a. Metaların Başkalaşımı

Karl Marx
Bundan önceki bölümde, metaların değişiminin, çelişik ve birbirlerini karşılıklı dıştalayan koşulları içerdiğini görmüş bulunuyoruz. Metaların böylece meta ve para olarak farklılaşması, bu tutarsızlıkları ortadan kaldırmaz, ama içinde bunların yanyana varolabilecekleri bir biçim, bir modus vivendi[15*] yaratır. Bu, genel olarak, gerçek çelişkilerin uzlaştığı yoldur. Örneğin, bir cismin sürekli olarak bir başka cisme doğru düştüğünü, ama aynı zamanda da durmadan ondan uzaklaştığını söylemek bir çelişkidir. Elips, hem bir çelişkinin sürüp gitmesini, hem de uzlaşmasını saptayan bir devinim biçimidir.

Değişim, metaların kullanım-değerleri olmadıkları ellerden, kullanım-değerleri olacakları ellere aktarılmasını sağlayan bir süreç oduğu kadar, maddenin toplumsal bir dolaşımıdır da. Bir yararlı emeğin bir biçiminin ürünü, bir başkasının yerini alır. Bir meta, kullanım-değeri olarak işe yarayacağı bir durak-noktası bulunca, değişim alanından çıkıp tüketim alanına girmiş olur. Ama bizi burada şimdilik yalnız değişim alanı ilgilendirmektedir. Bunun için de, şimdi değişimi biçimsel bir açidan incelemek durumundayız; yani maddenin toplumsal dolaşımını sağlayan biçim değişikliğini ya da metaların başkalaşmasını inceleyeceğiz.

Bu biçim değişikliğinin kavranması, bir kural olarak çok eksiktir. Bu eksikliğin nedeni, değer kavramındaki belirsizlik bir yana, . bir metadaki her türlü biçim değişikliğinin, biri meta, öteki para-meta olmak üzere iki metaın değişiminden gelir. Yalnız bir maddi olguyu, yani bir metaın altın ile değişilmesi olgusunu gözönünde bulundurursak, asıl gözlemlememiz gereken şeyi, yani metaın biçimine ne olduğu hususunu gözden kaçırırız. Altının salt meta olarak para olmadığı, ve öteki metaların fiyatlarını altın ile ifade ettiği zaman, bu altının yalnızca o metaların para-biçimi olduğu gerçeğini gözden kaçırırız.

Metalar değişim sürecine, her şeyden önce, ne iseler öyle girerler. Değişim süreci, bunları meta ve para diye farklılaştırır, ve böylece içlerinde taşıdıkları karşıtlığa, yani aynı zamanda hem kullanım-değeri ve hem de değer olmalarından ileri gelen iç karşıtlığa uygun düşen bir dış karşıtlık yaratır. Kullanım-değeri olarak metalar, şimdi paranın karşısında değişim-değeri olarak yer alır. Öte yandan, her iki karşıt yan da metadır, kullanım-değerinin ve değerin birliğidir. Ama farklılığın bu birliği, iki karşıt kutupta kendini gösterir, ve her kutupta karşıt bir yöndedirler. Kutuplar olarak birbirine bağlı oldukları kadar zorunlu olarak karşıttırlar da. Denklemin bir yanında, gerçekte bir kullanım-değeri olan bayağı bir meta vardır. Değeri, ancak düşünsel olarak fiyatıyla ifade edilmiş ve bu fiyat ile karşıtına, ve değerinin gerçekten somutlaştığı altına eşitlenmiştir. Öte yandan da, altın, madeni gerçekliği içersinde, değerin somutlaşması olarak, para olarak bir aşamaya ulaşır. Altın, altın olarak kendisi değişim-değeridir. Kullanım-değeri olarak altın, içerisinde öteki bütün metalarla yüzyüze geldiği nispi değerin ifade dizileriyle temsil edilen yalnızca düşünsel bir varlığa sahiptir, ve bu metaların kullanım-değerlerinin toplamı, altının çeşitli kullanım-değerlerinin toplamını oluşturur. Metaların bu karşıt biçimleri, içlerinde onların değişim sürecinin hareket ettiği ve yer aldığı gerçek biçimlerdir.

