Dipnotlar - ONDOKUZUNCU & YİRMİNCİ & YİRMİBİRİNCİ & YİRMİİKİNCİ BÖLÜM

[1] "Mr. Ricardo, değerin üretim sırasında harcanan emek miktarına bağlı bulunduğu yolundaki öğretisini tehlikeye düşürecek gibi görünen bir güçlükten ustaca kaçınıyor. Eğer bu ilkeye sıkı sıkıya bağlanılacak olsa, emeğin değerinin de onu üretmek için harcanan emek miktarına bağlı olması gerekir ki, bu, düpedüz saçmadır. Bunun için ustaca bir dönüşle Mr. Ricardo, emeğin değerini, ücretlerin üretilmesi için gerekli-emek miktarı haline getiriyor; ya da onun diliyle söylersek, emeğin değerinin, ücretlerin üretimi için gerekli-emek miktarı ile belirleneceğini öne sürüyor; yani onun demek istediği, işçiye verilen para ya da metaların üretimi için gerekli-emek miktarıdır. Bu şöyle demeye geliyor: kumaşın değeri, onun üretimi için harcanan emek miktarıyla değil de, kumaşın değişildiği gümüşün üretimi için harcanan emeğin miktarıyla belirlenir." ([S. Bailey,] A Critical Dissertation on the Nature, etc., of Value, s. 50, 51.)

[2] "Eğer emeğe bir metadır denirse, bu, önce değişim amacıyla üretilen ve sonra o sırada pazarda bulunan diğer metalarla uygun oranlarda değişilmek üzere pazara getirilen bir metaya benzemez; emek, pazara getirildiği anda yaratılmış olur; daha doğrusu, emek, yaratılmadan önce pazara getirilir." (Observation on Certain Verbal Disputes, etc., s. 75, 76.)

[3] "Emek bir meta ve emeğin ürünü olan sermaye diğer bir meta olarak ele alınırsa ve eğer bu iki metaın değerleri, eşit miktarlarda emekle belirlenirse belli bir miktarda emek ... aynı miktarda emek tarafından üretilmiş bulunan bir sermaye ile değişilebilir. Ama emeğin değeri, diğer metalara oranla ... eşit emek miktarıyla belirlenmez." (E. G. Wakefield'in Adam Smith'in Wealth of Nations adlı yapıtının kendisi tarafından hazırlanan baskısında, v. I. London 1836, s. 231, not.)

[4] "Il a fallu convenir" (a new edition of the "contrat social!") "que toutes les fois qu'il échangerait du travail fait contre du travail à faire, le dernier" (la capitaliste) "aurait une valeur supérieure au premier" (le travailleur) ["Yapılmış işin, yapılacak iş ile değişileceği her zaman, ikincisinin" (kapitalistin) "birincisinden" (emekçiden) daha yüksek bir değer elde etmesi gerekeceği üzerinde uyuşmak gerekirdi" (sanki toplum sözleşmesi'nin yeni baskısı!).] (Sismonde (yani, Sismondi), De la Richesse Commerciale, Genève 1803, t. I., s. 37.)

[5] "Emek, değerin bu biricik ölçütü ... bütün zenginliğin yaratıcısı, meta değildir." Th. Hodgskin, Popul. Polit. Econ., s. 186.

