ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM. - Elbirliği

Karl Marx
KAPİTALİST üretim, görmüş olduğumuz gibi, ancak her bireysel sermayenin aynı anda oldukça çok sayıda işçi kullanmasıyla, ve bunun sonucu emek-sürecinin büyük ölçüde yürütülmesi ve nispeten geniş miktarda ürün vermesiyle başlar. Çok sayıda işçinin, aynı zamanda, aynı yerde (ya da isterseniz aynı iş alanında diyebilirsiniz), tek bir kapitalistin patronluğu altında aynı türden meta üretmek üzere birarada çalışmaları, hem tarih hem mantık açısından, kapitalist üretimin çıkış noktasını meydana getirir. Üretim tarzı yönünden, manüfaktür, sözcüğün dar anlamıyla, ilk aşamalarında, lonca el zanaatlarından, bir ve aynı bireysel sermaye tarafından aynı anda çok sayıda işçi kullanılması dışında güçlükle ayırdedilebilir. Ortaçağ lonca ustasının işyeri, yalnızca genişlemiştir.

Demek ki, başlangıçta farklılık salt niceldi. Belli bir miktarki sermaye ile üretilen artı-değerin, her işçinin ürettiği artı-değerin aynı anda kullanılan işçi sayısıyla çarpımına eşit olduğunu göstermiş bulunuyoruz. İşçi sayısı, tek başına, ne artı-değer oranı, ne de emek-gücünün sömürülme derecesi üzerinde etkilidir. 12 saatlik bir işgünü, altı şilinde somutlaşmış ise, böyle 1.200 gün, 1.200 kez altı şilinde somutlaşır. Birinci halde 12 x 1.200 işsaati, diğerinde böyle 12 işsaati ürüne katılmıştır. Değer üretiminde işçi sayısı, yalnızca, şu miktarda tek tek işçi demektir; bu yüzden,1.200 kişinin ayrı ayrı çalışması ya da tek bir kapitalistin denetimi altında birleşmesi, değer üretimi yönünden hiç farketmez.

Bununla birlikte, belli sınırlar içeirsinde bir değişiklik yer alır. Değerde gerçekleşmiş emek, ortalama toplumsal nitelikte bir emektir; bunun için de bir ortalama emek-gücü harcamasıdır. Ne var ki, herhangi bir ortalama büyüklük, hepsi de aynı türden, ama farklı nicelikte ayrı ayrı büyüklüklerin yalnızca ortalama sayısıdır. Her sanayide, her bireysel işçi, Peter ya da Paul olsun, ortalama işçiden farklıdır. Bu bireysel farklılıklar, ya da matematikteki adıyla "hatalar" birbirini giderir ve belli bir asgari sayıda işçinin kullanıldığı yerlerde ortadan kalkar. Ünlu sofist ve dalkavuk Edmund Burke, bir çiftçi olarak pratik gözlemlerine dayanarak şu iddiayı öne sürebiliyor: beş tarım işçisinden kurulma "küçük bir takımda" emekteki bütün bireysel farklılıklar yokolur ve sonuçta, herhangi beş yetişkin tarım işçisi birarada alındığında, aynı sürede diğer herhangi beş kişi kadar iş yapmış olurlar.[9] Böyle olmakla birlikte, şurası da açıktır ki, aynı anda çalışan çok sayıda işçinin ortaklaşa işgünü, bu işçilerin sayısına bölünürse, bir günlük ortalama toplumsal emeği verir. Tek bir işçinin işgünü, örneğin 12 saat olsun. Bu durumda, aynı anda çalıştırılan 12 işçinin ortaklaşa işgünü 144 saat olur; bu bir düzine insanın herbirinin emeği, ortalama toplumsal emekten az ya da çok sapmakla birlikte, aynı işi herbirinin, farklı zamanlarda yapmalarına karşın, bunların herbirinin işgünü, 144 saatlik ortaklaşa işgününün onikide-biri olduğu için ortalama toplumsal işgünü niteliğini taşır. Bununla birlikte, bu 12 kişiyi çalıştıran kapitalist açısından ise, işgünü, bu bir düzine işçinin toplam işgünüdür. Her işçinin işgünü, ortaklaşa işgününün bölünmüş bir kısmıdır; bu 12 kişinin çalışma sırasında birbirlerine yardımcı olup olmadıklarının, ya da çalışmaları sırasındaki ilişkinin, bu işçilerin hepsinin aynı kapitalist hesabına çalışmaktan ibaret olmasının hiç bir önemi yoktur. Ama bu 12 işçi altı küçük patron tarafından ikişer ikişer çalıştırılmış olsalar, bu patronların herbirinin aynı değeri üretmeleri ve dolayısıyla gerıel artı-değer oranını gerçekleştirmeleri tamamen raslansal olurdu. Tek tek durumlarda sapmalar olabilir. Eğer bir işçi için bir metaın üretiminde toplumsal olarak gerekli-zamandan oldukça fazla bir zaman gerekiyorsa, bu durumda gerekli-emek zamanı ortalama toplumsal gerekli emek-zamanından büyük bir sapma gösterir; böylece, emeği, ortalama emek sayılamayacağı gibi, emek-gücü de ortalama emek-gücü sayılamaz. Bu emek-gücü ya hiç satılamaz ya da ortalama emek-gücü değerinin altında bir fiyatla satılabilir. Bu nedenle, her türlü emek için saptanmış asgari bir etkinlik varsayılır, ve biz, ilerde, kapitalist üretimin bu asgariyi saptama yollarını sağladığını göreceğiz. Öte yandan, kapitalist, ortalama emek-gücü değerini ödeme durumunda olduğu halde, bu asgari, gene de ortalamadan bir sapma gösterir. İşte bunun için, altı küçük patrondan biri, ortalama artı-değer oranından fazlasını, diğeri daha azını sızdırabilecektir. Bu eşitsizlikler toplum ölçüsünde birbirini götürür, ama aynı şey, tek tek patronlar için sözkonusu değildir. Böylece, değer üretme yasaları, tek üretici için, ancak bir kapitalist gibi üretimde bulunduğu, çok sayıda işçiyi birarada çalıştırdığı ve bunların emeklerinin ortaklaşa nitelikleri yüzünden ortalama toplumsal emek niteliğinde olmaları nedeniyle, daha başlangıçta, bütünüyle gerçekleşmiş olur.[10]