Şimdi herhangi bir meta sahibi ile, diyelim eski dostumuz keten bezi dokuyucusu ile, olayların geçtiği yere, pazara gelelim. Onun 20 yarda keten bezinin belirli bir fiyatı vardır: 2 sterlin. O, malını 2 sterline değişir ve sonra, dini bütün bir adam olarak, bu 2 sterlini aynı fiyattaki bir aile İnciline yatırır. Onun gözünde yalnızca bir meta, bir değer taşıyıcısı olan keten bezi, metaın değer-biçimi olan altın karşılığında elden çıkar, ve bu biçimi de, yeniden, evine kullanım nesnesi gibi girecek ve aile üyelerini manevi yönden donatacak başka bir meta ile, İncil ile değişir. Değişim, birbirine karşıt, ama birbirini tamamlayan nitelikte iki başkalaşım ile tamamlanmış bir olgu oluyor — metaın paraya dönüşmesi ve paranın yeniden metaya dönüşmesi. [66] Bu başkalaşımın iki aşaması, dokumacımızın yaptığı iki farklı alışveriştir — satış ya da metaın para ile değişimi; satınalma, ya da paranın bir meta ile değişimi; ve iki eylemin birliği: satınalma için satış.

Dokumacı yönünden bütün alışverişlerin sonucu, keten bezi yerine şimdi İncile sahip olmaktır; ilk metaı yerine, şimdi elinde aynı değerde ama farklı kullanımda başka bir meta vardır. Aynı biçimde, yaşaması için gerekli öteki araçları ve üretim araçlarını da edinir. Onun görüş açısından, bütün bu süreç, emek ürününün bir başkasının emek ürünü ile değişiminden, yani ürünlerin değişiminden başka bir şey değildir.

Demek ki, metaların değişimi, biçimlerindeki şu değişiklikle birlikte olmaktadır.

Meta—Para—Meta 
M—P—M

Salt nesneleri ilgilendirdiği kadarıyla, tüm sürecin sonucu, M—M, bir metaın bir başkası ile değişimi, maddeleşmiş toplumsal emeğin dolaşımıdır. Bu sonuca ulaşıldığında süreç bir sona ermiştir.