[6] Öte yandan, bu gibi ifadeleri salt licentia poetica [şiirsel serbestlik -ç.] olarak açıklamaya kalkışma, ancak tahlilin güçsüzlüğünü gösterir. Bu nedenle, Proudhon'un: "Le travail est dit valoir, non pas en tant que marchandise lui-même, mais en vue des valeurs qu'on suppose renfermées puissanciellement en lui. La valeur du travail est une expression figurée, etc.," ["Emeğin bir meta olarak değil de, potansiyel olarak içerdiği varsayılan değerler açısından bir değer taşıdığı söylenmektedir. Emeğin değeri, mecazi bir deyimdir, vb.."] sözlerine karşı belirttim ki: "Dans le travail-marchandise, qui est d'une réalité effrayante, il (Proudhon) ne voit qu'une ellipse grammaticale. Donc, toute la société actuelle, fondée sur le travail-marchandise, est désor-mais fondée sur une licence poétiqe, sur une expression figurée. La sociéte veut-elle 'éliminer tous les inconvénients,' qui la travaillent, eh bien! qu'elle élimine les termes malsonnants, qu'elle change de langage, et pour cela elle n'a qu'à s'adresser, à l'Académie, pour lui demander une nouvelle edition de son dictionnaire." ["Bir emek-metada, ki korkunç amansız bir gerçektir, o, gramatik eksiklikten başka bir şey görmüyor. Böylece bir emek-metaın üzerine kurulmuş mevcut toplumun tümü, bundan böyle, şiirsel serbestlik, mecazi bir deyim üzerine kurulmuş bulunuyor. Eğer toplum, kendisine saldıran 'tüm sakıncaları tasfiye' etmek istiyorsa, eh, o zaman kulağa nahoş gelen tüm terimleri de tasfiye etsin, dili değiştirsin; ve bunun için de, çıkarmış bulunduğu sözlüğün yeni bir baskısını yapması için Akademiye başvurması yeterlidir."] (Karl Marx, Misére de la Philisophie, s. 34-35 [Felsefenin Sefaleti, s. 59 ve 601.) Kuşkusuz bundan daha kolayı, değer sözünden hiç bir şey anlamamaktır. O zaman, insan, her şeyi bu kategorinin altına kolayca sıralayabilir. Sözgelişi J. B. Say, "valeur"? ["değer"] sorusuna şöyle karşılık veriyor: "C'est ce qu'une chose vaut" ["Bir şey ne değerde ise odur"] ve "prix" ["fiyat"]? Yanıt: "La valeur d'une chose exprimée en monnaie." [Bir şeyin parayla ifade edilen değeridir."] "Le travail de la terre ... une valeur? Parce qu'on y met un prix." ["Toprağın işi ... niçin bir değere sahiptir? Ona bir fiyat tanınmış olmasıdır."] Demek oluyor ki, değer, bir şeyin değeridir, ve toprağın değerinin olmasının nedeni, bu değerin "parayla ifade edilmesidir". Ne olursa olsun, bu yol, şeylerin nedenini ve niçinini açıklamada çok kullanışlı, bir yöntem.

[7] Bkz: Zur Kritik der Politischen Œkonomie, s. 40 [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 91]. Ben, bu yapıtın Sermayeyi ele alan kısmında, bu problemin çözümleneceğini ifade etmiştim: "... nasıl oluyor da, yalnız salt emek-zamanıyla belirlenen değişim-değeri temeli üzerinde üretim, emeğin değişim-değerinin, emeğin ürününün değişim-değerinden daha az olması sonucunu vermektedir?".

[8] Serbest ticaret yandaşlarının, Londra'daki saflığı budalalığa vardıran organı Morning Star, Amerikan iç savaşı sırasında, bir insanın duyabileceği bütün moral öfkeyle, "Konfederasyon Eyaletlerinde" zencilerin hiç bir karşılık almadan çalışmalarını tekrar tekrar protesto etmişti. Böyle yapacağına, bu gazete, böyle bir zencinin günlük yaşama giderini, Londra'nın doğu yakasındaki serbest bir işçinin yaşama gideri ile karşılaştırsa daha iyi ederdi.

[9] Adam Smith, parça-başına ücrete değindiği zaman işgünündeki değişikliklerin yalnızca rasgele sözünü etmiş oluyor.

[10] Paranın kendi değeri, burada daima sabit kabul edilmiştir.

[11] "Emeğin fiyatı, belli bir emek miktarı için ödenen miktardır." (Sir Edward West, Price of Corn and Wages of Labour, London 1826, s. 67.) West, yazarı belirtilmeyen Essay on the Application of Capital to Land, By a Fellow of the University College of Oxford, London 1815, adlı denemenin yazarıdır. Bu, ekonomi politik tarihinde çığır açıcı bir yapıttır.

