Dipnotlar - ONBİR & ONİKİ & ONÜÇ & ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM

[204] Bu vülger iktisatçılar, emeğin piyasa fiyatının arz ve taleple belirlenmesi konusunda Arşimet'i tepetaklak ederek, dünyayı yerinden oynatmak için değil, hareketini durdurmak için dayanak noktası bulduklarını hayal etmekle, bu temel yasadan habersiz görünüyorlar.

[205] Daha fazla ayrıntı dördüncü kitapta [ciltte] verilecektir.

[206] "Bir toplumun emeği, yani ekonomik zamanı belli bir miktardır, diyelim, bir milyon insanın günde on saati ya da on milyon saattir. ... Sermayenin bir artma sınırı vardır. Bu sınıra, belli bir dönemde, kullanılan ekonomik zamanın fiili büyüklüğü ile ulaşılabilir:" (An Essay on the Political of Nations. London 1821, s. 47, 49.)

[207] "Bir çiftçi kendi emeğine güvenmemelidir, eğer güvenirse bence bundan zararlı çıkar. Onun işi, genel bir gözetim olmalıdır: harmancısını gözetlemek zorundadır, yoksa, ücretlerini, harmanlanmayan tahıl olarak kaybetmiş olur; orakçısının, biçicisinin, vb denetlenmesi gerekir; her zaman çitlerinin etrafını dolaşmalı, ihmal edilmiş mi edilmemiş mi görmelidir; tek bir yere bağlanırsa olacağı budur zaten!" ([J Arbuthnot,] An Inquiry into the Connexion between the Present Price of Provisions and the Size of Farms etc., By a Farmer, London 1773, s. 12) Bu kitap çok ilginç. Burada, "kapitalist çiftçinin" ya da daha açık adıyla "tüccar çiftçinin" oluşumu incelenebilir ve yalnızca yaşaması için gerekli şeylerle yetinmek durumunda bulunan küçük çiftçi aleyhine kendisini yüceltmesi görülebilir. "Kapitalistler sınıfı, başlangıçta kısmen ve ensonu tamamen el ile çalışma zorunluluğundan kurtulmuş oldular." (Textbook of Lectures on the Political Economy of Nations, By the Rev, Richard Jones, Hertford 1852, Lecture III, s. 39)

[207a] Modern kimyada, ilk kez Laurent ve Gerhardt tarafından geliştirilmiş olan molekül teorisi de bundan başka bir yasaya dayanmaz. [Üçüncü baskıya ek.] — "Kimya ile yakından ilişkisi bulunmayanlar için çok açık olmayan bir ifadeyi açıklamak amacıyla, biz, burada, yazarın, ilk kez 1843 yılında C. Gerhardt'ın homolog diziler adını verdiği karbon bileşimlerinden sözettiğine değinmek isteriz; bu dizilerden herbirinin kendine özgü cebirsel formülü vardır. Böylece, parafin dizileri: CnH2n+2; normal alkol dizileri CnH2n+2O; norma1 yağ asitleri dizileri CnH2nO2 formülü ile gösterilir ve daha birçok böyle diziler vardır. Yukardaki örneklerde, molekül formülüne yalnızca CH2 niceliklerinin eklenmesi ile her seferinde nitelikçe farklı bir cisim meydana gelmektedir. Bu önemli olgunun saptanmasında Laurent ve Gerhardt'ın katkılan (Marx bunu olduğundan büyük görmüştür) konusunda bkz: Kopp, Entwicklung der Chemie, München 1873, s. 709, 716, ve Schorlemmer, The Rise and Development of Organic Chemistry, London 1879, s. 54. -F.E. 

[208] Martin Luther bu tür kurumlara "Die Gesellschaft Monopolia" demektedir.

[209] Reports of Insp. of Fact.. for 30th April, 1849, 59.

[210] l.c., s. 60. Kendisi de bir İskoç olan ve İngiliz fabrika denetmenlerinin tersine kapitalist düşünce biçimine kendisini kaptırmış bulunan Stuart, raporuna aldığı bu mektup konusunda, açıkça, "bu mektup, vardiya sistemi ile çalışan bir fabrika sahibinin, aynı işle uğaşanlara sağladığı en yararlı belge olduğu gibi işsaatlerinin düzenlenmesinde yapılacak herhangi bir değişiklik konusunda kaygıları bulunanların ön yargılarını yok edecek son derece iyi düşünülmüş bir belgedir de" diyor.

[1] "Onun günlük ortalama ücretinin değeri, işçinin yaşaması, çalışması ve çoğalması için gerekli olan şeylerle belirlenir." (William Petty, Political Anatomy of Ireland, 1672, s. 64.) "Emeğin fiyatı daima gerekli tüketim maddelerinin fiyatıyla belirlenir. .. ve ne zaman. .. işçinin ücreti, emekçi bir insan olarak, düşük derece ve durumuna uyacak şekilde, çoğunun yazgısı olan böyle kalabalık bir aileyi geçindirmeye yetmezse" uygun ücreti almıyor demektir. (J. Vanderlint, l.c., s. 15.) "Le simple mer, qui n'a que ses bras et son industrie, n'a rien qu'autant qu'il parvient à vendre à d'autres sa peine.. .. En tout genre de travail il doit arriver en effet, que le salaire de l'ouvrier se borne à ce qui lui est nécessaire pour lui procurer la subsistance." ["Kendi kollundan ve çalışmasından başka hiç bir şeyi olmayan basit bir işçinin, onu bir başkasına sattığı zaman elde edeceği şeyden başka hiç bir şeyi yoktur.. .. Her türden emekte, işçi ücretinin. onun yaşaması için gerekli şeylerle sınırlı olması gerekir ve gerçekte de bu böyle olur."] (Turgot, Reflexions etc., Œuvres ed. Daire, t. I, s. 10.) "Yaşamak için gerekli tüketim maddelerinin fiyatı, gerçekte üretici emeğin maliyetidir." (Malthus, Inquiry into the nature of Rent., London 1815, s, 48, not.)

[2] "Quando si perfezionano le arti, che non è altro che la scopertadi nuove vie, onde si possa compiere una manufattura con meno gente o (che é lo stesso) in minor tempo di prima." ["Sanayiin yetkinleşmesi, kendileri yardımıyla bir işin eskisinden daha az insan ile ya da (aynı anlama gelmek üzere) daha az zamanla tamamlanabildiği yeni araçların bulunmasından başka bir şey değildir." (Giaiani, l.c., s. 159) "L'econorie zud les frais de production ne peut donc être autre chose que l'economie sur la de quantité de travail employée pour produire." ["Öyleyse, üretim masrafları üzerinden tasarruf üretmek için kullanılan emek miktarı üzerinden tasarruftan başka bir şey olamaz."] (Sismondi, Etudes, etc., [Edition de Bruxelles. 1837] t. I. s. 22.)

[3] "Diyelim ... makinelerdeki gelişmelerle fabrikatörün ... ürünleri iki katına çıktı ... o, toplam gelirin daha küçük bir kısmı ile işçilerini giydirebilecek ... ve böylece karı artmış olacaktır. Ama bir başka yolda etkilenmeyecektir." (Ramsa, l.c. s. 168, 169)

[4] "Bir insanın karı, başka insanların emeğinin ürünü üzerindeki kumandasına değil, emeğin kendisi üzcrindeki kumadasına bağlıdır. İşçilerin ücreti aynı kaldığı halde eğer mallarını daha yüksek bir fiyata satabilirse, bundan yararlanacağı açıktır. ... Ürettiği şeylerin küçük bir kısmı, emeği harekete getirmesi için yeterlidir, ve böylece daha büyük bir kısım ona kalmış olur." ([J. Cazenove.] Ouilines of Pol Econ., London 1832,s. 49, 50.)