M—P. İIk Başkalaşım ya da Satış

Değerin, metaın bedeninden çıkıp altının bedenine sıçraması, başka bir yerde de söylediğim gibi, metaın salto mortale'sidir. [16*] Bu işi beceremedi mi metaya pek bir şey olmaz, ama sahibi hapı yutar. Emeğin toplumsal işbölümü, gereksinmelerinin çok yönlü olmasına karşılık, emeğinin tek yönlü olmasına yolaçar. Emeğinin ürününün ona salt değişim-değeri olarak hizmet etmesinin nedeni de zaten budur. Ama, bu emek, paraya dönüşmedikçe, toplumsal geçerlikte evrensel eşdeğer özelliğini kazanamaz. Ne var ki, bu para da bir başkasının cebindedir. Bu parayı ayartıp cepten çıkartmak için bizim meta dostumuzun her şeyden önce para sahibi için bir kullanım-değeri oIması gerekir. Bunun için de, meta üzerinde harcanan emeğin, toplumsal yararlı türden, toplumsal işbölümünün bir dalını oluşturan bir türden olması gerekir. Ama işbölümü, kendiliğinden gelişen ve üreticilerin ardında gelişmesini sürdüren bir üretim sistemidir. Değişilecek meta, yeni ortaya çıkan gereksinmeleri karşılayan, yeni türden bir emeğin ürünü olabileceği gibi, kendisi de yepyeni gereksinmelerin doğmasına pekâlâ neden olabilir. Düne kadar, belli bir metaın yaratılmasında tek bir üretici tarafından yönetilen ve birçok işlemlerden birini oluşturan özel bir işlem, bugün belki de kendisini bu bağıntıdan ayırarak emeğin bağımsız bir kolu olarak ortaya koyabilir ve henüz tamamlanmamış ürününü pazara bağımsız bir meta olarak arzedebilir. Koşullar böylesine bir ayrılış için olgunlaşmış olabilir ya da olmayabilir. Ürün bugün toplumsal bir gereksinmeyi karşılamaktadır. Yarın, onun yerini, ya kısmen ya da tamamen başka uygun bir ürün alacaktır. Üstelik, bizim dokumacının emeği, toplumsal işbölümünün kabul edilmiş bir dalı olsa bile, bu durum, 20 yarda keten bezinin yararlılığını yeterince güvence altına alamaz. Eğer toplumun keten bezine olan gereksinmesi, böyle bir gereksinme de öteki bütün gereksinmeler gibi sınırlı olduğuna göre, rakip dokumacıların ürünleri ile doymuş duruma gelirse, dostumuzun ürünü, gereksiz, gereksinmeden fazla ve dolayısıyla yararsız hale gelir. Her ne kadar insanoğlu bahşiş atın dişine bakmazsa da, dostumuz, pazarın yolunu, armağan vermek için aşındırmaz. Ama kabul edelim ki, ürünü, gerçekten kullanım-değeri taşıyor ve hâlâ para ediyor olsun. Şimdi de, ne kadar para ediyor sorusu ortaya çıkar. Sorunun karşılığı, kuşkusuz malın fiyatıyla, değer büyüklüğünün göstergesiyle verilmiş bulunur. Dostumuzun değer konusunda yaptığı raslansal bir hesap yanlışını burada dikkate almıyoruz; bu yanlış nasıl olsa çok geçmeden pazarda düzeltilecektir. Biz, onun, ürünü üzerinde, yalnızca toplumsalolarak gerekli ortalama emek-zamanı kadar zaman harcadığını, varsayıyoruz. Öyleyse fiyat, yalnızca dokumacının metaında gerçekleşen toplumsal emek niceliğinin para-adıdır. Ama, dokumacımızın ne izni ne de haberi olmadan, eski moda dokumacılık bir değişikliğe uğruyor. Dün bir yarda keten bezinin üretimi için toplumsal olarak gerekli emek-zamanı bugün artık aynı değildir; rakipleri tarafından verilen fiyatlarla, para sahipleri, bugerçeği ona tanıtlamaya canatarlar. Onun için bir şanssızlık da, dokumacıların az ve ender olmayışlarıdır. Son olarak, bir de, pazardaki her keten bezi parçasının, toplumsal olarak gerekli olan emek-zamanından fazlasını içermediğini düşünelim. Buna karşın, bütün bu parçalar, bir tüm olarak ele alındığinda, bunlar için, gereğinden fazla emek-zamanı harcanmış olabilir. Eğer pazar tüm keten bezini normal fiyattan, yardası 2 şilinden yutamazsa, bu, toplumdaki toplam emeğin gereğinden büyük bir bölümünün dokumacılık biçiminde harcandığını tanıtlar. Sanki her dokumacı, kendi özel ürününe toplumsal olarak gerekli olandan daha çok emek-zamanı harcamış gibidir. Burada bir Alman atasözünü yineleyebiliriz: birlikte tutulan birlikte asılır. Pazardaki bütün keten bezlerinin her parçası yalnızca bütünün bir kısmı olur, tek bir ticarî mal olarak değerlendirilir. Ve aslında, herbir yardasının değeri de, aynı belirli ve toplumsal olarak sabit türdeş insan emeği niceliğinin maddeleşmiş biçiminden başka bir şey değildir.[17*]

Görüyoruz ki, metalar paraya aşıktır, ama "the course of true love never does run smooth".[18*] Emeğin nicel bölünmesi de tıpkı nitel bölünmesi gibi kendiliğinden ve raslansal bir biçimde olur. Bundan dolayı, meta sahipleri, kendilerini bağımsız özel üreticiler haline getiren aynı işbölümünün, toplumsal üretimsüreci ile onların bu süreç içersindeki ilişkilerini, kendi ifadelerinden bağımsızlaştırdığını, ve bireyler arasında görünüşteki bu karşılıklı bağımsızlığın, ürünleri içinde ya da ürünler aracıyla karşılıklı bir bağımlılık sistemiyle tamamlandığını göreceklerdir.

İşbölümü, emeğin ürününü metaya çevirir ve böylece, daha sonra paraya dönüşümünü zorunlu hale getirir. Aynı zamanda da, bu bir başka şeye dönüşme olayının gerçekleşmesini de raslantıya bırakır. Ne var ki, biz, burada, olguyu bütünlüğü içersinde ele aldığımız için, bu gelişmeyi normal kabul ediyoruz. Ayrıca, bu dönüşüm mutlaka olacaksa, yani eğer meta satılması büsbütün olanaksız bir şey değilse, gerçekleşen fiyat, değerin çok üzerinde ya da altında olsa bile, metaın başkalaşımı daima gerçekleşir.