[12] "Emeğin ücreti, emeğin fiyatına ve harcanan emeğin miktarına bağlıdır. ... Emeğin ücretinde bir yükselme, mutlaka emeğin fiyatında yükselme anlamına gelmez. Daha tam çalıştırma ve daha büyük çaba ile, emeğin ücreti oldukça artırılabilir, oysa emeğin fiyatı aynı kalmakta devam edebilir." West, l.c., s. 67, 68, 112. Ne var ki, West, "Emeğin fiyatı nasıl belirlenir?" temel sorusunu, yavan sözlerle geçiştirir.

[13] Bunu, sorunu karışık bir şekilde koymakla birlikte, 18. yüzyıl sanayi burjuvazisinin fanatik temsilcisi ve sık sık alıntılar yaptığımız Essay on Trade and Commerce yazarı doğru olarak kavramıştır: "Yiyecek maddeleri ile diğer gerekli şeylerin fiyatıyla belirlenen şey" emeğin fiyatı" (o, bununla, nominal günlük ya da haftalık ücreti demek istiyor) "değil, emeğin miktarıdır: gerekli şeylerin fiyatını çok düşürürseniz, doğal olarak, emeğin miktarını da aynı oranda düşürmüş olursunuz.. Fabrika patronları, emeğin fiyatını yükseltme ve düşürmenin, nominal miktarını değiştirmekten başka çok daha çeşitli yolları olduğunu bilirler." (l.c., s. 48, 61.) West'in yapıtından adını hiç anmadan yararlandığı Three Lectures on the Rate of Wages, London 1830, adlı yapıtında N. W. Senior şöyle der: "Emekçiyi her şeyden önce üretim miktarı ilgilendirir." (s. 15.) Bunun anlamı, emekçi, aslında, eline geçene, ücretinin nominal miktarına bakar, verdiği şeye, emeğin miktarına aldırmaz demektir!

[14] Bu türlü anormal istihdam indiriminin etkisi, işgününde yasayla yapılan genel kısaltmanın etkisinden tamamen farklı olur. Birinci durumun, işgününün mutlak uzunluğu ile hiç bir ilişkisi yoktur ve 15, 16 saatlik bir işgününde de pekala olabilir. Emeğin nominal fiyatı, birinci durumda, işçinin günde ortalama 15 saat, ikinci durumda 6 saat çalışmasına göre hesaplanır. Bunun için de sonuç, birinci durumda yalnızca 7 ½, ikinci durumda yalnızca 3 saat çalışsa da gene aynı olur.

[15] "Dantelacılıkta fazla-mesai için ödenen ücret o kadar küçüktür ki (saatte, ½ peni ile ¾ peniden 2 peniye kadar), işçilerin sağlık ve güçleri üzerindeki olumsuzluk etkileri ile tam bir karşıtlık halindedir. ... Böylece kazanılan o az miktardaki para da çoğu zaman fazla yiyecek için harcanır." (Child. Empi. Com., II. Rep., s. xvi, n° 117.)

[16] Örnek: duvar kağıdı baskıcılığında, bu işkolunun daha yakın zamanda fabrika yasası kapsamına alınmasından önce. "Yemek paydosu yapmadan çalışıyoruz, böylece 10½ saatlik günlük iş, öğleden sonra 4.30'da sona eriyor ve bundan sonraki bütün çalışma, fazla-mesaidir; saat 6'dan önce işten çıktığımız pek enderdir; bu yüzden, biz, aslında, bütün yıl fazla-mesai yapmış oluyoruz." (Mr. Smith, Evidence in Child. Empl. Comm. I. Rep., s. 125.)

