Dokuzuncu Kesim. - Fabrika Yasaları. Bu Yasanın Sağlık ve Eğitim ile İlgili Maddeleri. Bunların İngiltere'de Yaygınlaşması

Karl Marx
Toplumun, kendi kendine gelişip şekillenen üretim biçimine karşı ilk bilinçli ve yöntemli tepkisi olan fabrika yasaları, gördüğümüz gibi, tıpkı pamuk ipliği, otomat ve elektrikli telgraf gibi büyük sanayilerin zorunlu bir ürünüdür. İngiltere'de bu yönetmeliğin yaygınlaşmasını incelemeye geçmeden önce, fabrika yasalarında yeralan ve çalışma saatleri ile ilgisi olmayan bazı hükümleri kısaca gözden geçireceğiz.

Kapitalistin kaçamaklı bir yol bulmasını kolaylaştıracak biçimde kaleme alınmaları bir yana, sağlıkla ilgili hükümler son derece yavan olup, aslında, duvarların badanalanması, diğer bazı konularda temizliğin sağlanması, havalandırma ve tehlikeli maddelere karşı korunma konularında hükümlerle sınırlıdır. İşçilerin sakatlanmaması için kendilerine ufak-tefek masraflar yükleyen bu maddelere karşı patronların gösterdiği fanatik direnmeye üçüncü kitapta tekrar döneceğiz; bu direnme, çıkar çatışmalarının bulunduğu bir toplumda, her bireyin kendi kişisel çıkarını korumaktan başka bir şeyi düşünmemesi ile zorunlu olarak ortak gönenci geliştireceği şeklindeki serbest ticaret dogmasına, yeni ve parlak bir ışık tutuyor! Bir örnek vermek yetecektir. Bilindiği gibi son yirmi yılda keten sanayii çok daha fazla gelişmiş ve bununla birlikte İrlanda'daki keten didikleme ve temizleme yerlerinin sayısı da artmıştır. 1864'te bu ülkede bu tür yerlerin sayısı 1.800 idi. Her sonbahar ve kış mevsiminde çevredeki küçük çiftçilerin karıları, oğulları ve kızları olan ve makineye hiç bir alışkanlıkları bulunmayan bir yığın insan, tarlalardan alınarak, bu makinenin çarklarına keten vermek için fabrikalara getirilirler. Hem sayı, hem de oluş şekli bakımından buradaki kazalar, makinenin tarihinde hiç görülmeyecek şekildedir. Cork yakınında Kildinan'da bir didikleme fabrikasında, 1852 ile 1856 arasında altısı ölüm ve altmışı ağır yaralanma ile sonuçlanan kazalar olmuştur; bu kazaların hepsi, birkaç şilin değerinde basit bir araç kullanılarak önlenebilirdi. Downpatrick'teki fabrikaların resmi cerrahı Dr. W. White, 15 Aralık 1865 tarihli raporunda şöyle diyor: "Didikleme fabrikalarındaki ciddi kazalar çok korkunç türdendir. Çoğu durumda vücudun bir kısmı gövdeden ayrılmakta, ya ölüme ya da yaşam boyu sürecek bir sakatlığa ve ıstıraba yolaçmaktadır. Ülkedeki fabrika sayısındaki artış, kuşkusuz, bu korkunç sonuçları da artıracaktır. Fabrikaların bir yasanın denetimi altına alınması, büyük bir nimet olacaktır. Kanıma göre, didikleme fabrikalarının gereği gibi denetlenmesiyle pek çok hayatın ve uzvun kaybedilmesi önlenebilir."[212]

Kapitalist üretim tarzının niteliğini, temizlikle sağlığın korunması için gerekli en basit araç ve gerecin Parlamentodan çıkacak bir yasayı zorunlu kılmasından daha iyi ne gösterebilir? 1864 tarihli fabrika yasası, çömlekçilik işkolunda, "çoğu durumda 20 yıl ve bazan da ebedi süren bir perhiz döneminden sonra, 200 işyerini badanalatmış ve temizletmiştir". (İşte kapitalistin "perhizi" budur!) "Bu işyerlerinde 27.800 zanaatçı, şimdiye kadar, uzun günler ve çoğu zaman da geceler boyunca o pis havada çalışıyorlardı; böylece, bir başka durumda nispeten zararsız olabilecek bir iş, bu yüzden hastalık ve ölüm saçıyordu. Yasa, havalandırmayı büyük ölçüde iyileştirmiştir."[213] Aynı zamanda, yasanın bu bölümü, kapitalist üretim tarzının, niteliği gereği, belli bir noktadan sonra, aklauygun her türlü düzeltmeye ve iyileştirmeye elverişli olmadığını, çarpıcı bir biçimde gösterir. Sürekli olarak çalışılan yerlerde kişi başına en az 500 foot küp yer olması gerektiğini İngiliz hekimlerinin hepsinin de kabul ettikleri tekrar tekrar belirtilmiştir. Şimdi, fabrika yasası, zorunlu hükümleri nedeniyle, dolaylı yoldan, küçük işyerlerinin fabrikalara dönüşümünü hızlandırmış ve böylece gene dolaylı şekilde, daha küçük kapitalistlerin mülkiyet hakkına müdahale ederek, büyüklerin tekel kurmasını güven altına aldığı gibi, eğer bir de, her işyerinde işçi başına düşecek uygun büyüklükteki yerin sağlanmasını zorunlu hale getirseydi, binlerce küçük işvereni, doğrudan doğruya malından mülkünden etmiş olurdu! Kapitalist üretim tarzının temeline, yani büyüklü-küçüklü her türlü sermayenin, emek-gücünün "serbestçe" satınalınması ve tüketilmesi aracılığı ile kendisini genişletmesi ilkesine saldırmış olurdu. Bu nedenle, fabrika yasası, 500 foot küplük nefes alanı sağlanamadan çıkmaza sokuldu. Sağlık yetkilileri, sanayi araştırma komisyonları, fabrika denetmenleri, bir ağızdan ve tekrar tekrar, bu 500 foot küplük havanın gerekliliğini ve bunu sermayenin elinden koparıp almanın olanaksız olduğunu söylediler. Böylece bunlar, aslında, işçiler arasındaki verem ve diğer göğüs hastalıklarının, sermayenin zorunlu varlık koşulları olduğunu ilan etmiş oluyorlardı.[214]

Yasanın öğrenimle ilgili hükümleri bütünüyle saçma olmakla birlikte, hiç değilse, ilköğrenimin, çocukların çalıştırılması için zorunlu koşul olduğunu ilan ediyordu.[215] Bu hükümlerin ilk başarısı, öğrenimle jimnastiğin[216] el işiyle birleştirilebileceğini ve dolayısıyla el işinin öğrenim ve jimnastikle birarada yürütülebileceğini ilk kez tanıtlaması olmuştur. Fabrika denetmenleri, okul müdürleriyle yaptıkları soruşturmalardan, çok geçmeden, fabrikadaki çocukların, düzenli gündüz okullarında okuyan çocukların ancak yarısı kadar öğrenim gördükleri halde, onlar kadar ve çoğu zaman daha fazla şey öğrendiklerini ortaya çıkarmışlardır. "Bu, andaç, günün yalnız yarısında okulda bulunan çocukların daima uyanık ve öğrenime hemen hemen daima hazır ve istekli olmaları gerçeği ile açıklanabilir. Yarım gün el ile çalışma, yarım gün öğrenim, ardarda bir dinlenme ve rahatlık sağlamaktadır; böylece bunların ikisi de, çocuğa, bütün gün tek biriyle ilgilenmekten çok daha yararlı oluyor. Sabahtan beri okulda bulunan bir çocuğun (özellikle sıcak havalarda) işinden uyanık ve canlı gelen bir çocukla yarışamayacağı apaçıktır."[217] Bu konuda daha fazla bilgi, 1863 yılında Edinburgh'ta yapılan Toplumsal Bilimler Kongresinde Senior'ün yaptığı konuşmada bulunabilir. Konuşmacı, burada, diğer şeyler yanında, yukarı ve orta sınıflardaki çocukların tekdüze ve yararsız derecede uzun okul saatlerinin, öğretmenin işini nasıl ağırlaştırdığını ve "onun da yalnız yararsız kalmayıp, mutlak olarak zararlı bir biçimde çocukların zamanını, sağlığını ve enerjisini boşuboşuna tükettiğini" göstermektedir.[218] Robert Owen'in ayrıntılarıyla gösterdiği gibi, gelecekteki eğitimin tohumu, fabrika sistemi içinde atılmış ve filizlenmeye başlamıştır; bu tür bir eğitimle, belli bir yaşın üzerindeki her çocuk, üretici işi öğrenim ve jimnastik ile birarada yürütecek ve bu yalnızca üretimdeki etkinliğin artırılmasında bir yöntem olarak değil, tam anlamıyla gelişmiş bir insan yetiştirilmesinde tek yöntem olarak uygulanacaktır.