Satıcının eline meta yerine altın, alıcının eline altın yerine meta geçer. Burada, yüzyüze geldiğimiz gerçek, bir meta ile altının, 20 yarda keten bezi ile 2 sterlinin, el ve yer değiştirmesi, bir başka deyişle, bunların birbirleriyle değişilmeleridir. Ama meta ne ile değişiliyor? Kendi değerinin aldığı biçimle, evrensel eşdeğerle. Peki altın ne ile değişiliyor? Kendi kullanım-değerinin özel bir biçimi ile. Altın, keten bezi karşısında niçin para biçimini alıyor? Keten bezinin 2 sterlinlik fiyatı, yani para olarak ifadesi, para olarak keten bezini altına zaten eşitlemiş olduğu için. Bir meta, başlangıcındaki meta biçiminden, elden çıkarıldığı anda sıyrılır; yani kullanım-değeri, daha önce yalnızca fiyatında düşünsel olarak var olan altını çektiği zaman. Bir metaın fiyatının ya da düşünsel değer-biçiminin gerçekleşmesi, bunun için, aynı zamanda, paranın düşünsel kullanım-değerinin de gerçekleşmesi demektir; bir metaın paraya dönüşmesi aynı anda paranın metaya dönüşmesidir. Görünüşteki tek süreç, gerçekte ikili bir süreçtir. Bu, meta sahibinin bulunduğu kutuptan bir satış, para sahibinin bulunduğu karşı kutuptan bir satınalıştır. Bir başka deyişle, her satış, bir satınalmadır, M—P aynı zamanda P—M'dir. [67]

Bu noktaya kadar, insanları, biz, yalnızca bir ekonomik konum, meta sahibi olma konumu içersinde ele almış bulunuyoruz;bu konum içersinde insanlar, kendi emek ürünlerini elden çıkarmak suretiyle, başkalarının emek ürünlerini elde ediyorlar. Bir meta sahibinin, parası olan bir başkası ile karşı karşıya gelebilmesi için, ya bu alıcının emek ürününün para ya da parayı içeren madde, altın olması, ya da bu ürünün derisini zaten değiştirmiş başlangıç biçimi olan yararlı nesne şeklinden soyunmuş bulunması gerekir. Para rolünü oynayabilmesi için, altının, kuşkusuz, şu ya da bu noktada pazara girmesi de zorunludur. Bu nokta, emeğindoğrudan ürünü olarak altının eşit değerde başka bir ürünle değişildiği yer olan madenin üretiminin kaynağında bulunur. Bu andan başlayarak altın, daima herhangi bir metaın gerçekleşmiş fiyatını temsil eder. [68] Üretim kaynağında diğer metalar ile değişiminden ayrı olarak altın, kimin elinde olursa olsun, sahibinin elden çıkardığı bir metaın dönüşmüş biçimidir; bir satışın ya da ilk başkalaşımın, M—P, sonucudur. [69] Gördüğümüz gibi altın, bütün metaların değerlerini onunla ölçmelerinin sonucu olarak, ve böylece onların yararlı nesneler halindeki doğal biçimleriyle onu düşünsel olarak yadsıyarak ve onu değerlerinin biçimi haline getirerek, düşünsel para ya da değer ölçüsü haline, gelmiştir. Altın, metaların genel satışı ile, yararlı nesneler olarak bunların doğal biçimleri ile fiiilen yerlerini değiştirerek, gerçekte, bunların değerlerinin somutlaşması haline gelerek, gerçek para kimliğini kazanmıştır. Para biçimine büründüğü anda metalar, kendilerini tekdüze, toplumsal olarak kabul edilmiş türdeş insan emeğinin cisimleşmiş haline dönüştürmek için, doğal kullanım-değerlerinin ve yaratılmalarını borçlu oldukları özel emek türünün bütün izlerinden sıyrılırlar. Bir para parçasına şöyle bir gözatmakla, hangi meta ile değişildiğini anlayamayız. Para biçimi altında bütün metalar birbirine benzerler. Demek ki, para pis olabilir ama pislik para olamaz. Dokumacımızın keten bezi karşılığında aldığı iki parça altının, bir kile buğdayın başkalaşmış biçimi olduğunu kabul edelim. Keten bezinin satışı, M—P, aynı zamanda onun satınalınması, P—M'dir. Ama, keten bezinin satışı, karşıt nitelikte bir alışverişle sonuçlanan bir sürecin ilk hareketidir, yani İncilin satınalınmasıdır; öte yandan, keten bezinin satınalınması, karşıt nitelikte bir alışverişle, yani buğdayın satışı ile başlayan bir hareketi sona erdirir. M—P (keten bezi-para), M—P—M (keten bezi—para—İncil) sürecinin ilk evresi olduğu gibi P—M (para—keten bezi) diğer bir M—P—M (buğday—para—keten bezi) hareketinin son evresidir. Bunun için, bir metaın ilk başkalaşımı, meta halinden para haline dönüşmesi, aynı zamanda da, değişmez olarak diğer bir metaın ikinci başkalaşımı, para biçiminden gerisingeriye metaya dönüşümüdür. [70]

