(e) İngiliz Tarım Proletaryası

Kapitalist üretim ve birikimin uzlaşmaz karşıt niteliği hiç bir yerde, İngiliz tarımındaki (hayvancılık dahil) ilerleme ile İngiliz tarım emekçisinin durumundaki gerilemede olduğu kadar kendisini zalimce ortaya koyamaz. Bugünkü duruma dönmeden önce, geriye, hızla bir gözatacağım. İngiltere'de modern tarım, üretim tarzındaki değişikliğin başlangıç noktasını oluşturan toprak mülkiyetindeki devrim daha eski tarihlere gitmekle birlikte, 18. yüzyılın ortasında başlar. 

Dikkatli bir gözlemci ama yüzeyde kalan bir düşünür olan Arthur Young'ın 1771 yıllarında tarım emekçisi ile ilgili olarak söylediklerine bakılırsa, bunları şimdi, "kent ve köydeki İngiliz emekçisinin altın çağı olan" 15. yüzyıl şöyle dursun "emekçilerin bolluk içinde yaşadıkları ve servet biriktirdikleri"[146] 14. yüzyıldaki emekçilere göre çok acınacak durumdadırlar. Ama, bu kadar gerilere gitmemize de gerek yok. 1777 yılında yayınlanan çok öğretici bir yapıtta şu satırları okuruz: "Yoksul emekçi hemen hemen yerlebir olurken, büyük çiftçi nerdeyse bir Gentleman [beyefendi, centilmen. -ç.] düzeyine yükseldi. Yalnızca kırk yıl öncekiyle bugünkü durum karşılaştırılınca, düştüğü zavallı durum apaçık ortaya çıkar. ... Toprakbeyleri ile kiracılar ... emekçiyi ... ezmek için hep elbirliği yaptılar."[147] Bunun ardından 1737 ile 1777 yılları arasında gerçek tarım emekçileri ücretinin, nerdeyse ¼, yani %25 düştüğü, ayrıntıları ile tanıtlanıyor. Dr. Richard Price da, "modern politika", diyor, "aslında yüksek sınıfların daha fazla yararınadır; zamanla vereceği sonuçlar, bütün krallığı yalnızca beyler ile dilenciler ya da efendiler ve kölelerden oluşur hale getirecektir".[148] 

Gene de İngiliz tarım emekçilerinin durumu 1770 ile 1780 yılları arasında, yiyecek ve barınma bakımından olduğu kadar, kendine saygı ve eğlence vb. yönünden de, o zamandan beri, bir daha ulaşamadığı ideal olarak kalmıştır. Ortalama ücreti, 1770 ile 1771 yıllarında 90 pint [0.550 litre. -ç.] buğday, Eden zamaninda (1797), yalnızca 65 pint, 1808'de ise 60 pint olarak ifade ediliyordu.[149] 