[5] "Eğer komşum, az emekle çok şey yaparak ucuza satabilirse, ben de onun kadar ucuza satmanın bir yolunu aramak zorunda kalırım. Böylece, daha az işçinin emeği ile iş yapan ve dolayısıyla daha ucuza iş çıkaran her sanat, meslek ya da makine, diğerlerinde de, herkes aynı düzeyde bulunsun ve hiç kimse komşusundan daha ucuza satmasın diye, ya aynı sanatı, mesleği ya da makineyi kullanmak ya da bunların bir benzerini bulmak gibi bir zorunluluğu ve çabayı yaratır." (The Advantages of the East-India Trade to England. London 1720, s. 67.)

[6] "Bir işçinin giderleri hangi oranda azalırsa, eğer sanayiin üzerindeki kısıtlamalar aynı zamanda kaldırılmış ise, ücretleri de aynı oranda azalmış olur." (Considerations Concerning Taking off the Bounty on Corn Exported, etc., Lond., 753, s. 7.) "Sanayiin çıkarı, tahıl ile diğer bütün tüketim maddelerinin mümkün olduğu kadar ucuz olmasını gerektirir; bunları pahalılaştıran şey, emeği de pahalılaştırır .... sanayiin kayıt altına alınmadığı bütün ülkelerde, gerekli tüketim maddelerinin fiyatı, emeğin fiyatını da etkilemek zorundadır. Gerekli tüketim maddeleri ucuzladıkça bu da daima düşecektir" (l.c, s. 3.) "Ücretler, üretici güçlerin artması oranında azalır. Makinelerin, gerekli tüketim maddelerini ucuzlattığı doğrudur, ama o aynı zamanda işçiyi de ucuzlatır." (A Prize Essay on the Comparative Merits of Competition and Co-operation, London 1834, s. 27.) 

[7] "Ils conviennent, disait-il, que plu, on peut, sans préjudice, épargner de frais ou de travaux dispendieux dans la fabrication des ouvrages des artisans, plus cette épargne est profitable par la diminution du prix de ces ouvrage. Cependant ils croient que ya production de richesse, qui resulte des travaux des artisans, consiste dans l'augmentation de la valeur venale de leurs ouvrages." ["Onlar zanaatçıların ürettikleri şeylerin yapımında, masraflardan ya da masraflı çalışmalardan, zarar vermeksizin ne kadar tasarruf edebilirlerse, bu tasarrufun, o ürünlerin fiyatındaki düşme aracıyla, o kadar yararlı olacağını kabul ediyorlar, diyordu. Bununla birlikte, zanaatçıların çalışmasından doğan zenginlik üretiminin, bunların ürünlerinin parasal değerinin artışına dayandığına da inanırlar."] (Quesnay, Dialogues sur le Commerce et les Travaux des Artisans, s. 188, 189.)

[8] "Ces spéculateurs si économes du temps et du travail des ouvriers qu'il faudrait qu'ils payassent!" [İşçilerin, ödemeleri gerekecek emek-zamanının öylesine tutumlu spekülatörleri!"] (J. N. Bidaut, Du Monopole qui s'etablit dans les arts industriels et el commerce, Paris 1828, s. 13.) "İşveren daima zaman ve emekten tasarruf etme peşinde olacaktır." (Dugald Stewart, Works, ed. by Sir W. Hamilton, Edinburgh, v. VIII, 1855. Lectures on Polit. Econ., s. 318.) "Onların" (kapitalistlerin) "çıkarı, çalıştırdıkları işçilerin üretken güçlerinin mümkün olduğu kadar büyük olmasıdır. Dikkatlerini ve hem de neredeyse bütün dikkatlerini bu üretkenliğin yükseltilmesi üzerinde toplarlar." (R. Jones, l.c., Lecture III, [s. 39].)

[9] "Kuşkusuz, bir insanın emeğinin değeri ile bir diğer kimsenin emeğinin değeri arasında, güçlülük, beceri ve dürüst çalışma yönünden epeyce büyük farklar vardır. Yaptığım dikkatli gözlemlere dayanarak, herhangi beş insanın, toplum olarak, belirli bir sürede, belirttiğim yaş dönemindeki diğer beş kişinin emeğine eşit bir emek sağlayacaklarına tamamen eminim; yani böyle bir beş kişi içersinde bir tanesi, iyi bir işçinin, bir diğeri kötü bir işçinin bütün niteliklerine sahip bulunacak ve diğer üçü, birinciyle sonuncunun ortalaması, orta halli nitelikleri taşıyacaktır. Böylece, beş kişilik küçük bir toplulukta bile, bütün bu beş insanın yapabilecekleri işin tamamlayıcı öğelerini bulabilirsiniz." (E. Burke, l.c., s.. 15, 16.) Ortalama birey konusunda Quételet ile karşılaştırınız. 

[10] Profesör Roscher, Bayan Roscher'in iki gün süreyle çalıştırdığı tek bir dikişçi kadının, bir gün süreyle birarada çalıştırılan iki dikişçi kadından daha fazla iş yaptığını keşfetmiş bulunduğunu iddia ediyor. Bilge profesör, kapitalist üretim sürecini yalnız fidanlıkta ve başroldeki kapitalistin bulunmadığı koşullar altında incelemese çok iyi eder.

[11] "Concours des forces." (Destutt de Tracy. l.c., s. 80.) 

[12] "Parçalara bölünmesi olanaksız ve ama biraraya gelmiş işçilerin elbirliği olmaksızın yapılamayan, pek basit türden sayısız işlemler vardır. Büyük bir ağacın bir arabaya yüklenmesini örnek diye verebilirim ... kısacası, aynı ve tek bir işte ve aynı anda birbirine yardımcı olan pek çok sayıda el olmaksızın yapılamayan her şey." (E. G. Wakefield, A View of the Art of Colonisation, London 1849. s. 168.)

[13] "On tonluk bir ağırlığı tek bir insan kaldıramazken ve aynı yükü on kişi güçlükle kaldırabilirken, 100 kişi, bunu, herbirinin tek bir parmağının gücüyle yapabilir." (John Bellers, Proposals for Raising a Colledge of Industry, London 1696. s. 21.)

[14] "Çalıştırılan işçi oranında da (aynı sayıda işçinin, herbiri 30 acre toprağa sahip on çiftçi yerine, 300 acre toprağa sahip tek bir çiftçi tarafından çalıştırılmasında) işadamları dışında herkesin kolayca anlayamayacağı bir avantaj vardır: 1'in 4'e oranı neyse 3'ün 12'ye oranı da aynı şeydir demek doğaldır, ama bu, uygulamada geçerli değildir: birçok işçinin biraraya getirilmesiyle bu türden bir beraberliği gerektiren hasat zamanı ve daha birçok çalışmalarda, iş hem daha iyi ve hem de daha hızlı yapılmış olur: örneğin hasat zamanında 2 arabacı, 2 yükleyici, 2 tırmıkçı, 2 boşaltıcı ve samanlık ya da ambarda beraberce çalışan işçiler, aynı sayıda işçinin, çeşitli çiftliklerde ayrı topluluklar halinde çıkaracakları işin iki katını çıkartırlar." ([J. Arbuthnot,] An lnquiry into the Connexion between the Present Price of Provisions and the Size of Farms, By a Farmer, London 1773, s. 7, 8.)

[15] Aristoteles'in tanımı, tam anlamıyla, insanın kent yurttaşı olması, doğası gereğidir. Franklin'in, "insan alet yapan hayvandır" şeklindeki tanımı, Yankee'ler topluluğu için ne denli karakteristik ise, bu tanım da klasik antik toplum için o denli karakteristiktir. 