M—P, ya da Satınalma 
Metaın İkinci ve Sonal Başkalaşımı

Para, tüm öteki metaların başkalaşmış biçimi, bunların genel satışının sonucu olduğu için, bu nedenle hiç bir sınırı ya da koşulu olmaksızın bizzat devredilebilir bir şeydir. Bütün fiyatları geriye doğru sayar ve böylece, deyim yerindeyse, kullanım-değerinin gerçekleşmesi için malzeme olabilecek tüm öteki metalardakendisini ortaya koyar. Aynı zamanda fiyatlar, metaların paraya yönelttiği bu ayartıcı bakışlar, onun dönüşülebilirliğinin sınırlarını, onun niceliğini göstererek belirler. Her meta, para haline gelir gelmez bir meta olarak gözden kaybolduğu için, bizzat parayla, sahibinin eline nasıl geçtiğini, ya, da ona dönüşen malın ne olduğunu söylemek olanaksızdır. Hangi kaynaktan gelirse gelsin, non olet.[19*] Bir yandan satılmış bir metaı temsil ederken, öte yandan satınalınacak bir metaı da temsil eder.[71]

P—M, satınalma, aynı zamanda, M—P, satıştır; bir metaın son başkalaşımı, bir diğerinin ilk başkalaşımıdır. Dokumacımızın metaının ömrü, 2 sterline dönüştürdüğü İncil ile sona erer. Ama kabul edelim ki, İncil satıcısı, dokumacıdan aldığı 2 sterlini kanyağa, P—M, çeviriyor, M—P—M (keten bezi—para—İncil) hareketinin son evresi, M—P'de aynı zamanda, M—P—M (İncil—para—kanyak) hareketinin birinci evresidir. Özel bir meta üreticisi yalnızca bu malı sunmak durumundadır; bunu çoğu zaman büyük miktarlarda satar, ama çok ve çeşitli gereksinmeleri, onu, bu gerçekleşen fiyata aldığı parayı değişik satınalmalar için parçalamaya zorlar. Böylece bir satış, çeşitli malların satınalınmasına yolaçar. Demek ki, bir metaın son başkalaşımı, diğer çeşitli metaların ilk başkalaşımının bir toplamını meydana getirir.

Şimdi eğer bir metaın tamamlanmış başkalaşımını bir bütün olarak ele alırsak, bunun, her şeyden önce iki karşıt ve birbirini tamamlayan hareketten, M—P ve P—M, meydana geldiği görülür. Metaın bu iki karşıt dönüşümü, mal sahibi açısından iki karşıt toplumsal fiille meydana gelir ve bu fiiller onun oynadığı ekonomik rolün niteliğini belirler. Satış yapan kimse olarak satıcı; satınalan biri olarak satınalıcıdır. Ama tıpkı bir metaın buna benzer her dönüşümünde iki biçiminin, meta-biçimi ile para-biçiminin aynı anda, ama karşıt kutuplarda varolması gibi, her satıcıya karşıt bir alıcı, her alıcıya karşıt bir satıcı bulunur. Belli bir meta, ardarda bu iki dönüşümünden, metadan paraya ve paradan bir başka metaya geçerken, meta sahibi de, sırasıyla satıcı rolünden alıcı rolüne geçmiş olur. Demek ki, satıcının ve alıcının bu nitelikleri daimî değildir, ama meta dolaşımında sırasıyla farklı kalıplara girerler.

