Dipnotlar - YİRMİBEŞİNCİ BÖLÜM 1

[76] Karl Marx, l.c., [Ücretli Emek ve Sermaye - Ücret, Fiyat ve Kar, s. 45]. — "Kitlelerin ezilmeleri aynı olmak üzere bir ülkede ne kadar çok proleter bulunursa, o kadar zengin olunur." (Colins, L'Economie Politique, Source des Révolutions et des Utopies prétendues, Socialistes, Paris 1857, t. III, s. 331.) Bizim "proletarya" ekonomik bakımdan, sermayeyi üreten ve artıran, ve Pecqueur'un taktığı adla "Mösyö Sermaye"nin genişleme gereksinmesi için fazlalık haline gelir gelmez sokağı atılan ücretli emekçiden başkası değildir. "İlkel ormanın hasta proleteri", Roscher'in uydurduğu boş bir imgedir. İlkel ormancı, ilkel ormanın sahibidir ve ilkel ormanı, bir orangutan maymununun rahatlığı ile malı gibi kullanır. İşte bunun için de proleter değildir. Eğer o, ilkel ormanı sömüreceğine, ilkel orman onu sömürseydi o zaman proleter olabilirdi. Sağlık durumuna gelince, böyle bir insan, yalnız modern proletarya ile değil, frengili ve sıracalı üst-sınıfların insanlarıyla da pekala karşılaştırılabilirdi. Ama kuşkusuz, Herr Wilhelm Roscher, "ilkel orman" derken kendi memleketi olan Lüneburg çalılıklarını kastediyor.

[77] John Bellers, l.c., s. 2.

[78] Bernard de Mandeville, The Fable of the Bees, 5. ed.. London 1728, Remarks, s. 212, 213, 328. "Ilımlı bir yaşam ve devamlı çalışma yoksullar için akıllıca mutluluğa" (bu sözlerle herhalde, uzun çalışma günlerini ve az geçim araçlarını kastediyor olmalı) "ve devlet için" (yani toprak beyleri, kapitalistler ve bunların politikadaki kodamanları ve temsilcileri) "zenginliğe ve güçlülüğe götüren en kısa yoldur.". (An Essay on Trade and Commerce, London 1770, s. 54.)

[79] Eden, bu durumda, "uygar kuruluşlar" kimin yaratıklarıdır? diye sormalıydı. O, kendi hayali hukuku açısından, yasaları, maddi üretim ilişkilerinin bir ürünü olarak değil, tersine, üretim ilişkilerini yasaların bir ürünü olarak görmektedir. Linguet, Montesquieu'nun Esprit des lois'sını tek bir sözcükle yıkmıştır: "L'esprit des lois, C'est la propriété" ["Yasaların ruhu, mülkiyettir" -ç.].

[80] Eden, l.c., vol. I, book I, ch. I, s. 1, 2, ve önsöz, s. xx.

