İkinci Kesim. - Makineyle Ürüne Aktarılan Değer

Karl Marx
Elbirliği ile işbölümünden doğan üretken kuvvetlerin, sermayeye ayrıca bir gider yüklemediğini görmüştük. Bunlar, toplumsal emeğin doğal kuvvetleridir. Aynı şekilde, buhar, su vb. gibi fiziksel kuvvetler de, üretken sürece katıldıkları zaman [kuvvet olarak -ç.] hiç bir gidere yolaçmazlar. Ama, nasıl ki, insanın nefes alabilmesi için ciğere gereksinmesi varsa, doğal kuvvetlerin üretken bir biçimde tüketilmesi için de, insan elinden çıkma bir şeye gerek vardır. Su kuvvetinden yararlanmak için bir su çarkına, buharın genleşmesinden yararlanmak için bir buhar makinesine gerek vardır. Bir elektrik akımı alanında manyetik bir ibrenin sapma yasası, ya da çevresinde elektrik akımı dolaşan bir demirin mıknatıs özelliğini kazanacağı yasası bir kez bulununca, artık bir kuruş bile harcamaya neden olmazlar.[23] Ama bu yasalardan, telgraf vb. amaçlar için yararlanılması, çok masraflı bir donanıma gerek gösterir. Makine, gördüğümüz gibi, aletin yaşamına son vermiş olmaz. İnsan organizmasının güdük bir aletiyken, insanın yarattığı bir mekanizmanın aleti olarak genişler ve çoğalır. Sermaye, şimdi artık işçiyi bir el aleti ile değil, bizzat aletler kullanan bir makineyle işe koşar. Bu nedenle, büyük sanayiin, büyük fiziksel kuvvetleri ve doğabilimlerini üretim sürecine katarak, emeğin üretkenliğini olağanüstü derecede yükselttiği ilk bakışta görülür, ama bu artan üretken gücün, artan bir emek harcaması karşılığı satınalınmadığı derhal görülmez. Makine de, değişmeyen sermayenin bütün diğer öğeleri gibi yeni değer yaratmaz, yalnızca oluşmasına hizmet ettiği ürüne kendi değerini katar. Makine bir değere sahip olduğu ve dolayısıyla ürüne değer kattığı sürece, bu ürünün değerinde bir öğe oluşturur. Ürün ucuzlayacak yerde, makinenin değeri oranında pahalılaşır. Büyük sanayiin karakteristik emek araçları olan makineler ile makine sistemlerinin, elzanaatları ile manüfaktürde kullanılan araçlardan kıyaslanmayacak ölçüde daha çok değer taşıdıkları gün gibi açık bir gerçektir.

Her şeyden önce şurası gözden ırak tutulmamalıdır ki, emek-sürecine daima bütün olarak girmekle birlikte, makine, değer yaratma sürecine ancak parça parça katılır. Ürüne, ortalama olarak aşınma ve yıpranma ile yitirdiğinden fazla değer katmaz. Demek oluyor ki, bir makinenin değeri ile, bu makinenin belli bir sürede ürüne aktardığı değer arasında bir fark vardır. Makinenin emek-sürecindeki yaşamı, ne kadar uzun olursa, bu fark da o kadar büyük olur. Daha önce de gördüğümüz gibi, her emek aracının emek-sürecine bütünüyle girmesine karşılık, değer yaratma sürecine, aşınma ve yıpranma ile günlük ortalama kaybı ile orantılı olarak ancak bir kısmıyla katıldığı kuşkusuz doğrudur. Ama, aletin bütünüyle, günlük aşınma ve yıpranması arasındaki bu fark, makinede alete göre çok daha büyüktür, çünkü daha dayanıklı malzemeden yapılan makinenin ömrü daha uzundur; çünkü kullanılması tamamen bilimsel yasalara göre düzenlendiği için, hem parçalarının aşınıp yıpranmasında ve hem de tükettiği malzemede daha büyük tasarruf sağlar; ve ensonu, makinenin üretim alanı, aletinkinden kıyaslanmayacak derecede geniştir. Hem makine ve hem de alet için günlük ortalama giderleri, yani günlük ortalama aşınma ve yıpranmayla ürüne aktardıkları değer, ve yağ, kömür vb. gibi yardımcı malzeme tüketimleri için gerekli indirimi yaptıktan sonra bunların her ikisinin de, tıpkı, insanın yardımı olmaksızın doğanın sağladığı kuvvetler gibi işlerini bedavadan yaptıkları görülür. Makinenin alete göre üretme gücü ne kadar fazla ise sağladığı bedava hizmet de aynı ölçüde büyüktür. İnsanoğlu, geçmişte harcadığı emeğinin ürününü, geniş ölçüde ve tıpkı doğa güçleri gibi bedava iş gördürmeyi ilk kez biiyük sanayide başarmıştır.[24]