[17] Örnek: İskoçya'da ağartıcılık işinde, "İskoçya'nın bazı kısımlarında bu iş" (1862 tarihinde fabrika yasasının uygulanmasından önce) "fazla-mesai sistemi ile yürütülüyordu, yani günde on saat, normal çalışma saatiydi ve erkek işçilere günde 1 şilin 2 peni nominal ücret ödenirdi, her gün üç-dört saat fazla-mesai yapılır, karşılığında saatte 3 peni ödenirdi. Bu sistemin etkisi ... normal saatlerde çalışan bir işçi, haftada, 8 şilinden fazla kazanamazdı, fazla-mesai yapmadan tam bir günlük ücret elde edemezlerdi." (Rep. of Insp. of Factories, April 30th, 1863, s. 10.) "Daha uzun saatler çalışmak üzere erkek işçilere daha yüksek ücret ödenmesi dayanılması güç bir çekicilik taşıyordu." (Rep. of Insp. of Fact., April 30th, 1848, s. 5.) Londra kentinde ciltçilik işinde, belli çalışma saatlerini öngören sözleşmelerle 14-15 yaşlarında çok sayıda genç kız çalıştırılır. Bununla birlikte, her ayın son haftasında, gece saat 10, 11, 12 ve hatta l'e kadar, daha büyük yaştaki işçilerle birlikte çok karışık bir grup içersinde çalıştırılırlar. "Patronlar, bunları, fazla ücret ve yemek vaadiyle bu işe razı ederler", ve çocuklar, bu yemeği, çevredeki meyhanede yerler. Böylece, bu "young immortals" ["genç ölümsüzler" -ç.] (Children's Employment Comm., V. Rep., s. 44, n° 191) arasında büyük bir sefalet almış yürümüştür ve bu sefaletin kefaretini, diğer kitapların yanısıra çok sayıda İncil ve din kitabı ciltleyerek ödemiş olurlar.

[18] Bkz: Reports of Insp. of Fact., April 30th,1863, l.c., Durumu iyi değerlendiren Londralı inşaat işçileri, 1860'taki büyük grev ve lokavt sırasında, saat ücretini ancak iki koşul altında kabul edebileceklerini ilan ettiler: (1) normal 9 ve 10 saatlik işgünleri ile birlikte işsaatinin ücreti saptanacak ve 10 saatlik işgününün ücreti, 9 saatlikten daha yüksek olacaktır; (2) normal işgününün ötesinde her saat fazla-mesai sayılacak ve bunun için belli bir oranda daha yüksek ücret ödenecekti.

[19] "Uzun işsaatlerinin kural olduğu yerlerde, ücretlerin düşük olmasının da bir kural olması ayrıca dikkati çeken bir şeydir." (Report of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 9.) "Bir lokma yiyecek sağlamak için yapılan iş, çoğu kez, aşırı derecede uzundu." (Public Health, Sixth Report., 1864, s. 15.)

[20] Reports of Inspectors of Fact., 30th April, 1860, s. 31, 32.

[21] Örneğin, İngiltere'de elle çivi yapanlar, işin düşük fiyatlı oluşu yüzünden, pek acınacak bir haftalık ücret elde etmek için, günde 15 saat çekiç sallarlar. "Her gün uzun saatler (sabah 6'dan akşam 8'e kadar) çalıştıkları halde, bu ağır işin karşılığında 11 peni ya da 1 şilin kazanırlar; ayrıca, aletlerin aşınması, ateş giderleri, demir artıkları için 2,5-3 peni bu ücretten düşülür." (Children's Employment Comm., III. Rep. s. 136, n° 671.) Kadınlar, aynı emek-zamam için haftada ancak 5 şilin ücret alırlar. (l.c., s. 137, n° 674.)

[22] Örneğin, eğer bir fabrika işçisi, alışılagelen uzun saatler çalışmayı reddederse, "kısa zamanda yerine daha uzun zaman çalışabilecek bir başkası bulunur, ve böylece işten atılmış olur." (Reports of Inspectors of Fact., Evidence, 30th April, 1848, s. 39, n° 58.) "Eğer bir kişi, iki kişinin işini yaparsa... kar oranı genel olarak yükselecektir... ek emek ikmali sonucu fiyatı düşmüş olacaktır." (Senior, l.c., s. 15.)

[23] Children's Emplement Comm., III. Rep., Evidence, s. 66, n° 22.

[24] Report, etc., Relative to the Grievances Complained of by the Journeymen Bakers, Lond. 1862, s. LII, ve Evidence, n° 479, 359, 27. Ne var ki, tam fiyatla satanlar bile, yukarda söylendiği ve sözcüleri Bennett'in de kabul ettiği gibi, işçilerini "genellikle gece saat 11'de işe başlatıp ertesi sabah saat 8'e kadar çalıştırırlar ve bunlar, bütün gün akşam saat 7'ye kadar işte kalırlar.". (l.c., s. 22.)