[81] Eğer okur, bana, 1798'de yayınlanmış olan "Essay of Population" adlı yazının yazarı Malthus'u anımsatırsa, ben de, ona, bu yapıtın ilk şeklinin De Foe'dan, Sir James Steuart'tan, Townsend'dan, Franklin'den, Wallace'dan vb. yapılmış çocukça ve üstünkörü bir aşırmadan başka bir şey olmadığını ve kendisine ait tek bir tümceyi bile içermediğini anımsatırım. Bu broşürün neden olduğu büyük sansasyon yalnızca partı çıkarları ile ilgilidir. Fransız Devrimi, Birleşik Krallık'ta ateşli savunucular buldu. 18. yüzyıl boyunca yavaş yavaş işlenen ve ardından büyük toplumsal bunalım sırasında, Condorcet'nin öğretilerine karşı şaşmaz bir panzehir olarak davul zurnayla ilan edilen"nüfus ilkesi", insanlığın ilerlemesi ve gelişmesi özlemlerini toptan yokedecek bir silah olarak İngiliz oligarşisi tarafından sevinçle karşılanmıştı. Bu başarısına pek şaşıran Malthus, kendisini, gelişigüzel topladığı malzemeyi kitabına doldurmaya, kendsi tarafından bulunmayıp yalnızca aşırılan yeni konuları eklemeye verdi. Şurasını da belirtelim: Malthus, İngiliz Devlet Kilisesine bağlı bir papaz olduğu halde, protestan Cambridge Üniversitesine fellewship'liğin' [üyeliğin -ç.] koşullarından birisi olan evlenmeme yeminini etmişti: "Kolej üyelerinin evlenmelerine izin verilmez, evlenen bir kimse derhal kolej üyesi olmaktan çıkar." (Reports of Cambridge University Commission, s. 172.) Bu durum, Malthus'u diğer protestan papazlarından, onun lehine olmak üzere ayırır; bunlar rahipliğin evlenme yasağı emrini bir yana iterek, "meyveli olunuz ve çoğalınız" sözünü İncil'in kendilerine verdiği özel bir görev diye kabullenmeyi o derece ileri götürmüşlerdir ki, bir yandan emekçilere "nüfus ilkesini" vazederken, öte yandan da nüfusun artışına gerçekten yakışıksız ölçülere varan genel bir katkıda bulunmuşlardır. İnsanın ekonomik bakımdan düşüşü, Adem babanın elması, "urgent appetite"a ["şiddetli arzu" -ç.] da Papaz Townsend'ın şakacı bir ifadeyle dediği gibi, "the checks which tend to blunt the shafts of Cubid" ["Cupid'in oklarını körleştirme eğiliminde olan bu frenlemeler" -ç.] bu nazik sorunun, saygıdeğer protestan teolojisinin ya da daha doğrusu protestan kilisesinin, dün de, bugün de tekelinde bulunması çok ilgi cekicidir. Özgün ve akıllı bir yazar olan Venedikli rahip Ortes dışında. nüfus teorisyenlerinin çoğu protestan papazlarıdır. Örneğin modern nüfus teorilerinin baştan sona incelendiği ve Quesnay ile öğrencisi Mirabeau arasındaki geçici kavgaya, aynı konu üzerinde fikirler sağlamış bulunan Bruckner'ın Théorie du Systéme animal, Leyde, 1767, adlı kitabı; sonra, papaz Wallace, papaz Townsend, papaz Malthus ve öğrencisi başpapaz Thomas Chalmers ile, in this line [bu doğrultuda -ç.] kalem oynatan daha küçük rütbede bir yığın saygıdeğer din adamı. Başlangıçta ekonomi politik, Hobbes, Locke, Hume gibi filozoflar, Thomas More, Temple, Sully, De Witt, North, Law, Vanderlint, Cantillon, Franklin gibi iş ve devlet adamları, özellikle ve büyük bir başarıyla da Petty, Barbon, Mandeville, Quesnay gibi tıp adamlarınca incelenmiştir. Daha 18. yüzyılın ortasında zamanının dikkate değer iktisatçılarından rahip Tucker, hırs ve servet tanrısının işlerine burnunu sokmakta kendisini mazur görmüştü, Daha sonra, işte bu "nüfus ilkesi" ile protestan papazlarının günü gelmiş oldu. Nüfusa servetin temeli gözüyle bakan ve Adam Smith