Büyük. sanayi, görmüş olduğumuz gibi, sahip olduğu teknik araçlarla, manüfaktürde insanın elini-ayağını bütün yaşamı boyunca tek bir parça işe bağlayan işbölümünü ortadan kaldırmıştır. Aynı zamanda, bu sanayiin kapitalist biçimi, bu aynı işbölümünü daha da büyük boyutlarla yeniden yaratıyor ve bunu, fabrikada, işçiyi makinenin canlı bir parçası haline dönüştürerek, fabrikanın dışındaki yerlerde ise, kısmen, makineyle makine işçisini şurada burada çalıştırarak,[219] kısmen de, kadın, çocuk ve ucuz vasıfsız emeği üretim alanına sokmak suretiyle, yeni bir temele dayanan işbölümünü yeniden kurarak yapıyordu.

Manüfaktür tipi işbölümü ile büyük sanayiin yöntemleri arasındaki uzlaşmaz karşıtlık kendisini kuvvetle duyurur. Bu diğer şeylerin yanında modern fabrika ile manüfaktürlerde çalıştırılan çocukların büyük bir kısmının, daha ilk yıllarından beri en basit el işlerine bağlanarak, ilerideki yıllarda, aynı fabrikalarda ya da manüfaktürlerde bile kendilerini yararlı hale getirebilecek tek bir iş bile öğretmeden, yıllarca sömürülmesi gibi korkunç bir gerçekte kendini belli eder. Örneğin, İngiltere'de kitap basımı işlerinde, bir zamanlar, eski manüfaktürler ile elzanaatlarına benzeyen bir sistem vardı ve, çıraklar kolay bir işten gitgide daha zor işlere geçerlerdi. Usta bir baskıcı olana kadar bir dizi öğrenimden geçerlerdi. Okuma-yazma hepsi için bir meslek zorunluluğu idi. Baskı makinesi ile bütün bunlar değişti. Şimdi iki çeşit işçi çalıştırıyor, birisi yetişkin makine işçileri, diğer çoğu 11 ile 17 yaşlarında, tek işleri makineye kağıt yaymak ya da basılı kağıtları ortadan çekmek olan çocuklar. Bunlar, bu yorucu ve usandırıcı işi, özellikle Londra'da, haftanın birkaç gününde aralıksız 14, 15, 16 saat yaparlar ve sık sık da, yalnızca iki saatlik yemek ve uyku paydosu verilerek 36 saat çalışırlar.[220] Bunların çoğu okuma bilmedikleri gibi genel olarak tam bir yabanıl ve çok garip yaratıklardır. "Yapacakları iş için yetiştirilmeleri yolunda hiç bir zihinsel eğitime gerek yoktur; hünere pek az yer vardır ve uslamlamaya ise çok daha az; ücretleri diğer çocuklara göre yüksek ise de, büyüdükçe artmaz ve bunların çoğu, daha yüksek ücret ve daha fazla sorumluluk isteyen makine işçiliği gibi bir yere yükselme umuduna sahip değillerdir, çünkü her makinenin bir işçisi vardır, oysa en az iki, ve çoğu kez dört çocuk bir makinede çalışırlar."[221] Böyle bir çocuk, işi için fazla yaşlı hale gelir gelmez, yani en geç 17 yaşlarına gelince, basımevinden atılır. Bunlar, artık, suçlu ordusunun adayları haline gelmişlerdir. Başka bir yerde iş bulma çabaları, bilisizlikleri, yabanıllıkları ve, akıl ve bedence yozlaşmaları nedeniyle olumlu sonuç vermez.

Manüfaktür tipi işyerinde işbölümü neyse, toplum içindeki işbölümü de aynıdır. Elzanatları ile manüfaktür, toplumsal üretimin genel temelini oluşturdukları sürece, üreticinin tek bir üretim dalına bağlanıp kalması, yaptığı çeşitli işlerin parçalanması,[222] gelişmenin zorunlu bir adımıdır. Bu temel üzerinde her üretim kolu, ampirik olarak kendisine en uygun teknik biçimi bulur, bunu yavaş yavaş yetkinleştirir ve belli bir olgunluk düzeyine ulaşınca bu biçimi hızla billurlaştırır. Şurada burada yapılan değişikliklerin tek nedeni, ticaretin sağladığı yeni hammaddeler dışında, emek araçlarında giderek meydana gelen değişmelerdir. Ama bunların biçimleri de, bir kez belirli bir biçimde deneyimle yerleşince, binlerce yıl boyunca bir kuşaktan bir diğerine aktarılan birçok şey gibi, katılaşır. Daha 18. yüzyıla gelinceye kadar, bazı zanaatların "sır" (mystéres) sayılmaları çok ilginçtir;[223] bunların sırlarını, ancak tamamen bu mertebeye erişmiş olanlar öğrenebilirlerdi. Büyük sanayi, kendi toplumsal üretim sürecini insandan gizleyen ve, çeşitli ve kendiliğinden bölünmüş üretim kollarını yalnız dıştan bakanlara değil, bu işin içinde olanlara bile muamma haline gelen bu perdeyi yırtmıştır. İzlediği her üretim sürecini, insan eliyle yapılıp yapılamayacağını hiç dikkate almaksızın, onu oluşturan hareketlere bölme ilkesi, yeni modern teknoloji bilimini doğurmuştur. Sanayi sürecinin, çeşitli, görünüşte birbirleriyle ilişkisiz ve katılaşmış biçimleri, şimdi artık, belli yararlı etkilerin elde edilmesi için doğabiliminin bilinçli ve sistemli uygulamaları halini almışlardır. Tıpkı mekanik biliminin, en karmaşık makineleri, basit mekanik güçlerin devamlı bir yinelenmesi olarak görmesi gibi, teknoloji de, kullanılan aletlerin bütün çeşitliliğine karşın, insan vücudunun her türlü üretken faaliyetinin kendilerinde zorunlu olarak yeraldığı birkaç temel devinim biçimini keşfetmiştir.