Toprak sahiplerinin, çiftçilerin, fabrikatörlerin, tüccarların, bankerlerin, borsa spekülatörlerinin, orduya mal satanların vb. büyük servetler edindikleri Jakobenlere-Karşı Savaşın sonunda tarım emekçilerinin durumu yukarda gösterildiği gibiydi. Nominal ücretler, kısmen banknotun değerini yitirmesi, kısmen de bundan bağımsız olarak temel geçim araçlarının fiyatlarındaki artış sonucu yükselmişti. Ama reel ücret değişmesi, burada gereksiz ayrıntılara girmeksizin basit bir şekilde gösterilebilir. Yoksul yasası ile uygulanışı, 1795 ile 1814'te aynıydı. Bu yasanın kırsal bölgelerde nasıl uygulandığı anımsanacaktır: nominal ücret ile emekçinin yaşayabilmesi için gerekli nominal miktar arasındaki farkı, oradaki yardım kurumları sadaka şeklinde tamamlıyordu. Çiftçinin ödediği ücret ile, yardım kurumlarının kapadıkları ücret açığı arasındaki oran, bize, iki şeyi göstermektedir. Önce, ücretlerin, asgari düzeyin altına düştüğünü; sonra, tarım emekçisinin ne oranda ücretli emekçi ve dilenci karışımı haline geldiğini, ya da kilise yardım kurulunun kölesi haline gelme derecesini. Diğer bütün kontluklardaki ortalama durumu temsil eden tek bir kontluğu ele alalım. 1795 yılında Northamptonshire'da ortalama haftalık ücret 7 şilin 6 peniydi; 6 kişilik bir ailenin toplam yıllık gideri ise 36 sterlin 12 şilin 5 peni; bunların toplam geliri 29 sterlin 18 şilin; yardım kurumunun kapadığı açık 6 sterlin 14 şilin 5 peni. 1814 yılında aynı kontlukta haftalık ücret 12 şilin 2 peni; 5 kişilik bir ailenin yıllık toplam gideri 54 sterlin 18 şilin 4 peni; ailenin toplam geliri 36 sterlin 2 şilin; yardım kurumunun kapadığı açık 18 sterlin 6 şilin 4 peni.[150] Kapatılan açık, 1895'te, ücretin 1/4'ten azı, 1814'te yarısından fazlasıydı. Bu koşullar altında, Eden'in hala tarım emekçilerinin kulübelerinde bulduğu azıcık rahat ve huzur, 1814'te büsbütün yokolmuştu.[151] Çiftçinin elinde bütün hayvanlar içinde emekçi, bu instrumantum vocale,[konuşan alet. -ç.] artık, en çok ezilen, en kötü beslenen ve en çok zulüm göreniydi. 

Aynı durum, "1830 Swing ayaklanmaları bize" (yani egemen sınıflara), "ateşe verilen harmanların ışığında, manüfaktür İngilteresinde olduğu kadar, tarım İngilteresinde de, sefalet ve isyan ettirici kapkara bir huzursuzluğun, için için kıvılcımlandığını gösterene kadar"[152] sessizce sürdü gitti. Bu sıralarda, Sadler, Avam Kamarasında, tarım emekçilerine "beyaz köleler" adını takmış, Lordlar Kamarasında bir piskopos aynı unvanı yinelemişti. O dönemin en dikkate değer iktisatçısı E. G. Wakefield şöyle diyor: "Güney İngiltere köylüsü ... ne özgür insandır, ne de köle; o, yalnızca dilencidir."[153] 

Tahıl yasalarının yürürlükten kaldırılmasından önceki dönem, tarım emekçilerinin durumuna yeni bir ışık getirdi. Bir yandan, tahıl yasalarının gerçek hububat üreticilerini ne derece az koruduğunu tanıtlamak orta-sınıf çığırtkanlarının çıkarınaydı; öte yandan, toprak aristokrasisinin fabrika sistemini yermeleri, bu yozlaşmış, kalpsiz ve kibar serserilerin, fabrika işçilerinin ıstıraplarına karşı duydukları sözde anlayış ve gene bunların fabrika yasaları için gösterdikleri "diplomatik çaba", sanayi burjuvazisini öfkeden deliye döndürüyordu. Eski bir İngiliz atasözü, "hırsızlar birbirine düşünce, namuslular kazançlı çıkar" der. Gerçekten de, egemen sınıfın iki düşman kesimi arasında, emekçileri hangisinin daha utanmazca sömürdüğü konusundaki gürültülü ve ateşli kavga, doğruların ortaya çıkmasına yaradı. Shaftesbury kontu olan Lord Ashley, fabrika sistemine karşı girişilen kampanyanın aristokrat ve insancıl başkomutanıydı. Bu yüzden o, 1845'te Morning Chronicle'ın tarım emekçilerinin durumu ile ilgili açıklamalarında en gözde hedefti. Zamanın en liberal yayın organı olan bu gazete, tarım bölgelerine özel muhabirler gönderiyor ve bunlar, yalnız genel bilgiler ve istatistiklerle yetinmeyerek, hem konuştukları emekçi ailelerinin ve hem de bunların efendilerinin adlarını yayımlıyordu. Aşağıdaki liste, Blanford, Wimbourne ve Poole yöresinde üç köye ödenen ücretleri göstermektedir. Bu köyler Bay G. Bankes ile Shaftesbury kontunun malıdır. Görüleceği üzere, bu "aşağı kilise papası", ve İngiliz sofularının başı, tıpkı Bankes gibi, emekçilerin zaten pek zavallı olan ücretlerinin büyük bir kısmını ev kirası bahanesiyle cebe indirmektedir:


