla belirlenmiş bir işgününün zorunluluğunu takdir etmenin, mensup oldukları "bilim dalı"nın kendine özgü yeni bir buluşu olduğunu ilan ediyordu.[184] Kolayca anlaşıldığı gibi, fabrika kodamanları, kaçınılmaz sonuca boyun eğip onunla uzlaştıktan sonra, sermayenin direnme gücü gitgide zayıfladı, oysa aynı sıralarda, işçi sınıfının saldırı gücü, doğrudan bu sorunla, ilişkili olmayan toplumun sınıflarındaki müttefiklerinin sayısı ile birlikte arttı. 1860'tan sonraki daha hızlı ilerlemenin nedeni budur.

Boyacılık ile ağartıcılık bütünüyle 1860 yılında[185] örgü ve çorap yapımı 1861'de, 1850 tarihli fabrika yasasının kapsamı içersine alındı.

Çocukların çalıştırılması konusunda kurulan komisyonun (1863) ilk raporu sonucu, (yalnız çömlekçiler değil) bütün seramikçiler , kibritçiler , kapsülcüler, kartuşçular , halıcılar, kadifeciler ve daha pek çok işkolu, "işlemecilik" adı altında, yasanın kapsamı içersine alındı. 1863 yılında, açık havada yapılan ağartıcılık[186] ve fırıncılık, özel yasaların kapsamına alındı; adı geçen ilk işkolunda gençler ile kadınların geceleri (akşam 8'den sabah 6'ya kadar) çalışmaları, ikincinde 18 yaşından küçük fırın işçilerinin, akşam 9 ile 5 arasında işe koşulmaları yasaklanmıştı. Tarım, madencilik ve ulaşım araçları dışında İngiliz sanayiinin bütün önemli kollarını, yararlandıkları "özgürlükler"den yoksun bırakmakla tehdit eden aynı komisyonun daha sonraki önerilerine ilerde değineceğiz.[187]