Büyük sanayi, mevcut üretim sürecini hiç bir zaman son ve değişmez bir biçim olarak görmez ve ele almaz. Bunun için de, bu sanayiin teknik temeli devrimcidir, oysa daha önceki üretim tarzları özünde tutucuydu.[224] Makineler, kimyasal süreçler ve diğer yöntemler yardımıyla, yalnız üretimin teknik temelinde sürekli değişikliklere yolaçmakla kalmaz, işçilerin görevleriyle, emek-sürecinin toplumsal bileşiminde de değişikliklere yolaçar. Böylece aynı zamanda, toplumdaki işbölümünde de köklü değişiklikler yapmakta ve, sermaye ile işçi kitlelerini durup dinlenmeden bir üretim sürecinden diğerine atmaktadır. Bu nedenle, büyük sanayi, niteliği gereği, bir yandan, emekte değişmeyi, görevde akıcılığı, işçide genel bir hareketliliği zorunlu kılarkek, öte yandan da eski işbölümünü o katılaşmış özellik ve ayrıntılarıyla yeniden canlandırmıştır. Büyük sanayiin teknik zorunlulukları ile, bu kapitalist biçim içinde yatan toplumsal niteliği arasındaki mutlak çelişkinin, işçinin durumundaki her türlü kararlııik ve güvenliği nasıl yokettiğini; emek araçlarını elinden alarak, gerekli geçim araçlarından da yoksun bıraktığını ve,[225] parça-işlerine bile el atıp onu nasıl gereksiz duruma getirdiğini görmüş bulunuyoruz. Bu uzlaşmaz karşıtlığı, daima sermayenin emrinde olması için sefalet içinde yaşayan yedek sanayi ordusu gibi bir canavarın yaratılmasında; işçi sınıfı içinde durup dinlenmeden verilen kurbanlarda; emek-gücünü harvurup harman savurmasında ve, her ekonomik gelişmeyi toplumsal bir rekabet haline dönüştüren toplumsal anarşinin yolaçtığı yıkımlarda olanca çılgınlığı ile görmüş bulunuyoruz. Bu, olumsuz yandır. Ama bir yandan şimdi işteki çeşitlilik, karşı konulmaz doğal bir yasa şeklinde ve her yerde direnmeyle yüzyüze gelen[226] doğal bir yasanın gözü kapalı yıkıcılığı ile kendisini gösterirken, öte yandan da, büyük sanayi, getirdiği felaketler aracılığı ile, üretimin temel yasası olarak, işin çeşitliliğinin kabul edilmesi zorunluluğunu ortaya koyarak, işçilerin, bu çeşitli işler için yatkın duruma gelmesini ve bu yeteneklerinin en geniş ölçüde gelişmesini sağlamıştır. Üretim tarzını, bu yasanının normal olarak işlemesine uydurmak, toplum için bir ölüm-kalım sorunu oluyor. Büyük sanayi, gerçekte, toplumu, bütün yaşamı boyunca bir ve aynı işi yineleyerek güdükleşen ve böylece bir "parça-insan" haline gelen bugünün parça-işçisinin yerini, çeşitli işlere yatkın, üretimdeki herhangi bir değişmeyi karşılamaya hazır ve yerine getirdiği çeşitli toplumsal görevleri, kendi doğal ve sonradan kazanılmış yeteneklerine serbestçe uygulama alanı sağlayan bir şey olarak benimseyen tam anlamıyla gelişmiş bir bireyi koymayı, bir ölüm-kalım sorunu halinde zorlamaktadır.

Bu devrimi gerçekleştirmeye doğru kendiliğinden atılmış bir adım, teknik ve tarım okulları ile, "écoles d'enseignement professionnel"[16*] kurulmasıdır; buralarda işçi çocuklarına biraz teknoloji bilgisi ile, çeşitli emek araçlarının nasıl kullanılacağı öğretilir Sermayeden zorla kopartılıp alınan ilk ve pek zayıf bir ödün olan fabrika yasası, ilköğrenimi fabrikadaki çalışmayla birleştirerek bir sınırlama getirmiş olmakla birlikte, işçi sınıfı iktidara geldiği zaman —ki bu kaçınılmaz bir şeydir—, hem pratik, hem teorik teknik eğitimin, işçi sınıfı okullarında layık oldukları yeri alacaklarına hiç kuşku yoktur. Eski tip işbölümünün ortadan kalkmasıyla sonuçlanacak olan böyle devrimci bir oluşumun, kapitalist üretim biçimi ve, işçinin bu biçim içersinde aldığı ekonomik statü ile taban tabana zıt olduğuna da hiç kuşku yoktur. Ama belli bir üretim biçiminin içinde yatan uzlaşmaz çelişkilerin tarihsel gelişimi, bu üretim biçiminin çözülüp dağılarak yerine bir yenisinin kurulmasını sağlayan tek yoldur. "Ne sutor ultra crepidam!"[17*] sözü, elzanaatlarının bu nec plus ultra[18*] bilgeliği, saatci-Watt'ın buharlı makineyi, berber Arkwright'in çıkrığı, kuyumcu Fulton'un buharlı gemiyi bulmalarıyla, düpedüz saçma bir söz haline gelmiştir. [227]

Fabrika yönetmeliği, yalnız, fabrikalardaki, manüfaktürlerdeki vb. emeği düzenlediği sürece, yalnızca sermayenin sömürme hakkına bir müdahale olarak görülüyordu. Ama bu düzenleme "ev-emeği"[228] denilen alana uzanır uzanmaz, bu, doğrudan doğruya patria potestas'a, ana-babalık otoritesine bir saldırı olarak kabul edildi. Yufka yürekli İngiliz Parlamentosu, uzun süre bu adımı atmaktan çekinmişti. Ne var ki, gerçeklerin gücü, en sonunda, büyük sanayiin, geleneksel ailenin dayandığı ekonomik temeller ile, buna bağlı bulunan aile emeğini yıkmakla, bütün geleneksel aile bağlarını da gevşettiğini kabul etmek durumunda kaldı. Çocuk haklarının ilan edilmesi zamanı gelmişti. Çocuk Çalıştırma Komisyonu, 1866 tarihli son raporunda şöyle diyordu: "Bütün kanıtlar şu acı ve tatsız sonucu ortaya koymuştur: her iki cinsiyetteki çocuklar, ana ve babalarına karşı, herkesten fazla korunmaya muhtaç durumdadırlar." Genellikle çocuk emeğinin ve özellikle ev-emeğinin sınırsız bir şekilde sömürülmesi sistemi, "yalnızca, ana-babaların hiç bir denetleme ve dizginlemeye uğramaksızın bu keyfi ve zarar verici kudretlerini kendi genç ve körpe yavruları üzerinde kullanabilmeleri nedeniyle sürdürülmektedir. ... Ana-babaların, çocuklarını "haftada şu kadar ücret kazanmaları gereken" birer makine haline getirme gibi mutlak bir kudrete sahip olmamaları gerekir. ... Bu nedenle, çocukların ve gençlerin, bu gibi durumlarda, fizik güçlerini vaktinden önce tahrip eden ve, entelektüel ve moral kişiliklerini aşağılatan işlerden korunmaları için doğal bir hak olarak yasakoyucuya başvurabilmeleri gerekir."[229] Bununla birlikte, çocuk emeğinin doğrudan ya da dolaylı yoldan kapitalistçe sömürülmesini yaratan ana-baba otoritesi olmayıp, tersine, ana-baba otoritesinin ekonomik temelini yıkan kapitalist sömürü tarzı, bunun kullanılmasını, bir gücün kötüye kullanılması şeklinde yozlaştırmıştır. Ne var ki, eski aile bağlarının kapitalist sistem altında uğradığı çözülme, ne kadar korkunç ve iğrenç görünürse görünsün, büyük sanayi, üretim sürecinde, kadınlara, gençlere ve her iki cinsiyetten çocuklara, ev alanının dışında önemli bir rol vermekle, daha üst düzeyde bir aile şekli ve cinsiyetler arası ilişki konusunda yeni bir ekonomik temel yaratır. Cermen-hıristiyan aile şeklini mutlak ve değişmez saymak, birarada alındığı zaman bir dizi tarihsel gelişmenin halkaları olan, eski Roma, Yunan ya da Doğu aile şekline bu özelliği vermek kadar saçmadır. Ayrıca, her iki cinsiyetten ve her yaştan bireylerden oluşan kolektif çalışma grubunun, uygun koşullar altında, zorunlu olarak, insanı geliştiren bir kaynak halini alacağı açık bir gerçektir; oysa üretim sürecinin işçi için değil, işçinin üretim süreci için varolduğu, kendiliğinden ortaya çıkan, zalim ve kapitalistçe şekliyle bu durum, durmadan çevreye yayılan bir yozlaşma ve kölelik kaynağı olur.[230]

