c. Emeğin Yoğunlaştırılması

Karl Marx
Sermayenin elinde bulunan makine aracılığı ile işgününün alabildiğine uzatılması, yaşam kaynakları tehdit edilen toplum tarafından tepkiyle karşılanır ve uzunluğu yasa ile belirlenmiş normal bir işgününe ulaşılır. Böyle olunca da daha önce karşılaştığımız bir olay, yani emeğin yoğunlaştırılması büyük bir önem kazanır. Mutlak artı-değer incelenirken, ilkönce emeğin süresi ya da. uzatılması sözkonusu edilmiş, yoğunluk derecesinin değişmediği varsayılmıştır. Şimdi ise süresi 'uzatılmış emek yerine, daha yoğunlaştırılmış emeğin geçmesi olayını ve bu yoğunluğun derecesini inceleyeceğiz.

Açıktır ki, makine kullanımının yayılması ve makineyle çalışmaya alışan özel bir işçi sınıfının deneyimlerinin birikmesiyle orantılı olarak, emeğin hızıyla yoğunluğunun da artacağı doğal bir sonuçtur. Böylece İngiltere'de yarım yüzyıl boyunca, işgününün uzatılması, fabrika işinin yoğunluğunun artmasıyla elele gitmiştir. Bununla birlikte, okur, açıkça görecektir ki, düzensizlik içersinde değil de, her gün değişmeyen bir tekdüzelik içersinde yinelenerek yapılan bir işin sözkonusu olması halinde, işgününün uzatılması ile emeğin yoğunlaştırılmasının, işgünündeki uzamanın ancak düşük bir emek yoğunluğu ile, ya da tersine, yüksek bir yoğunluk derecesinin ise yalnızca işgününün kısaltılması ile bağdaşabileceği bir noktaya gelinmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. İşçi sınıfının gitgide büyüyen başkaldırışı, Parlamentoyu, çalışma saatlerini zorunlu olarak kısaltmaya ve gerçek anlamda fabrikalarda normal bir işgününün uygulanmasına zorladığı ve bunun sonucu, artı-değer üretiminin işgününün uzatılmasıyla çoğaltılması yolu bütünüyle kapatıldığı andan itibaren, sermaye, olanca gücüyle, nispi artı-değer üretimini, makinelerdeki gelişmeleri hızlandırarak elde etmeye yöneldi. Aynı zamanda nispi artı-değerin niteliğinde bir değişme oldu. Genel bir deyişle, nispi artıdeğer üretim tarzı, işçinin üretken gücünü, belli bir sürede, aynı miktarda emek harcayarak daha fazla üretimde bulunabilecek hale getirmektedir. Bu emek-zamanı, toplam ürüne tıpkı eskisi kadar değer katmakla birlikte, bu aynı değişim-değeri, şimdi daha fazla kullanım-değerine yayılmıştır; böylece herbir metaın değeri düşmüştür. Oysa, çalışma saatlerinin kısaltılması zorunlu duruma gelir gelmez başka türlü olur. Bu, üretici güçlerin gelişmesi ve, üretim araçlarında tasarruf sağlanması konularında yarattığı büyük dürtü, işçiye aynı sürede daha fazla emek harcama, emek-gücü geriliminde bir yükselme, işgününün her anını doldurma ya da, ancak kısaltılmış bir işgününün sınırları içersinde ulaşılabilecek ölçüde bir emek yoğunlaşmasına yolaçar. Daha büyük bir emek kitlesinin belli bir süre içersinde bu yoğunlaşması, şimdi de, aslında ne ise o, yani daha büyük bir emek miktarı olarak hesaba katılır. Emeğin büyüklüğünün, yani süresinin ölçülmesinin yanısıra, artık onun şiddetinin, yoğunluk derecesinin ya da yoğunluğunun ölçülmesi gibi yeni bir ölçü ortaya çıkar.[74] On saatlik işgününün bu daha yoğun saatleri, şimdi, oniki saatlik işgününün daha gözenekli saatlerinden daha fazla emek, yani harcanmış emek-gücü içerir. Bu yüzden, eski bir saatlik emeğin ürünü, sonraki 11/3 saatlik emeğin ürünü kadar ya da daha fazla değer taşır. Emeğin üretkenliğinin yükseltilmesi sonucu nispi artı-değerdeki artış bir yana, şimdi kapitalist için, diyelim, 31/2 saatlik artı-emek ve 62/3 saatlik gerekli-emek, eskiden 4 saatlik artı-emek ve 8 saatlik gerekli-emek ile üretilen bir değer kitlesi sağlar.