[25] "Parça-başı iş sistemi, işçilik tarihinde bir çağı belirler; kapitalistin isteğine bağlı bulunan basit gündeliçi emekçi ile, çok uzak olmayan bir gelecekte, kapitalist ile zanaatçılığı kendi kişiliğinde birleştirmeyi vaadeden lonca zanaatlarının durumu arasında yer alır. Parça-işçi, işverenin sermayesi ile çalışsa bile aslında kendi kendisinin patronudur." (John Watts, Trade Societies and Strikes, Machinery and Cooperative Societies, Manchester 1865, s. 52, 53.) Bu küçük yapıtı buraya aktarmamın nedeni, iyice kokuşmuş bayağı bir mazur gösterme çabasının lağım çukuru olmasıdır. Daha önce ovencilik ile de alışverişi olan bu aynı Mr. Watts, 1842 yılında başka bir kitapçık daha yayınlamış: Facts and Fictions of Political Economists, ve bunda, diğer şeyler yanında "mülkiyetin hırsızlık" olduğunu ilan etmiştir. Eski çamlar bardak oldu!

[26] T. J. Dunning, Trades' Unions and Strikes, Lond. 1860, s. 22.

[27] Bu iki ücret şeklinin yanyana bulunuşu, patronların düzenbazlıklarını yürütmede nasıl yararlı olmuştur: "Bir fabrikada 400 işçi çalışıyor ve bunların yarısı parça-başı ücret aldıkları için uzun süre çalışmaları işlerine geliyor. Geriye kalan 200 kişi gündelik alıyorlar ve diğerleri gibi uzun süre çalışıyorlar, ama bu fazla-mesai için hiç bir karşılık almıyorlar. ... Bu 200 kişinin günde yarım saat çalışmaları, bir kişinin 50 saat çalışmasına ya da bir kişinin bir haftalık emeğinin 5/6'sına eşittir." (Reports of Insp. of Fact., 31st October, 1860, s. 9.) "Aşırı-çalışma hala geniş ölçüde yürürlüktedir; ve çoğu durumda, yasanın öngördüğü saptama ve yasaklamalara karşı güven içinde yürütülüyor. Parça-başı ücret yerine haftalık ücret alarak çalışan halkın uğradıkları kaybı ... daha önceki raporlarımın çoğunda belirtmiştim." (Leonard Horner, Reports of Insp. of Fact., 30th April, 1859, s. 8, 9.)

[28] "Le salaire peut se mesurer de deux manières: ou sur la durée du travail, ou sur son produit." ["Ücretler iki şekilde ölçülebilir: emeğin süresine göre, ya da ürününe göre."] (Abrége élémentare des principes de l'Economie Politique, Paris 1796, s. 32.) Bu yapıtın adı belirtilmeyen yazarı, G. Garnier'dir.

[29] "Ona" (iplik eğiricisine) "şu kadar ağırlıkta pamuk verilir ve o bunu belli bir sürede ve belli bir incelikte, belli ağırlıkta, tire ya da iplik olarak teslim etmek zorundadır; ve bunun için libre başına kendisine şu kadar ücret ödenir. Eğer yaptığı iş kusurlu ise, bunun cezasını çeker; yok eğer belli sürede saptanılan miktardan az iplik yapmışsa işten çıkartılır ve yerine daha hünerli bir işçi alınır." (Ure, l.c., s. 317.)

[30] "İş birkaç elden geçerse, bunların herbiri kardan payını alır, oysa eğer işi en sondaki yaparsa, kadın işçiye ulaşan ücret son derece orantısız olur." (Child. Emp. Comm., II. Report, s. lxx, n° 424.)

[31] Mazeretçi Watts bile şöyle diyor: "Eğer, bir işte çalışan herkes bir sözleşmenin taraftarı olsalar ve bir kişi kendi karı için diğerlerini aşırı-çalıştırma yolu ile çıkar sağlayacağına, herkes yeteneğine göre pay alsa, bu parça-iş sisteminde büyük bir düzelme anlamına gelir." (l.c., s. 53.) Bu sistemin bayağılıkları konusunda bkz: Child. Emp. Comm., Rep. III., s. 66, n° 22, s. 11, n° 124; s. xi, n° 13, 53, 59 vb..