Elbirliği ile manüfaktür incelenirken gösterilmişti ki, binalar gibi bazı genel üretim ögeleri, tek işçinin dağınık üretim araçlarına göre, ortaklaşa tüketimden doğan bir tasarruf sağlamakta ve bu yüzden de ürünü ucuzlatmaktadır. Bir makine sisteminde, yalnız bir makinenin bütünü, onun sayısız aletleri tarafından ortaklaşa kullanılmakla kalmaz, ama güç kaynağı ile, iletme mekanizmasının bir kısmıyla birlikte, sayısız iş makineleri tarafından ortaklaşa kullanılır.

Makinenin değeri ile, bir günde ürüne aktardığı değer arasındaki fark belli ise, bu ikinci değerin ürünü pahalılaştırma derecesi her şeyden önce ürünün büyüklüğüne, yani alanına bağlı olur. Blackburn'lu Mr. Baynes'in 1858'de yayınlanan bir konuşmasında şöyle bir tahminde bulunulmaktadır: "Her gerçek mekanik beygirgücü,[24a] yardımcıları ile birlikte, 450 otomatik iplik eğirme veya 200 iplik bükme makinesini, ya da düzeltme ve çekme vb. gibi donanımları ile birlikte 40 inçlik 15 dokuma tezgahını işletebilir." Birinci durumda 450 eğirme, ikinci durumda 200 bükme makinesinin, üçüncüde 15 mekanik tezgahın günlük ürününe, bir beygirgücünün günlük masrafı ile, bu gücün devindirdiği makinenin aşınma ve yıpranma payı dağılır, ki böylece bir libre ipliğe ya da bir yarda kumaşa, pek küçük bir değer aktarılmış olur. Yukarıda sözü edilen buharlı çekiç için de durum aynıdır. Günlük aşınma ve yıpranmasıyla, kömür tüketimi vb. her gün dövdüğü muazzam demir kitlesine yayıldığı için, yüzlerce kiloluk bir demire ancak pek küçük bir değer eklenmiş olur; ne var ki, eğer bu dev araç, çivi çakmakta kullanılsaydı, bu değer çok büyük olurdu.

Bir makinenin iş kapasitesi, yani çalışma aletlerinin sayısı ya da kuvveti sözkonusu ise, kitlesi verildiğinde, elde edilecek ürünün miktarı, çalışan kısımlarının hızlarına, örneğin eğirme makinesinde iğlerin çalışma hızına ya da çekicin bir dakikadaki vuruş sayısına bağlıdır. Bu dev yapılı çekiçlerin çoğu dakikada yetmiş vuruş, Ryder'in küçük çekiçli iğ dövme makinesi dakikada 700 vuruş yapar.

Makinenin ürüne aktardığı değerin oranı belli ise, bu aktarılan değer miktarı, makinenin toplam değerine bağlı olur.[25] Makine ne kadar az emek içeriyorsa, ürüne kattığı değer o kadar azdır. Aktardığı değer ne kadar az olursa, o kadar fazla üretken olur, ve yaptığı hizmet, doğa kuvvetlerininkine o kadar fazla yaklaşır. Ama makinenin makineyle üretimi, onun değerini, büyüklük ve etkinliğine oranla azaltır.

Elzanaatları ya da manüfaktürler ile üretilen metaların fiyatlarıyla, makineyle üretilen aynı metaların fiyatları arasında yapılacak bir karşılaştırma ve inceleme, genellikle, makine ürünlerinde, emek araçlarına bağlı değerin nispi olarak arttığını, ama mutlak olarak azaldığını gösterir. Bir başka deyişle, mutlak değer büyüklüğü küçülür, ama ürünün, örneğin bir libre ipliğin toplam değerine oranla büyüklüğü artar.[26]