B İ R İ N C İ    K Ö Y [155]
Çocuklar (a)
Aile Üyeleri Sayısı (b)
Erkeklerin Haftalık Ücreti (c)
Çocukların Haftalık Ücreti (d)
Tüm Ailenin Haftalık Geliri (e)
Haftalık Ev Kirası (f)
Kira Çıktıktan Sonra Ücretler Toplamı (g)
Adam Başına Haftalık Ücret (h)
ş.ş.p.ş.p.ş.p.ş.p.ş.p.

2
3
2
2
6
3

4
5
4
4
8
5

8
8
8
8
7
7





1
2





6

8
8
8
8
10
7





6

2
1
1
1
2
1


6



4

6
6
7
7
8


6


6
8

1
1
1
1
1
1

6

9
9
¾
İ K İ N C İ    K Ö Y

6
6
8
4

8
8
10
6

7
7
7
7
7

1
1



6
6



10
7
7
7
7

1
1
1
1
1

6



6½ 

8
5
5
5

6



8½ 

1



1

¾

7
11
Ü Ç Ü N C Ü    K Ö Y

4
3
0

6
5
2

7
7
5


2
2



6

7
11
5


6

1

1


10

6
10
4


8

1
2
3



½


Tahıl yasalarının kaldırılması, İngiliz tarımı için olağanüstü bir dürtü oldu.[154] Büyük çapta boşaltma kanalları, hayvanları ahırda beslemek ve yapay otlaklar yetiştirmek için yeni yöntemler, mekanik gübreleme aygıtlarının kullanılması, killi toprağı işlemede yeni yollar, madeni gübrelerin daha fazla kullanılması, buharlı makinelerden ve her türlü yeni makinelerden yararlanma, genellikle daha yoğun bir tarım, bu devrin özelliğiydi. Krallık Tarımsal Kurumunun başkanı Bay Pusey, yeni makinelerin kullanılmasıyla, çiftlikte (nispi) giderlerin yarı yarıya azaldığını söylüyor. Öte yandan da, toprağın gerçek verimi hızla yükseldi. Acre başına daha fazla sermaye yatırımı ve dolayısıyla çiftliklerde daha fazla yoğunlaşma, yeni yöntemin temel koşullarıydı.[156] Aynı zamanda, işlenen toprağın alanı 1846-1856 arasında 464.119 acre arttı, ve doğu kontluklarında, tavşan yatağı ve cılız meralar halindeyken, mükemmel ekin tarlaları haline getirilen büyük alanları bu hesaba katmıyoruz. Bu arada, tarımda çalışan toplam emekçi sayısında bir düşme olduğunu daha önce görmüş bulunuyoruz. Her iki cinslyetten ve her yaştan fiili tarım emekçisi sayısı, 1851'de 1.241.396 iken, 1861'de, 1.163.217'ye düşmüştür.[157] Bu nedenle, İngiliz Genel Saymanı haklı olarak şöyle diyordu: "1801 yılından bu yana, çiftçi ve çiftlik emekçisi sayısındaki artış ... tarımsal ürünlerin artışıyla hiç bir orantı göstermemektedir";[158] bu oransızlık tarım nüfusundaki azalmanın, işlenen toprakların alanındaki artış, daha yoğun bir işleme yöntemi, toprağa ve toprağın işletilmesine yatırılan sermaye birikimindeki görülmemiş büyüme, toprak ürünlerinde İngiliz tarım tarihinde eşi görülmemiş yükselme, toprakbeylerine giden payların büyük miktarlara ulaşması ve kapitalist çiftçilerin genişleyen servetleriyle elele gittiği son dönemde, daha göze batar bir durum almıştı. Bütün bunların, pazarların, yani kentlerin sürekli ve hızlı gelişmesi, ve serbest ticaretin egemenliği ile birlikte olduğu dikkate alınırsa, tarım emekçisinin, ensonu, post tot discrimine rerum,[10*] kendisini mutluluktan sarhoş edecek, secundum artem[11*] ortamı içinde bulması gerekir. 