Çok sayıda işçinin aynı zamanda çalıştırmaları, çalışma sisteminde bir değişiklik olmadan bile, emek-sürecinin maddi koşullarında bir devrime yolaçar. Çalıştıkları işyerleri, hammadde depoları, işçilerin aynı anda hep birlikte ya da sırayla kullandıkları araç ve gereçler; kısacası, üretim araçlarının bir kısmı şimdi ortaklaşa tüketilmektedir. Bir yandan, bu üretim araçlarının değişim-değeri artmamıştır; çünkü, bir metaın değişim-değeri, kullanım-değerinin daha kapsamlı ve çok daha büyük bir yararlılıkla tüketilmesiyle yükselmiş olmaz. Öte yandan, bu araçlar ortaklaşa tüketildikleri için, eskisinden daha büyük ölçüde kullanılmış olurlar. Yirmi tezgah üzerinde yirmi dokumacının çalıştığı bir oda, tek dokumacının iki çırağı ile çalıştığı odadan daha büyük olmalıdır. Ama, yirmi kişilik bir işyerinin yapımı, herbirinde ikişer dokumacının çalıştığı on odadan daha ucuza malolacaktır; yani, geniş ölçüde ve ortaklaşa kullanılmak üzere biraraya toplanan üretim araçlarının değeri, bu araçların çoğalması ve yararlı etkilerinin fazlalaşması ile doğru orantılı olarak artmaz. Ortaklaşa tüketildikleri zaman, herbir tek ürüne değerlerinin küçük bir kısmını katmış olurlar; bunun nedeni, kısmen katıldıkları değerin çok miktarda ürüne dağılması, kısmen de bunların değerlerinin, mutlak olarak daha büyük olmakla birlikte, süreçteki faaliyet alanları bakımından, tek tek üretim araçlarının değerinden nispeten daha az olmasıdır. Buna bağlı olarak değişmeyen sermayenin bir kısmının değeri düşer ve, bu düşüşün büyüklüğü ile orantılı olarak, metaın toplam değeride düşer. Üretim araçlarının daha aza malolması halinde de aynı sonuca varılnıış olur. Bu tür kullanımla sağlanan tasarruf, tamamıyla, çok sayıda işçi tarafından ortaklaşa tüketilmelerinden ileri gelir. Ayrıca toplumsal emeğin zorunlu koşullarından olan bu özellik —tek tek bağımsız işçllerin ya da küçük patronlarin dağınık ve nispeten daha pahalı üretim araçlarından farklı olan bu özellik— çok sayıda işçinin toplu bulundukları halde birbirlerine yardımcı olmadıkları, yalnızca yanyana çalıştıkları durumlarda bile kazanılmış olur. Emek araçlarının bir kısmı, bu toplumsal niteliği, bizzat emek-süreci kazanmadan önce kazanır.