Bir metaın tam başkalaşımı, en yalın halinde, dört ucu ve üç dramatis persona'yi[20*] gerektirir. Önce, meta para ile yüzyüze gelir; burada ikinci birincinin değerinin aldığı biçimdir ve bütün katı gerçekliği ile alıcının cebinde vardır. Meta sahibi böylece para sahibi ile temasa getirilmiştir. Şimdi, meta, paraya dönüşür dönüşmez, para onun geçici eşdeğer biçim halini alır, ve bu eşdeğer biçiminin kullanım-değeri öteki metaların varlıklarında bulunur. Birinci başkalaşımın sonucu olan para, aynı zamanda ikincinin başlangıç noktasıdır. İlk alışverişte satıcı olan kimse böylece ikincide alıcı durumuna girer, ve bu ikinci alışverişte üçüncü bir meta sahibi, satıcı olarak sahneye çıkar.[72]

Bir metaın başkalaşımını meydana getiren birbirine ters olan iki evre, birlikte, dairesel bir hareket, bir devre oluştururlar: meta biçimi, bu biçimden sıyrılış ve meta biçimine dönüş. Kuşkusuz, burada meta, iki farklı yanı ile görünür. Başlangıç noktasında sahibi için bir kullanım-değeri değildir, ama bitiş noktasında kullanım-değeridir. Böylece para da ilk evrede, değerin katı bir kristali, içersinde metaın isteyerek katılaştığı bir kristal olarak görülür, ama ikinci evrede ise, çok geçmeden yerini kullanım-değerine bırakarak geçici eşdeğer biçim içersinde çözülür.

Devreyi oluşturan iki başkalaşım, aynı zamanda, öteki iki metaın karşıt yönlü ters iki kısmî başkalaşımıdır. Bir ve aynı meta, keten bezi, kendi başkalaşım dizisini açar, ve bir diğerinin (buğdayın) başkalaşımını tamamlar. İlk evrede, ya da satışta, keten bezi, bu iki rolü kendi kişiliğinde oynar. Ama ardından altın haline gelince, kendi ikinci ve son başkalaşımını tamamlar ve aynı zamanda, üçüncü bir metaın ilk başkalaşımının tamamlanmasına yardım eder. O halde, bir metaın kendi başkalaşım döneminde meydana getirdiği devre, öteki metaların devreleriyle kördüğüm gibi karışmıştır. İşte bütün bu farklı devrelerin toplamı, metaların dolaşımını oluşturur.

Metaların dolaşımı, ürünlerin dolaysız değişiminden (trampadan) yalnızca biçim yönünden değil, öz yönünden de farklıdır. Olayların gelişmesine bir gözatalım. Dokumacı, aslında, keten bezini İncil ile, kendi metaını bir başkasının metaı ile değişmişti. Ne var ki, bu ifade yalnızca onun açısından doğrudur. İçini ısıtacak birşeyi yeğleyen İncil satıcısı, dokumacı nasıl kendi keten bezinin buğdayla değişildiğini bilmiyorsa, İncilin keten bezi ile değişileceğini düşünmemişti. B'nin metaı, A'nın metaının yerini almıştır, ama A ile B, bu metaları, karşılıklı olarak değişmemişlerdir. Kuşkusuz A ile B, birbirlerinden aynı anda satınalmada bulunabilirler, ama böyle özel bir durum, hiç bir şekilde meta dolaşımının genel koşullarının zorunlu bir sonucu değildir. Burada, biz, bir yandan, meta değişiminin, dolaysız trampadan ayrılmaz olan bütün yerel ve kişisel bağları nasıl kopardığını ve toplumsal emek ürünlerinin dolaşımını nasıl geliştirdiğini, öbür yandan da, gelişmelerinde bağımsız, bu işte rol oynayan kişilerin tamamen denetimlerinden uzak toplumsal ilişkiler ağının bütününün nasıl geliştiğini görüyoruz. Ancak çiftçi buğdayını satabildiği içindir ki dokumacı keten bezini satabilmektedir, ancak dokumacı keten bezini satabildiği için bizim "ehlikeyf", İncilini satabilmektedir, ve ancak sonuncusu ebedî hayat iksirini sattığı içindir ki, içki yapımcısı, eau-de-vie'sini[21*] satabilmektedir ve vb..