Fabrika yasalarının, —makinenin ilk yaratıları olan— makineli eğirme ve dokumacılık ile ilgili özel yasa olmaktan çıkartılarak, toplumsal üretimi bütünüyle kapsayacak bir yasa halinde genelleştirilmesi gereği, daha önce de gördüğümüz gibi, büyük sanayiin tarihsel gelişme tarzından ileri gelmiştir. Bu sanayiin gerisinde, manüfaktürün, elzanaatlarının ve ev sanayiinin geleneksel biçimi tümüyle devrime uğramıştır; manüfaktürler sürekli olarak fabrika sistemine ve elzanaatları da manüfaktürlere dönüşmüş ve ensonu, elzanaatları ile ev sanayileri, denebilir ki, şaşılacak kadar kısa bir sürede, kapitalist sömürünün en yabanıl çılgınlıklarını serbestçe gösterdiği sefalet yuvaları haline gelmişlerdir. Burada iki tavır, ibreyi değiştirmiştir: birincisi, sermaye, kendisini, bir noktada yasal denetim altında görür görmez, öteki noktalarda çok daha pervasızca, sürekli olarak telafi yolunu yinelemiştir;[231] ikincisi, kapitalistlerin, rekabet koşullarında eşitlik, yani emeğin her türlü sömürüsü konusunda konulacak sınırlarda eşitlik için kopardıkları feryat.[232] Bu noktada şimdi şu iki yürek parçalayıcı feryada kulak verelim. Çini, zincir vb. yapımcısı Bristol'lü Bay Cooksley'ler, fabrika yasasının hükümlerini, kendiliklerinden işyerlerine uygulamışlardı. "Çevredeki işyerlerinde eski düzensiz sistem uygulandığı için, Bay Cooksley'ler kendi işçilerinin, çalışmaya bir başka işyerinde saat altıdan sonra da devam etmelerinin zararını çekiyorlar. Bunlar, doğal olarak, 'bütününe sahip olmamız gereken çocukların güçlerinin bir kısmı tüketildiğinden, bu, bizim için bir haksızlık ve kayıptır' diyorlar."[233] Bay J. Simpson (Londra'da, karton kutu ve kesekağıdı yapımcısı) Çocukları Çalıştırma Komisyonu üyeleri önünde şöyle diyor: "(Yasal müdahale) için her dilekçeyi imzalamaya hazırdı. ... Kendisi işyerini kapattıktan sonra başkalarının çalışmayı sürdürüp onun siparişlerini aldıklarını düşünerek, geceleri daima huzursuz oluyordu."[234] Komisyon, özellikle şöyle diyor: "Aynı işkollarındaki daha küçük yerlerde çalışma saatleri hiç bir yasal sınırlama altında değilken, büyük işverenlerin fabrikalarında çalışma saatlerini yasal hükümlere bağlamak bunlar için haksızlık olacaktır. Küçük işyerlerinin yasa-dışı tutulması halinde, çalışma saatleri yönünden yaratılacak olan eşitsiz rekabet koşullarından ileri gelen haksızlığın yanısıra, büyük fabrikatörler, yasa kapsamına girmeyen işyerlerine akan çocuk ve kadın işçileri sağlamakta da güçlük çekeceklerdir. Ayrıca, sağlık, çalışma rahatlığı, öğrenim ve halkın genel gelişmesi için hemen daima son derece uygunsuz yerler olan küçük işyerlerinin çoğalması isteklendirilmiş olacaktır."[235] Komisyon, son raporunda, hemen hemen yarısı küçük sanayilerle ev işi denilen yerlerde sömürülmekte olan 1.400.000'den fazla çocuğun, gencin ve kadının fabrika yasası kapsamına alınmasını önermektedir.[236] Bu konuda şöyle deniyor: "Parlamento, bu çok sayıdaki çocukları, gençleri ve kadınları, önerilen koruyucu yasanın kapsamına almayı uygun gördüğü takdirde, böyle bir yasanın, yalnızca en yakın amacı olan gençler ve bünyeleri zayıf olanlar için değil, bu işlerde çalışan ve dolaylı ya da dolaysız olarak etki alanına giren daha da çok sayıdaki yetişkin işçi kitlesi üzerinde de yararlı etkileri olacağı kuşkusuzdur. Düzenli ve makul çalışma saatlerini bunlar için de zorunlu duruma getirecek; işyerlerinin sağlığa uygun ve temiz tutulmasını sağlayacak; hem kendinin ve hem de ülkenin gönencinin geniş ölçüde bağlı bulunduğu fiziksel güç kaynağı gözetilmiş ve geliştirilmiş olacak; yetişmekte olan kuşakların bedence gelişmelerini engelleyen ve genç yaşta çöküp gitmelerine neden olan çok küçük yaşlarda büyük çabalar harcamaktan bunları kurtaracak; ve ensonu, bu yasa, —hiç değilse 13 yaşına kadar— ilköğrenim fırsatını sağlayacak ve böylece, yardımcı komisyon üyelerimizin hazırladıkları raporlarda gerçeğe uygun bir şekilde gözler önüne serilen ve derin bir acı ve büyük bir ulusal utanç duygusu doğuran ... o kapkara bilisizliğe bir son verecektir."[237]

[19*]Tori hükümeti, 5 Şubat 1867 tarihli Krallık Söylevinde, Sanayi Araştırma Komisyonunun önerilerini,[238] yasa tasarıları haline getirdiğini ilan etti. Bu noktaya ulaşabilmek için diğer bir yirmi yıllık experimentum in corpere vili[20*] gerekmişti. Daha 1840 yılında çocukların çalıştırılması konusunda bir Parlamento Soruşturma Komisyonu kurulmuştu. Komisyonun 1842 tarihli raporu, Nassau W. Senior'ün ifadesiyle şu açıklamada bulunuyordu: "patronlarla ana-babaların, bencilliklerini, açgözlülüklerini ve insafsızlıklarını, çocuklarla gençlerin sefaletlerini, yozlaşmalarını ve mahvedilmelerini, şimdiye kadar raslanmayan bir şekilde gözler önüne seren korkunç bir tablo. ... Raporun, geçmiş bir çağın dehşetini anlattığı sanılabilir. Ama ne yazık ki, bu dehşet verici durumun aynen devam ettiğini gösteren kanıtlar vardır. Hardwicke'in iki yıl kadar önce yayınladığı bir kitapçık, 1842 yılında şikayet edilen kötülüklerin bugün de aynı şekilde sürüp gittiğini belirtmektedir. Bu raporun 20 yıl boyunca hiç dikkati çekmemiş olması, işçi sınıfı çocuklarının ahlak ve sağlıklarının genel olarak uğradıkları ihmalin garip bir kanıtıdır. Bu süre boyunca, 'ne ahlak denilen şeyden, ne eğitimden, ne dinden ve ne de aile sevgisinden hiç haberi olmadan yetiştirilen' bu çocuklara, şimdiki kuşağın ana-babaları olma olanağı verilmiş bulunuyor."[239]

Toplumsal koşullar değişikliğe uğradığı için Parlamento, 1862 tarihli komisyonun isteklerini, 1840 tarihli komisyonda yaptığı gibi rafa kaldırmaya cesaret edemezdi. Böylece 1864 yılında, daha komisyon raporunun ancak ilk kısmını yayımladığı sırada, seramik sanayii (çömlekçilik dahil), duvar kağıtçılığı, kibritçilik, fişek ve kapsül sanayileri, kadifecilik, tekstil sanayiinde yürürlükte bulunan yasaların kapsamına alındılar. Zamanın tori hükümeti 5 Şubat 1867 tarihli Krallık Söylevinde, 1866 yılında çalışmalarını tamamlayan komisyonun son tavsiyelerine dayanan yasa tasarılarının hazırlandığını ilan etti.

15 Ağustos 1867'de fabrika yasalarını genişleten yasa, 21 Ağustosta işyerlerini düzenleme yasası, Krallıkça onaylandı; bunlardan birincisi büyük, ikincisi küçük sanayi kollarıyla ilgiliydi.

Birinci yasa, yüksek fırınlara, demir ve bakır işleme yerlerine, dökümhanelere, makine yapımevlerine, metal atelyelerine, kauçuk işlerine, kağıt yapımevlerine, cam işlerine, tütün yapımevlerine, basımevlerine (gazeteler dahil), ciltevlerine, kısaca, genellikle aynı zamanda 50 ve daha fazla personeli yılda en az 100 işgünü çalıştıran bunlara benzer bütün sınai işletmelere uygulanır.