[16] "On dolt encore remarquer que cette division partielle du travail peut se faire, quand même les ouvriers sont occupés à une même besogne. Des macons, par exemple, font tous la même besogne, et pourtant ile existe parmi eux une espèce de division de travail, qui consiste en ce que chacun d'eux fait passer la brique par un espace donné, et que, tous ensemble, la font pervenir beacoup plus peromptement à l'endroit marqué, qu'ils le feraient si chacun d'eux portait sa brique séparement jusqu'à l'étage superieur." ["Bu parçasal işbölümünün, hatta işçilerin ayrı bir işte çalıştırıldıkları zaman bile yapılabildiğine de dikkat etmeli. Örneğin, tuğlaları elden ele bir üst iskeleye geçirmekle meşgul duvarcıların hepsi aynı işi yaparlar, ama gene de aralarında, herbirinin tuğlayı belirli bir yerden geçirmesine, ve hepsinin birarada, onu istenen yere, içlerinden herbirinin kendi tuğlasını tek başına üst kata kadar götürebileceğinden çok daha çabuk ulaştırmalarına dayanan bir çeşit işbölümü vardır."] (F. Skarbeck, Théorie des richesses sociales, 2. ed., Paris 1839, t. I., s. 97, 98.)

[17] "Est-il question d'exécuter un travail complique? Plusieurs choses doivent être faites simultanément: l'un en fait une, pendant que l'autre en fait une autre, et toutes contribuent a l'effet qu'un seul homme n'aurait pu produire. L'un rame pendant que l'autre tient le gouvernail, et qu'un troisième jette le filet ou harponne le poisson, et la pêche a un succès impossible sans ce concours." ["Karmaşık bir işi yapmak mı sözkonusu? Birçok şey aynı anda yapılmalı; biri bir işi yaparken, öbürü de başka bir işi yapar, ve hepsi, bir tek adamın yapamayacaği bir işin yapılmasına katkıda bulunur. Biri dümeni tutarken öbürü kürek çeker, ve bir üçüncüsü de ağ atar ya da balığı zıpkınlar, ve bu elbirliği olmadıkça balık tutulamaz."] (Destutt De Tracy, l.c., [s. 78].)

[18] "Onun (tarım işinin) kritik anlarda yapılmasının çok önemli sonuçları olur." (An Inquiry into the Connexion between the Present Price, etc., [London 1773], s. 9.) "Tarımda, zamandan daha önemli bir etmen yoktur." (Liebig, Ueber Theorie und Praxis in der Landwirtschaft, 1856, s. 23.)

[19] "Belki, Çin ile İngiltere dışında, dünyanın herhangi bir ülkesinden daha fazla emek ihraç eden bir ülkede karşılaşılması pek umulmayan diğer bir kötü durum da, pamuk toplanması için yeteri kadar işçi bulma olanaksızlığıdır. Bunun sonucu, büyük miktarda ürünün toplanmadan kalması, diğer bir kısmının ise, rengi bozulmuş ve kısmen çürümüş halde düştüğü topraktan toplanması ve böylee, tam mevsiminde işçi yokluğu nedeniyle ekicinin, İngiltere'nin büyük bir sabırsızlıkla bekledigi ürünün büyük bir kısmının kaybına göz göre göre boyun eğmek zorunda kalmasıdır." (Bengal Hurkaru, Bi-Monthly, Overland Summary of News, 2nd July, 1861.)

[20] Tarımın gelişmesiyle, "eskiden 500 acre toprak üzerine seyrek olarak dağılmış bulunan sermaye ile emeğin hepsi ve belki de bundan daha fazlası şımdi daha iyı ekilen 100 acre'da toplanmış bulunuyor. Kullanılan sermaye ve emek miktarına oranla, ekim alanı daralmakla" birlikte, "bu alan, eskiden tek bir bağımsız üreticinin elinde bulunan ya da onun tarafından işlenen üretim alanına göre daha geniştir." (R. Jones, An Essay on the Distribution of Wealth, Part I.,. "On Rent", London 1831, s. 191.)

[21] "La forza di ciascuno uomu ê minima, ma la riunione delle minime forze forma una forza totale maggiore anche della somma delle forze medesime fino a che le forze per essere riunite possono diminuere il tempo ed accrescere lo spazio della loro azione." ["Her tek insanın gücü çok küçüktür, ama küçük güçlerin biraraya gelmesi, bu güçlerin toplamından daha büyük bir bütünsel güç doğurur, öyle ki, yalnızca biraraya gelmeleri ile, eylemlerinin zamanını azaltıp alanını artırabilirler."] (G. R. Carli, Note to P. Verri, l.c., t. XV, s. 196)

[22] "Kar ... işin biricik amacıdır." (J. Vanderlint, l.c., s. 11.)

[23] Kültür yoksunu Spectator, "Manchester Tel Kumpanyasında" kapitalistler ile işçiler arasında bir tür ortaklığın kurulmasından sonra şöyle yazıyordu: "Alınan ilk sonuç, malzeme israfının birdenbire azalması oldu. İşçiler kendi mallarına karşı, patronların mallarına karşı olduğundan daha dikkatliydiler; ve malzeme israfı, belki de, tahsil olunamayacak borçlardan sonra, fabrikalar için en büyük zarar kaynağıdır." Aynı gazete, Rochdale kooperatif denemesinde başlıca kusur olarak şunu buluyor: "Bunlar, işçi birleşmelerinin, mağazaları, fabrikaları ve hemen hemen bütün sanayi şekillerini başarıyla yönetebileceklerini gösterdi, ve bunlar insanların durumlarını hemen düzelttiler, iyileştirdiler; ama o zaman da bunlar, patronlar için hiç bir açık yer bırakmadılar." Quelle horreur! [Ne korkunç! -ç.]

[24] Profesör Cairnes, "superintendence of labour" ["emeğin denetiminin" -ç.] Kuzey Amerika'nın güney eyaletlerinde köleler tarafından yapılan üretimin başlıca özelliklerinden olduğunu belirttikten sonra şöyle devam ediyor: "Mülk sahibi köylü (kuzeyde), emeğinin bütün ürününe sahip olduğu için, çaba harcaması için başka bir dürtüye gereksinmesi yoktur. Denetim burada tamamen ortadan kalkmıştır." (Cairnes, l.c., s. 48, 49.)

[25] Çeşitli üretim tarzları arasındaki belirleyici toplumsal. farkları derhal kavramasıyla dikkate değer bir yazar olan Sir James Steuart şöyle diyor: "Manüfaktürde büyük işletmeler, özel sanayii eğer kendi işlerini köleliğin yalınlığına yaklaştırmakla yıkmıyorlarsa, hangi şekilde yıkıyorlar?" (Prin. of Pol. Econ., London 1767, v. I., s. 167, 168.)

[26] Bu nedenle, Auguste Comte ile okulu, sermaye beyleri için yaptıkları gibi, aynı şekilde feodal beylerin de ebedi bir zorunluluk olduğunu gösterebilirlerdi.

[27] R. Jones, Textbook of Lectures etc., s. 77, 78. Londra ile diğer Avrupa başkentlerindeki eski Asur, Mısır ve başka koleksiyonlar, bize, bu tür ortaklaşa emeğin yürütülme biçimlerini göstermiş oluyorlar.

[28] Linguet, Théorie des Lois Civiles adlı yapıtında, avcılığın, elbirliğinin ilk şekli, insan avcılığının (savaşın) ise, avcılığın en eski şekillerinden birisi olduğunu söylemekte belki de haklıdır.

[29] Beraberce feodal fuetim tarzının temelini oluşturmuş olan ve bu sistemin çözülüp dağılmasından sonra da kapitalist üretim tarzı ile yanyana devam eden küçük çapta köylü tarımı ve bağımsız elzanaatları işletmesi, ilkel ortaklaşa toprak mülkiyeti ortadan kalktıktan sonra ve köleliğin üretimde iyice yer etmesinden önce de, klasik toplulukların en iyi çağlarında bunların ekonomik temelini oluşturmuşlardır.

[30] "Birçok kişinin hünerini, çabasını ve rekabet duygusunu aynı işte biraraya getirmek, bu işi ilerletmenin yolu değil midir? İngiltere'nin yünlü sanayiini böyle bir yetkinlik derecesine ulaştırmak başka türlü olabilir miydi?" (Berkeley, The Querist, London 1751, s. 56, § 521.) 