Şimdi şu soruya gelmiş bulunuyoruz: Emek nasıl yoğunlaştırılır?

Kısalan işgününün ilk etkisi, şu açık yasanın sonucudur: emek-gücünün etkinliği, harcadığı süreyle ters orantılıdır. Bu nedenle, belli sınırlar içersinde, bu sürenin kısaltılması ile uğranılan kayıp, emek-gücündeki artan gerilimle kazanılır. Ayrıca, işçinin daha fazla emek-gücü harcaması da, kapitalistin kendisine yaptığı ücret ödeme şekliyle sağlama alınır.[75] Çömlekçilik gibi makinenin pek az ya da hiç rol oynamadığı manüfaktürlerde, fabrika yasalarının uygulanması sonucu, yalnızca işgünündeki kısalma, işin düzenliliğinde olağanüstü bir düzgünlüğü, birlikteliği, düzeni, sürekliliği ve canlılığı gözler önüne sermiştir.[76] Bununla birlikte, işçinin, makinenin sürekli ve düzenli hareketlerine bağımlı bulunduğu ve sıkı bir iş düzeninin zaten yaratılmış olduğu bir fabrikada, aynı etkinin doğabileceği kuşkuyla karşılanmıştır. Bu yüzden, 1844 yılında, işgününün oniki saatin altına indirilmesi sorunu tartışılırken, patronlar, "çeşitli bölümlerdeki gözcülerin, işçilerin zaman yitirmemelerine dikkat ettiklerini", "işçilerin, uyanıklık ve dikkat derecelerinin artırılmasının hemen hemen olanak-dışı bulunduğunu" ve bu nedenle, makinelerin hızı ile, diğer koşullar aynı kalmak üzere, "iyi yönetilen bir fabrikada, işçilerin dikkatlerindeki bir artış nedeniyle herhangi önemli bir sonuç beklemenin saçma olduğunu" oybirliği ile ilan etmişlerdir.[77] Deneyimler ise, şu iddiaları yalanlıyordu. Bay Robert Gardner, Preston'daki iki büyük fabrikasında, 20 Nisan 1844'ten itibaren çalışma saatini oniki saatten onbir saate indirmişti. Aşağı yukarı bir yıllık çalışmanın verdiği sonuç şöyleydi: "Aynı masrafla aynı miktar ürün elde edilmiş ve toplam olarak işçiler şimdi onbir saat çalışarak eskiden oniki saatlik çalışmakla aldıkları kadar ücret almışlardır."[78] Şimdi, eğirme ve tarama yerlerindeki deneyimlere geçeceğim, çünkü buralarda, makinelerin hızında %2 bir artış görülmüştür. Ama ayrıca çok çeşitli kumaşların yapıldığı dokuma kısmında, çalışma koşullarında en ufak bir değişme olmamıştı. Sonuç şuydu: "1844 yılında 6 Ocak ile 20 Nisan arasında, 12 saatlik işgününde, ortalama haftalık ücret, 10 şilin 1,5 peni, 20 Nisan ile 29 Haziran arasındaki 11 saatlik işgününde, ortalama haftalık ücret, 10 şilin 3,5 peni."[79] Burada, şimdi onbir saatte eskiden oniki saatte üretildiğinden fazla ürün elde edilmektedir ve bu, tamamen, işçilerin daha düzenli çalışması ve zamandan sağlanan tasarruf sonucudur. İşçiler, aynı ücreti alır ve bir saatlik zaman kazanırlarken, kapitalist de aynı miktar ürün elde eder ve, kömür, gaz ve benzeri masraflardan bir saatlik tasarruf sağlamış olur. Horrocks ile Jacson beylerin fabrikalarında da aynı denemeler yapılmış ve aynı başarılar sağlanmıştır.[80] Çalışma saatlerinin kısaltılması, her şeyden önce, belli bir sürede işçinin daha fazla güç harcamasını sağlayarak, emeğin yoğunlaştırılması için öznel koşulları hazırlar. Bu kısaltma zorunlu duruma gelir gelmez, makineler, sermayenin elinde, belli bir sürede daha fazla emek sızdırmak için sistemli bir şekilde kullanılan nesnel araçlar halini alırlar. Bu iki türlü yapılır: makinenin hızını artırarak, ve işçiye çalıştıracağı daha fazla makine vererek. Makinelerin yapımının gittikçe geliştirilmesi, kısmen makine olmaksızın işçi üzerinde daha fazla baskı yapmanın olanaksızlığından, kısmen de kısalan çalışma saatlerinin, kapitalisti, üretim giderleri üzerinde daha sıkı bir denetimde bulunmaya zorlamasından ileri gelen bir gerekliliktir. Buhar makinelerindeki gelişmeler, piston hızını artırdığı gibi, aynı zamanda, daha büyük güç tasarrufu ile, aynı ya da daha az kömür tüketimiyle, aynı donanımla, daha fazla makinenin çalıştırılmasını olanaklı duruma getirmiştir. İletim mekanizmasındaki gelişmeler, sürtünmeyi azaltmış ve, modern makineleri eskilerinden çarpıcı bir şekilde ayıran şaftların çapları ile ağırlıklarında devamlı bir küçülmeyi sağlamıştır. Ensonu, iş makinelerindeki gelişmeler, modem buharlı dokuma tezgahlarında olduğu gibi hem boyutlarını küçültmüş ve hem de hızları ile etkinliklerini artırmıştır; ya da iplik eğirme makinelerinde olduğu gibi hem boyutlarını büyütmüş ve hem de iş yapan kısımlarının sayısını ve büyüklüklerini artırmış; ya da ayrıntılarda yapılan farkedilmeyecek kadar küçük değişikliklerle bu kısımların hızlarında bir artma olmuştur; örneğin, otomatik iplik makinelerinde iğlerin hızı, on yıl öncesine göre beşte-bir oranında artmıştır.