Dolaşım süreci bu nedenle, ürünlerin dolaysız trampası gibi, kullanım-değerlerinin yer ve el değiştirmeleri ile sona ermiş olmaz. Para, belli bir metaın başkalaşım devresinin dışına düşmekle kaybolmaz. Dolaşım alanında öteki metaların boş bıraktığı yeni yerleri sürekli olarak doldurur. Örneğin keten bezinin başkalaşımının tamamlanmasında, keten bezi—para—İncil, dolaşımdan, ilk kez keten bezi çıkar, onun yerini para alır. Daha sonra İncil dolaşımdan çıkar ve yerini yeniden para alır. Bir meta ötekinin yerini alırken, para-meta daima bir üçüncü şahsın eline yapışır. [73] Dolaşım, parayı su gibi terletir.

Her satış bir satınalma, her satınalma bir satıştır diye, meta dolaşımının, satış ile satınalma arasındaki zorunlu bir dengeyi gösterdiğini söylemek kadar çocukça bir dogma olamaz. Eğer bu, fiili satış sayısının satınalma sayısına eşit olduğu anlamda söyleniyorsa, boş bir yinelemedir. Ama bu sözün asıl amacı, her satıcının pazara alıcısını da birlikte getirdiğini tanıtlamaktır. Ama durum hiç de böyle değildir. Satış ve satınalma tek bir özdeş hareket oluştururlar; metâ sahibi ile para sahibi, mıknatısın iki kutbu gibi birbirine karşıt iki kişi arasında bir değişim hareketidir. Bir tek kişi tarafından yapıldığı zaman, kutupsal ve karşıt nitelikte farklı iki hareket oluştururlar. Bu nedenle, satış ile satınalmanın özdeşliği, gizemli dolaşım imbiğinden geçtiği zaman, eğeroradan tekrar para biçiminde çıkmıyorsa; bir başka deyişle, eğer sahibi tarafından satılamıyorsa ve bunun için de para sahibi tarafından satınalınmıyorsa, bu, o metaın yararsız olduğunu anlatır. Bu özdeşlik, ayrıca, gerçekleşmesi halinde, değişimin, metaın yaşamında, uzun ya da kısa bir arayı, bir duraklama dönemini oluşturduğunu gösterir. Bir metaın ilk başkalaşımı, bir anda hem satış hem satınalma olduğu için, aynı zamanda bizzat bağımsız bir süreçtir de. Satınalanın elinde meta, satanın elinde para, yani her an dolaşıma girmeye hazır bir meta vardır. Ortada alıcı olmadan, kimse satamaz. Ama salt o satıyor diye de, karşısındakiler almak zorunda değildir. Dolaşım, doğrudan trampanın koyduğu, zaman, yer ve bireylere bağlı bütün sınırlamaları ortadan kaldırır, ve bunu trampadaki, birisinin kendi ürününü elden çıkarması ve bir başkasının bu ürünü elde etmesiyle ortaya çıkan dolaysız özdeşliği, satış ve alış antitezlerine parçalayarak yapar. Bu iki bağımsız ve karşıt fiilin, bir iç birlik (unity) olduğunu söylemek, aslında, bu iç birliğin (oneness) bir dış antitezle kendini ifade ettiğini söylemekle aynı şeydir. Eğer bir metaın tam başkalaşımının birbirini tamamlayan iki evresi arasındaki zaman aralığı pek büyük ise ve satış ile satınalma arasındaki bölünme çok belirli hale gelmişse, aralarındaki iç bağ, yani bunların iç birliği; kendisini bir bunalım yaratarak ortaya koyar. Kullanım-değeri ve değer; antitez; özel emeğe bağlı olarak kendisini dolaysız toplumsal emek olarak ortaya koyan, soyut insan emeğine geçmek için özelleşmiş somut türde bir emek çelişkileri; nesnelerin kişileştirilmesi ve kişilerin şeyler tarafından temsil edilmesi arasındaki çelişki; işte metalarda var olan bütün bu antitezler ve çelişkiler su yüzüne çıkarlar ve bir metaın başkalaşımının karşıt evrelerinde hareket biçimlerini geliştirirler. Bu nedenle bu biçimler; bir bunalım olasılığına —evet yalnızca olasılığına— işaret ederler. Bu olasılığın gerçeğe dönüşmesi, uzun bir dizi ilişkilerin sonucudur, ve bizim şimdiki basit dolaşım açısından varlıkları henüz sözkonusu olamaz.[74]