[31] Daha yeni bir örnek: Lyon ve Nimes ipek iplikçiliği, "est toute patriarcale: elle emploie beaucoup de femmes et d'enfants, mais sans les épuiser ni les corrompre; elle les laisse dans leurs belles vallées de la Drôme, du Var, de l'Isère, de Vaucluse, pour y élever des vers et dévider leurs cocons; ... jamais elle n'entre dans une veritable fabrique. Pour être aussi bien observé ... le principe de la division du travail s'y revêt d'un caractère special. Il y a bien des dévideuses, des moulineurs, des teinturiers, des encolleurs, puis des tisserands; mais ils ne'sont pas réunis dans un même établissement, ne dépendent pas d'un même maitre; tous ils sont indépendants." ["iyice ataerkildir; birçok kadın ve çocuk çalıştırır, ama onları tüketip bozmaksızın: onları, ipekböceği yetiştirmek ve kozalarını çözüp açmak için, o güzelim Drôme, Var, Isère, Vaucluse vadilerinde bırakır; ... hiç bir zaman gerçek bir fabrika içine girmez. Bu kadar iyi uyması için, ... işbölümu ilkesi burada özel bir niteliğe bürünür. Birçok ipek çilecisi, iplik eğiricisi, boyacı, çirişleyici, sonra dokumacı vardır; ama aynı bir kurum için biraraya toplanmış, bir tek efendiye bağlı değildirler: hepsi de bağımsızdır."] (A. Blanqui, Cours d'Economie Industrielle, recueilli par A. Blaise, Paris 1838-39. s. 79.) Blanqui bunu yazdığından beri, çeşitli bağımsız işçiler, bir ölçüde fabrikalarda birleşmişlerdir. [Ve Marx yukardaki pasajı yazmış olduğundan beri, makineli dokuma tezgahı, bu fabrikaları istila etmiştir ve şimdi [1886] el tezgahlarının yerine geçmektedir. (4. Almanca baskıya ek. — Krefeld ipekli sanayiinin de bu konuda anlatacak masalı var.) -F.E.]

[32] "Çok çeşitli işleri gerektiren bir manüfaltür ne kadar fazla bölünür ve çeşitli zanaatçıların işi haline gelirse, bu işin, daha az zaman ve emek kaybıyla, daha iyi ve hızlı yapılması gerekir." (The Advantages of the East-lndia Trade, London 1720, s. 71.)

[33] "... Kolay iş, geçmişten aktarılan hünerdir." (Th. Hodgskin, Popular Palitical Economy, s. 48)

[34] "Sanatlar da ... Mısır'da gerekli yetkinlik derecesine ulaşmıştır. Çünkü burası, zanaatçıların herhangi bir şekilde diğer sınıftan yurttaşların işlerine karışmayıp, yalnızca yasayla kendi klanlarına kalıtsal yolla geçmiş bulunan mesleği izlemek zorunda oldukları tek ülkedir. ... Öteki ülkelerde, zanaatçıların, dikkatlerini pek çok konu arasında dağıttıkları görülür. Bunlar bir süre tarımı denerler, ardından ticarete geçerler ve bir başka zaman da, iki-üç işle birlikte uğraşırlar. Özgür ülkelerde bunlar sık sık halk meclislerine katılırlar. ... Mısır'da ise tersine, bir zanaatçı eğer devlet işlerine karışırsa ya da birkaç işi aynı zamanda yürütürse şiddetle cezalandırılır. Böylece, işleriyle uğraşmalarını engelleyecek hiç bir şey yoktur. ... Üstelik bunlar, atalarından birçok kuralı devraldıklarından, yeni avantajlar bulmak için didinirler." (Dlodorus Siculus, Bibl. Hist., L. I. ch. 74)

[35] Historical and descriptice account of Brit. India etc., by Hugh Murray and James Wilson, etc., Edinburgh 1832, v. II. s 449. Hint dokuma tezgahı dik vaziyettedir, yani çözgüler diklemesine gerilmiştir.

[36] Darwin, türlerin kökeni konusundaki çığır açıcı yapıtında, bitki ve hayvanların doğal organları ile ilgili olarak şunları belirtir: "Bir ve aynı organ çeşitli işler yapmak durumunda olunca onun değişkenliğinin bir nedeni, doğal seçmenin biçimdeki her küçük değişimi, o organın yalnız özel bir amacı olduğu zamankinden daha az özenle saklamasında ya da engellemesinde bulunabilir. Bundan ötürü, her türlü nesneyi kesmeye uyarlanmış bir bıçak, genellikle, birbiçimli olabilir; oysa özellikle belirli bir tarzda kullanılmak için yapılmış bir alet, farklı her kullanım için farklı bir biçimde olmak gerekir." [Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Ankara 1976, s. 179. Tür!erin Kökeni'nin çevirisinde esas alınan orijinal ile, Capital'de verilen dipnotun İngilizce metinleri birbirinden farklıdır. -Ed.].

[37] 1654'te Cenevre 80.000 saat yapmıştır ve bu, Neufchatel kantonunda yapılan saatlerin beşte-biri bile değildir. Dev bir saat fabrikası gözüyle bakabileceğimiz La Chaux-de-Fond, tek başına, yılda, Cenevre'nin iki katı saat yapmaktadır. 1850-61 yılları arasında Cenevre 720.000 saat yapmıştır. Bkz: "Report from Geneva on the Watch Trade", Reports by H. M's. Secretaries of Embassy and Legation on the Manufactures. Commerce, etc.'de n° 6, 1863. Parçaların salt biraraya getirilerek takılmasıyla ortaya çıkan bir eşyanın üretim süreçleri arasında bir bağlantı olmayışı, böyle bir manüfaktürün, makineyle yürütülen büyük bir sanayi kolu haline getirilmesini çok güçleştirmektedir; ama saat konusunda ayrıca iki güçlük daha vardır: parçalarının çok küçük ve hassas olması ve bir lüks eşya özelliğini taşıması. Bu nedenle çeşitleri o kadar fazladır ki, Londra'mn kaliteli işyerlerinde, bir yılda birbirine benzeyen bir düzine saat hemen hemen yapılmaz. Makinelerin başarıyla kullanıldığı Messrs. Vacheron & Constantin saat fabrikasında, en fazla üç-dört ayrı büyüklük ve biçimde saat yapılmaktadır.

[38] Heterojen manüfaktürün klasik örneği olan saat yapımcılığında, elzanaatlarının da alt-kollara bölünmesinin yolaçtığı ve yukarıda sözü edilen emek-araçlarının farklılaş ması ve özelleşmesi olayını tam bir doğrulukla inceleyebiliriz.

[39] "İnsanların böyle içiçe yaşadıkları bir yerde, taşımanın daha az olması zorunluluğu vardır." (The Advantages of the East-India Trade, s. 106.)

[40] "El emeğnin kullanılması sonucu manüfaktürde çeşitli aşamaların birbirinden ayrılması, üretimin maliyetini büyük ölçüde artırır ve uğranılan kayıp, başlıca, salt bir süreçten diğerine geçişten ileri gelir." (The Industry of Nations, Lond. 1855, part. II, s. 100)

[41] "0" (işbölümü), "yapılan işi, hepsi de aynı anda yapılabilecek olan çeşitli kollarına ayırmakla, zamandan bir tasarruf da sağlar. ... Bir bireyin ayrı ayrı yapmak zorunda olduğu çeşitli süreçlerin hepsini bir anda yerine getirerek, tek bir iğnenin kesilebileceği ya da sivriltilebileceği bir sürede, birçok iğnenin son biçimini almış olarak yapılmasını sağlar." (Dugald Stewart, l.c., s. 319.)

[42] "Her manüfaktürde zanaatçıların çeşidi ne kadar fazla olursa ... her işin sırası ve düzeni o kadar büyük olur; aynı şey daha az zamanda yapılır, emek daha az olur." (The Advantages, etc., s. 68.) 