Üretim araçlarının kullanımındaki tasarrufun, iki bakımdan incelenmesi gerekir. Önce meta fiyatlarını ucuzlatmaları ve böylece emek-gücü değerinde bir düşüş yaratmaları yönünden. İkincisi, artı-değerin yatırılan toplam sermayeye oranı, yani değişmeyen ve değişen sermayenin toplam değerleri arasındaki oranı değiştirmeleri bakımından. Bu son nokta ancak üçüncü ciltte ele alınacaktır; aralarındaki yakın ilişki içersinde ele alınmalarının daha uygun olacağı düşüncesiyle, şu anda konumuzla ilgisi bulunan birçok noktayı da o cilde bırakıyoruz. Tahlilimizin gidişi, konunun böylece bölünmesini zorunlu kılıyor, ve bu bölünme, kapitalist üretimin ruhuna da çok uygun düşüyor. Çünkü bu üretim tarzında, işçi, emek aracını, kendisinden bağımsız olarak başka birisinin mülkiyeti altında bulduğu için, bunların kullanılmasındaki tasarruf, ona, kendisini ilgilendirmeyen ve bunun için de kendi kişisel üretkenliğini artıracak yöntemlerle bir ilişkisi olmayan apayrı bir işlem gibi görünüyor.

Çok sayıda işçinin, bir ve aynı, ya da farklı, ama aralarında ilişki bulunan süreçlerde birarada yanyana çalışmalarına, elbirliği etmek ya da elbirliği içinde çalışmak denir.[11]

Tıpkı bir süvari taburunun saldırı gücü ya da bir piyade alayının savunma gücü, tek tek süvari ya da piyade erlerinin ayrı ayrı saldırı ya da savunma güçlerinin toplamından büsbütün farklı olduğu gibi, işçilerin tek başlarına ortaya koyabilecekleri mekanik güçlerln toplamı da, büyük bir ağırlığı kaldırırken, bir vincin kolunu çevirirken ya da bir engeli ortadan kaldırırken olduğu gibi, birçok kişinin aynı işe birarada katıldıkları zaman oluşan toplumsal güçten farklıdır.[12] Bu gibi durumlarda, sözkonusu olan bu ortaklaşa emekle alınan sonuç, tek tek bireysel emek tarafından ya hiç yaratılamazdı, ya büyük zaman harcayarak, ya da çok küçük boyutlarda elde edilebilirdi. Burada gördüğümüz şey, yalnızca elbirliğiyle çalışma yoluyla bireyin üretici gücünde bir artma değil, yepyeni bir gücün, yani kitlelerin ortak gücünün yaratılmasıdır.[13]

Birçok kuvvetin tek bir kuvvet halinde kaynaşmasından doğan bu yeni güç yanında, doğrudan toplumsal temas, birçok sanayide, tek tek her işçinin etkinliğini yükselten bedensel canlılığın rekabetine ve dürtüsüne yolaçar. Böylece, birarada çalışan bir düzine insan, 144 saatlik ortaklaşa işgününde, ayrı ayrı çalışan oniki kişinin 12'şer saatlik çalışmalarından, ya da birbiri ardına oniki gün çalışan tek bir kişiden çok daha fazla ürün üretirler.[14] Bunun nedeni, insanın, Aristoteles'in dediği gibi politik bir hayvan[15] olmasa bile, her halde toplumsal bir hayvan olmasıdır.