Ne var ki, Profesör Rogers, İngiliz tarım emekçisinin yazgısının, 14. yüzyılın son yarısı ile 15. yüzyıldakiler şöyle dursun, 1770 ile 1780 yılları arasındakiler ile karşılaştırıldığında bile çok daha beter olduğu, "köylünün tekrar serf haline" ve hem de daha kötü beslenen ve giyinen bir serf haline geldiği sonucuna varmaktadır.[159] Tarım emekçilerinin konutları konusunda devir açan yapıtında Dr. Julian Hunter şöyle diyor: "Hind'in" (tarım emekçilerinin kölelik zamanından kalma adı) "masrafları, yaşayabileceği en düşük miktar olarak saptanır ... ücreti ve barınma giderleri, kendisinden sağlanan kara göre hesaplanmaz. Çiftçilik hesaplarında emekçi sıfırdır.[160] ... Varolma" (geçim) "araçları daima değişmeyen bir miktar olarak düşünülür.[161] Gelirinde daha da fazla bir azalma için, nihil habeo, nihil curo[12*] diyebilir. Elinde ancak yaşayabilecek kadar yedek yiyeceği olduğu için, gelecekle ilgili kaygısı yoktur. Çiftçinin hesaplarına esas aldığı sıfır noktasına zaten ulaşmış durumdadır. Gelecekteki günler ne getirirse getirsin, ne bolluktan, ne de kıtlıktan payına düşecek bir şey yoktur."[162] 

1863 yılında, sürgüne ve ağır hapis cezasına çarptırılmış suçluların beslenme ve çalışma koşulları konusunda resmi bir araştırma yapılmıştır. Sonuçlar iki kalın cilt Mavi kitapta yer aldı. Diğer şeyler yanında şöyle deniyordu: "İngiltere'de cezaevlerindeki mahkumların beslenme durumu ile işevlerindeki yoksullar ve aynı ülkedeki serbest emekçiler arasında yapılacak ayrıntılı bir karşılaştırma ... kuşkusuz, mahkumların diğer iki sınıftan daha iyi beslendiği sonucunu ortaya koyacaktır."[163] Oysa, "ağır hapse çarptırılmış herhangi bir mahkumdan istenen iş miktarı, gene sıradan bir gündelikçiden istenilen miktarın neredeyse yarısı kadardır."[164] Edinburgh cezaevi müdürü John Smith'in tanık olarak verdiği ifadeden birkaç ilginç nokta: n° 5056. "İngiliz cezaevlerindeki yiyecek durumu, İngiltere'deki sıradan emekçilerin yiyeceğinden daha iyidir." n° 50. "İskoçya'da sıradan tarım emekçisinin ... pek seyrek et yediği bir gerçektir." n° 3047. "Bu hükümlülerin, sıradan bir tarım emekçisinden çok daha iyi beslenmelerini gerektirecek bir neden var mıdır? — Kesinlikle yoktur." n° 3048. "Kamu işlerinde çalıştırılan hükümlülerin beslenme durumlarını, serbest emekçilerin beslenme durumlarına yaklaştırmak irin daha başka denemeler yapılması sizce gerekli midir?"[165] ... "O" (tarım emekçisi) "şöyle diyebilir: Çok çalışıyorum ama yeteri kadar yemek yiyemiyorum, oysa cezaevindeyken, daha fazle çalışmadığım halde daha fazla yerdim; böyle olunca benim için tekrar cezaevine girmek daha iyi."[166] Raporun birinci cildine konulan tablodan aşağıdaki karşılaştırmalı özeti derledim. 