gibi papazların açık sözlü düşmanı olan Petty, sanki bunların beceriksizce müdahalelerini sezmiş gibi şöyle der: "Hukukun en iyi gerçekleştiği yer, nasıl ki, avukatların yapacak iş bulamadıkları yer ise, dinin de en iyi serpilip geliştiği yer, papazların nefislerine en çok çile çektirdikleri yerdir." Bunun için, protestan papazlarına, bundan böyle Aziz Paul'ün yolundan gidip, evlenmeyerek "nefislerine eza" çektirmediklerine göre "kilise vakıflarının geçimlerini sağlayabileceğinden fazla papaz üretmemelerini" salık verir, "yani bugün eğer İngiltere ve Gal'de oniki bin kişiye yetecek kadar yer varsa, 24.000 papaz üretmek doğru olmaz, çünkü sonra bu açıkta kalan oniki bin kişi kendilerine bir geçim yolu arayacaklar ve bunu, en kolay şekilde de, görevli oniki bin papazın, halkın ruhlarını zehirlediklerini ya da açlıktan öldürdüklerini, cennete giden yolda onlara yanlış öncülük ettiklerini çevreye yayarak yapacaklardır." (Petty, A Treatise of Taxes and Contributions, London 1667, s. 57.) Adam Smith'in zamanının protestan rahipleri ile ilişkisini aşağıdaki yazı göstermektedir. Norwich Piskoposu Dr. Horne, A Letter to A. Smith, L. L. D. On the Life, Death, and Philosophy of his Friencl David Hume. By one of the People called Christians, 4. ed., Oxford 1784, baylıklı yazısında Adam Smith'i, Mr. Strahan'a yazdığı bir açık mektupta, "dostu David'i", (yani Hume'u) "nasıl mumyaladığını, ölüm yatağında Hume'un iskambil ve briç oynayarak kendisini nasıl eğlendirdiğini bütün dünyaya yaydığı" ve hatta Hume hakkında şunları yazacak kadar saygısızlık ettiği için azarlamaktadır: "Ben, onu, gerek sağlığında ve gerek ölümünden sonra, insan doğasındaki zaafın izin verdiği ölçüde, kusursuz bir bilgelik ve erdem idealine yaklaşan bir insan olarak gördüm." Piskopos öfkeyle haykırır: "Din denilen ne varsa her şeye şifa bulmaz bir antipatinin tutsağı olmuş, elinden gelse, o ruhu insanların belleğinden silmek için vargücüyle çalışmış olan bir insanın kişiliğini ve tutumunu, 'kusursuz bir bilgelik ve erdem' örneği diye bize sunmaya ne hakkınız var efendim?" (l.c., s. 8.) "Ama hakikat aşıkları yılmasınlar. Dinsizliğin ömrü uzun olamaz." (s. 17.) Adam Smith, "Dinsizliği ülkeye yaymak için korkunç bir ahlaksızlık gösterdi (yani Theory of Moral Sentiments ile). Niyetinizin iyi olduğu anlaşılıyor Doktor, ama bu kez sanırım başaramayacaksınız. David Hume örneğiyle, bizi, dinsizliğin alçak ruhlar için biricik ferahlatıcı, ölüm korkusuna karşı en iyi panzehir olduğuna inandırmak istiyorsunuz. ... Harabeye dönen Babil'e gülüyor, taş kesilip Kızıldenize yuvarlanan Firavun'u kutluyor olmalısınız." (l.c., s. 21, 22.) Adam Sinith'in kolej arkadaşlarından ortodoks biri, ölümünden sonra şöyle yazıyor: "Srrith'in Hume'a duyduğu hayranlık ... onun hıristiyan olmasını engelledi. ... Sevdiği dürüst insanlarla karşılaştığında bunların her söylediğine inanırdı. Değerli ve saf bir dost olarak, ayın, bazen berrak bir gökyüzünde araya bulut girmeden de kaybolacağına bile inanabilirdi. Politik ilkelerinde cumhuriyetçiliğe yaklaşırdı." (The Bee, By James Anderson, 18 cilt, vol. 1., s. 166, 165, Edinburgh 1791-93.) Papaz Thomas Chalmers, Adam Smith'in "üretken olmayan emekçiler" kategorisini, Tanrının bahçelerindeki kutsal çalışmalarına karşın, salt protestan papazları için icedettiği konusunda içinde bir kuşku taşır.