[32] Kendiliğinden doğan bu sonuca çoğu kez yapay olarak yardımcı olunur: örneğin, Londra'da makine sanayiinde alışılagelen hileli bir yöntem kullanılır: "Birkaç işçinin başına, fizik gücü daha üstün ve eliçabuk birisi seçilerek konulur, bu adama yimibeş şilin kadar fazla bir ücret ödenir; onun görevi yalnızca sıradan ücret alan işçiIeri harekete geçirmek ve isteklendirmek için bütün gücüyle çalışmaktır ... bu çalışmanın, üstün hünerin ve emek-gücünün kısıtlandığı yolunda işverenlerin (sendikalı) işçilere yönelttiği suçlamaların çoğunu hiç bir yoruma gerek göstermeyecek şekilde açıklar." (Dunning, l.c., s. 22, 23.) Yazarın kendisi de işçi ve sendikanın sekreteri olduğu için bu sözler abartmalı sanılabilir. Ama okur, J. Ch. Morton'un "highly respectable" ["çok saygıdeğer" -ç.] Tarım Ansiklopedisinin "Labourer" niaddesine bakarsa bu yöntemin çiftçilere gelişmiş bir yöntem olarak salık verildiğini görecektir.

[33] "Parça-başına ücret alan herkes ... işin yasal sınırlarının dışına çıkarılmasından yararlanır. Fazla-mesai yapma isteği konusundaki bu gözlem, özellikle dokumacı ve çileci olarak çalıştırılan kadınlar için geçerlidir." (Rept. of Insp. of Fact., 30th April, 1818, s. 9.) "Bu sistem (parça-başı), işveren için o derece karlıdır ki ... genç çömlekçileri, parça-başı sistemle çalıştıkları dört-beş yıl içersinde düşük bir ücretle aşırı-çalışmaya doğrudan doğruya teşvik etmiş olur. ... Bu ... çömlekçilerin vücut yapılarındaki kusurların diğer büyük bir nedeni olarak görülebilir." (Child. Empl. Comm., I Rept., s. xııı.)

[34] "Herhangi bir işkolundaki işin, her mesleğin yaptığı parça ile ödenmesinde ... ücretler, miktar olarak, tamamen esastan değişebilir. ... Ama günlük işte genel olarak o işkolunda çalışan işçi için verilecek ücret ölçütü, işçi ve işveren tarafından kabul edilen ... tekdüze bir orandır." (Dunning, l.c., s. 17.)

[35] "Le travail des Compaknons-artisans sera réglé à la journée ou à pièce. Ces rnaitres-artisans savent à peu prés combien d'ouvrage un compagnon-artisan peut faire par jour dans chaque métier, et les payent souvent à proportion de l'ouvrage qu'ils font; ainsi ces compagnons travaillent autant qu'ils peuvent, pour leur propre intérêt, sans-autre inspection." ["Kalfa zanaatçılarının çalışması, günlük olarak ya da parça-başına ödenecek. ... Bu usta zanaatçılar, bir kalfa zanaatçının, her işte, günde ne kadar iş yapabileceğini aşağı yukarı bilir, ve onlara çoğu kez yaptıkları iş oranında öderler; böylece, bu kalfalar, başka bir yoklama olmaksizin, kendi öz çıkarları için, ellerinden geldiğince çalışırlar."] (Cantillon, Essai sur la Nature du Commerce en général, Amst. Ed., 1756, s. 185 ve 202. Birinci baskı: 1755.) Quesnay, Sir James Steuart ve A. Smith'in geniş ölçüde yararlandıkları Cantillon, burada, daha o zaman parça-başı ücreti, yalnızca zamana göre ücretin değişik bir şekli olarak göstermektedir. Cantillon'un Fransızca baskısı, başlığında bunun İngilizceden çeviri olduğunu belirtmektedir, ama İngilizce baskı, The Analysis of Trade, Commerce, etc,. by Philip Cantillon, late of the city of London, Merchant, yalnızca daha sonraki bir tarihte (1759) yayınlanmış olmakla kalmaz, içeriği de daha sonraki düzeltilmiş bir metin olduğunu tanıtlar: örneğin Fransızca baskıda Hume'un henüz adı geçmez, oysa İngilizce baskıda, Petty'ye artık pek az raslanır. İngilizce baskı teorik olarak daha az önem taşır, ama özellikle İngiliz ticareti, külçe altın ve gümüş işlenmesi vb, konularında. Fransızca baskıda bulunmayan sayısız ayrıntıları içerir. İngilizce baskının baş sayfasındaki "Taken chiefly from the manuscript of a very ingenious gentleman, deceased, and adaptem, etc.," ["Ölmüş bulunan çok zeki bir beyefendinin müsveddelerinden geniş ölçüde alınarak uyarlandığı, vb."] gibi sözler, bu nedenle, o zamanlar sık sık raslanan bir yakıştırma gibi görünüyor.