[43] Bununla birlikte, manüfaktür sistemi, sanayiin birçok kollarında bu sonuca çok eksik olarak ulaşır, çünkü üretim sürecinin genel kimyasal ve fiziksel koşullarının kesinlikle nasıl denetlenebileceğini bilmemektedir.

[44] "Her manüfaktürde ürunün kendisine özgü niteliğine göre, süreç sayısının parçalara en iyi şekilde bölünmesi ve aynı zamanda çalıştırılacak işçi sayısının da ne olacağı saptandığı zaman, bu sayının doğrudan doğruya katlarını kullanmayan diğer bütün manüfaktürler, ürunü daha büyük büyük bir maliyetle üretirler. ... Manüfaktür kuruluşların büyük boyutlarda olmasının nedenlerinden birisi de işte budur:" (C Babbage, On the Economy of Machinery, 1st ed., London 1832, ch XXI, s 172 173)

[45] İngiltere'de eritme fırınları, camın işlendiği cam fırınlarından farklıdır. Belçika'da, bir ve aynı fırın her iki iş için de kullanılır.

[46] Bu, başkalarını saymasak bile, W. Petty, John Bellers, Andrew Yarranton, The advantages of the East-India Trade ve J. Vanderlint'te görülebilir.

[47] 16. yüzyılın sonuna kadar Fransa'da, cevherin dövülüp yıkanması için hala havan ve kalbur kullanılıyordu. 

[48] Makinenin gelişmesinin tüm tarihi, tahıl değirmenlerinin tarihi ile belirlenebilir. İngiltere'de fabrika, hala "mill" ("değirmen")dir. Almanya'da bu yüzyılın ilk on yılındaki teknolojik yapıtlarda yer alan "mühle" terimi, yalnızca doğa kuvvetleriyle döndürülen bütün makineler için değil, aynı zamanda, aygıt yapısı itibarıyla makinenin uygulandığı bütün manüfaktürlerde bugün de kullanılmaktadır. 

[49] Bu yapıtın dördüncü kitabında daha ayrıntılı olarak görüleceği gibi, Adam Smith, işbölümü ile ilgili tek bir önerme getirmemiştir. Bununla birlikte, manüfaktür döneminin sözcüğün tam anlamıyla ekonomi politikçisi olarak ona özellik kazandıran şey, işbölümü konusuna ağırlık vermesidir. Onun makineye ikinci derecede bir rol tanımış olması, modern mekanik senayiinin başlangıcında Landerdale ve daha sonraki dönemde Ure tarafından polemik konusu edilmesine yolaçmıştır. A. Smith, ayrıca. parça-işçinin de bizzat faal bir rol oynadığı, iş aletlerinin farklılaşması ile, yeni makinelerin bulunmasını da birbirine karıştınr; bu sonuncuda rol oynayan, manüfaktür işçileri değil, bilgi sahibi kişiler, zanaatçılar ve hatta köylülerdir (Brindley).

[50] "Manüfaktür patronu, yapılacak işi, herbiri farklı derecede hüner ve güç isteyen çeşitli süreçlere bölmekle, her sürecin tam gerektirdiği miktarda hüner ve güç satınalabilirdi; oysa eğer bütün iş tek bir işçi tarafından yapılsaydı, bu kimsenin, işin gerektireceği en ince işlemleri yapabilecek hünere ve gene işin gerektireceği en yorucu işlemleri yapabilecek güce sahip olması gerekirdi." (Ch. Babbage, l.c., ch, XIX.)

[51] Örneğin, bazı kasların anormal derecede gelişmesi, kemiklerin eğrilmesi vb. gibi. 

[52] Soruşturma kurulu üyelerinden birisinin. bir cam manüfaktürünün genel yöneticisi olan Mr. Wm. Marshall'a yönelttiği, gençlerin çalışmalarında düzenliliğin nasıl sağlandığı şeklindeki sorusuna, yönetici çok doğru olarak şu yanıtı vermiştir: "İşlerini ihmal etmeleri olanaksızdır; bir kez işe başlayınca devam edip gitmek zorundadırlar; bunlar tıpkı bir makinenin parçaları gibidirler." (Children's Empl. Comm., 4th Rep., 1865, s. 247.) 

[53] Dr. Urc, modern makine sanayiini göklere çıkarttığı yapıtında, manüfaktürün kendine özgü niteliklerini, konuya onun polemikçi ilgisiyle yaklaşmayan daha önceki iktisatçılardan ve hatta matematikçi olarak kendisinden çok daha üstün olmakla birlikte, makine sanayiini yalnız manüfaktür açısından ele alan Babbage gibi çağdaşlarından daha kesin bir biçimde ortaya koyar. Ure der ki: "Bu ayrımın yapılması ... her işçiye kendiliğinden bir değer ve fiyat biçilmesi, işbölümünün esasını oluşturur." Öte yandan, o, bu bölünmeyi,. "işlerin, insanın farklı yeteneklerine uydurulması" diye tanımlar ve ensonu, manüfaktür sisteminin bütününü, "işbölümü ya da işin derecelere ayrılması sistemi" ve "işin beceri derecelerine bölünmesi" vb. olarak nitelendirir. (Ure, l.c, s. 1923 passim)

[54] "Tek bir nokta üzerinde pratik yaparak kendisini yetkinleştirme olanağı sağlanan ... her zanaatçı ... daha ucuz bir işçi haline geldi." (Ure, l.c., s. 19.)

[55] "İşbölümü, birbirinden son derece farklı işlerin birbirlerinden ayrılmalanyla başlar; manüfaktürde olduğu gibi, birkaç işçi, bir ve aynı ürünün hazırlanması işlemini aralarında bölüşürler." (Storch, Cours d'Econ. Pol., Paris Edn.. t. I. s. 173.) "Nous rencontrons chez les peuples parvenus à un certain degré de civilisation, trois genres de divisions d'industrie: la premiére, que nous nommons générale, amène la distinction des producteurs en agriculteurs, manufacturiers et commerçants, elle se rapporte aux trois branches principales d'industrie nationale; la seconde, que l'on pourrait appeler spéciale, est la division de chaque genre d'industrie en especes. ... La trosieme division d'industrie, celle enfin que l'on devrait qualifier du titre de division de besogne ou de travail proprement dit, est celle qui s'établit dans les arts et les métiers séparés ... qui s'établit dans la plupart des manufactures et des ateliers." ["Uygarlığın belli bir derecesine erişmiş halklarda, üç türlü sanayi bölümü görüyoruz: genel adını verdiğimiz birincisi, ulusal sanayiin başlıca üç koluna tarımsal, elyapımcısı ve ticari üreticiler ayrımına uygun düşer; özel ad verilebilecek olan ikincisi, her cins sanayi türünün bölünmesidir. ... Sanayiin üçüncü, ensonu asıl çalışma ya da işbölümü adıyla nitelendirilebilecek olan bölümü de, ayrı ayrı sanat ve mesleklerde ... manüfaktür ve atelyelerin çoğunda gerçekleşen bölümdür."] (F. Skarbek; l.c., s. 84. 86.)

[55a] [Üçüncü Almanca baskıya not. — İnsanlığın ilkel durumları üzerinde daha sonra derinlemesine yaptığı incelemeler, yazarı, başlangıçta ailenin gelişerek kabile halini almadığı, tersine, kabilenin, kan ve akrabalığa dayanan insan topluluğunun ilk ve kendiliğinden gelişmiş şekli olduğu ve kabile bağının gevşemeye başlaması ile birlikte, daha sonraları, ailenin pek çok ve çeşitli şekillerinin geliştiği sonucuna götürmüştür. — F.E.]