[82] "Bununla birlikte, sanayi işçisinin ve emekçinin de istihdamı için sınır, yani işverenin, bunların çalışmalarının ürününden bir kar sağlama olanağı aynıdır; eğer ücret oranları, patronun kazancını sermayeden sağlanacak ortalama karın altına düşürecek şekilde olursa, patron ya bunları istihdam etmekten vazgeçer ya da bunları ancak, bir ücret indirimine razı olmaları koşuluyla çalıştırır." (John Wade, l.c., s. 240 )

[83] Karş: Karl Marx, Zur Kritik der Politischen Ökonomie, s. 166 vd. [Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 251 -ç.].

[84] "Şimdi, sermayenin kendisinin yalnızca insan emeğinin bir ürünü olduğunu gösteren ilk incelememize dönersek ... insanın kendi ürünü olan sermayenin egemenliği altına düşmüş olması, ona boyun eğer hale gelimesi, tamamen anlaşılmaz bir şeymiş gibi görünür; ve gerçekte durum hiç tartışma götürmez şekilde böyle olduğna göre, ortaya ister istemez şu soru çıkıyor: nasıl oluyor da işçi —yarattığı— sermayenin efendisi olmaktan çıkıp onun kölesi durumuna düşebilmiştir?" (Von Thünen, Der Isolirte Staat, Kısım II, Kesim II, Rostock, 1863, s. 5, 6.) Bu soruyu sormak Thünen için övünülecek bir şeydir, ama verdiği karşılık çocukçadır.

[84a] [Dördüncü Almanca baskıya not. — En son İngiliz ve Amerikan tröstleri, bu hedefe hiç değilse tek bir sanayi kolunda bütün büyük girişimleri, pratikte tekel sağlayacak şekilde şirketler halinde birleştirmeye çalışarak ulaşmak istemektedirler. -F.E.]

[84b] [Dördüncü Almanca baskıya not. — Marx'ın elyazması metninde burada şu kenar notu var: "Daha sonra üzerinde işlenecek not: eğer genişleme yalnızca nicel olursa, aynı işkolundaki daha büyük ve küçük sermayeler için kar, yatırılan sermayelerin büyüklüğüne bağlı olur. Eğer nicel genişleme nitel değişmeye yolaçarsa, daha büyük sermayenin kar oranı aynı zamanda yükselir." - F.E.]

[85] İngiltere ve Gal'de yapılan nüfus sayımı şunu gösteriyor: "Tarımda çalışan bütün insanlar (toprak sahipleri, büyük çiftçiler, bahçıvanlar, çobanlar v.b. dahil): 1851'de 2.011.447; 1861, 1.924.110. Düşüş 87.337. Yünlü sanayii: 1851, 102.714 kişi; 1861, 79.242. İpekli dokuma: 1851, 111.940; 1861, 101.678. Basma sanayii: 1851, 12.098;