Şurası açıktır ki, bir makinenin üretimi için harcanan emek, eğer o makinenin kullanımıyla tasarruf edilen emek kadar ise, burada sözkonusu olan şey, yalnızca emeğin yer değiştirmesidir; sonuç olarak da, ne bir metaın üretimi için gerekli toplam emekte bir azalma olmuş, ne de emeğin üretkenliğinde bir artma. Bununla birlikte, şurası da açıktır ki, bir makinenin malolduğu emek ile tasarruf ettiği emek arasındaki fark, bir başka deyişle, makinenin üretkenlik derecesi, kendi değeri ile yerini aldığı aletin değeri arasındaki farka bağlı değildir. Bir makinede harcanan emek ve dolayısıyla makinenin değerinden ürüne katılan kısım, işçinin aletiyle ürüne kattığı değerden daha küçük olduğu sürece, burada, daima makinenin lehine bir fark vardır. Bunun için, bir makinenin üretkenliği de, yerini aldığı insan emek-gücü ile ölçülür. Baynes'e göre, bir beygirgücü ile çalışan 450 iplik eğirme makinesi için, yardımcı makineler de dahil 2,5 işçi gerekir;[27] on saat çalışan her otomatik eğirme makinesi, ortalama kalınlıkta 13 ons iplik üretir; sonuç olarak, 2,5 işçi haftada 365 5/8 libre iplik üretir. Demek oluyor ki, verilen fireyi bir yana bırakırsak, 366 libre pamuk, ipliğe dönüşmesi sırasında yalnızca 150 saatlik emek, yani herbiri onar saatlik onbeş günlük emeği emmiş oluyor. Ama bir eğirme çarkı ile bir iplikçinin, altı saatte onüç ons iplik eğirdiğini kabul edersek, aynı ağırlıktaki pamuk, herbiri on saatlik 2.700 günlük emeği, yani 27.000 saatlik emeği emmiş olur.[28] El ile eski usul basma yapımının yerini basma makinesinin aldığı yerlerde, tek bir makine, bir insanın ya da çocuğun yardımıyla, bir saatte, eskiden 200 işçinin basabileceği kadar dört renkli basma yapar.[29] Eli Whitney, 1793'te çırçır makinesini bulmadan önce, bir libre pamuktan çekirdeğin ayrılması, ortalama bir işgününü alıyordu. Bu buluş ile, zenci bir kadın, günde 100 libre temizleyebildi; ve o günden beri de çırçır makinesinin etkinliği oldukça artmış bulunuyor. Eskiden 50 sente malolan bir libre temiz pamuk, bu buluştan sonra daha çok, karşılığı ödenmeyen emek içerir hale gelmiş ve dolayısıyla daha da fazla karla 10 sente satılmıştır. Hindistan'da pamuğu çekirdeğinden ayırmak için, çurka denilen yarı-makine, yarı-alet kullanılır, ve bununla, bir erkek ve bir kadın, günde 28 libre pamuk temizleyebilir. Birkaç yıl önce Dr. Forbes'in bulduğu çurka ile bir erkek ve bir çocuk günde 250 libre pamuk temizleyebilir. Bunu çalıştırmak için eğer öküz, buhar ya da su kullanılırsa, makineye pamuk atmak için birkaç tane oğlan ve kız yeter. Öküz ile çalışan bu makinelerden onaltı tanesi, günde, eskiden ortalama 750 kişinin yaptığı kadar iş çıkarabilir.[30]

Daha önce de belirtildiği gibi buharlı pulluk, bir saatte, üç peniye malolan 66 kişinin 15 şiline yapacağı kadar iş yapar. Yanlış bir kanıyı aydınlığa kavuşturmak için bu örneğe dönüyorum. 15 şilin, hiç bir zaman, 66 kişinin bir saatte harcadığı emeğin para olarak ifadesi değildir. Eğer artı-emeğin gerekli-emeğe oranı %100 olsaydı, 15 şilinlik ücretleri yalnızca yarım saatlik emeklerini temsil etmekle birlikte, bu 66 kişi bir saatte 30 şilinlik değer yaratırlardı. Bir makinenin, yerini doldurduğu 150 kişinin bir yıllık ücretlerinin, 3.000 sterline malolduğunu varsayalım; bu 3.000 sterlin, hiç bir zaman, bu 150 kişinin makinenin kullanılmaya başlamasından önce ürettikleri ürünlere kattıkları emeğin para olarak ifadesi olmayıp, yıllık emeklerinin yalnızca kendileri için harcadıkları ve ücretlerinin temsil ettiği kısımdır. Öte yandan, makinenin para değeri olan 3.000 sterlin, ücret olarak işçinin elne geçenle, artı-değer olarak kapitaliste kalan arasındaki oran ne olursa olsun, makinenin üretimi sırasında harcanan bütün emeği ifade eder. Bunun için, makinenin değeri, yerini aldığı emek-gücüne eşit olsa bile, gene de onda maddeleşen emek, yerine geçtiği canlı emekten çok daha azdır.[31]