[56] Sir James Steuart, bu konuyu en iyi ele alan iktisatçıdır. Ulusların Zenginliği'nden on yıl önce yayınlanan kitabının bugün bile ne kadar az tanındığı şu olaydan da anlaşılmaktadır ki, Malthus'un hayranları, onun nüfus konusundaki yapıtının, salt büyük laflar ettiği bölüm dışında, Steuart'tan ve daha az olmak üzere de Wallace ile Townsend'den yaptığı aktarmalar ile dolu olduğunu bile bilmiyorlar. 

[57] "Hem toplumsal ilişkiler ve hem de emeğin verimini artırıcı bir güçler bileşimi için uygun düşen belirli bir nüfus yoğunluğu vardır." (James Mill, l.c., s. 50.) "İşçi sayısı büyüdüğü zaman, toplumun üretken gücü, bu artışla aynı oranda yiikselir ve işbölümünün etkisiyle çoğalır." (Th. Hodgskin, l.c. s. 120.)

[58] 1861 yılından sonra pamuğa karşı artan büyük talep sonucu pamuk üretimi, Hindistan'ın nüfusu yoğun bazı bölgelerinde. pirinç yetiştirilmesi aleyhinde genişledi. Bu yüzden yer yer kıtlık başgösterdi ve ulaştırma araçlarındaki yetersizlik, bir bölgedeki pirinç yokluğunun başka bir bölgeden getirilecek pirinçle karşılanmasını engelliyordu.

[59] Böylece mekik yapımı, daha 17. yüzyılda Hollanda'da özel bir sanayi kolu halini aldı.

[60] "İngiliz yünlü dokuma manüfaktürü birkaç kısma ya da kola ayrılmış olup, kendilerine özgü yerlere yerleşmiştir ve buralarda tek ya da başlıca iş haline gelmişlerdir: ince kumaşlar Somersetshire'da, kaba kumaşlar Yorkshire'da, çift enli kumaşlar Exeter'de, ipekliler Sudbury'de, krepler Norwich'de, yarı-yünlü kumaşlar Kendal'da, battaniyeler Whitney'de, vb." (Berkeley, The Querist, 1751, § 520.) 

[61] A. Ferguson, History of Civil Society. Edinburgh 1767, part IV, sect. II, s. 285.

[62] Asıl manüfaktürde işbölümü daha fazlaymış gibi görünür, diyor, çünkü, "çeşitli işkollarında çalıştırılan herkes, çoğu kez aynı işyerinde biraraya getirilebilir ve bir gözcünün denetimi altına sokulabilir. Oysa, büyük halk kitlesinin geniş gereksinmelerini karşılayan büyük manüfaktürlerde (!) tersine, her işkolunda o kadar fazla işçi çalıştırılmaktadır ki, bunların aynı işyerinde biraraya toplanmaları olanaksızdır ... işbölümü o kadar açık değildir." (A. Smith, Wealth of Nations, b. I, ch. I.) Aynı bölümde, "Uygar ve ilerleme yolunda olan bir ülkede, en sıradan bir zanaatçının ya da gündelikçinin sahip olduğu şeylere bakınız" vb. sözleri ile başıayan ve sonra sıradan bir işçinin gereksinmelerini karşılamak için ne kadar çok sayıda ve türde sanayilerin katkıda bulunduğunu anlatan ünlü pasaj, neredeyse sözcüğü sözcüğüne, B. de Mandevilie'in, Fables of the Bees, or Private Vices, Publick Benefits yapıtında koyduğu notlardan kopya edilmiştir. (Birinci baskı, notsuz, 1706; notlu baskı, 1714.) 

[63] "Artık ortada, bireysel işçinin emeğinin doğal karşılığı diyeceğimiz bir şey kalmadı. Her işçi bir bütünün yalnız bir kısmını üretmekte ve her kısım kendi başına bir değer ya da yarar taşımadığı için, işçinin elkoyup da, 'işte bu benim ürünüm, bunu ben kendime alıkoyacağım' diyebileceği bir şey yoktur." (Labour Defended against the Claims of Capital, Lond. 1825, s. 25.) Bu hayranlık verici yapıtın yazarı, yukarda sözünü ettiğim Th. Hodgskin'dir. 

[64] Toplumdaki işbölümü ile manüfaktürdeki işbölümü arasındaki bu ayrımı Yankee'ler gözleriyle de görmüş oldular. İç savaş sırasında Washington'un koyduğu vergilerden bir tanesi de, "bütün sanayi ürünlerine" konulan %6 resimdi. Soru: Sanayi ürünü nedir? Yasakoyucunun yanıtı: Bir şey "yapıldığı zaman" üretilmiş olur, ve satışa hazır olduğu zaman yapılmış olur. Şimdi pek çok örnekten bir tanesi New York ve Philadelphia'lı manüfaktürcüler eskiden şemsiyeyi her türlü parçası ile birlikte "yaparlardı". Ama bir şemsiye, birçok parçaların mixtum compositum'u [karmaşık bileşim -ç.] olduğu için, yavaş yavaş bu parçalar, ayrı ayrı yerlerde bağımsız olarak yürütülen, çeşitli ayrı sanayilerin ürünleri haline geldiler. Ve bunlar, biraraya takıldıkları şemsiye manüfaktürüne ayrı metalar olarak girdiler. Yankee'ler, böylece biraraya getirilen mallara, "birleşik mallar" adını verdiler ve bu ad, bir vergiler birleşimi için tam uygun olan addı. Çünkü şemsiye "birleşimi" önce tek tek parçalarının fiyatı üzerinden %6, sonra da toplam fiyatı üzerinden tekrar %6 vergilendirilmiş oluyordu.

[65] "On peut ... établir en règle générale que moins l'autorité préside à la division du travail dans l'intérieur de la société, plus la division du travail se développe dans l'intérieur de l'atelier, et plus elle y est soumise à l'autorité d'un seul Ainsi l'autorité dans l'atelier et ceile dans 1a société, par rapport à la division du travail, sont en raison inverse l'une de l'autre." ["Hatta genel kural olarak denilebilir ki, toplum içindeki işbölümü ne kadar az otoriteyle yapılırsa, atelye içindeki işbölümü de o kadar gelişir ve o kadar tek kişinin otoritesi altına girer. Demek ki atelyedeki otorite ile toplumdaki otorite, işbölümü bakımından, birbirleriyle ters orantılıdır."] (Karl Marx, Misére de la philosophie, s. 130, 131, [Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları Ankara 1975, s. 141.]

[66] Lieut.-Col. Maı:k Wilks, Historical Sketches of the South of India. Lond. 1810-17, v. I., s. 118-20. Hint topluluklarının çeşitli biçimlerinin iyi bir betimlemesi George Campbell'in Modern India, Lond. 1852, adlı yapıtında bulunabilir. 

[67] "Bu ülkenin yerlileri bu basit biçim altında ... çok eski zamanlardan beri yaşamışlardır. Köylerin sınırları ancak pek az hallerde değişrniştir; köyler, zaman zaman, savaş, kıtlık ve hastalık nedeniyle hasar görmüş ve hatta yanıp yıkılımşsa da, aynı ad, aynı sınırlar, aynı ilişkiler ve hatta aynı aileler yüzyıllarca sürüp gitrniştir. Krallıkların parçalanması ve bölünmesi köy halkını hiç ilgilendirmez; köy bütünüyle kaldığı sürece köyün hangi iktidara bırakıldığı ya da hangi hükümdarın eline geçtiği hiç umurlarında değildir; iş ekonornisi aynen devam eder." (Th. Stamford Raffles, Cava valisi müteveffa yardımcısı, The History of Java, London 1817, c. I, s. 285.)