[86] [Dördüncü Almanca baskıya eklenmiştir. — Değişen sermayenin nispi büyüklüğündeki, gitgide artan ölçüde azalma yasası ve bunun, ücretli işçi sınıfının durumu üzerindeki etkisi, klasik okulun önde gelen bazı iktisatçıları tarafından anlaşılmaktan çok sezilmiştir. Bu konuda en büyük hizmeti, diğerleri gibi, değişmeyen ve sabit, değişen ve döner sermayeyi birbirine karıştıran John Barton yapmıştır. Şöyle diyor:] "Emeğe olan talep, sabit sermayedeki değil, döner sermayedeki artışa bağlıdır. Bu iki tür sermaye arasındaki oranın her zaman ve bütün koşullar altında aynı olduğu doğru olsaydı, bundan, çalışan emekçi sayısının, devletin zenginliği ile orantılı olması sonucu çıkardı. Ama böyle bir iddianın olasılığı hiç yoktur. Doğa bilimleri geliştikçe ve uygarlık yaygınlaştıkça, sabit sermaye, döner sermayeye oranla gitgide daha büyük bir artış gösterir. Bir parça İngiliz müslinini üretmek için kullanılan sabit sermaye miktarı, aynı miktar Hint müslinini üretmek için kullanılanın en az yüz katı ve belki de bin katı daha büyüktür. Ve döner sermaye oranı, yüz ya da bin katı daha azdır ... sabit sermayeye eklenen tüm yıllık tasarrufun, emek talebini artıracak yönde bir etkisi olmazdı." (John Barton, Observations on the Circumstances which Influence the Condition of the Labouring Classes of Society, London 1817, s. 16, 17.) "Ülkenin net gelirini artırabilecek aynı neden, aynı zamanda nüfusu bollaştırabilir ve işçi sınıfının durumunu bozabilir." (Ricardo, l.c., s. 469.) Sermaye artışı ile birlikte, emeğe olan "talepte nispi bir azalma olur." (Ibid., s. 480, not). "Emeğin devamı için ayrılan sermaye miktarı, sermayenin bütününden bağımsız olarak değişebilir. ... Sermayenin bollaşmasıyla, istihdam miktarında büyük dalgalanmalar ve büyük ıstıraplar daha sık olabilir." (Richard Jones, An Introductory Lecture on Pol. Econ., Lond. 1833, s. 12.) Emeğe clan "talep, genel sermaye birikimi ile orantılı olmayacak şekilde... yükselecektir. ... Ulusal sermayede yeniden-üretime ayrılan her artış, bu nedenle, toplumun ilerlemesinde, işçinin durumu üzerinde gitgide daha az etki yapar," (Ramsay, l.c., s. 90, 91.)

[87] H. Merivale, Lectures on Colanization and Colonies, 1841 ve 1842, v. I, s. 146.

[88] Malthus, Principles of Political Economy, s. 215, 319, 320. Bu yapıtta da Malthus, ensonu, Sismondi'nin yardımıyla kapitalist üretimin üç güzel meleğini keşfeder: üretim, aşırı nüfus, aşırı-tüketim; three very delicate monsters, indeed! [gerçekten birbirinden güzel üç melek!] F. Engels, "Umrisse zu einer Kritik der Nationalökonomie", l.c., s. 107 sqq. [Friedrich Engels, "Bir Ekonomi Politik Eleştirisi Denemesi", 1844 Elyazmaları, s. 423).

[89] Harriet Martıneau, A Manchester Strike, 1832, s. 101.

[90] 1863 pamuk kıtlığı sırasında bile, Blackburn'lu pamuk ipliği işçilerinin bir broşüründe, fabrika yasaları nedeniyle, doğal olarak yalnız yetişkin erkek işçileri etkileyen aşırı-çalışmadan şikayet edildiğini görüyoruz: "Bu fabrikadaki yetişkin erkek işçilerin günde 12 ile 13 saat çalışmaları istenmiştir, oysa ailelerini geçindirmek ve kardeşlerini, aşırı-çalışma yüzünden genç yaşta mezara girmekten kurtarmak için, işgününün bir kısmında çalışmaya canatan ve şu anda boş gezme durumuna düşürülmüş olan yüzlerce işçi bulunmaktadır. ... Bizler, diye devam ediyor, bazı işçiler tarafından fazla-mesainin uygulanmasının patronlar ile işçiler arasında iyi duygular uyandıracağından kuşkuluyuz. Fazla-mesai yapan işçiler, ayrıca, zorla tembelliğe mahküm edilen işçilere karşı da haksızlık edildiği duygusu içersindedirler. Bölgede, adaletle dağıtıldığı takdirde herkese yetecek kadar günün bir kısmında çalışmak için iş vardır. Patronlardan, daha iyi günler gelene kadar, diğerleri işsizlik yüzünden sadakayla yaşarken, bir kısım işçilerin fazla-mesai yapmaları yerine, kısa çalışma saatlerini öngören bir sistemi uygulamalarını isterken haklı bir talepte bulunmaktayız." (Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 8.) Essay on Trade and Commerce adlı yapıtın yazarı, nispi artı-nüfusun, çalışan işçiler üzerindeki etkisini, o her zaman ki yanılmayan burjuva içgüdüsü ile kavrıyor: "Bu hükümdarlıkta tembelliğin bir nedeni de, yeter sayıda emekçi bulunmamasıdır. ... Ne zaman mamul eşya için fazla bir talep olsa, emek kıtlaşır, emekçiler kendi önemlerini anlar, ve bunu patronlara da aynen hissettirmek isterler; şaşılacak şey doğrusu, bu insanların tutumları o derece sorumsuzcadır ki, bu gibi zamanlarda bir grup işçi salt işverene zarar vermek için bütün bir gün boyunca aylaklık eder." (Essay etc., s. 27, 28.) Bu adamlar, aslında, ücretlerini yükseltmenin peşindeydiler.