[36] "Combien de fois n'avons-nous pas vu, dans certains atoliers, embaucher beaucoup plus d'ouvriers que ne le demandait le travail à mettre en main? Souvent, dans la prévision d'un travail aléatoire, quelquefois méme imaginaire, on admet des ouvriers: comme on les paie aux piéces, on se dit qu'on ne court aucun risque, parce que toutes les pertes de temps seront à la charge des inoccupés." ["Bazı atelyelerde, yapılacak işin gerektirdiğinden daha çok işçi çalıştırıldığını birçok kez görmedik mi? Çoğu kez, raslantıya bağlı, hatta düşsel bir iş dolayısıyla, işçi alınır: parça-başına ödendiğinden, hiç bir tehlikeye koşulmadığı söylenir, çünkü tüm zaman kayıpları, çalıştırılmayanların zimmetine yazılacaktır."] (H. Grégoir, Les Typographes devant le Tribunal correctionnel de Bruxelles, Bruxelles 1865, s. 9.)

[37] Remarks on the Commercial Policy of Great Britain, London 1815, s. 48.

[38] A Defence of the Landowners and Farmers of Great Britain, Lond. 1814, s. 4, 5.

[39] Malthus, Inquiry into the Nature and Progress of Rent, Lond. 1815, [s. 49, not.].

[40] "Parça-başı ücret alanlar ... belki de fabrikalardaki işçilerin beşte-dördünü oluştururlar." (Report of Insp. of Fact.. 30th April, 1858, [s. 9].)

[41] "İplik eğirme makinesinin üretken gücü ölçülür, ve bununla yapılan iş için ödenen para, üretme gücündeki artma kadar olmamakla birlikte, onunla birlikte azalır." (Ure, l.c., s. 317.) Bu son mazur gösterme tümcesini, Ure, gene kendisi geçersiz kılar. Çıkrığın uzatılması ile işte bir artışa yolaçılacağını o da kabul eder. Demek ki, emek, üretkenliğindeki artış oranında azalmış olmaz. Ayrıca: "Bu artış ile, makinenin üretme gücü beşte-bir artırılmış olacaktır. Bundan sonra, yaptığı iş için işçiye, eskisi kadar ücret ödenmeyecektir, ama bu ücret beşte-bir oranında azalmayacağı için, bu gelişme, belli saat çalışması için kazandığı parayı artıracaktır", ama yukardaki ifadede bazı değişiklikler yapılması gereklidir. ... İplikçi, kendi ek altı şilininin bir kısmını, yetişkin işçilerin yerini alan, ek gene yardımcılara vermek durumundadır" (l.c., s. 321), ve bu durumda ücretlerin yükselmesi yolunda bir eğilim sözkonusu olamaz.

[42] H. Fawcett, The Economic Position of the British Labourer, Cambridge and London 1865, s. 178.