Birkaç kişi, aynı zamanda, aynı ya da benzer türden bir iş üzerinde birlikte çalışabilir, ama ortaklaşa emeğin bir parçası olarak herbirinin yaptığı iş, emek-sürecinin farklı bir evresini karşılar ve bütün bu evrelerden geçilerek elbirliği sonucu üzerinde çalıştıkları iş daha büyük bir hızla yürür. Örneğin, bir düzine duvarcı merdivenin basamaklarına sırayla dizilseler ve taşları yukarıya doğru elden ele geçirseler, herbiri aynı şeyi yaparlar, ama de onların ayrı ayn hareketleri, bir toplam işlemin birbirine bağlı kısımlarını oluşturur; bunlar, her taşın geçmek zorunda olduğu belli evrelerdir, ve taşlar, böylece, sırayla dizilmiş 24 elin üzerinde, tek bir kişinin taşıdığı yükle merdiveni tırmanıp inmesinden daha büyük bir hızla yukarıya taşınmış olur.[16] Nesne, aynı uzaklığa daha kısa zamanda taşınmıştır. Aynı şekilde, örneğin bir yapıya birkaç yerinden birden aynı zamanda başlansa, burada duvarcılar elbirliği ile aynı ya da aynı türden işi yapmakla birlikte, birliği halinde bir emek sözkonusudur. 12 duvarcının 144 saatlik ortaklaşa işgününde yapıdaki ilerleme, bir duvarcının 12 günlük ya da 144 saatlik çalışmasından daha fazla olur. Bunun nedeni, bir insan grubunun uyum içersinde çalışırken elleri ve gözlerinin hem arkada, hem önde olması ve bir ölçüde uyanık bulunmasıdır. Üzerinde çalışılan işin çeşitli kısımları, aynı anda gelişir.

Yukarıdaki durumlarda, insanların, aynı ya da aynı türden bir işi yapmaları üzerinde durmamızın nedeni, bu en yalın ortaklaşa emek biçiminin, en gelişkin aşamalarda bile elbirliğiyle çalışmanın rolü olmasıdır. Yapılan iş karmaşık bile olsa, elbirliği yapan insanların basit sayısı, çeşitli işlemlerin farklı kimseler arasında dağıtılması olanağını doğurur, ve bunun sonucu olarak, iş aynı zamanda, yürütülür. Bu yüzden, işin tamamının bitirilmesi için gerekli zaman kısalmış olur.[17]

Birçok sanayi kolunda, işin niteliğinin belirlediği, belirli sonuçların sağlanması gereken kritik dönemler vardır. Diyelim, bir koyun sürüsünün kırkılması ya da bir buğday tarlasının biçilip harman yapılmasında ürünün niceliği de, niteliği de, işin belli zamanda başlamasına ve bitirilmesine bağlıdır. Bu durumlarda, emek-sürecinin alacağı zaman, tıpkı ringa balığı avındaki gibi önceden saptanmıştır. Tek bir insan, doğal bir günden, diyelim 12 saatten fazla bir işgünü çıkartamaz, ama elbirliği yapan 100 kişi, işgününü 1.200 saate uzatabilir. Eldeki işin bitirilmesi için zorunlu sürenin kısalığı, o kritik anda üretim alanına çok miktarda bir emek kitlesinin sürülmesi ile karşılanır. İşin uygun zamanda tamamlanması, birçok bileşik işgününün aynı zamanda uygulanmasına bağlıdır; istenilen yeterli sonucun alınması, kullanılan işçi sayısına bağlıdır; bununla birlikte, bu sayı, aynı işin aynı sürede tamamlanması için gerekli tek tek işçilerin sayısından daima küçüktür.[18] Bu tür elbirliğinin yokluğu nedeniyle, Birleşik Devletler'in batı kesiminde büyük miktarda buğday, İngiliz yönetiminin eski toplulukları yokettiği Doğu Hindistan'ın bazı kesimlerinde büyük miktarlarda pamuk, her yıl ziyan olur.[19]

Bir yandan, elbirliği, işin geniş ve yaygın bir alan üzerinde yürütülmesine olanak sağlar; bunun sonucu olarak, bataklıkların kurutulması, bentlerin yapımı, sulama işleri ve kanal yapımı, yol ve demiryolları yapımı gibi birtakım girişimleri zorunlu kılar. Öte yandan, üretimin boyutlarını büyütmekle birlikte, üretimin yapılmakta olduğu alanda nispi bir daralmayı da sağlar. Üretim alanındaki bu daralma ile birlikte boyutlarındaki artış, işçileriri biraraya toplanması, çeşitli süreçlerin yanyana getirilmesi ve üretim araçlarının yoğunluk kazanması, bazı gereksiz harcamalardan tasarruf edilmesini sağlar.[20]