İşgününün 12 saate indirilmesi, İngiltere'de 1832 tarihinde başlar. 1836 yılında bir fabrikatör şöyle diyordu: "Fabrikalarda yapılan iş, bugün, makinelerin önemli derecede artan hızı yüzünden işçinin göstermek zorunda kaldığı daha büyük dikkat ve çaba sayesinde, otuz-kırk yıl öncesine göre çok daha fazladır."[81] 1844 yılında, şimdi Shaffesbury Dükü olan Lord Ashley, Avam Kamarasında belgelere dayanan şu açıklamayı yaptı:

"Manüfaktür süreçlerinde çalışanların yaptıkları iş, şimdi bu işlerin başlangıcına göre üç katı fazladır. Makineler, kuşkusuz, milyonlarca insanın enerjisini gerektiren işleri yapmaktadır; ayrıca, korku verici hareketleri ile egemenliği altına aldığı insanların çalışmalarını da inanılmayacak derecede artırmıştır. ... 1815 yılında 40 numara iplik eğiren bir çift iplik makinesinin —12 saatlik işgününde yaptıkları— hareketi izlemek, 8 millik bir yolu yürümeye eşitti. 1832'de, aynı numarada pamuk ipliği eğiren bir çift iplik makinesini izlemek için alınan yol, 20 mil ve çoğu zaman daha fazlaydı. 1835 yılında" (bu yıl 1815 ya da 1825 olabilir) "bir iplikçi her gün bu makinelerin herbirinde 820 çekme yapar ve iki makinenin toplamı 1.640 çekme ederdi. 1832'de, iplikçi, bir makinede 2.200, iki makinede 4.400 çekme yapıyordu. 1844'te çekme sayısı 2.400 ve toplam 4.800'e ulaştı; ve bazı durumlarda gereken iş miktarı daha da fazla oluyordu. ... Elimde, 1842 yılında bana gönderilmiş olan bir başka belge daha var, bu belgede deniliyor ki, iş giderek artıyor — bu artış, yalnızca alınan yolun gittikçe uzaması yüzünden değil, ama çalıştırılan işçi sayısı düzenli olarak azaldığı halde üretilen malın miktarının artmasından ötürüdür, ve ayrıca, şu sıralarda, işlenmesi çok daha zor olan kötü cins pamuğun eğirilmesindendir. ... Tarama odasında da, iş büyük miktarda artmıştır. Burada bir kişi, şimdi, eskiden iki kişinin yaptığı işi yapmaktadır. Çoğu kadın olmak üzere pek çok kişinin çalıştırıldığı dokuma odasında ... eğirme makinelerinin hızının artması nedeniyle son birkaç yıl içerisinde yapılan işte tam %10 oranında bir artış olmuştur. 1838 yılında haftada eğrilen hanks[3*] sayısı 18.000 idi, 1843'te bu 21.000'e çıkmıştır. 1819 yılında, buharlı dokuma tezgahlarında dakikada picks[4*] sayısı 60 idi, 1842'de 140 oldu ve yapılan işte büyük bir artma olduğunu gösterdi."[82]