[68] "Elzanaatlarının, alt-bölümlere ayrılması için gerekli sermayenin" (yazarın, gerekli tüketim maddeleri ve üretim araçları demesi gerekirdi) "toplumda, hazır bulunmuş olması yetmez; bu sermayenin aynı zamanda, işverenlerin elinde, büyük boyutlu işleri yürütebilmelerine yetecek miktarda birikmiş olması gerekir. ... Bölünme ne kadar fazla olursa, belli sayıda işçinin sürekli olarak çalıştırılmaları, alet, hammadde vb. için daha büyük sermaye yatırımını gerektirir." (Storch. Cours d'Econ. Polit., Paris Ed., t. I. s. 250, 251.) "La concentration des instruments de production et la division du travail sont aussi inséparables l'une de l'autre que le sont, dans le régime politique la concentration des pouvoirs publics et la division des intérêst privés.." ["Siyasal rejimde, kamu otoritesinin yoğunlaşması ile özel çıkarların bölünmesi ne kadar birbirlerinden ayrılmazlar ise, üretim araçlarının yoğunlaşması ve işbölümü de o kadar birbirlerinden ayrılmazlar."] (Karl Marx, l.c., s. 134. [Felsefenin Sefaleti, s. 144.].)

[69] Dugald Stewart, manüfaktür işçilerine, "parça işlerinde kullanılan ... canlı otomatlar" adını verir. (l.c., s. 318)

[70] Mercanlarda her birey, aslında, bütün topluluğun midesidir; ama o topluluğa yiyecek maddesi sağlar, yoksa Romalı patrisyen gibi ondan yiyecek maddesi çekmez.

[71] "L'ouvrier qui porte dans son bras tout un métier, peut aller u exercer son industrie et trouver des moyens de subsister; l'autre [manüfaktür işçisi] n'est qu'un accessoire qui, séparé de ses confrères, n'a plus ni capacité, ni indépendance, et qui se trouve forcé d'accepter la loi qu'on juge à propos de lui imposer." ["Ko lunda tüm bir mesleği taşıyan işçi, becerisini uygulamak ve geçim araçları bulmak için her yere gidebilir; öbürü [manüfaktür işçisi), iş arkadaşlarında ayrıldıktan sonra, artık ne yeteneği, ne de bağımsızlığı kalan, ve kendisine yüklenmesi uygun görülen yasayı kabul etme zorunda bulunan bir aksesuardan başka bir şey değildir"] (Storch, l.c., edit Petersb. 1815, t. I, s 204) 

[72] A Ferguson, l.c., s. 28l: "Diğerinin yitirdiğini, birincisi kazanmış olur."

[73] "Bilim adamı ve üretken işçi, birbirinden çok uzaklaşmış hale geldiler, ve bilim, işçinin elinde, üretken gücünü artırmasına hizmet eden bir araç olarak kalmak yerine ... hemen her yerde emeğin karşısında yer aldı ... adale güçlerini tamamamıyla mekanik ve boyun eğici hale sokmak için sistemli olarak onları (işçileri) yanlış yollara saptırdı ve ayarttı." (W. Thompson, An Inquiry into the Principles of the Distribution of Wealth. London 1824, s. 274.)

[74] A. Ferguson, l.c., s. 280.

[75] J. D. Tuckett, A History of the Past and Present State of the Labouring Population, London 1846, V. 1, s. 148. 

[76] A, Smith, Wealth of Nations. b. V., ch. I, art. II. İşbölümünün sakıncalı etkilerini göstermiş bulunan A. Ferguson'un öğrencisi olarak Adam Smith bu nokta üzerinde çok açıktır. İşbölümünü ex professo övdüğü yapıtının giriş bölümünde, ancak bunun toplumsal eşitsizliğin kaynağı olduğunu üstünkörü bir biçimde belirtir. Ancak, Devlet Gelirleri üzerine olan 5. kitapta Ferguson yeniden konuşturulmaya başlanır. Felsefenin Sefaleti'nde, işbölümünü eleştirmeleri yönünden Ferguson ile A. Smith, Lemontey ve Say arasındaki tarihsel bağıntıyı yeterince açıkladım ve manüfaktürde uygulanan işbölümünün, kapitalist üretim tarzının özel bir biçimi olduğunu ilk kez ortaya koymuş oldum. (l.c., s. 122 vd. [Felsefenin Sefaleti, s. 143 vd.].)

[77] Ferguson şöyle diyordu, l.c., s. 281: "Ve düşünmenin kendisi, bu bölünmeler çağında özel bir zanaat haline gelebilir."

[78] G. Garnier'in A. Smith çevirisi, t. V. s. 4-5. 

[79] Padua'da pratik tıp profesörü olan Ramazzini'nin yapıtı De morbis artificum, 1713'te yayınlandı ve 1781 yılında Fransızcaya çevrildi ve 1841 yılında Encyclopedie res Sciences Médicales, 7. Dis. Auteurs Classiques'te yeniden basıldı. Modern makine sanayii dönemi, kuşkusuz, onun iç hastalıkları kataloğunu epeyce genişletti. Bkz: Hygiéne physique et morale de l'ouvrier dans les grandes vi!les en général et dansla ville Lyon en particulier, Par le Dr. A. L. Fonteret, Paris 1858, ve Die Krankheiten, welche verschiednen Ständen, Altern und Geschlechtern eigenthümlich sind. 6 vol, Ulm, 1860, ve diğerleri, 1854 yılında Society of Arts, sınai patoloji konusunda bir komisyonu kurdu. Bu komisyonun topladığı belgelerin listesi Twickenham Economic Museum'un katoloğunda görülebilir. Reports on Public Health da çok önemlidir. Ayrıca bkz: Eduard Reich. M. D., Ueber die Entartung des Menschen, Erlangen 1868.

[80] "To subdivide a man is to execute him, if be deserves the sentence, to assassnate him, if be does not ... the subdivision of labour is the assassination of a people" (D. Urquhart, Familiar Words, Lond. 1855, s 119.) İşbölümü konusunda Hegerin epeyce aykırı görüşleri vardır. Rechtsphilosophie adlı yapıtında şöyle der: "İyi eğitimli insan sürüsünden, biz, her şeyden önce, başkalarının yaptığı her şeyi yapabileri insanı anlarız." 

[81] İşbölümü konusunda, bireysel kapitalistin, a priori olarak gösterdiği yaratıcı dehaya karşı duyulan safça inanç, bugün, ancak, Herr Roscher tipinde Alman profesörler arasında görülmektedir; o Roscher ki, Jupiter'e benzeyen kafasından işbölümünün hazır olarak fırladığı kapitaliste, teselli mükafatı olarak "çeşitli ücretler" ("diverse Arbeitslöhne") adar. İşbölümünün az ya da çok ölçüde uygulanması, dehanın büyüklüğüne değil, kesenin büyüklüğüne bağlıdır.

[82] Petty ve Advantages of the East-India Trade'in adsız yazarı gibi eski yazarlar, manüfaktürde uygulanan işbölümünün kapitalist niteliğini, A. Smith'ten daha iyi ortaya koyarlar.

[83] İşbölümü konusunda nerdeyse eskilerin izinden giden Beccaria ve James Harris gibi birkaç 18. yüzyıl yazarı, modern yazarlar arasında belki de istisna sayılabilirler. Beccaria şöyle diyor: "Ciascuno prova coll'esperienza, che applicando la mano e l'ingegno sempre allo stesso genere di opere e di produtte, egli piu facili, piu abbondanti e migliori ne traca risultati, di quello che se ciascuno isolatamente le cose tutte a se necessaire soltanto facesse. ... Dividendosi in tal maniera per la comune e privata utilità gli uomini in varie classi e condizioni." ["Herkes kendi denemesiyle bilir ki, el ve kafa daima aynı tür işler ve ürünler için kullanılırsa, bu iş ve ürünler, herkesin gereksindiği şeyi kendisinin yapmasından daha kolay, daha bol ve dana iyi yapılır ve elde edilir. ... Böylece insanlar, herkesin ve kendilerinin yararlarına, çeşitli sınıf ve katlara bölünürler."] (Cesare Beccaria, Elementi di Econ. Pubblica, ed. Custodi, Parte Moderna. t. XI, 5. 29.) St. Petersburg elçiliği "Anılar"ı ile ünlü ve daha sonraları Malmesbury kontu olan James Harris, Dialogue Concerning Happiness, Lond. 1841, adlı yapıtında (bu yapıt, daha sonra, Three Treatises, etc., 3 Ed., Lond. 1772, adıyla basılmıştır) yazdığı bir notta, der ki: "Toplumun doğal olduğunu, (yani, işbölümüyle oluştuğunu) tanıtlamak için öne sürülen savlar ... Platon'un Cumhuriyet'inin [Devlet] ikinci kitabından alınmıştır."