[91] Economist, Jan. 21. 1860.

[92] 1866 yılının son altı ayında Londra'da 80-90.000 işçi işten atılmıştı; bu altı aya ait fabrika raporu şöyle diyor: "Talebin, tam gerektiği anda daima bir arz meydana getireceğini söylemek tamamıyla doğru bir şey gibi görünmemektedir. Emek konusunda da bu böyle olmuştur, çünkü, son yıl içersinde işçi yoklulu yüzünden pek çok makine boş kalmıştır." (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct. 1866, s. 81.)

[93] 14 Ocak 1875'te toplanan Birmingham Sağlık Konferansında belediye başkanı (şimdi (1883) ticaret bakanı) J. Chamberlain'in açış konuşması.

[94] İngiltere ve Gal'e ait 1861 sayımında verilen 781 kentte "10.960.998 kişi oturduğu halde, köyler ile kırsal bölgelerde 9.105.226 kişi yaşıyordu. 1851 yılında kent sayısı 580 idi ve bunlar ile çevrelerindeki nüfus hemen hemen eşitti. Ama, bunu izleyen on yılda köylerle kırlardaki nüfus yarım mflyona yükseldiği halde, 580 kentteki nüfus, birbuçuk milyona ulaştı (1.554.067). Kırsal bölgelerdeki nüfus artışı yüzde 6,5, kentlerde 17,3'tür. Artış oranındaki farkın nedeni, kırlardan kentlere olan göçtür. Toplam nüfustaki artışın dörtte-üçü kentlerde olmuştur." (Census, etc., v. ııı, s. 11, 12.)

[95] "Yoksulluk üremeye yararlı gibi görünüyor." (A. Smith.) Hatta bu, kibar ve esprili Abbé Galiani'ye göre, Tanrının özellikle bilgece yaptığı bir düzenlemedir. "Tanrı, en yararlı işleri yapacak insanların bolca dünyaya gelmelerini sağlayan bir düzen kurmuştur." (Galinni, l.c., s. 78.) "Sefalet, kıtlık ve kırımın son noktasına kadar, nüfusun artışını durduracak yerde artırmaya eğilim gösterir." (S. Laing, National Distress, 1844.,s. 69.) Laing bunu istatistikler ile gösterdikten senra şöyle devam eder: "Eğer insanların hepsi rahat koşullar içersinde olsalardı, çok geçmeden dünya ıssızlaşırdı." ("If the people were all in easy circumstances, the world would soon be depopulated.")