Salt ürünü ucuzlatmak amacıyla makine kullanılması, makinenin üretimi için harcanan emeğin, bu makinenin kullanılmasıyla yerini aldığı emekten daha az olması gerekir ilkesiyle sınırlandırılmıştır. Kapitalist için bu tür kullanım daha da sınırlıdır. Kapitalist, emeğin karşılığını ödeyeceği yerde, yalnızca kullanılan emek-gücünün karşılığını ödemektedir; bunun için de, makineyi bu amaçla kullanmasının sınırı, makinenin değeriyle, makinenin yerine geçtiği emek-gücünün değeri arasındaki fark tarafından saptanmıştır. Günlük çalışmanın, gerekli ve artı-emek diye ikiye ayrılması, çeşitli ülkelere göre değiştiği gibi, aynı ülkede farklı dönemlerde ya da sanayiin farklı kollarında değişiklik gösterdiği için; ve ayrıca, işçinin fiili ücreti bazan emek-gücü değerinin altına düştüğü, bazan da bu değerin üzerine çıktığı için, makinenin üretilmesi için gerekli-emek niceliği ile, onun yerini aldığı toplam emek niceliği arasındaki fark sabit kaldığı halde, makinenin fiyatı ile, o makinenin yerini doldurduğu emek-gücünün fiyatı arasındaki fark büyük değişiklik gösterebilir.[32] Ne var ki, kapitalist için bir metaın üretim maliyetini belirleyen ve onu rekabetin zoruyla etkileyen şey, ancak birinci tür farktır. İşte bunun için bugünlerde İngiltere'de, yalnızca Kuzey Amerika'da kullanılan makineler icat ediliyor; tıpkı 16. ve 17. yüzyıllarda Almanya'da icat edilen makinelerin yalnız Hollanda'da ve 18. yüzyıldaki birçok Fransız icadının yalnız İngiltere'de kullanılması gibi. Daha eski ülkelerde, makinenin bazı sanayi kollarında kullanılması, diğer kollarda öylesine emek bolluğu yaratıyor ki, buralarda ücretlerin, emek-gücünün değerinin altına düşmesi, makinenin kullanılmasını önler, ve karı, kullanıldığı emeğin değil, karşılığını ödediği emeğin azalmasından gelen bu kullanım, kapitalist açısından gereksiz ve çoğu zaman olanaksız duruma gelir. İngiltere'de yünlü manüfaktürün bazı kollarında son yıllarda çocukların çalıştırılması oldukça azalmış, bazı durumlarda da tamamen ortadan kalkmıştır. Neden? Çünkü, fabrika yasaları, birisi altı, diğeri dört ya da herbiri beşer saat olmak üzere çocukların iki posta halinde çalıştırılmalarını gerektiriyordu. Ama ana-babalar, "yarı-zaman" çalışanları, "tam-zaman" çalışanlardan daha ucuza satmak istemiyorlardı. Bu nedenle, "yarı-zaman" çalışanların yerini makineler aldı.[33] Kadınlarla on yaşından küçük çocukların madenlerde çalışması yasaklanmadan önce, kapitalistler, çıplak kadınlarla kızların çoğu zaman erkeklerle birarada çalıştırılmasını kendi ahlak yasaları ile özellikle defteri kebirlerine öylesine uygun bulmuşlardı ki, ancak bu yasanın yiirürlüğe girmesinden sonra makineye başvurmak zorunda kaldılar. Yankee'ler bir taş kırma makinesi icat etmişlerdi. İngilizler bunu kullanmıyorlardı, çünkü bu işi yapan "wretch",[34] emeğinin o kadar az bir kısmının karşılığını alıyordu ki, makine, kapitalistin üretim masraflarını artırabilirdi.[35] İngiltere'de kanallardaki teknelerin çekimi için at yerine hala şurada burada kadınlar kullanılır.[36] Çünkü at ile makinenin üretimi için gerekli-emek tamı tamına belli olduğu halde, kadının artı-nüfus olarak devamı için gerekli-emek her türlü hesabın altındadır. İşte bu yüzden, en aşağılık amaçlar için insan emek-gücünün böylesine utanmazca tüketilip gitmesi hiç bir yerde makinenin yurdu İngiltere'den daha yüzkızartıcı olamaz.