Birleştirilmiş işgünü, eşit miktarda tek tek işgünleri toplamına göre, daha büyük miktarda kullanım-değeri üretir ve böylece belli bir sonucun alınması için gerekli emek-zamanını kısaltır. Birleştirilmiş işgünü, bu artan üretkenlik emek-gücünü, ister mekanik iş kuvvetini yükseltmekle, ister çalışma alanını daha büyük bir alana yaymakla, ya da üretimin boyutlarındaki büyümeye oranla üretim alanındaki daralmayla, ya da kritik anlarda büyük emek kitlesini işe koşmakla, ya da bireyler arasındaki rekabeti körükleyerek onların bedensel canlılığını yükseltmekle, ya da birçok kimse tarafından yapılan işlere süreklilik ve çok yanlılık damgasını vurmakla, ya da farklı işlemleri aynı anda yürütmekle, ya da ortaklaşa kullanılan üretim araçlarında tasarruf sağlamakla, ya da bireysel emeğe ortalama toplumsal emek niteliğini kazandırmakla olsun — yani artışın nedeni bunlardan hangisi olursa olsun, birleştirilmiş işgününün kendine özgü üretkenlik gücü, bütün koşullar altında, emeğin toplumsal üretkenlik gücü, ya da toplumsal emeğin üretme gücüdür. Bu güç, doğrudan doğruya elbirliğinden doğmaktadır. İşçi diğer işçiler ile sistemli bir elbirliğine girdiği anda, bireyselliğin verdiği bağları parçalar, türünün yetilerini geliştirir.[21]

Genel kural olarak, işçiler, biraraya getirilmeksizin elbirliği yapamazlar: tek bir yerde toplanmaları, elbirliğinin zorunlu bir koşuludur. Ücretli işçiler aynı sermaye, aynı kapitalist tarafından, aynı zamanda çalıştırılmadıkça ve bunun için de emek-güçleri kapitalist tarafından aynı zamanda satın alınmadıkça, elbirliği yapamazlar. Bu emek-güçlerinin toplam değeri, ya da duruma göre bu işçilerin günlük ya da haftalık ücretlerinin toplamı, hangi durumda olursa olsun, işçilerin üretim süreci için biraraya toplanmalarından önce kapitalistin cebinde hazır olmalıdır. Bir tek gün için bile olsa, 300 işçinin ücretinin ödenmesi daha az sayıda işçinin bütün bir yıl haftadan haftaya ücretlerinin ödenmesinden daha fazla sermayeyi gerektirir. Bu nedenle, elbirliği yapacak emekçi sayısı, yani elbirliğinin hacmi, her şeyden önce, bir kapitalistin emek-gücü satınalmak için ayırabileceği sermaye miktarına bağlıdır; bir başka deyişle, tek bir kapitalistin, belli sayıda işçinin gereksindiği tüketim maddelerini sağlayabilme olanaklarına bağlıdır.

Değişen sermaye için sözkonusu olan şeyler, değişmeyen sermaye için de sözkonusudur. Örneğin, 300 kişi çalıştıran bir kapitalistin hammadde için yatırımı, 10 işçi çalıştıran 30 kapitalistin herbirinin aynı iş için harcayacağı paradan 30 kat daha fazladır. Ortaklaşa kullanılan emek araçlarının değeri ve miktarı, gerçekte işçi sayısı ile aynı oranda artmaz, ama gene de önemli miktarda artar. Böylece, büyük üretim araçları kütlelerinin tek kapitalistin elinde toplanması, ücretli işçilerin emek birliğinin maddi koşulu olduğu gibi, emek birliğinin hacmi ya da üretimin büyüklüğü de bu yoğunlaşmanın derecesine bağlıdır.

Daha önceki bölümde görmüştük ki, çok sayıda işçinin çalıştırılması ve dolayısıyla belli miktarda artı-değer üretilmesi için belli miktarda asgari bir sermayeye gereksinme vardır, ve bunun sonucu olarak, elde ettiği artı-değer miktarı, işvereni küçük bir patrondan bir kapitaliste dönüştürecek el emeğinden kurtaracak ve böylece kapitalist üretimi açıkça kurabilecek yeterlikte olmalıdır. Şimdi de, birbirinden ayrı ve bağımsız birçok sürecin birleşik tek bir toplumsal sürece çevrilmesi için belli asgari bir miktarda sermayenin zorunlu koşul olduğunu görüyoruz. Gene gördük ki, başlangıçta emeğin sermayenin boyunduruğu altına girmesi, yalnızca kendi hesabına değil, kapitalist hesabına ve dolayısıyla onun egemenliği altında çalışmasının biçimsel sonucundan başka bir şey değildir. Çok sayıda ücretli işçinin elbirliği ile sermaye, bizzat emek-sürecini gerçekleştiren bir gereklilik, üretimin gerçek bir gerekliliği haline gelmiştir. Şimdi artık kapitalistin, bir generalin komutayı savaş alanında ele almasının zorunluluğu gibi, bizzat üretim alanında komutayı ele alması vazgeçilmez bir zorunluluk haline gelmiştir.