1844 yılında Oniki Saatlik Yasa altında ulaşılmış bulunan bu dikkate değer yoğunlaşma, o sırada İngiliz fabrikatörlerinin bu yönde daha fazla bir geliştirmenin olanaksız bulunduğu ve bu nedenle bundan sonra çalışma saatlerinde yapılacak herhangi bir azaltmanın üretimin düşmesi demek olacağı yolundaki iddialarını haklı gösterir gibi görünmekteydi. Bu iddiaların görünüşteki doğruluğu, fabrikatörlerin her an uyanık bir deneticisi olan fabrika denetmeni Leonard Horner'in şu çağdaş sözlerinde en iyi şekilde görülür.

"Üretilen miktar aslında makinenin hızına bağlı olduğuna göre, bunları, aşağıdaki koşullara uymak suretiyle en hızlı bir biçimde çalıştırmak, fabrika sahibinin çıkarına olacaktır: makinelerin çabuk yıpranmaktan korunması; üretilen malın kalitesinin korunması; işçinin sürekli olarak gösterebileceği çabadan daha fazlasını harcamadan hareketi izleyebilecek durumda olması. Fabrika sahibinin çözümlemek zorunda olduğu en önemli sorunlardan birisi, bu nedenle, yukardaki koşulları gözönünde bulundurarak makineleri çalıştirabileceği en yüksek hızı bulmaktır. Çoğu zaman işi fazla hızlandırdığı, kopma ve kırılmalar ile, çıkartılan kötü işin, hız artışından ağır bastığı ve böylece işi yavaşlatmak zorunda kaldığı görülür. Bu nedenle bana kalırsa, çalışkan ve aklıbaşında bir fabrika sahibi, güvenilir bir azami hıza ulaştığında, onbir saatte oniki saatteki kadar üretimde bulunamayacaktır. Ayrıca bence, parça-başı çalışan işçi, aynı hızda devam edebileceği güce uygun en yüksek çabayla çalışacaktır."[83] Homer, bu nedenle, çalışma saatlerinin, oniki saatin altına düşmesiyle üretimin zorunlu olarak azalacağı sonucuna varmıştır.[84] Aradan on yıl geçtikten sonra, gene kendisi, her ikisi de işgününün zorunlu olarak kısaltılmasıyla son derece uzayabilen makine ve insanın emek-gücündeki esnekliği, o yıl nasıl gereği gibi tahmin edemediğini tanıtlamak için, 1845'teki bu görüşünü nakleder.

Şimdi, On Saatlik Yasanın 1847 yılında İngiliz pamuklu, yünlü, ipekli ve keten fabrikalarına uygulanmalarını izleyen döneme gelmiş bulunuyoruz.