İşyerleri yasasının kapsadığı alanların büyüklüğü konusunda bir fikir vermek için, tanımlarla ilgili maddesinden aşağıdaki bölümleri aktarıyoruz.

"Elzanaatı, bir eşyanın tamamının ya da bir kısmının şeklinin değiştirilmesi, onarımı, süslenmesi, son şeklinin verilmesi ya da satışa hazır hale getirilmesi için kazanç amacıyla yürütülen devamlı ya da geçici bir meslek olarak yürütülen herhangi bir el emeğine denir."

"İşlik, içinde bir elzanaatının, bir çocuk, bir genç ya da bir kadın tarafından yürütüldüğü, ve bu çocuğu, genci ya da kadını çalıştıran kimsenin girip çıkmak ve denetlemek hakkını taşıdığı bir oda ya da üstü açık veya kapalı bir yerdir."

"İstihdam edilme, bir elzanaatında, ücret karşılığında olsun olmasın, bir ustanın ya da bu yasada belirlenen bir velinin yönetimi altında çalışmak demektir."

"Veli, baba, ana, vasi ya da bir çocuğun veya gencin vesayeti ya da denetimi kendisine verilmiş bir kimse demektir."

Çocukların, gençlerin ya da kadınların, yasa hükümlerinin tersine çalıştırmaları halinde uygulanacak cezayı gösteren 7. madde, veli olsun olmasın yalnızca işyerini işleteni değil, aynı zamanda, "bir çocuğun, gencin ya da bir kadının velisini ya da bunların çalışmalarından doğrudan yarar sağlayan kimseyi de" para cezasına çarptırmaktadır.

Büyük kuruluşları kapsamına alan fabrika yasalarını genişleten yasa, getirdiği bir yığın hileli istisnalar ve patronlarla yapılmış korkakça uzlaşmalarla fabrika yasasının gerisinde kalmıştır.

Bütün ayrıntıları ile zavallı bir durumda olan işyerleri yasası, uygulamasıyla yükümlü bulunan belediyeler ile yerel yöneticilerin elinde ölü bir metin olarak kaldı. 1871 yılında Parlamento, bu yetkiyi, bunların elinden alıp fabrika denetmenleri ne verdiği zaman, bir kalemde yüzbinden fazla işyeri ile üçyüz tukla ocağını bunların denetimine verdiği halde, zaten yeterli olmayan personel kadrosuna yalnızca sekiz yardımcı verme konusunda da gerekli dikkati gösteriyordu.[240]

Bu durumda, 1867 tarihli İngiliz yasalarında dikkati çeken şey, bir yandan, egemen sınıfların parlamentosuna, kapitalist sömürünün aşırılıklarına karşı ilke olarak bu kadar olağanüstü ve geniş çapta önlemler alma zorunluluğunun yüklenmesi, öte yandan ise, bu önlemleri uygulama konusunda gösterilen duraksama, isteksizlik ve kötü niyettir.

1862 tarihli soruşturma komisyonu, maden sanayii konusunda da yeni bir yönetmelik önermişti; bu sanayi kolu, diğerlerinden, büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin çıkarlarının elele olması gibi ayırdedici bir özelliği ile ayrılıyordu. Bu iki çıkar arasındaki uzlaşmaz karşıtlık, fabrika yasaları için yararlı olmuştu, oysa şimdi bu uzlaşmaz karşıtlığın bulunmayışı, madenler konusundaki yönetmeliğin getirilmesindeki gecikmeleri ve düzenbazlıkları açıklamaya yetiyordu.

1840 tarihli soruşturma komisyonu, öyle müthiş, öyle sarsıcı ve bütün Avrupa'da öylesine rezalet yaratan açıklamalar yaptı ki, Parlamento, vicdanını yatıştırmak için, 1842 tarihli Maden Yasasını çıkarttı ve yeraltı madenlerinde 10 yaşından küçük çocuklarla kadınların çalıştırılmasını yasaklamakla yetindi.

Daha sonraki 1860 tarihli Madenleri Denetleme Yasası, madenlerin bu amaç için özel olarak atanmış resmi memurlar tarafından denetlenmesi, ve 10 ile 12 yaş arasındaki oğlan çocukların okul belgeleri olmadıkça ya da belirli bir süre okula devam etmedikçe madenlerde çalıştırılamayacağı gibi hükümler getiriyordu. Bu yasa, gülünç denecek derecede az sayıdaki denetmenler, bunların yetkilerindeki darlık ve daha sonra göreceğimiz başka nedenlerle, tam anlamıyla ölü bir belgeydi.

Madenler konusunda en son Mavi kitaplardan biri, Report from the Select Committee on Mines, together with etc. Evidence, 23rd July, 1866'dır. Bu rapor, Avam Kamarası üyelerinden seçilmiş, tanık çağırma ve dinleme yetkisini taşıyan bir parlamento komisyonunun yapıtıdır. Rapor, büyük bir cilt meydana getiren yapıtta, komitenin söyleyeceği bir şey yoktur ve daha fazla tanık dinlenilmesi gerekir anlamını taşıyan yalnız beş satırlık bir yer tutmaktadır.

Tanıkları sorguya çekme biçimi, İngiliz mahkemelerinde tanıkların şaşırtmaca cross examınations[21*] yöntemini anımsatmaktadır; bu mahkemelerde avukat, saygısız, beklenmeyen, çift anlamlı, çapraşık ve birbiriyle ilişkisiz sorular sorarak tanığı küçük düşürmeye, şaşırtmaya ve aklını karıştırmaya ve böyle zoraki karşılıklara gene zorlama bir anlam vermeye çalışır. Bu soruşturmada, aralarında maden sahipleriyle maden işletenlerin de bulunduğu komite üyeleri sorgucudur, tanıkların çoğunluğu ise çalışan maden işçileridir. Sermayenin taşıdığı zihniyeti göstermesi yönünden bütün bu komedi o derece karakteristiktir ki, rapordan bazı bölümleri buraya aktarmak gerekecektir. Kısa ve özlü olsun diye ben bunları sınıflandırdım. Sorular ile karşılıklarının İngiliz Mavi kitaplarında numaralandığını da belirtmeliyim.

I. 10 ve daha yukarı yaştaki çocukların madenlerde çalıştırılması. — Maden ocaklarında iş, gidiş-geliş dahil, genellikle 14-15 saat sürmekte, hatta bazan sabah saat 3, 4 ve 5'ten akşam 5'e, 6'ya kadar devam etmektedir (n° 6, 452, 83). Yetişkin işçiler sekiz saatlik iki posta halinde çalışırlar, ama masraf nedeniyle çocuklarda bu değiştirme uygulanamaz (n° 80, 203, 204). Küçük çocuklar genellikle maden ocağının çeşitli yerlerinde havalandırma kapılarını açma ve kapama işinde çalıştırılırlar; daha büyükleri, kömür taşıma vb. gibi daha ağır işlerde çalıştırılırlar (n° 122, 739, 1747). Yeraltında bu uzun saatler boyunca çalışma, 18 ya da 22 yaşlarına kadar sürer ve bu yaşa gelince asıl madencilik işine başlarlar (n° 161). Çocuklarla gençler, halen, daha önceki döneme göre daha kötü muamele görmekte ve daha çok çalışmaktadır (n° 1663-1667). Madencilerin hemen hepsi de 14 yaşından küçük çocukların madenlerde çalıştırılmalarını yasaklayan bir yasanın Parlamentodan çıkmasını istemektedirler. Ve şimdi (kendisi de bir maden işleticisi olan) Hussey Vivian soruyor: "İşçinin bu konudaki düşüncesi, işçi ailesinin yoksulluğuna bağlı değil midir?" Bay Bruce: "Babanın hasta, yaralı ya da ölmüş olması ve ananın tek başına kalması halinde, 12-14 yaşları arasında bir çocuğun, ailenin geçimi için günde 1 şiIin 7 peni kazanmasıni engellemek, aileyi güç durumda bırakmaz mı? ... Bu konuda genel bir kural koymak zorunlu mudur? ... Ailelerin durumu ne olursa olsun 12-14 yaşından küçük çocukların çalıştırılmasını engelleyen bir yasanın çıkartılmasından yana mısınız?" "Evet." (n° 107-110.) Vivian: "Diyelim ki, 14 yaşından küçük çocukların çalışmalarını engelleyen bir yasa çıktı, bu, onların ana-babalarını, çocuklarını başka işlerde, örneğin, fabrikalarda çalışma olanağı aramaya yöneltmeyecek mi?" "Genellikle böyle olmayacak sanırım." (n° 174.) Kinnaird: "Çocukların bazıları kapıcılık yapıyor, değil mi?" "Evet." "Kapıların her açılıp kapanmasında genellikle çok fazla bir hava akımı olmuyor mu?" "Evet, genellikle öyle." "Bu çok kolay bir işmiş gibi görünür ama aslinda çok zordur." "Çocuk burada tıpkı bir zindanın hücresinde gibi kapatılmış haldedir." Burjuva Vivian: "Çocuğa bir lamba verilse, kitap okuyamaz mı?" "Kendisi mum falan bulabilse okuyabilir ... ama, kitap okurken yakalanırsa bence başına iş açılır, çünkü o, oraya iş yapmak için konulmuştur, yapması gerekli bir işi vardır ve her şeyden önce buna bakması gerekir, ve bana kalırsa ocakta kitap okumaya kimse izin vermez." (n° 139, 141, 143, 158, 160.)