Geniş boyutlu her türlü ortaklaşa emek, bireysel etkinliklerinin uyum içersinde çalışmasının sağlanması, ayrı ayrı organların etkinliklerinden farklılık gösteren birleşmiş organizmanın çalışmasından doğan genel görevlerin yerine getirilmesi için, şu ya da bu ölçüde yönlendirici bir otoriteye gerek duyar. Tek bir kemancı kendi kendisinin yöneticisidir, ama orkestra için bir şefe gerek vardır. Sermayenin denetimi altındaki emeğin elbirliği haline geldiği andan itibaren yönlendirme, denetleme ve düzenleme işi, sermayenin işlevlerinden biri haline gelir. Bu, sermayenin işlevi olur olmaz, sermaye, özel nitelikler kazanır.

Kapitalist üretimin başlıca amacı ve yönlendirme dürtüsü, elden geldiğince fazla artı-değer sızdırmak,[22] dolayısıyla emek-gücünü mümkün olan en geniş ölçüde sömürmektir. Elbirliği yapan işçi sayısı arttıkça, sermayenin egemenliğine karşı direnmeleri de artar, ve bununla birlikte, sermayenin bu direnmenin üstesinden gelmesi için, karşı-baskı gereği de fazlalaşır. Kapitalistin uyguladığı denetim, yalnızca, toplumsal emek-sürecinin niteliğinden doğan ve bu sürece özgü özel bir işlev değildir, aynı zamanda, bu toplumsal emek-sürecinin sömürülmesi işlevidir ve kökleri, sömürücü ile onun sömürdüğü canlı ve çalışan hammadde arasındaki kaçınılmaz uzlaşmaz karşıtlıkta bulunur.

Ayrıca, artık işçilerin değil kapitalistin malı olan üretim araçları kütlesindeki artışla orantılı olarak, bu araçların gereği gibi kullanılmasını denetleme zorunluluğu da ortaya çıkar.[23] Bundan başka, ücretli işçilerin elbirliği tamamen bunları çalıştıran sermaye tarafından oluşturulmuştur. Tek bir üretici organ halinde birleştirilmeleri ve bireysel görevleri arasında gerekli bağlantının kurulması onların dışında ve kendilerine yabancı konular olup, işçileri biraraya getiren sermayeye ait bir iştir. Bu nedenle de, yaptıkları çeşitli işler arasındaki ilişki, onlara, kapitalistin önceden tasarladığı bir plan, pratikte gene aynı kapitaliste ait yetkinin bir uygulama şekli, ve bütün çalışmalarını kendi amaçlarına uyduran bir başka insanın güçlü iradesi gibi görünür. Eğer durum böyleyse, kapitalistin denetimi, özünde, üretim sürecinin iki yanlı niteliğinden dolayı, —bu süreç, bir yandan kullanım-değerleri üreten toplumsal bir süreç, öte yandan da artı-değer yaratan bid süreçtir— iki yanlıdır ve şekil bakımından zorbacadır. Elbirliğinın boyutları büyüdükçe, bu zorbalık da kendisine özgü biçimlere girer. Tıpkı başlangıçta, sermayenin gerçek anlamında kapitalist üretime başlayabileceği asgari miktara ulaşlığı anda, kapitalistin elini fiilen çalışmadan çekmesi gibi, şimdi de, işçilerin ve işçi topluluklarının doğrudan doğruya ve devamlı denetimim, bu tür ücretli bir kimseye bırakır. Bir kapitalistin komutası altında sanayi işçilerinden kurulmuş ordu, gerçek bir ordu gibi subaylara (yöneticilere) ve astsubaylara (ustabaşı, postabaşı) gereksinme gösterir, ve bunlar, işin yapılması sırasında, kapitalist adına bu orduya komuta ederler. Denetim ve gözetirn işi, bunların yerleşmiş ve özel görevleri olur. Ayrı ayrı köylü ve zanaatçıların üretim tarzını, köle emeğine dayanan üretim ile karşılaştırdığında ekonomi politikçi, bu denetim ve gözetim emeğini, üretimin faux frais'si[2*] arasında sayar.[24] Ama kapitalist üretim tarzını incelerken, tersine, o, emek-sürecinin elbirliği niteliğinin gerektirdiği denetim işini, bu sürecin kapitalist niteliği ve, kapitalist ile işçi arasındaki uzlaşmaz çıkar karşıtlığının zorunlu kıldığı farklı denetim işiyle bir tutar.[25] Bir kimse, sanayiin lideri olduğu için kapitalist değil; tersine, kapitalist olduğu için sanayiin lideridir. Sanayi liderliği, sermayenin bir niteliğidir; tıpkı feodalite döneminde general ve yargıçlık görevlerinin toprak mülkiyetinin nitelikleri olduğu gibi.[26]