[96] "De jour en jour, il devient done plus clair que les rapports de production dans lesquels se meut la bourgeoisie n'ont pas un caractère un, un caractère simple, mais un caractère de duplicité; que dans les rnêmes rapports dans lesquels se produit la richesse, la misère se produit aussi; que dans les mêmes rapports dans lesquels il'y a développement des forces productives, il y a une force productive de répression; que ces rapports ne produisent la richesse bourgeoise c'est-a-dire la richesse de la classe bourgeoise, qu'en anéantissant continuellement la richesse des membres intégrants de cette classe et en produisant un prolétariat toujours croissant." ["Böylece, burjuvazinin içinde hareket ettiği üretim ilişkilerinin basit, tekdüze bir niteliğe sahip olmayıp, ikili bir niteliğe sahip oldukları; zenginliğin üretildiği; aynı ilişkiler içinde yoksulluğun da üretildiği; üretken güçlerin bir gelişme gösterdiği aynı ilişkiler içinde önleyici bir gücün de bulunduğu; bu ilişkilerin burjuva zenginliğini, yani burjuva sınıfının zenginliğini, ancak bu sınıfın tek tek üyelerinin zenginliklerini sürekli yok ederek ve durmaksızın büyüyen bir proletarya yaratarak ürettiği her geçen gün biraz daha açığa çıkmaktadır."] (Karl Marx, Misère de la Philosophie, s. 116 [Felsefenin Sefaleti, s. 129].)

[97] G. Ortes, Della Economia Nazionale libri sei, 1774, Custodi'de Parte Moderna, t. XXI, s. 6, 9, 22, 25, vd.. Ortes şöyle diyor, l.c., s. 32: "Ulusların mutluluğu için yararsız sistemler kurmak yerine, kendimi onların mutsuzluklarının nedenlerini araştırmakla sınırlayacağım."

[98] A Dissertation on the Poor Laws. By a Well-wisher of Mankind. (The Rev. J. Townsend) 1786, yeni baskı, Lond. 1817, s. 15, 39, 41. Sözü edilen bu yapıtı ile, Journey through Spain adlı yapıtından aktarmalar yaptığımız bu "hassas" insandan Malthus sık sık, sayfaları bütünüyle kopya ederse de, zaten o da öğretisinin büyük bir kısmını Sir James Steuart'dan almış, ama bunu yaparken gerekli değiştirmeleri de yapmıştır. Örneğin, Steuart: "Burada, kölelikte, insanlığı" (işçi-olmayanlar için) "gayrete getirmenin zora dayanan bir yöntemi vardı, insanlar çalışmaya" (yani başkaları için bedavadan çalışmaya) "zorlanırdı, çünkü bunlar başkalarına ait kölelerdi; insanlar şimdi zorla işe koşulurlar" (yani işçi-olmayanlar için bedeva çalışırlar), "çünkü bunlar kendi gereksinmelerinin kölesidirler." derken, şişko vakıf yöneticisi gibi, ücretli emekçinin devamlı oruç tutması gerektiği sonucuna varmaz. Tersine o, bunların gereksinmelerinin artmasını ve bu arten gereksinmelerin daha "hasas" insanlar için çalışmalarında bir dürtü olmasını ister.

[99] Storch, l.c., t. III, s. 223.

[100] Sismondi, l.c., s. 79, 80, 85.

[101] Destutt de Tracy, l.c., s. 231: "Les nations pauvres, c'est là oû le peuple est à son aise; et les nations riches, c'est là oû il est ordinairement pauvre." ["Yoksul uluslarda halk sıkıntı içinde değildir; ve zengin uluslarda halk her zaman yoksuldur."]





[1*] "Bu "sistem"den "sermayelerin toplanma dereceleri oranında fazla olur"a (s. 646) kadar olan pasaj, 4. Almanca baskıya uygun olarak, İngilizce basımda değiştirilmiştir. -Ed.

[2*] Eşsiz güzel.-ç.

[3*] "Genel ve önemli bir gelişme". -ç.

[4*] Zarlar hilelidir. -ç.

[5*] Üretken olmadığı halde zorunlu olan maliyetler. -ç.

[6*] Varoluş nedeni. -ç.

[7*] İşte bu güzel! -ç.