II. Eğitim. — Maden işçileri de fabrikalarda olduğu gibi, çocuklarınm zorunlu eğitimini öngören bir yasa istemektedirler. On ve oniki yaşlarındaki çocukların işe alınmadan önce okuldan bir belgeleri olmasını öngören 1860 yasasındaki ilgili maddelerin tamamen hayali olduğunu söylemektedirler. Tanıkların bu konudaki sorgusu tam bir maskaralıktır. "Bu yasa, patronlara karşı mı, yoksa ana-babaya karşı mı gereklidir?" "Sanırım her ikisine karşı da." "Bunlardan hangisine daha fazla gerekli olduğunu söylemez misin?" "Hayır, bu sorunun yanıtını ben ne bileyim." (n° 115, 116.) "İşverenlerin, çocukların okula gidebilmeleri için saat ayırma konusunda acaba bir eğilimleri görülüyor mu?" "Hayır, bu amaçla işsaatleri hiç kısaltılmadı." (n° 137.) Bay Kinnaird: "Madencilerin genellikle öğrenimlerini geliştirdiklerini söyleyebilir misiniz; çalışmaya başladığından beri eğitimlerini büyük ölçüde geliştirenler olmuş mudur; yoksa bunlar gerileyip eski kazandıkları yararlı şeyleri de mi kaybediyorlar?" "Genellikle daha beter oluyorlar; geliştikleri falan yok; kötü alışkanlıklar ediniyorlar; içki, kumar ve benzeri şeylere alışıyor, mahvolup gidiyorlar." (n° 211.) "Gece okuluna gitmek için bir çabaları oluyor mu?" "Ocak bölgelerinde yalnızca birkaç tane gece okulu var; buralarda belki birkaç tane çocuk bu okullara gidiyorlar; ama o derece yorgun ve bitkin haldedirler ki, okula gitmeleri zaten bir işe yaramaz." (n° 454.) Burjuva şu sonuca varıyor: "Öyleyse siz eğitime karşısınız?" "Kesinlikle hayır; ama" vb.. (n° 443.) "İşverenlerin bunlardan okul belgeleri istemeleri zorunluluğu yok mu?" "Yasa gereği var; ama ben işverenlerin böyle bir belge istediklerini bilmiyorum." "Bu duruma göre sizce, yasanın bu belge isteme zorunluluğunu koyan hükümleri, madenlerde genellikle uygulanmıyor mu?" "Hayır uygulanmıyor." (n° 443, 444.) "İşçiler bu soruna (öğrenime) büyük ilgi duyuyorlar mı?" "Çoğunluğu duyuyor." (n° 717) "Yasanın uygulanmasını çok istiyorlar mı?" "Çoğunluğu istiyor." (n° 718.) "Bu ülkede çıkartılan bir yasanın, halkın kendisinin bu yasayı yürürlüğe koymak için yardımı olmaksızın gerçekten etkili olabileceğine aklınız kesiyor mu?" "Pek çok kimse böyle bir çocuğun çalıştırılmasına karşı çıkmak ister, ama bu hareketi ile belki de damgalanır." (n° 720.) "Kim tarafından damgalanır?" "Patron tarafından." (n° 721.) "Yasaya uyan bir kimseyi işverenlerin kabahatli bulacağını sanıyor musunuz?" "Evet, bence öyle." (n° 722.) "Bir işçinin 10-12 yaşlarında okuma-yazması olmayan bir çocuğu yanında çalıştırmaya itiraz ettiği hiç oldu mu?" "Bu onların isteğine bırakılmış bir şey değil ki." (n° 123.) "Parlamentonun bu işe müdahalesini gerekli görüyor musunuz?" "Eğer, madenci çocukların eğitimi için etkili bir şey yapılmak isteniliyorsa, bence bunun Parlamentonun çıkartacağı bir yasa ile zorunlu hale getirilmesi gerekir." (n° 1634.) "Bu zorunluluğu sizce yalnız madencilere mi koymak gerekir, yoksa Büyük Britanya'nın bütün işçilerine mi?" "Ben buraya yalnız madenciler adına konuşmaya geldim." (n° 1636.) ;'Madencilerin çocuklarını diğer çocuklardan niçin ayırıyorsunuz?" "Çünkü bunlar kuralın dışında kalıyorlar." (n° 1638.) "Ne bakımdan?" "Fizik bakımından." (n° 1639.) "Bunlar için öğretim, diğerlerinden niçin daha fazla değerli olsun?" "Niçin daha fazla değerli olduğunu bilmem ama kuyulardaki aşırı yorgunluk nedeniyle burada çalışan çocukların kilise okullarında olsun, gündüz okullarında olsun, öğrenim görmeleri olanağı pek azdır." (n° 1640.) "Bu tür bir sorunu tek başına ele almak olanaksızdır, değil mi?" (n° 1644.) "Yeter sayıda okul var mı?" "Hayır." .... (n° 1646.) "Devlet eğer bütün çocukların okula gitmeleri zorunluluğunu koysaydıi, çocukların gidebilecekleri kadar okul bulunur muydu?" "Hayır ama, böyle bir durum ortaya çıksaydı okullar da ardından yapılırdı," (n° 1647.) "Çocukların bazıları hiç okuma-yazma bilmiyorlar sanırım?" "Çoğu bilmez. Zaten büyüklerin de çoğu bilmez." (n° 705, 725.)