İşçi, satışı için kapitalistle pazarlığa giriştiği ana kadar, kendi emek-gücünün sahibidir; sahip olduğundan başka bir şeyi, yani kişisel yalıtılmış emek-gücünden fazlasını satamaz. Kapitalistin, bir kişinin emek-gücü yerine, 100 kişinin emek-gücünü satınalması, bir kişi yerine 100 tane birbiriyle ilişkisiz insanla ayrı ayrı sözleşme yapması gerçeği, bu durumu hiç bir şekilde değiştirmez. O, isterse bu 100 kişiyi hiç elbirliği yapmaksızın da çalıştırabilir. Kapitalist, birleşmiş 100 emek-gücünün değil, 100 tane birbirinden bağımsız emek-gücünün değerini ödemektedir. Birbirinden bağımsız olan bu işçiler, teker teker kapitalist ile ilişki halindedir, ama kendi aralarında herhangi bir ilişki yoktur. Bu elbirliği, ancak emek-süreci ile başlamaktadır, ama o zaman da, artık onlar kendilerine ait olmaktan çıkmaktadırlar. Bu sürece girmekle sermaye ile birleşir ve ona ait olurlar. Faaliyet halindeki bir organizmanın elbirliği halinde çalışan elemanları ve üyeleri olarak, onlar, sermayenin özel varoluş biçimlerinden başka bir şey değildirler. Bu nedenle, elbirliği halinde çalışan işçilerin geliştirdikleri üretici güç, sermayenin üretici gücüdür. İşçiler belli koşullar altına sokulduğu zaman, bu güç, ücretsiz olarak gelişir, ve onları bu koşulların içerisine sokan sermayenin kendisidir. Bu güç sermayeye bedavaya geldiği için, ve öte yandan işçi de, emeği sermayeye ait olmadan önce bu gücü harekete geçirmediği için, bu, sanki sermayeye doğa tarafından bahşedilmiş bir güç olarak, yani sermayenin özünde bulunan üretici bir güçmüş gibi görünür.

Basit elbirliğinin yarattığı pek büyük etkiler, eski Asyalıların, Mısırlıların, Etrüsklerin vb. dev yapılarında görülebilir. "Geçmiş zamanlarda bu Doğulu devletlerin elinde, sivil ve askeri kuruluşların giderlerini karşıladıktan sonra, görkemli ya da yararlı yapılara harcayabilecekleri bir fazlalık bulunabiliyordu, ve bunların yapımında, neredeyse tarım-dışı bütün nüfusun elleri ve kolları üzerindeki egemenlikleri, bunların güçlerine hala tanıklık eden görkemli anıtların yapımını sağlıyordu. Bereketli Nil vadisi ... karınca gibi kaynaşan tarım-dışı nüfusun besinini üretiyor ve kral ve rahiplere ait bu yiyecekler, bütün ülkeyi dolduran dev anıtların yükselmesinin gerekli araçlarını sağlıyordu. ... Taşınmaları insanı hayrete düşüren dev heykellerin ve büyük kütlelerin hareketinde hemen hemen yalnızca insan emeği hovardaca harcanıyordu. ... İşçi sayısı ile bunların çabalarının birleştirilmesi yetiyordu. Herbir parçası küçük, dayanıksız ve önemsiz olmasına karşın, okyanusun derinliklerinden yükselen mercan resiflerinin oluşturduğu büyük adalar, dayanıklı karalar görüyoruz. Bir Asya hükümdarlığının tarım-dışı işçilerinin; bedensel çabaları dışında işe yarar bir şeyleri yok gibiydi, ama bunların güçleri sayılarındaydı, ve bu kitleleri bir amaca yöneltme gücü, bugün kalıntıları bizi şaşkınlıktan ağzı açık bırakan sarayların, tapınakların, piramitlerin ve dev gibi anıtların yükselmesini sağlamıştı. İşçilerin beslenmelerini sağlayan gelirlerin bir ya da birkaç elde toplanması, bu gibi girişimleri mümkün kılmıştı.[27] Asya ve Mısır kralları ile Etrüsk teokratlarının vb. bu gücü, modern toplumda kapitaliste aktarılmıştır ve bu, tek bir kapitalist olabileceği gibi, anonim ortaklıklarda olduğu gibi, bir kolektif kapitalist de olabilir.