HAFTALIK OLARAK BESİN MİKTARI [167]
(Ons Olarak)
Azotlu Öğeler Miktarı
Azotsuz Öğeler Miktarı
Madensel Öğeler Miktarı
Toplam
Portland (mahkum)
28.95
150.06
4.68
183.69
Donanma eri
29.63
152.91
4.52
187.06
Er
25.55
114.49
3.94
143.98
Araba işçisi
24.53
162.06
4.23
190.82
Mürettip
21.24
100.83
3.12
125.19
Tarım emekçisi
17.73
118.06
3.29
139.08

1863 tarihli hekimler komisyonunun, en kötü beslenen sınıfların aldıkları besin konusunda yaptığı araştırmanın genel sonuçlarını okur zaten biliyor. Tarım emekçisi ailelerinin büyük bir kısmının aldıkları besinin, "açlığın getireceği hastalıkları önleyecek" miktarın altında olduğu anımsanacaktır. Cornwall, Devon, Somerset, Wilts, Stafford, Oxford, Berks ve Herts gibi tamamen kırsal bölgelerde özellikle durum böyleydi. Dr. E. Smith, "Emekçinin kendisinin aldığı besin" diyor, "belirtilen ortalama miktardan fazladır, çünkü çalışabilmek için ... ailenin öteki üyelerinden ... daha fazla yemek yemek zorundadır ... daha yoksul bölgelerde hemen hemen etle domuz etinin hepsini o yer. ... Kadınlar ile hızlı büyüme çağındaki çocukların aldıkları besin miktarı, çoğu zaman ve hemen bütün kontluklarda, başta azot olmak üzere yetersizdir.".[168] Çiftçilerle birlikte oturan kadın ve erkek hizmetkarlar yeter derecede beslenirler. Bunların sayıları, 1851'de 288.277 iken, 1861'de 204.962'ye inmiştir. "Kadınların tarlalarda çalışması" diyor Dr. Smith "ne denli sakıncaları beraberinde getirirse getirsin ... şimdiki koşullar altında aileye büyük yarar sağlar; çünkü böylece ailenin gelirine, ayakkabı, giyecek alabilecek, kirayı ödeyebilecek ... bir ek gelir katılarak, daha iyi beslenmeleri olanağı doğar.".[169] İncelemenin en dikkate değer sonuçlarından birisi de, Birleşik Krallık'ın diğer bölgelerine göre, İngiltere'deki tarım emekçilerinin, aşağıdaki tablonun da gösterdiği gibi "oldukça daha kötü beslendikleridir". 