III. Kadınların Çalıştırılması. — 1842 yılından beri kadınlar yeraltında çalıştırılmamakla birlikte, dışarıda, kömür yüklenmesinde vb., küfelerin kanallara ve vagonlara çekilmesinde, ayıklanma işinde vb. çalıştırılmaktadırlar. Son üç-dört yıl içinde sayıları epeyce artmıştır. (n° 1727.) Bunların çoğu maden işçilerinin karıları, kızları ve dullarıdır, yaşları 12 ile 50 ya da 60'a kadar uzanır. (n° 645, 1779.) "Maden işçilerinin, kadınların çalıştırılması konusundaki düşünceleri nedir?" "Genellikle bunu lanetliyorlar sanırım." (n° 648.) "Bunda ne sakınca görüyorlar acaba?" "Seksi azalttığı için sanıyorum" (n° 649.) "Giyimlerinin bir özelliği var mı?" "Evet ... daha ziyade erkek gibi giyinirler, bana kalırsa bazan utanma duygusu diye bir şey kalmaz." "Sigara içerler mi?" "Bazıları içer." "Sanırım yaptıkları iş de çok pis bir iş?" "Evet çok pis." "Kararır ve yağlanırlar mı?" "Tıpkı ocaktakiler gibi kapkara olurlar. ... Bence çocuğu olan kadınlar (burada çocuğu olan pek çok kadın vardır), çocuklarına karşı ödevlerini yerine getiremezler." (n° 650-654, 701.) "Bu dul kadınların bir başka yerde burada kazandıkları kadar (haftada 8 ile 10 şilin arasında) kazanacak bir iş bulabileceklerini sanır mısınız?" "Bu konuda bir şey diyemem." (n° 709.) "Böyle olduğu halde gene de" (ey taş yürekli adam!) "bu kadınların burada yaşamlarını kazanmalarına engel olmak ister misiniz?" "Evet isterim." (n° 710.) "Kadınların çalışması konusunda ... bölgedeki genel düşünce nedir?" "Bunun aşağılatıcı bir şey olduğudur; biz madenci olarak kadınlara, onları maden kuyularının çevresinde bulundurmayacak kadar saygı duyulmasını isteriz. ... İşin bir kısmı çok ağır: bu kızlardan bazıları günde 10 ton yük kaldırırlar." (n° 1715, 1717.) "Madenlerde çalışan kadınlar arasında ahlak, fabrikada çalışanlara göre daha mı düşüktür?" "... kötülerin oranı, ... fabrikadaki kızlardan belki biraz fazladır." (n° 1237.) "Ama siz fabrikadaki ahlak durumunu da tam yeterli görmüyorsunuz değil mi?" "Hayır." (n° 1.733.) "Siz olsanız, kadınların fabrikalarda çalışmasını da yasaklar mıydınız?" "Hayır, yasaklamazdım." (n° 1734.) "Peki niçin?" "Çünkü fabrikalardaki iş, kadınlar için daha haysiyetli de ondan." (n° 1735.) "Ama gene de ahlakları için sakıncalı buluyorsunuz değil mi?" "Kömür ocaklarının çevresinde olduğu kadar değil; ama ben bunu toplumsal yönüyle ele alıyorum, yalnız ahlak yönüyle değil. Kızlar üzerindeki toplumsal yönden aşağılanma son derece üzücü. Bu 400-500 kız, ilerde maden işçilerinin karısı olunca, erkek, bu yozlaşmadan büyük acı çekiyor ve evlerini terkedip kendilerini içkiye veriyorlar." (n° 1736.) "Kadınların çalışmasını, kömür ocaklarında durdurduktan sonra, demir fabrikalarında da durdurmak gerekmez mi?" "Başka işyerleri adına konuşamam." (n° 1737.) "Demir işleriyle, kömür madenlerinde toprak üstünde çalışan kadınların durumları arasında bir fark var mıdır?" "Bu konuyu hiç kafamda evirip çevirmedim." (n° 1740.) "Bunları birbirinden ayıran belirli bir fark görüyor musunuz?" "Bunu hiç düşünmedim, ama evlere yaptığım ziyaretlerden biliyorum ki, bizim bölgemizde durum pek berbat..." (n° 1741.) "Kadınların çalışmasının onu alçalttığı her durumda, buna müdahale eder miydiniz?" "Bu sanırım şöyle zararlı oluyor: İngilizlerde en iyi duygular, ananın öğrettikleridir." (n° 1750.) "Bu, aynı ölçüde, tarım alanındaki çalışmalara da uygulanır değil rrii?" "Evet, ama orada yalnız iki mevsim çalışılır, bizde ise yılın dört mevsiminde." (n°, 1751.) "Çoğu zaman gece-gündüz sırılsıklam su içersinde çalışıyorlar, gelişmeleri önleniyor, sağlıkları bozuluyor." "Bu konuyu belki de fazla incelemediniz?" "Gelip geçerken bütün bunları gözlerimle görüyorum ve kadınların ocak başlarında çalışmasına, benzer bir durumu hiç bir yerde görmüyorum. ... Bu, erkek işi ... hem de kuvvetli bir erkeğin işi." (n° 1753, 1793, 1794.) "Sizin bu konudaki düşüncenize göre., kendilerini yükseltmek ve insanlaştırmak isteyen kadınların ellerinden tutulacağına, onlar aşağı, itiliyorlar, öyle mi?" "Evet." (n° 1808.) Bu hileli sorular biraz daha devam ettikten sonra, bu burjuvaların, dullara, yoksul ailelere vb., duydukları "sempati"nin sırrı ensonu ortaya çıkar. "Kömür madeni sahibi, çalışmaları gözetlemek için birisini tayin eder; bunun görevi, göze girebilmek için işleri en tasarruflu şekilde yürütmektir; bu kızlar 1 şilin ile 6 peni arasında değişen yevmiye ile çalışırlar, oysa erkek işçinin günlüğü 2 şilin 6 penidir." (n° 1816.)

IV. Ölüm nedeni soruşturması. — "Bölgenizde, ölüm nedeni soruşturmalarında, kaza olduğu zaman, işçilerin, bu soruşturmalara güveni var mıdır?" "Hayır, yoktur." (n° 360.) "Niçin yoktur?"."Bunun başlıca nedeni, bu iş için genellikle seçilenlerin, madencilik ve benzeri işlerden hiç haberi olmayan kimseler olmasıdır." "İşçiler bu jürilere hiç çağrılmazlar mı?" "Bildiğim kadarıyla tanıklık dışında, hiç çağrılmazlar." "Bu jürilere genellikle çağrılanlar kimlerdir?" "Çoğu zaman çevredeki tüccarlar ... durumları gereği bazen bu müşterilerinin, iş sahiplerinin etkileri altında kalırlar. Bunlar, genellikle bilgi sahibi kimseler olmadığı gibi, karşılarına getirilen tanıkların dillerinden pek bir şey anlamazlar, kullanılan terimleri vb. bilmezler." "Madenlerde çalışan kimselerden kurulacak jüri daha mı iyi olurdu dersiniz?" "Evet, kısmen ... onlar (işçiler) varılan yargının, verilen ifadelerle ve kanıtlarla uygunluk halinde olmadığı düşüncesindeler." (n° 361, 364, 366, 368, 371, 375.) "Jüri üyelerinin en başta gelen amacı onun tarafsız olmasıdır, değil mi?" "Evet, öyle sanırım." "Çoğunluğu işçilerden kurulu bir jürinin tarafsız olabileceği düşüncesinde misiniz?" "Tarafsız hareket etmemeleri için hiç bir neden görmüyorum ... hem bunların madencilik konusunda daha sağlam bilgileri vardır." "İşçilerin, haksız şekilde ağır hükümlere varmak için bir eğilimleri olamaz mı dersiniz?" "Hayır, hiç sanmam." (n° 378, 379, 380.)

V. Hileli tartılar ve ölçüler. — İşçiler, onbeş gün yerine ücretlerin haftalık olarak ödenmesini, küfelerin hacimlerinin değil ağırlıklarının dikkate alınmasını, hileli tartı kullanılmasına karşı korunmalarını istemektedirler. (n° 1071.) "Küfeler hileli olarak büyütüldüğü zaman, 14 gün önceden haber veren işçi, işi bırakabilir değil mi?" "Öyle ama gideceği öteki yerde de aynı şeyle karşı karşıyadır." (n° 1071.) "Ama, işçi, haksızlığın yapıldığı her yerden ayrılabilir değil mi?" "Bu öyle yaygın ki, nereye giderse gitsin aynı şeyle karşılaşır." (n° 1072.) "14 gün önceden haber vererek işten ayrılabilir, değil mi?" "Evet." (n° 1073.) Ve gene de hallerinden memnun değiller!