[84] Odyssey, XIV, 228'de [Homeros, Odysseia, Sander Yayınları, İstanbul 1970] şöyle denir: "Allos gar t alloisin aner epiterpetai ergois." ("Her insanın hoşlandığı şeyler başka başka.") ve Sextus Empiricus'ta [Adversus Mathematicos, XI Ed. Bekker, s. 555, 1, 5] Arşilokus şöyle der: " allos allo ep ergo kardien iainetai" ("Herkes kendi işinde ve tüm insanlar memnun.") 

[85] "Poll' epistaio ergo, kakos d'hpistano panta" ("İki karpuz bir koltuğa sığmaz.") Her Atinalı kendisini, meta üretiminde bir İspartalıdan üstün görüyordu: çünkü, bir savaş sırasında İspartalı, elinin altında yeteri kadar adam bulunduruyordu ama paraya kumanda edemezdi; tıpkı, Atinalıları, Peloponez savaşına kışkırtmak için Thucydides'in Perikles'e söylediği söylev gibi: "Swmasi te etoimoteroi oi autourgoi ton anthropon e kremasi polemein"' ("Ve elleriyle çalışan insanlar, savaşı, mallarından çok bedenleriyle yapmaya yatkındırlar.") (Thuc., 1, l.c., c. 41.) Bununla birlikte, maddi üretim yönünden bile, işbölümünün karşısında yer alan "I'autarkeia" ("öz yeterliği") Atinalıların ideali olarak kaldı, " par wn gar to, eu, para touton kai to autarkes" ("Onlar kendi kendilerine yetebilme nimetine sahipler."). Burada şunu da söylemek gerekir ki, 30 Tiranın yıkıldığı tarihte, toprak mülkiyeti sahibi olmayan 5.000 Atinalı bile yoktu.

[86] Platon'a göre, toplum içindeki işbölümü, gereksirmelerir çeşitliliğinden ve bireylerin yeteneklerinin sıınrlılığından doğar ve gelişir. Onun için önemli olan son nokta, işçinin kendisini işe uydurmasıdır, yoksa işin işçiye uydurulması değil; eğer işçi birkaç zanaatı birden yürütür ve bunlardan birini ikinci plana atarsa, bu son durum kaçınılmaz olur. "Çünkü iş, işçinin boş vaktini beklemez; tam tersine, işçi işe ayak uydurmak zorundadır. ... Böylece herkes, başka işleri bırakıp yeteneğine uygun tek bir işle uğraşırsa, bunu da zamanında yaparsa, hem daha çok, hem daha iyi, hem de daha kolay iş çıkarır." (Rep., 2 Ed Bailer, Orelli, etc., [Eflatun, Devlet, Hürriyet Yayınlan, İstanbul 1973, s. 76] Thucydides'te şöyle der (l. c., c. 142): "Denizcilik de diğerleri gibi bir zanaattır ve durum gereğı, ikinci bır uğraş olarak yürütülemez; ayrıca, başka ikinci uğraşlar da bunun yanısıra yürütülemez." Bir işin zamanı geçirildi mi, diyor Platon, o iş yapılmamış olur." (ergou kairon diollytai) [Devlet, s. 76.] Aynı platoncu fikir, İngiliz ağartmacı patronlarının, fabrika yasasının, bütün işçilere belirli yemek paydosları verilmesini öngören maddesine karşı giriştikleri protestoda gene karşımıza çıkar. Bunların işleri, işçinin uygun zamanını bekleyemez, çünkü "ütüleme, yıkama, ağartma, silindirden geçirme, ve boyama gibi çeşitli işlemlerin hiç birisi, işin bozulması tehlikesi göze alınmaksızın aynı anda durdurulamaz ... bütün işçilere aynı yemek saatinin tanınması, yarım kalan işlemler yüzünden sık sık değerli malların tehlikeye atılması demektir." Le platonisme où va-t-il se nicher! [Platonculuk nereye yuva yapacak! -ç.]

[87] Ksenefon, Pers kralının sofrasında yemek yemenin yalnızca bir onur olmayıp bu yemeklerin diğerlerinden çok daha lezzetli olduğunu da söylüyor, "Ve bunda da olağanüstü bir yan yoktur, çünkü öteki sanatların büyük kentlerde özel bir yetkinliğe ulaştırması gibi, kralın yemekleri de özel bir biçimde hazırlanıyordu. Çünkü küçük kentlerde aynı adam hem kerevet yapar, hem de kapı, saban ve masa: çoğu kez üstelik ev bile yapar ve geçimini sağlayacak kadar müşteri bulursa yaşamından memnundur. Bu kadar çok şey yapan bir insanın hepsini de iyi yapması elbette olanaksızdır. Ama büyük kentlerde. her eşyanın pek çok alıcısı olduğu için. tek bir zanaat bir insanı geçindirmeye yeter. Üstelik, çoğu kez bir insanın işin tamamını yapması da gerekmez, bir kişi erkek ayakkabısı yapar, bir başkası kadın. Şurada birisi deriyi keserek, burada bir diğeri dikerek yaşamını kazanır; birisi yalnızca kumaş keser, bir diğeri bu parçaları biraraya getirip diker. Bundan da zorunlu olarak şu sonuç çıkar ki, en basitinden bir iş yapan insan, kuşkusuz bunu başkalarından daha iyi yapar. İşte aşçılık sanatı için de böyle." (Xenophon, Cyrop, 1. VIII. c. 2.) İşbölümünün gelişmesinin pazarın büyüklüğüne bağlı bulunduğunu pekala bildiği halde, Ksenefon, burada, yalnızca kullanım-değerinde ulaşılacak yetkinlik üzerinde duruyor.

[88] "O". (Busiris) "hepsini özel kastlara ayırdı ... aynı kimselerin daima aynı işleri yapmalarını emretti, çünkü o, uğraşım değiştiren insanların bunların hiç birinde hüner kazanamayacağını biliyordu; oysa, tek bir işe sürekli olarak sarılanlar onu en üst yetkinliğe ulaştırırlardı. Gerçekten de, sanat ve zanaat yönünden bunların rakiplerini, bir ustanın acemi bir çırağı geçmesinden daha da geride bıraktıklarını görüyoruz; krallık ile devletin diğer kurumlarını ayakta tutmak için uyguladıkları düzen o kadar hayranlık verici ki, bu konuyu inceleyen en ünlü filozoflar, Mısır Devletinin anayasasını diğer bütün devletlerinkinden üstün buluyorlar." (İsocrates, Busiris, c.8 )

[89] Karş: Diodorus Siculus. 

[90] Ure, l.c., s. 20

[91] Bu durum, Fransa'dan çok İngiltere, ve Hollanda'dan çok Fransa için sözkonusudur.

[1*] "Hiç bir şey öğrenmediler ve hiç birşey unutmadılar." - 1815 yılında, Bourbor egemenliğinin restorasyonundan sonra Fransa'ya geri dönen, toprak mülkiyetlerin yeniden elde etmeyi ve köylüleri yeniden feodaİ yükümlülüklerini üstlenmeye zorlamayı deneyen aristokrat göçmenler hakkında, Talleyrand böyle diyordu. -Ed.

[2*] Üretken olmadığı halde zorunlu olan ikinci maliyetler. -ç.

[3*] Önsel. -ç.

[4*] Sonsal. -ç.

[5*] Herkesin herkese karşı savaşı. -ç.

[6*] Ozanın dağınık dizeleri. - (Horace'ın taşlamalarından, 1. kitap, 4. taşlama). -ç.