ORTALAMA YETİŞKİN TARIM EMEKÇİSİNİN HAFTALIK
KARBON VE AZOT TÜKETİMİ [170]
Karbon
Azot

grain

grain

İngiltere

40.673
1.594

Galler Ülkesi

48.354
2.031

İskoçya

48.980
2.348
İrlanda
43.366

2.434


Dr. Simon, resmi sağlık raporunda, "Dr. Hunter'in raporunun hemen her sayfası" diyor, "tarım emekçilerimizin konut durumlarındaki yetertizliğe ve sefalete tanıklık ediyor. Uzun yıllardır, bu yönden emekçilerin durumu gitgide kötüleşmektedir; bir göz oda bulmak şimdi daha da güçleştiği gibi, bulsa bile, gereksinmelerine belki şimdi geçmiş yüzyıllarda olduğundan çok daha az uygun durumdadır. Özellikle son yirmi-otuz yıldır bu kötü durum hızla artmakta ve emekçilerin konut sorunları şimdi son derece kötü bir duruma gelmiş bulunmaktadır. Emeğiyle zengin ettiği kimselerin kendisine bir tür merhametle davranmayı uygun buldukları durumlar dışında, bu konuda tam bir çaresizlik içersindedir. İşlediği toprak üzerinde başını sokacak bir yer bulması, bu bulduğu tek göz odanın doğru dürüst bir yer ya da domuz ağılı gibi olması, yoksulluğun baskısını geniş ölçüde azaltacak bir avuç bahçeye sahip olabilmesi — bütün bunlar, dilediği gibi bir konut bulma ya da kirasını ödeyebilme gücüne değil, başkalarının, 'mallarını keyiflerince kullanma hakkını' istedikleri gibi uygulamalarına bağlıdır. Bir çiftlik, ne kadar geniş olursa olsun, üzerindeki emekçi konutlarının ne sayısını, ne de doğru dürüst olmasını öngören bir yasa vardır; emeği, güneş gibi, yağmur gibi gerekli olan bir toprak üzerinde, emekçiye en ufak bir hak tanıyan bir yasa da yoktur. ... Bu konuya dışardan katılan bir öğe de gene onun aleyhine işler 'yoksul yasasının konut ve vergi yükümlülüğüyle ilgili maddelerinin baskısı altındadır."[171] Bu hükümler nedeniyle, her yerel kilise yönetiminin, bölgede oturan emekçi sayısını azaltmada maddi çıkarı vardır; — ne yazık ki, tarım emekçiliği, çalışkan emekçiyle ailesine güven ve sürekli bir bağımsızlık getirecek yerde, çoğu zaman sonu dilenciliğe varan kısa ya da uzun bir yol olur — ve bu yol boyunca yoksulluk ve dilencilik o kadar yakındır ki, bir hastalık ya da geçici bir işsizlik, derhal kilise yardımına muhtaç olmaya yolaçar; işte bu yüzden, bir bölgedeki tarım emekçileri nüfusu daima yoksullara yardım yükümlülüğüne namzet bir topluluktur. ... Büyük toprak sahipleri[172] ... toprakları üzerinde emekçi konutları bulundurmamaya karar vermekle, yoksullara karşı olan sorumluluklarının yarısından o anda kurtulmuş olur. İngiliz anayasasi ile yasaların, toprak üzerinde bu tür bir mutlak imülkiyet hakkına ne derece elverişli olduğu, toprakbeyine 'malını keyfince kullanma' ve toprağı elleriyle işleyenleri her an toprağından sürüp çıkartacak kadar düşmanca davranma hakkını ne ölçüde tanıdığı burada tartışmayı düşünmediğim konulardır. ... Üstelik bu topraktan sürüp atmak" (yetkisi) "... yalnızca sözde kalmaz. Çok geniş ölçüde uygulandığı gibi ... aslında bu uygulama tarım emekçilerinin konut koşullarında başlıca ilkedir. ... Bu pisliğin yaygınlığı konusunda Dr. Hunter'ın son sayımdan derlediği bir noktaya değinmek yetecektir: konuta olan gereksinme her yerde arttığı halde, son on yıldaki ev yıkımı, İngiltere'nin 