[43] Londra'da yayınlanan Standart gazetesinin 26 Ekim 1861 tarihli sayısında, John Bright ve Ortaklarının, Rochdale magistrates'inde [sulh mahkemesi -ç.] açtıkları bir dava konusunda bir haber vadı. "Halı Dokuma İşçileri Sendikası yöneticilerine karşı bir dava açılmıştı. Bright şirketi, aynı zaman ve aynı emekle [!] eskiden 160 yarda üretirken, şimdi 240 yarda üreten yeni bir makine kullanmaya başlamıştı. İşçilerin, işverenin gelişmiş makineler için yaptığı sermaye ile elde edilen kardan bir pay istemeleri, hiç bir şekilde sözkonusu olamazdı. Bu mantığa uygun olarak Bright ortaklar, yarda başına ücreti 1,5 peniden 1 peniye indirmeyi önerdiler, böylece işçilerin kazancı aynı emek için tam eskisi kadar kalmış olacaktı. Ama burada, nominal bir ücret indirimi vardı ve işçilerin iddiasına göre bu indirim, gerektiği şekilde önceden haber verilmeden yapılmıştı."

[44] "İşçi sendikaları, ücretleri aynı düzeyde tutmak isteklerinde, gelişmiş makinelerin kullanılmasıyla sağlanan kara da ortak olma çabasını gösteriyorlar.". (Quelle horreur! [Ne korkunç! -ç.] "... İş kısaldığı için daha yüksek ücret talep etmek, bir başka deyişle, mekanik gelişmelere vergi koymak çabası demektir" (On Combination Of Trades, New Edit., London 1834, s. 42.)

[45] "Ücretlerin" (burada, ücretlerin para olarak ifadesi ele alınıyor), "daha ucuz bir maldan daha fazla satınalabiliyorlar diye, yükseldiğini söylemek doğru değildir." (David Buchanan'ın yayınladığı, Adam Smith'in Wealth etc., baskısında, 1814, v. I, s. 417, not.)

[46] Bu yasanın, tek üretim kolları için üretkenlik bakımından ne gibi şeyleri değiştirebileceğini bir başka yerde inceleyeceğiz.

[47] Adam Smith'e karşı giriştiği polemikte James Anderson şunları belirtir: "Toprak ürünlerinin ve genellikle hububatın ucuz olduğu yoksul ülkelerde, emeğin görünüşteki fiyatı genellikle düşük olmakla birlikte, gene de aslında çoğu kez diğer ülkelerden gerçekte daha yüksek olduğu, aynı şekilde dikkate değer bir şeydir. Çünkü, emekçiye günlük olarak verilen ücretler, her ne kadar emeğin görünüşteki fiyatı ise de, emeğin gerçek fiyatı değildir. Gerçek fiyat, belli miktarda yapılmış iş, işverene neye maloluyorsa odur; ve bu açıdan bakıldığında, hububat fiyatı ile diğer geçim araçları, yoksul ülkelerde zengin ülkelere göre genellikle daha düşük olmakla birlikte, emeğin fiyatı, hemen her zaman zengin ülkelerde, yoksul ülkelerden daha düşüktür. ... Gündelik ücret olarak hesap edilen emek, İskoçya'da İngiltere'ye göre çok daha düşüktür. ... Parça-başına emek genellikle İngiltere'de daha ucuzdur." (James Anderson, Observations on the Means of Exciting a Spirit of National Industry etc., Edinb. 1777, s. 350, 351.) — Tersine, ücretlerin düşüklüğü de emeğin pahalı olmasına yolaçar. "Emek, İrlanda'da İngiltere'den daha pahalıdır ... çünkü ücretler orada çok daha düşüktür." (n° 2074, Royal Commission un Railways, Minutes, 1867.)

[48] [H. Carey,] Essay on the Rate of Wages: with on Examination of the Differences in the Condition of the Labouring Population throughout the World, Philadelphia, 1853.





[1*] İngilizce metinde "worker" ("işçi"), Fransızca metinde "covéble" ("angaryacı"). -ç.

[2*] Varlık nedeni. -ç.

[3*] "Vermen için veriyorum, yapman için veriyorum, vermen için yapıyorum, yapman için yapıyorum." -ç.

[4*] "Normal işgünü", "günlük iş", "düzenli işsaatleri". -ç.

[5*] Nam-ı diğer. -ç.