"İğlerin hızı çıkrık tipi makinelerde dakikada 500, bükme tipi olanlarda 1.000 devir artmıştır; yani 1839'da dakikada 4.500 olan birinci tip makinenin iğ hızı, şimdi (1862) 5.000'dir; ikinci tip makinede 5.000 olan hız ise, şimdi dakikada 6.000'dir; bu, birinci durumda onda-bir, ikinci durumda beşte-bir artış demektir."[85] Manchester yakınındaki Patricroft'lu tanınmış mühendis James Nasmyth, 1852 tarihinde Leonard Homer'e yazdığı bir mektupta, bir buharlı makinede 1848 ve 1852 tarihleri arasında yapılan gelişmeleri anlatmaktadır. Resmi kayıtlarda daima benzeri makinelerin 1828 yılındaki güçlerine göre tahmin edilen[86] buhar makinelerinin beygirgüçlerinin yalnızca nominal olduklarını ve ancak gerçek güçlerinin bir göstergesi olarak işe yarayabileceklerini belirttikten sonra, şunları söylemektedir: "Aynı ağırlıktaki buharlı makinelerden şimdi ortalama en az yüzde 50'den fazla çalışma ya da iş elde ettiğimize ve birçok durumda, dakikada 220 ayaklık sınırlı hızla çalıştığı günlerde 50 beygirgücü sağlayan buharlı makinelerin şimdi 100 beygirgücünün üzerine çıktıklarına inanmıyorum." ... "100 beygirgücündeki buharlı makineler, yapılarında ve kazanlarının kapasitesi ile yapılışındaki bazı düzeltmeler sonucu, eskisine göre daha büyük bir güçle çalışabilmektedir." ... "Beygirgüçlerine oranla eskisi kadar işçi çalıştırmakla birlikte, makineye oranla daha az işçi kullanılmaktadır.."[87] 1850 yılında, İngiltere'deki fabrikalar, 25.633.716 iplik ve 301.445 dokuma tezgahı işletmek için 134.217 nominal beygirgücü kullanmışlardır. 1856'da iğ ve tezgah sayısı sırasıyla 33.503.580 ve 369.205 idi; gerekli norminal beygirgücü 1850'dekinin aynı olsaydı, 175.000 beygirgücüne eşit bir güç gerekirdi, oysa 1856 yılı istatistiklerinde, fiili beygirgücü 161.435 olup, 1850 yılı esas alınarak hesap edildiğinde 10.000 beygirgücünden daha fazla bir noksanlık gösteriyordu."[88] "İstatistiklerin (1856 yılı) ortaya koydukları bu gerçekler, fabrika sisteminin hızla ilerlediğini göstermektedir; beygirgücüne oranla eskisi kadar işçi kullanmamakla birlikte, makinelere oranla daha az işçi çalıştırılmaktadır; buhar makinesi, güçte sağlanan tasarruf ve diğer yöntemlerle daha büyük ağırlıktaki makineleri çalıştırabilmektedir; makineler ile yapım yöntemlerinde iyileştirmeler, ve makinelerin hızında artış ve diğer çeşitli nedenlerle, daha büyük miktarda iş üretilebilir."[89]

"Her tür makinede yapılan büyük gelişmeler, bunların üretim gücünü geniş ölçüde artırmıştır. Çalışma saatlerinin kısaltılması, kuşkusuz ... bu gelişmelerde etken olmuştur. Bu gelişmeler ile birlikte, işçinin daha fazla çaba harcaması, kısaltılmış (iki saat ya da altıda-bir) işgününde, en az eskisi kadar ürün elde edilmesini sağlamıştır."[90]

Emek-gücünün, daha yoğun bir biçimde sömürülmesiyle fabrikatörlerin servetlerinin nasıl büyük ölçüde arttığını göstermeye tek bir olay yeterlidir. 1838 ile 1850 arasında İngiliz pamuklu sanayiinde ve diğer sanayilerde ortalama artış %32 idi, oysa 1850-1856 arası bu sayı %86'ya ulaşmıştır.