821 bölgesinde ya da mahallesinde alıp yürümüş ve" (çalıştıkları bölgenin dışında oturmaya zorlanan kimseler) "hiç hesaba katılmasa bile sözü edilen bölgeler, 1861 yılında, 1851 yılına göre, yüzde 51/3 oranında daha fazla nüfusu, yüzde 4½ oranında daha az sayıdaki eve sığdırmak durumunda kalmışlardır. ... Bu ıssızlaştırma süreci tamamlandığında, diyor Dr. Hunter, sonuç, ancak çobanlarla bahçıvanların ve korucuların oturabilecekleri birkaç kulübenin bulunduğu ve yaptıkları iş gereği efendilerinden genellikle iyi muamele gören hizmetkarların yaşadıkları göstermelik köyler (show-village) olacaktır."[173] Ama toprağın işlenmesi gerekmektedir, oysa bu toprakta çalışan emekçiler, toprak sahibinin kiracıları olmayıp, kulübeleri yıkıldığı zaman belki de üç mil ötedeki bir komşu köyde bir damaltı bulmuşlardır ve çalışmaya oradan gelmektedirler. Durumun böyle bir gidişe yöneldiği yerlerde, hala ayakta kalabilen kulübelerin bakımsız ve perişan durumları, mahkum oldukları akibet hakkında bir fikir verir. Hepsi de yavaş yavaş yıkılıp gitmek üzeredirler. Çatısı henüz yıkılmamış olanların emekçiler tarafından kiralanmasına izin verilir ve sanki doğru dürüst bir evmiş gibi kira ödediği halde, emekçi de bu durumdan memnundur. Artık görüp göreceği onarım ve bakım, ancak içindeki meteliksiz kiracının gücü yettiği ölçüde olacaktır. Ve ensonu, büsbütün barınılamaz duruma gelince —en alçakgönüllü kölelik ölçülerine göre bile içinde durulamaz duruma gelince— bir kulübe daha toprağa karışmış olacak ve gelecekteki yoksulluk vergisi biraz daha hafifleyecektir. Büyük toprak sahipleri, egemenlikleri altındaki toprak üzerindeki nüfusu seyrekleştirmek yoluyla yoksulluk vergisinden böylece kurtulurlarken, yerlerinden edilmiş emekçiler en yakın kasaba ya da açık köyün yolunu tutarlar: en yakın diyorum ama bu 'en yakın', emekçinin her gün terini toprağına karıştırdığı çiftlikten üç-dört mil ötede olabilir. Bu günlük zahmetli çalışmaya, şimdi bir de, bir lokma ekmeğin hatırına altı ya da sekiz mil yolu tepmek eklenecek ve bu, kimsenin umurunda olmayacaktır. Ve eğer karısıyla çocukları da, çiftlikte çalışıyorlarsa, aynı şey onlar için de sözkonusu olacaktır. Bu uzun yolun, başına açtığı dert, bu kadar da değildir. Açık köylerde, kulübe spekülatörleri, elden geldiğince ucuza maledecekleri bir yığın ini sığdırmak üzere, küçük toprak parçaları satınalırlar. Ve işte bu sefil yerlerde (açık köylerde oldukları halde, kentteki en berbat konutun en kötü özelliklerini taşıyan bu barınaklarda) İngiliz tarım emekçileri üstüste yaşar giderler.[174] ... Ne var ki, buna karşılık, emekçinin, ekip-biçtiği toprak üzerinde oturduğu yerlerde, konut durumunun, üretken emeğine layık biçimde olduğunu sanmak yanlış olur. En büyük malikanelerde bile.... emekçinin kulübesi ... en sefil ve perişan durumda olabilir. Emekçileri ile ailelerine konut diye herhangi bir ahırı yeterli bulan toprakbeyi, kira konusunda en çetin pazarlıklara girişmekten de utanmaz.