VI. Madenlerin denetlenmesi. — İşçiler yalnız patlamaların yolaçtığı kayıplara uğramakla kalmazlar. (n° 234 vd.) "Adamlarımız, ocaklardaki havalandırmanın fena olmasından pek çok şikayet ediyorlar ... genellikle bu havalandırma o kadar kötü ki adeta nefes alınamıyor; uzun bir süre işte çalıştıktan sonra artık başka bir işte çalışamaz hale gelirler; madenin benim çalıştığım kısmında adamlar işi bırakıp evlerine gitmek zorunda "Hükümetin, işçilerden bilgi almaksızın, istediğiniz her şeyin yapılabilmesi için gerekli olan bir denetmenler ordusu kurması ve bunu devam ettirmesi olanağı var mıdır?" "Hayır, bunun neredeyse olanaksız bir şey olduğunu sanıyorum." .... "Denetmenlerin daha sık mı gelmesini istiyorsunuz?" "Evet, hem de çağırmadan gelmeliler." (n° 280, 277.) "Bu denetmenlerin maden ocaklarını daha sık denetlemesi ile, gerekli havalandırmayı sağlaması sorumluluğunun (!) ocak sahiplerinden alınıp hükümet memurlarına verilmesi sonucu ortaya çıkmış olmaz mı?" "Hayır, bence böyle bir şey olmaz, denetmenlerin yapacakları şey, zaten varolan yasa hükümlerinin yürürlüğe konulmasını sağlamaktır." (n° 285.) "Denetmen yardımcısı derken, daha az maaşlı ve şimdiki denetmenlerden daha alt kademede memurları mı kastediyorsunuz?" "Daha iyisi bulunabilirse niçin daha alt kademleden olsun?" (n° 294.) "Yalnızca daha fazla denetmen mi istiyorsunuz, yoksa denetmen olarak daha alt sınıftan memur mu?" "Çevreyi dolaşan ve işlerin yolunda gidip gitmediğini denetleyen insan istiyoruz; yani kendi gölgesinden korkmayan birisi." (n° 295.) "Daha alt sınıftan denetmen atanması isteğiniz yerine getirilse, böylece bilgi ve görgü vb. eksikliği tehlikesi ortaya çıkmaz mı?" "Hiç sanmam, bu noktayı, sanırım hükümet dikkate alır ve bu yere doğru-dürüst adam koyar." (n° 297.) Bu tür soruşturma en sonunda komite başkanının da sabrını taşırmış olmalı ki, şu görüşlerle konuşmayı keser: "Sizin istediğiniz, herhalde, madende bütün ayrıntılara dikkat edebilecek tipte insanlar olmalı; bütün köşebucağa girip çıkacak ve gerçekleri görebilecek ... sonra bunları başdenetmene bildirecek ve o da bunları kendi bilimsel bilgisine göre değerlendirecektir, öyle mi?" (n° 298, 299.) "Bütün bu eski madenlerin havalandırılmaları büyük masraflara yolaçmaz mı?" "Evet, masraf olur, ama aynı zamanda insan yaşamı da korunmuş olur." (n° 531.) Bir maden işçisi, 1860 yasasının 17. bölümüne itiraz eder ve şöyle der: "Bugün eğer bir denetmen, madenin bir kısmının çalışmaya uygun olmadığını görürse, bunu maden sahibi ile içişleri bakanlığına bildirmek zorundadır. Bundan sonra, maden sahibine, işi ele alması için 20 gün süre verilir; bu 20 günün sonunda maden sahibinin ocakta herhangi bir değişiklik yapmayı reddetme hakkı vardır, ve bunu, içişleri bakanlığına yazar, ve aynı zamanda beş tane mühendisin adını verir; bakanlık, maden sahibinin adını verdiği bu beş mühendis arasından bir tanesini, sanırım, arabulucu seçer ya da tayin eder; şimdi bu durumda, bize kalırsa, arabulucuyu zaten maden sahibi seçmiştir." (n° ş81.) Kendisi de maden sahibi olan burjuva soruşturmacı da der ki: "Ama bu ... düpedüz spekülatif bir itiraz olmuyor mu?" (n° 586.) "Öyleyse sizin, maden mühendislerinin dürüstlükleri konusundaki kanınız pek de iyi değil." "Bu, kuşkusuz haksız ve insafsız bir yargı olur." (n° 588.) "Maden mühendisleri bir tür kamu görevlisi özelliği taşımıyorlar mı?" "Bu, adamların kişisel karakterleri ile ilgili, bu gibi sorularınıza karşılık vermek istemiyorum. Yalnız, birçok hallerde gerçekten taraf tuttuklarına inanıyorum; insanların yaşamları sözkonusu olduğu zaman, bu iş, onların ellerine bırakılmamalı." (n° 589.) Aynı burjuva şu soruyu sormaktan da utanmaz: "Bir patlama olunca, maden sahibinin kayba uğradığıni düşünmüyor musunuz?" Ensonu, "Laneashire'daki siz işçiler, hükümetten yardım istemeksizin kendi çıkarlarınızı koruyamaz mısınız?" "Hayır." (n° 1042.)

1865 yılında Büyük Britanya'da 3.217 kömür madeni ve 12 tane denetmen vardı. Yorkshire'lı bir maden sahibi, bütün zamanlarını alan büro çalışmaları bir yana bırakılsa bile, bir denetmenin, bir madeni ancak on yılda bir kez denetleyebileceğini hesaplamıştır. (Times, 26 Ocak 1867). Son on yılda patlamaların hem sayı ve hem de şiddet yönünden gitgide yoğunlaşmasma (bazan 200-300 kişi kaybedilmektedir) şaşmamak gerekir. İşte bunlar, "özgür" kapitalist üretimin güzellikleridir![22*]

1872 tarihli yasa çok yetersiz olmakla birlikte, madenlerde çalışan çocukların çalışma saatlerini düzenleyen ilk yasadır ve maden işçileri ile sahiplerini, kazalardan bir ölçüde sorumlu tutmaktadır.

Çocukların, gençlerin ve kadınların tarımda çalışmalarını incelemekle görevli 1867 tarihinde kurulan Krallık Komisyonu çok önemli raporlar yayımlamıştır. Fabrika yasalarında öngörülen ilkelerin değiştirilmiş bir şekilde tarıma da uygulanması için yapılan birkaç girişim, bugüne kadar tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Burada, benim dikkati çekmek istediğim nokta, bu ilkelerin genel uygulaması yönünde önünde durulmaz bir eğilimin varlığıdır.

Fabrika yönetmeliğinin, işçi sınıfının hem kafasını ve hem de bedenini korumak amacıyla bütün işkollarına uygulanması kaçınılmaz duruma gelirken, öte yandan da daha önce de değindiğimiz gibi, bu gelişme, sayısız tek başına küçük sanayilerin, büyük ölçüde yürütülen birkaç birleştirilmiş sanayie dönüşmesini hızlandırmakta ve böylece de sermayenin yoğunlaşmasını ve fabrika sisteminin tam egemenliğini çabuklaştırmaktadır. Bu durum, sermayenin egemenliğinin kısmen arkasında saklı bulunduğu, hem eski ve hem de geçiş şekillerini ortadan kaldırmakta ve bunların yerine sermayenin doğrudan ve açık egemenliğini koymaktadır; ama böylece de, bu egemenliğe karşı direnmeyi de genelleştirmiştir. Ayrıca, her bireysel işyerinde, birliği, düzeni, intizamı ve tasarrufu zorunlu hale getirirken, bir yandan da, işgününün sınırlandırılması ve düzenlenmesinin sonucu olarak, teknik gelişmelerin kazandığı büyük hız, kapitalist üretimin yolaçtığı anarşi ve yıkımları artırmış, iş yoğunluğunun ve makinenin, işçiyle olan rekabetini şiddetlendirmiştir. Küçük işletmeler ile ev sanayilerini ortadan kaldırmakla, "fazla nüfus"un son sığınağını da yıkmış oluyor ve onunla birlikte tüm toplumsal mekanizmanın geriye kalan tek güvenlik supabını da yokediyordu. Maddi koşulları olgunlaştırmak ve üretim sürecini toplumsal bir ölçüye ulaştırmakla, kapitalist üretini. tarzının uzlaşmaz çelişkilerini ve karşıtlıklarını da olgunlaştırıyor ve böylece, yeni bir toplumun kurulması için gerekli öğelerin yanısıra, eski toplumu yıkacak kuvvetleri de sağlıyordu.[241]