On saatlik işgününün etkisi altında 1848 ile 1856 arasında 8 yıl süresince İngiliz sanayiindeki gelişme ne kadar büyük olursa olsun, bunu izleyen 1856-1862 yılları arasındaki 6 yıllık dönemde bu gelişme, çok daha fazla olmuştur. Örneğin ipek fabrikalarında 1856'da 1.093.739 iğ varken, 1862'de bu sayı 1.388.544 olmuş; dokuma tezgahı ise 1856'da 9.260 iken 1862'de 10.709'a yükselmiştir. Böylece iğ sayısındaki artış %26,9, tezgah sayısındaki artış %15,6 olduğu halde, bu işlerde çalışanların sayısı %7 azalmıştır. 1850 yılında yün ipliği fabrikalarında 875.830 iğ çalışıyordu. 1856'da ise 1.324.549 (artış %51,2), ve 1862'de 1.289.172 (azalış %2,7). Eğer 1856 yılı sayısında görülen, ama 1862 yılı sayısında görülmeyen iğ sayısını düşersek, 1856 yılından sonra iğ sayısının hemen hemen aynı kaldığını görürüz. Öte yandan, 1850'den sonra iğ ve tezgahların hızı çoğu zaman iki katına çıkmıştır. Yünlü fabrikalarında buharlı dokuma tezgahı sayısı 1850'de 32.617, 1856'da 38.956, 1862'de 43.048'dir. İşçilerin sayısı 1850'de 79.737, 1856'da 87.794, 1862'de 86.063'tür; bu sayılara, 14 yaşından küçük olmak üzere 1850'de 9.956, 1856'da 11.228, 1862'de 13.178 çocuk dahildir. Bu nedenle, 1856'ya göre 1862'de dokuma tezgahı sayısında büyük bir artış olduğu halde, çalışan toplam işçi sayısı azalmış, sömürülen çocuk sayısı artmıştır.[91]

27 Nisan 1863'te Bay Ferrand, Avam Kamarasında şunları söylüyordu: "Burada adlarına konuştuğum Lancashire ve Cheshire'ın 16 bölgesinden gelen delegeler, bana, makinelerdeki gelişmeler nedeniyle fabrikalardaki işin sürekli olarak arttığını söylemişlerdir. Eskiden bir kişinin iki yardımcıyla birlikte bir tezgaha bakmaları yerine, şimdi bir kişi hiç yardımcısı olmaksızın üç tezgaha birden baktığı gibi, dört tezgaha birden baktığı da sık sık görülmektedir. Oniki saatlik işin şimdi on saatten daha az bir süreye sıkıştırıldığını olaylar açıkça göstermektedir. Bütün bunlardan, fabrika işçilerinin katlandıkları zahmetin son on yıl içersinde ne kadar büyük ölçüde arttığı apaçık ortaya çıkmaktadır."[92]

Bu nedenle fabrika denetmenleri, 1844 ve 1850 yasalarının sonuçlarını durmadan ve haklı olarak övmelerine karşın, çalışma saatlerinin kısaltılmasının, işin, işçinin sağlığını ve çalışma kapasitesini tehlikeye düşürecek şekilde yoğunlaşmasına yolaçtığını da itiraf etmekten geri kalmamışlardır. "Pamuklu, yünlü ve ipekli fabrikaların çoğunda görülen ve son birkaç yıl içerisinde hızları büyük ölçüde artan makinelere işçilerin yetişebilmeleri için gerekli başdöndürücü ve tüketici heyecan Dr. Greenhow'un bu konudaki son raporunda belirttiği gibi ciğer hastalıklarından ileri gelen fazla ölümlerin nedenlerinden birisi olabilir."[93] Çalışma saatlerinin uzatılması yolları bütünüyle tıkanır tıkanmaz, emeğin yoğunluğunu sistemli bir şekilde yükseltmek ve makinedeki her gelişmeyi işçiyi sömürmede daha yetkin bir araç haline getirmek suretiyle, sermayenin uğradığı kaybı yerine koymak için, çok geçmeden çalışma saatlerini kaçınılmaz olarak yeniden kısaltacağı bir duruma getirmek zorundaydı.[94] Öte yandan, İngiliz sanayiinde, 1848 ile bugün arasındaki hızlı gelişme, on saatlik işgününün yürürlükte olduğu, 1833-1846 dönemi arasındaki gelişmeyi geçmiştir, fabrika sisteminin ilk kez ortaya çıktığı ve işgününün sınırsız olduğu son yarım yüzyıldaki ilerlemeyi daha çok aşmıştır.[95]