İnsanlığın gelişmesinin şafağında, avcılıkla[28] ya da örneğin Hint topluluklarındaki gibi tarımla geçinen soylar arasında rastladığımız bu tür elbirliği, bir yandan üretim araçları üzerindeki ortak sahipliğe, öte yandan bu gibi durumlarda bireylerin tıpkı arının kovanıyla olan bağından kendisini kurtaramaması gibi, hala kendisini kabilesine ya da topluluğuna bağlayan göbek bağından kopartamaması gerçeğine dayanıyordu. Bu elbirliği, kapitalist birliğinden yukardaki her iki özelliği ile ayrılır. Eski zamanlarda, ortaçağlarda ve modern sömürgelerde, yer yer büyük ölçüde uygulanan elbirliği, boyunduruk ve kulluk ilişkilerine ve esas olarak, köleliğe dayanır. Kapitalist biçim ise, tersine, başından sonuna kadar, emek-gücünü sermayeye satan özgür ücretli işçinin varlığını öngörür. Bununla birlikte tarihsel bakımdan bu biçim, köylü tarımına ve, loncalar halinde olsun olmasın, bağımsız olarak yürütülen elzanaatlarına karşı olarak gelişmiştir.[29] Bu bakımdan kapitalist elbirliği, kendisini elbirliğinin özel tarihsel bir biçimi olarak ortaya koymaz, ama bu tür elbirliğinin kendisi, kapitalist üretim sürecine özgü ve onun ayırdedici bir niteliği olarak görülür.

Tıpkı, elbirliği ile harekete geçirilen emeğin toplumsal üretken gücünün, sermayenin üretken gücü şeklinde görünmesi gibi, elbirliği de, tek tek bağımsız işçiler, hatta küçük topluluklar tarafından yürütülen üretim süreci karşısında, sanki kapitalist üretim sürecinin özgül bir biçimi gibi görünür. Fiili emek-sürecinin sermayenin boyunduruğu altına girmesiyle geçirdiği ilk değişiklik budur, ve bu değişiklik kendiliğinden olur. Çok sayıda ücretli işçinin bir ve aynı süreçte aynı zamanda çalıştırılmaları, değişikliğin zorunlu koşulu olduğu gibi, kapitalist üretimin de çıkış noktasını oluşturur. Bu nokta, sermayenin kendisinin doğumu ile aynı ana raslar. Demek ki, bir yandan kapitalist üretim tarzı, kendisini, bize, tarih içersinde, emek-sürecinin toplumsal bir sürece dönüşmesinde zorunlu bir koşul olarak göstermesi gibi, aynı şekilde, öte yandan, bu toplumsal emek-süreci biçimi de, kendisini, emeğin üretkenliğini artırarak daha karlı bir şekilde sömürülmesi için sermaye tarafından kullanılan bir yöntem olarak gösterir.

Şimdiye kadar incelediğimiz yolun biçimi içerisinde elbirliği, geniş-ölçekli her üretimin zorunlu koşulu olmakla birlikte, kendi başına, kapitalist üretim tarzının gelişmesinde belirli bir döneme özgü değişmez bir şekil olarak görünmez. Olsa olsa bu, ancak, manüfaktürün elzanaatlarına benzer başlangıcında,[30] ve manüfaktür çağına tekabül eden, ve esas olarak, köylü tarımından, aynı anda kullanılan işçi sayısı ile ve bunların kullanımları için biraraya getirilmiş üretim araçlarının kütlesi ile ayrılan geniş-ölçekli tarım türünde sözkonusu olabilir. Basit elbirliği, sermayenin, büyük ölçüde faaliyet gösterdiği, ama işbölümü ile makinenin ancak ikinci derecede rol oynadığı üretim kollarında daima egemen bir biçimidir.

Elbirliği, kapitalist üretim tarzının temel şekillerinden birisini oluşturmakla birlikte, bu yalın şekliyle kapitalist üretimin özel bir biçimi olarak, bu sürecin daha gelişmiş şekilleriyle yanyana bulunmaya devam eder.