[175] Burası, ocağı, helası, penceresi, bir hendekten başka akarsuyu, bahçesi olmayan tek odalı bir kulübe olabilir, ama emekçi bu haksız durum karşısında bile çaresizdir. ... Ve sağlığı koruma yasaları, ancak kağıt üzerinde varolan ölü sözcüklerdir ... ve uygulanmaları geniş ölçüde, bu gibi inleri konut diye kiralayan malsahiplerinin keyfine bırakılmıştır. ... Parlak ama pek az görülen durumlara bakarak, İngiliz uygarlığının yüzkarası olan bu gerçeklerin ezici ağırlığını gözden kaçırmak haksızlık olur. Bugünkü konut durumunun berbatlığı ortadayken, bu konuda uzman gözlemcilerin, bu halin, sayıca yetersizlik karşısında çok daha küçük bir felaket olduğunu söylemeleri, durumun gerçekten korkunç olduğunu gösteriyor. Kırsal bölgedeki emekçi konutlarının ağız ağıza dolu oluşu, yalnız işin sağlık yönünü önemseyenler için değil, insanca ve ahlaklı bir yaşam sürdürülmesini dileyenler için de, yıllardır derin bir kaygı kaynağı olmuştur. Kırsal bölgelerde bulaşıcı hastalıkların yayılmasıyla ilgili haberlerde daima bu aşırı kalabalığın, hastalığın önlenmesi konusundaki her türlü çabayı etkisiz duruma getirdiği üzerinde ısrarla durulması, sanki aynı kalemden çıkmış gibi, aynı tümcelerle yinelenir durur. Kırsal yaşamın sağlık üzerindeki çok yararlı etkilerine karşın, bulaşıcı hastalıkların yayılmasına elverişli olan bu nüfus yoğunluğunun, aynı zamanda, bulaşıcı olmayan hastalıkların ortaya çıkmaları için de uygun bir ortam yarattığı gene tekrar tekrar belirtilir. Kırsal nüfustaki bu aşırı yoğunluğun kötülüklerini belirtenler, daha büyük kötülükler karşısında da susmamışlardır. Bunların başlıca konuları, yalnızca sağlığa zararlı etkiler olduğu halde, bu konudaki diğer ilişkiler üzerinde de hemen daima aynı ilgiyle durmuşlar ve dikkatleri çekmişlerdir. Evli ya da bekar her iki cinsiyetten yetişkin kimselerin, ufacık bir odada sıkış sıkış yatıp kalkmalarının çok sık görülen durumlar olduğunu ve bu durumda her türlü ar ve haya duygularının zedelendiğini, ahlakın zorunlu olarak bozulduğunu raporlarında bir inanç olarak belirtmişlerdir.[176] Örneğin, Buckighamshire'ın Wing bölgesinde, bir tifo salgını konusundaki son yıllık raporun ekinde Dr. Ord, ateşler içinde kendisine gelen, Wingrave'den bir delikanlının 'hastalığının ilk günlerinde dokuz kişiyle aynı odada uyuduğunu, iki hafta içinde bunlardan birkaç tanesinin de hastalığa yakalandığını ve birkaç hafta içinde bu dokuz kişiden beşinin ateşinin yükseldiğini ve bir tanasinin de öldüğünü' söylediğini belirtir. ... Salgın sırasında Wing'e giden St. George hastanesi hekimlerinden Dr. Harvey'den tıpkı bu rapora benzeyen bilgiler alınmıştır. ... 'Ateşli bir hastalığa tutulan genç bir kadın, babası, anası, piç çocuğu, kardeşi iki delikanlı, herbirinin birer piçi olan iki kız kardeşi ... hepsi 10 kişi ile birlikte aynı odada yatıyordu. Birkaç hafta önce ise, bu odada 13 kişi kalıyordu.'"[177] 

Dr. Hunter, tamamen tarım bölgelerinde değil, İngiltere'nin bütün kontluklarında, 5.375 tane tarım emekçisi kulübesinde araştırmalar yapmıştır. Bunlardan 2.195'inde yalnızca tek bir yatak odası (çoğu kez aynı zamanda oturma odası olarak da kullanılır), 2.930'unda iki ve 250'sinde ikiden fazla oda bulunmaktadır. Aşağıda bir düzine kontluktan seçilen birkaç örnek veriyorum. 

[NOT: bu kesimdeki alt başlıklar, ayrı metinler olarak hazırlanmıştır, linkleri aşağıdadır]